Sureler
Mealler
Önceki
Hac Suresi
Sonraki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Müjdeler olsun: İnananlar, dünyada da âhirette de kesinlikle kurtuluşa ermişlerdir!
2 Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Rab'lerinin huzurunda saygıyla secdeye kapanır, tam bir teslimiyet ve tevazu ile O'na boyun eğerler.
3 Onlar ki, boş ve yararsız her şeyden yüz çevirirler.
4 Onlar ki, hem kendilerini, hem de başkalarını arındırmak üzere, İslâm toplumunun sosyal güvencesi olan zekâtı bir kurum hâlinde yaşatma ve yaygınlaştırma görevini yerine getirir ve ayrıca, zekât verecek bir duruma gelmek için meşru çerçevede çalışır, gayret gösterirler.
5 Onlar ki, —gerek kadın gerek erkek olsun— iffet ve namuslarını titizlikle korurlar.
6 Ancak, nikâh sözleşmesi yoluyla sahip oldukları eşleri ya da erkeklerin, toplumsal ve ekonomik şartlar iyice olgunlaşıp kölelik kurumu tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar geçici bir çözüm olarak meşru kılınan cariyelik sözleşmesi yoluyla sahip oldukları savaş esiri cariyeler hariç, çünkü onlar hanımlarıyla veya cariyeleriyle olan ilişkilerinden dolayı asla kınanmazlar. Dolayısıyla, meşru yollarla cinsel duyguları tatmin etmek kişiyi hiçbir zaman Allah'tan uzaklaştırmaz. Çünkü İslâm'da ruhbanlık yoktur.
7 Ama her kim de evlilik dışı veya sapıkça ilişkilere yönelerek bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar Allah'ın çizdiği sınırı aşmış olanlardır.
8 Ve o müminler ki, kendilerine gerek Allah'ın, gerekse insanların verdiği emanetleri en güzel şekilde korur, verdikleri sözü de mutlaka yerine getirirler.
9 Onlar ki, namazlarını mekanik hareketlere dönüştürmeden, okuduklarını anlayıp özümsemeye çalışarak vaktinde ve gereği gibi, dikkatle ve özenle, mümkün mertebe cemaatle birlikte kılarlar. Beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, onun temel özellikleri ve ana görevini her türlü aşınmaya, pörsümeye karşı titizlikle korur ve böylece, Allah ile aralarındaki gönül bağını sürekli canlı tutmaya çalışırlar.
10 İşte onlar, en büyük zenginliğe vâris olacaklar,
11 Yani, muhteşem nimetlerle bezenmiş Firdevs cennetlerine vâris olacak ve sonsuza dek orada yaşayacaklar.
12 Gerçekten Biz insanı, balçıktan süzülmüş bir özden yarattık.
13 Sonra onu bir damlacık su, bir nutfe hâlinde ana rahmi denilen sağlam ve güvenli bir yere yerleştirdik.
14 Sonra o nutfeyi, kan pıhtısına benzeyen ve rahmin duvarına yapışıp asılı duran döllenmiş bir yumurtaya dönüştürdük. Sonra o döllenmiş yumurtayı bir çiğnem et parçasına benzeyen bir cenine çevirdik. Ardından da bu et parçasından kemikler yarattık. Sonra kemiklere sinir, kas, damar, et ve deri giydirdik. Ve sonunda onu, ilk hâlinden bambaşka özelliklere sahip, konuşan, düşünen, hareket eden üstün bir varlık hâline getirdik.

Ne mübarek, ne yücedir, yaratanların en güzeli, en iyisi olan Allah!
15 Sonra ey insanlar, bütün bunların ardından mutlaka ölüp kabre gireceksiniz.
16 Ve Kıyamet Günü, hesap vermek üzere mutlaka diriltileceksiniz.
17 Gerçekten Biz, üzerinizdeki uzay boşluğunda iç içe geçmiş yedi kat sema şeklinde yedi yol yarattık. İşte görüyorsunuz, Biz yaratma işinden ve yarattığımız varlıklardan asla habersiz değiliz.
18 Ayrıca, takdir ettiğimiz bir ölçüye göre gökten yağmur yağdırdık ve onun, yeryüzündeki göl, akarsu, yeraltı suları gibi doğal depolarda birikmesini sağladık. Ve hiç kuşkusuz Biz, bütün su kaynaklarını kurutarak onu yok etme gücüne de sahibiz.
19 Biz o suyla, içerisinde yiyeceğiniz temel besin kaynağı olan nice meyvelerin bulunduğu hurmalıklar ve üzüm bağları yetiştiriyoruz.
20 Bir de, Sina Dağı çevresindeki ülkelerde, özellikle Akdeniz kıyılarında yetişen ve ürününden hem yağ, hem de yiyenlere lezzetli bir katık elde edilen zeytin ağacını da Biz yetiştiriyoruz.
21 Gerçek şu ki, sütlerini sağdığınız evcil hayvanların o mükemmel yaratılışında da sizin için ibret verici yönler vardır. Şöyle ki, Biz bu hayvanların karınlarında ürettiğimiz lezzet verici ve tertemiz sütten içiriyoruz size. Bu hayvanlarda sizin için daha nice faydalar var. Ayrıca onların etlerinden de yersiniz.
22 Ve gerek o hayvanlara, gerekse gemilere binerek ulaşımınızı sağlarsınız.

Bütün bu ayetleri kabul veya inkâr edenlerin sonlarına gelince:
23 Doğrusu Biz Nuh'u, halkına ilâhî mesajı duyuran bir elçi olarak göndermiştik. Nuh, "Ey halkım!" demişti, "Allah'a gönülden boyun eğin ve yalnızca O'na kulluk edin. Zira sizin O'ndan başka otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğeceğiniz bir efendiniz, bir ilâhınız yoktur. Şu hâlde, dürüst ve erdemlice bir hayat yaşayarak kötülükten, günahtan sakınmayacak mısınız?"
24 Bunun üzerine, halkı içerisindeki önde gelen kâfirler, alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceği endişesiyle halka seslenerek, "Bu adam, sizin gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değildir!" dediler, "Tek yapmak istediği, dinî duyguları alet ederek size karşı üstünlük sağlamak. Allah bize böyle bir mesaj ulaştırmak isteseydi, bir elçi veya kitap değil, herhâlde melekleri gönderirdi. Kaldı ki, geçmiş atalarımızdan böyle bir şey işitmedik biz! Nuh atalarımızdan daha mı iyi biliyor?"
25 "Tam aksine! O, aklını kaçırmış bir adamdan başka biri değil. Öyleyse, aklı başına gelene kadar onu bir süre gözetim altında tutun!"
26 Derken Nuh, uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından, "Ey Rabb'im!" diye yalvardı, "Beni yalanlamalarına karşı sen bana yardım et!"
27 Bunun üzerine ona, "Ey Nuh!" diye seslendik, "Bizim kontrolümüz altında ve sana vahyettiğimiz bilgiler doğrultusunda, sizi büyük tufanda boğulmaktan kurtaracak gemiyi inşa et. Tufan emrimiz gelip de gökten yağmurlar boşanmaya, yerden pınarlar fışkırarak sular coşup kaynamaya başlayınca, bulabildiğin her cins hayvandan birer çift alıp gemiye yükle. Ayrıca, bütün iman edenleri ve aileni gemiye bindir. Ancak boğulacaklarına dair haklarında hüküm verilmiş olanlar hariç. Onlar senin ailenden olsalar bile, gemiye binemeyecekler. Kâfirler safında yer alan bu zalimler hakkında sakın yalvarma bana, çünkü onlar da diğer kâfirlerle birlikte boğulacaklar."
28 Beraberindeki müminlerle birlikte gemiye binince, "Bizi bu zalim toplumun elinden kurtaran Allah'a şükürler olsun!" de.
29 Ve "Ey Rabb'im!" diye yalvar, "Beni bereketlerle dolu güvenli bir yurtta konuk eyle. Doğrusu sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın."
30 Gerçekten bunda, ilâhî yasalar hakkında önemli ipuçları veren nice ibretler, işaretler ve deliller vardır. Doğrusu Biz, verdiğimiz nimet ve belâlarla sizleri imtihan etmekteyiz.
31 Derken onların ardından, yeni bir nesil meydana getirdik.
32 Ve onlara da kendi içlerinden bir elçi gönderdik: "Allah'a gönülden boyun eğin ve yalnızca O'na kulluk edin. Zira sizin O'ndan başka otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğeceğiniz bir efendiniz, bir ilâhınız yoktur! Şu hâlde, dürüst ve erdemlice bir hayat yaşayarak kötülükten, günahtan sakınmayacak mısınız?"
33 Bunun üzerine, yine halkı içerisinden âhiretteki o büyük buluşmayı yalanlayan ve imtihan amacıyla kendilerine bu dünyada geçici olarak bahşettiğimiz refah ve zenginlikle şımarıp azgınlaşan kâfirler, "Ey halkımız!" dediler, "Peygamber olduğunu iddia eden bu adam, sizin gibi yiyip içmeye muhtaç fâni bir insandan başka bir şey değildir. Allah elçi göndermek isteseydi, olağanüstü güçlere sahip bir melek gönderemez miydi?
34 Eğer kendiniz gibi aciz ve ölümlü bir insana itaat edecek olursanız, o zaman işiniz bitmiş demektir.
35 Bu adam size, öldükten ve de toza toprağa karışıp kemik yığınına dönüştükten sonra yeniden diriltileceğinizi mi vaad ediyor?
36 İmkânsız, bu size vaad edilen gerçekten imkânsız!
37 Çünkü bu dünyada yaşadığımız hayattan başka bir hayat yoktur. Tesadüflere bağlı olarak kimimiz ölür, kimimiz yaşarız. Ve asla yeniden diriltilecek değiliz.
38 Bu adam, uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran bir yalancıdan başka bir şey değil. Biz ona kesinlikle inanmıyoruz!"
39 Derken Elçi, uzun ve meşakkatli bir mücadelenin ardından, "Ey Rabb'im!" diye yalvardı, "Beni yalanlamalarına karşı Sen bana yardım et!"
40 Bunun üzerine Allah, "Pek yakında, hepsi yaptığına pişman olacak!" dedi.
41 Ve çok geçmeden, gerçekten de, kulakları sağır edici korkunç bir çığlık ansızın onları çarpıverdi. Böylece, hepsini selin sürükleyip kıyıya attığı kokuşmuş bir çerçöp yığınına dönüştürdük.

O zalim topluluk rahmetimden uzak olsun!
42 Ve onların ardından, yeni nesiller ve yeni medeniyetler meydana getirdik. Ve zamanı gelince, onları da tarih sahnesinden sildik. Çünkü ilâhî yasalara göre:
43 Helâk edilme vakti gelen bir toplum ecelini ne bir an öne alabilir, ne de bir an geciktirebilir.
44 Ve daha sonraki çağlarda, birbiri ardınca elçilerimizi gönderdik. Ne zaman bir topluma kendilerini kurtuluşa iletecek elçileri gelse, derhal onu yalanlıyorlardı. Biz de hepsini arka arkaya helâk ettik ve onları tarihin karanlıklarına gömülmüş birer efsaneye dönüştürdük.

O inkârcı topluluk rahmetimden uzak olsun!

Ve aradan yıllar geçti. Zamanla inkârcılık yeniden ortaya çıktı. İşte, insanlık tarihinin bir başka ibret verici sayfası:
45 Sonra da Musa ile kardeşi Harun'u yol gösterici ayetlerimizle ve dev bir yılana dönüşen asa gibi apaçık bir mucizeyle gönderdik.
46 Firavun ve kurmaylarına… Fakat onlar, Allah'a kulluk etmeyi kendilerine yediremeyerek Musa'ya karşı büyüklük tasladılar. Zaten onlar, oldum olası küstahça kibirlenen zorba bir toplum idiler.
47 İşte bu yüzden, "Bizim gibi ölümlü birer insan olan şu iki adama mı iman edecekmişiz?" dediler, "Hem de, soydaşları bize kölelik edip dururken?"
48 Böylece, bu iki elçiyi yalanlamaya kalkıştılar, fakat sonunda helâk olup gittiler.
49 Daha sonra, İsrail Oğulları doğru yolu öğrenip izlesinler diye Musa'ya sonradan Tevrat adıyla anılacak olan Kitabı verdik.
50 Ve ayrıca, küçücük bir çocukken İsa'yı ve annesi Meryem'i de sınırsız kudret ve merhametimizi gözler önüne seren birer mucize kıldık ve her ikisini de zalimlerden korumak üzere, gözlerden uzak bir yerde, pınarların kaynadığı, oturmaya elverişli yemyeşil ve bir yaylada barındırdık.

Bütün Peygamberler hep aynı gerçeği dile getirmiş, aynı mesajı sunmuşlardı. Çünkü Biz hepsine aynı şekilde seslenmiştik:
51 "Ey Peygamberler! Bu dünyada size bahşedilen temiz ve helâl yiyeceklerden yiyin için ve daima iyi işler yapın. Hiç kuşku yok ki, Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim."
52 Ey insanlar! İşte sizin birer ferdi olmakla yükümlü olduğunuz milletiniz, yukarıdan beri anlatılan Peygamberlerin temsil ettiği ve aynı Allah'a, aynı kitaplara, aynı Peygamberlere inanan ve tevhid inancı etrafında kenetlenen bu biricik millettir. Ben de sizin Rabb'inizim. Öyleyse, benden gelen ilkeler doğrultusunda hayata yön verin. Dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek, kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının!
53 Fakat Peygamberlerin izinden gittiğini iddia edenler, zamanla tevhidin özünden saptılar ve aralarındaki bu birliği parçalayıp Yahudilik, Hristiyanlık gibi ayrı isimler altında birbirlerine düşman gruplara ayrıldılar. Öyle ki, her grup kendi kültürü, örf ve âdetleri, hurafeleri ve dogmalarıyla yoğurup şekillendirdiği öğretinin mutlak hakikat olduğunu iddia ederek kendi elindeki "dini" ile övünür hâle geldi.
54 O hâlde, ey Müslüman! Sen şimdilik, bütün Peygamberlere ve kitaplara iman edecekleri ya da belâlarını bulacakları bir vakte kadar, onları gömüldükleri cehalet ve taassuplarıyla baş başa bırak. Onlara, tövbe edip hakka yönelmeleri için birazcık mühlet verilecektir:
55 Yoksa bu zalimler, kendilerine bolca mal ve evlat vermekle,
56 Onlara lütufta bulunduğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, tam aksine! Fakat onlar bunun farkında değiller. Çünkü ilâhî lütfa ancak şu özelliklere sahip olanlar kavuşabilir:
57 Onlar, Rablerine yürekten bir saygı ve derin bir duyarlıkla bağlananlardır.
58 Onlar, Rab'lerinin bütün ayetlerine yürekten inananlardır.
59 Onlar, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Rablerine ortak koşmayanlardır.
60 Onlar, Rab'lerinin huzuruna çıkacakları korkusuyla yürekleri titreyerek, Allah yolunda yoksullara ve muhtaçlara vermeleri gerekeni verenlerdir.
61 İşte onlardır, iyilik yapma konusunda birbirleriyle yarışanlar ve bu yarışta en öne geçenler. Oysa yarışta geri kalan insanlara da aynı imkân ve kabiliyetleri vermiştik. Öyle ya:
62 Biz hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir görev vermeyiz. Çünkü katımızda, yalnızca gerçeği dile getiren bir kitap vardır. Dolayısıyla, hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.
63 Gerçek şu ki, onların gönülleri bu Kur'an'a karşı umursamaz bir tavır içindedir. Bu yüzden ısrarla haktan yüz çeviriyorlar. Onların bunun dışında, sürekli yaptıkları haksızlık, sömürü, faizcilik, cinsel sapıklık gibi daha başka işleri de var. Ama bu, ebediyen böyle sürüp gitmeyecek:
64 Nihayet Biz kendilerine bahşedilen nimetlerle şımarıp azgınlaşan bu insanları son nefeslerinde çetin bir azapla yakalayınca, o zaman hemen feryat edip yalvarmaya başlayacaklar. Fakat son pişmanlık fayda vermeyecek. Onlara denilecek ki:
65 "Bugün boşuna yalvarıp yakarmayın. Çünkü Bizim tarafımızdan hiçbir şekilde yardım görmeyeceksiniz!"
66 "Çünkü size vaktiyle ayetlerimiz okunduğunda, onlardan inatla yüz çeviriyordunuz."
67 "Hem de, size bahşettiğim bu servet ve zenginlik ile şımarıp kibirlenerek müminlere karşı gece gündüz haince plânlar kuruyordunuz!"

Kâfirleri bu feci akıbet beklerken, Yahudi ve Hristiyanlar hâlâ Kur'an'ı inkâr mı edecekler?
68 Peki onlar bu ilâhî kelâm üzerinde hiç düşünmediler mi? Yoksa önceki atalarına gelmeyen türedi bir vahiy mi geldi onlara? Bunun için mi böyle inatla haktan yüz çeviriyorlar?
69 Yahut ellerindeki kutsal kitaplarda geleceği müjdelenen Peygamberlerini tanıyamadılar mı ki, onu inkâr ediyorlar?
70 Yoksa onlar, Kur'an gibi eşsiz bir kitabı okuyan bu Peygamberin cinlenmiş bir deli olduğunu mu iddia ediyorlar? Aslında kendileri de gayet iyi biliyor ki, Muhammed onlara gerçeğin ta kendisini getirmiştir. Fakat gerçek, onların çoğunun işine gelmez. Peki, onların işine gelmiyor diye, gerçeği onlara mı uyduracağız? Asla!
71 Eğer hak, onların arzu ve heveslerine uysaydı ve varlık kanunları onların emelleri doğrultusunda şekillenmiş olsaydı, bütün gökler, yer ve içindekiler tamamen yozlaşarak bozulur giderdi. Hayır, hak batılın peşinden gitmez. Bu yüzden Biz onlara, mükemmel bir toplum oluşturabilmek için ihtiyaç duydukları her türlü hikmet, öğüt, uyarı ve ibret derslerini içerisinde barındıran muhteşem bir kitap gönderdik. Fakat onlar, kendilerine onur, itibar ve yücelik kazandıracak olan bu uyarıcı kitaptan yüz çeviriyorlar.
72 Yoksa ey Muhammed, sen onlardan dünyalık bir menfaat mi istiyorsun ki, senin Peygamberliğin hakkında kuşkuya kapılıyorlar? Eğer bir karşılık beklenecekse, Rabb'inin bahşedeceği mükâfat, başkalarının vereceği her şeyden daha hayırlıdır. Çünkü O, rızık verenlerin en hayırlıdır.
73 Ve emin ol ki, ey Muhammed! Elbette sen, onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
74 Ne var ki, âhirete inanmayanlar, bu bakış açılarının doğal sonucu olarak ister istemez doğru yoldan sapıyorlar. Bu yüzden de, başlarından belâlar eksik olmayacaktır:
75 Ne zaman onlara acıyıp başlarındaki sıkıntıyı kaldıracak olsak, derhal önceki azgınlıklarına dalıp giderler.
76 Oysa Biz onları, zaman zaman kıtlık, hastalık, savaş gibi azaplarla sarsıp cezalandırmıştık. Fakat onlar yine de Rablerine boyun eğmeye yanaşmamış, hatta azabın kaldırılması için O'na el açıp yalvarmaya bile tenezzül etmemişlerdi.
77 Ama üzerlerine çetin bir azabın kapısını açtık mı, işte o zaman acizliklerini anlayıp bütün ümitlerini yitiriverirler. Fakat iş işten geçmiş olur. O hâlde, yol yakınken Rabb'inizin çağrısına kulak verin:
78 O Allah ki, size hakikatin sesini duyan kulaklar, gerçekleri gören gözler ve araştıran, düşünen ve hisseden gönüller bahşetti. Fakat siz, bunca nimetlere karşılık ne kadar da az şükrediyorsunuz!
79 O Allah ki, sizi topraktan yaratıp yeryüzüne yaydı. Fakat gün gelecek yine toprağa döneceksiniz ve mahşer günü yaptıklarınızın hesabını vermek üzere mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız.
80 O Allah ki, hem yaşatır, hem öldürür; nitekim geceyle gündüzün mükemmel bir sistem uyarınca, hiç şaşmadan birbiri ardınca gelmesi O'nun sınırsız kudret ve sanatının eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
81 Ama onlar, tıpkı kendilerinden önceki kâfirlerin söylediklerini tekrar ederek:
82 "Ne yani, biz ölüp de bir toprak ve kemik yığınına dönüştükten sonra mı yeniden diriltilecekmişiz?" diyor ve ekliyorlar:
83 "Sadece bize değil, bizden önceki atalarımıza da böyle tehditler savrulmuştu. Demek ki bunlar, öncekilerin efsanelerinden başka bir şey değildir."
84 O cahillere sor: "Bütün yeryüzü ve orada var olan her şey kimindir, haydi cevap verin, eğer biliyorsanız!"
85 İster istemez hakikati itiraf ederek, "Allah'ındır!" diyecekler. O zaman onlara de ki: "O hâlde, Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini düşünüp öğüt almaz mısınız?"
86 Yine sor onlara: "Kimdir yedi kat göğün Rabb'i ve kimdir, kâinata hükmeden yüce saltanat ve hükümranlığın sahibi?"
87 Yine ister istemez "Allah'tır!" diyecekler; sen de onlara de ki: "Öyleyse, artık sahte ilâhları reddetmenin ve bir tek Allah'a kulluk ederek cehennem ateşinden korunmanın zamanı gelmedi mi?"
88 Yine onlara sor: "Kimdir, tüm evrenin hükümranlığını elinde tutan ve her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmaya muhtaç olmayan yüce kudret; haydi cevap verin bakalım, eğer biliyorsanız!"
89 Yine tereddütsüz, "Allah'tır!" diyecekler. Sen de onlara de ki: "O hâlde, nasıl oluyor da, inkârcıların süslü propagandalarına kanıp göz göre göre aldatılıyorsunuz?"
90 İşte Biz, onlara apaçık gerçeği bildirdik. Fakat onlar, yine de Allah hakkında pervasızca yalan söylüyorlar:
91 Oysa Allah asla çocuk edinmemiştir ve O'ndan başka bir ilâh da yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığına sahiplenir ve her biri diğerine üstünlük sağlamaya çalışırdı. Allah'tan başka ilahlar olsaydı, onlardan her biri kendi dışındaki ilahlara hükmetmek için savaşacak, böylece evrende korkunç bir düzensizlik ve kargaşa egemen olacaktı. Oysa gördüğünüz gibi, kâinat mükemmel bir düzen ve uyum içinde varlığını sürdürmektedir. Bu da gösteriyor ki, evreni idare eden bir tek ilah vardır, o da sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah'tır. Allah, onların uydurduğu acziyet ve noksanlık ifade eden niteliklerden uzaktır, yücedir! O hâlde, yalnızca O'na kulluk ve itaat etmeli, O'nun hükümlerine boyun eğmelisiniz.
92 O Allah ki, yaratılmışların algılama sınırları ötesinde bir âlem olan gayb'ı da bilir, akıl ve duyularla kavranabilen şahadet âlemini de. Allah, onların ilâhlık payesi vererek kendisine ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir!

Bütün bu uyarı ve delillere rağmen, hâlâ inkârcılıkta ısrar ederlerse:
93 O zaman Rabb'ine el açıp yalvararak de ki: "Ey Rabb'im, onlara va'dedilen azabın gerçekleştiğini bana mutlaka göstereceksen,
94 Beni bu zalim toplum içinde bırakma, ya Rab!"
95 Elbette Bizim, onlara vadettiğimiz şeyleri sana göstermeye gücümüz yeter.
96 Sen kötülüğü kötülükle değil, ortaya koyduğun iyiliklerle, en güzel şekilde gider. Hiç merak etme, Biz onların müminleri incitmek için neler söylediklerini çok iyi biliyoruz ve cezasını da Biz vereceğiz.
97 O hâlde, sakın tahriklere kapılıp kaba ve kırıcı davranışlar gösterme. Kur'an ile henüz tanışmamış insanlarla sizi birbirinize düşürme plânları yapan insan ve cin şeytanlarının oyununa gelme. Bunun için de ki: "Ey Rabb'im, şeytanların kışkırtmalarına karşı sana sığınırım!"
98 "Ve onların aramıza sızmasından ve çevremde bulunmasından yine sana sığınırım, ey Rabb'im!"
99 Âhireti inkâr edenler, ne kadar lüks ve refah içinde yaşarlarsa yaşasınlar, eninde sonunda ölüm meleğiyle karşı karşıya gelecekler. Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattı mı, "Ey Rabb'im!" diye feryat edecek, "Ne olur bana bir fırsat daha ver de, beni hayata geri çevir!"
100 "Ki, bugüne kadar hep ihmalkârlık ettiğim ve "Nasıl olsa yarın yaparım!" diye ertelediğim konularda, Senin emrine uygun olarak iyilikler yapayım da hatalarımı telâfi edeyim!"

Hayır, öyle şey olmaz! Bu, onun ağzından çıkan boş ve anlamsız bir sözden başka bir şey değildir. Çünkü ona zaten yeterince süre verilmişti. O hâlde, ölenler bir daha asla dünyaya geri dönemeyecekler. Çünkü onlarla hayat arasında, yeniden diriltilecekleri güne kadar dünyaya dönmelerine izin vermeyen bir engel vardır.
101 Ve nihayet yeniden diriliş için Sura üflenince, mezarlarından fırlayıp huzurumuza gelecekler. İşte o zaman aralarındaki bütün soy sop bağlantıları kesilecek ve herkes kendi derdiyle meşgul olduğundan, hiçbiri diğerine bir şey soramayacak. Kimsenin kimseye zerre kadar yardımı dokunmayacak. Böylece büyük mahkeme kurulacak ve bütün iyilikler ve kötülükler bir bir ortaya dökülecektir:
102 Kimin iyilikleri adalet terazisinde ağır basarsa, işte onlar kesinlikle kurtuluşa ereceklerdir.
103 Ve kimin iyilikleri hafif gelirse, onlar da kendilerine en büyük kötülüğü yapan ve sonsuza dek cehenneme mahkûm edilen kimseler olacaklardır. Öyle amansız bir ateşe girecekler ki:
104 Alevler yüzlerini yalayıp kavuracak ve orada, dudakları parçalanıp döküldüğü için, sırıtan dişleriyle alevler arasında öylece somurtup kalacaklar. Ve Allah tarafından, ateşten daha acı bir azar işitecekler:
105 "Ey zalimler! Bu azabı önceden haber veren uyarıcı ve yol gösterici ayetlerim size vaktiyle okunmamış mıydı? Ve siz de onları küstahça yalanlamamış mıydınız?" Bunun üzerine, utanç ve pişmanlık içinde:
106 "Ey Rabb'imiz!" diyecekler, "Biz azgınlığımızın, taşkınlığımızın kurbanı olduk. Bu yüzden de doğru yoldan saptık."
107 "Ey Rabb'imiz, lütfen çıkar bizi buradan. Sana söz veriyoruz, bir daha o kötülüklere dönersek, gerçekten zalim kimseler olduğumuzu kabul ederiz."
108 Bunun üzerine Allah, "Zillet içinde kalın orada!" diyecek, "Bana boşuna yalvarıp durmayın!"
109 "Çünkü vaktiyle, kullarım arasından bir grup inanmış insan, "Ey Rabb'imiz! Biz sana iman ettik, öyleyse bizim günahlarımızı bağışla ve bize merhamet eyle. Hiç kuşkusuz Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın!" diye yalvarırlardı da;"
110 "Siz onlarla hep alay ederdiniz. Onlara yaptığınız baskı ve işkenceler yüzünden kalpleriniz katılaştı. Bu durum, sonunda size Beni anmayı büsbütün unutturdu. Öyle ki, onların bu gıpta edilecek durumuna gülüyor, onlarla dalga geçip duruyordunuz!"
111 "Ama Ben, vaktiyle hor ve hakir gördüğünüz bu insanları sizin alay ve işkencelerinize sabırla göğüs gerdikleri için bugün ödüllendiriyorum: İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!"
112 Sonra Allah, uğrunda âhireti feda ettikleri dünya hayatının ne kadar değersiz olduğunu onlara göstermek üzere, cehennemdekilere soracak: "Söyleyin bakalım, sizce yeryüzünde kaç yıl kaldınız?"
113 Onlar da, "Olsa olsa bir gün, hatta bir günden de az. Fakat emin değiliz, bunu hesaplayabilecek olanlara sor ya Rab, çünkü bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda!" diye cevap verecekler.
114 Bunun üzerine Allah, "Doğrusu siz yeryüzünde çok az bir süre kaldınız." diyecek, "Dünya hayatının âhirete oranla ne kadar değersiz olduğunu bir bilseydiniz!"
115 "Bundan başka bir şey mi bekliyordunuz? Yoksa sizi hiçbir hikmet ve amaç gözetmeden, boş ve anlamsız bir oyun ve eğlence olsun diye yarattığımızı ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere, günün birinde huzurumuza çıkarılmayacağınızı mı sanıyordunuz?" Hayır, Allah boş ve anlamsız bir iş yapmaz:
116 Çünkü Allah yüceler yücesidir, hükmüne karşı konulamayan gerçek hükümdardır. Doğrunun, gerçeğin, hakkın ve hakikatin ta kendisidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Yüce saltanat ve hükümranlığın sahibidir. O hâlde:
117 Kim hakkında hiçbir delile sahip olmadığı hâlde, Allah'ın yanı sıra bir başka tanrıya daha yalvarıp yakarırsa, Kıyamet Günü Rabb'inin katında bunun hesabını mutlaka verecektir. Gerçek şu ki, inkârcılar asla kurtuluşa eremezler.
118 O halde, sen tüm benliğinle Rabb'ine yönelerek de ki: "Ey Rabb'im! Günahlarımı bağışla, bana merhamet eyle. Doğrusu Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. Gerçek anlamda acıyan, merhamet eden ancak Sensin."
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ 1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ 2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ 3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ 4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ 5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ 6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ 7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ 8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ 9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ 12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ 13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ 14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ 15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ 16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ 17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ 18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ 20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ 23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ 24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ 25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ 27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ 29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ 30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ 31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟ 32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ 33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ 34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ 35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ 36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ 37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ 38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ 40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ 42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ 43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ 44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ 46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ 47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ 48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟ 50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ 51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ 52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ 54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ 55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ 56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ 57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ 58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ 59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ 60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ 61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ 63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ 64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ 65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ 66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ 67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ 68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ 69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ 71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ 74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ 75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ 76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟ 77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ 81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ 82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ 86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ 87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ 89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ 93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ 95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ 96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ 97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ 98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ 99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ 101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ 104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ 105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ 106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ 107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ 108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ 109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ 110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ 112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ 113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ 115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ 116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ 117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ 118
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ
Müjdeler olsun: İnananlar, dünyada da âhirette de kesinlikle kurtuluşa ermişlerdir!
1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Rab'lerinin huzurunda saygıyla secdeye kapanır, tam bir teslimiyet ve tevazu ile O'na boyun eğerler.
2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Onlar ki, boş ve yararsız her şeyden yüz çevirirler.
3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Onlar ki, hem kendilerini, hem de başkalarını arındırmak üzere, İslâm toplumunun sosyal güvencesi olan zekâtı bir kurum hâlinde yaşatma ve yaygınlaştırma görevini yerine getirir ve ayrıca, zekât verecek bir duruma gelmek için meşru çerçevede çalışır, gayret gösterirler.
4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Onlar ki, —gerek kadın gerek erkek olsun— iffet ve namuslarını titizlikle korurlar.
5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Ancak, nikâh sözleşmesi yoluyla sahip oldukları eşleri ya da erkeklerin, toplumsal ve ekonomik şartlar iyice olgunlaşıp kölelik kurumu tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar geçici bir çözüm olarak meşru kılınan cariyelik sözleşmesi yoluyla sahip oldukları savaş esiri cariyeler hariç, çünkü onlar hanımlarıyla veya cariyeleriyle olan ilişkilerinden dolayı asla kınanmazlar. Dolayısıyla, meşru yollarla cinsel duyguları tatmin etmek kişiyi hiçbir zaman Allah'tan uzaklaştırmaz. Çünkü İslâm'da ruhbanlık yoktur.
6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Ama her kim de evlilik dışı veya sapıkça ilişkilere yönelerek bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar Allah'ın çizdiği sınırı aşmış olanlardır.
7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Ve o müminler ki, kendilerine gerek Allah'ın, gerekse insanların verdiği emanetleri en güzel şekilde korur, verdikleri sözü de mutlaka yerine getirirler.
8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
Onlar ki, namazlarını mekanik hareketlere dönüştürmeden, okuduklarını anlayıp özümsemeye çalışarak vaktinde ve gereği gibi, dikkatle ve özenle, mümkün mertebe cemaatle birlikte kılarlar. Beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, onun temel özellikleri ve ana görevini her türlü aşınmaya, pörsümeye karşı titizlikle korur ve böylece, Allah ile aralarındaki gönül bağını sürekli canlı tutmaya çalışırlar.
9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
İşte onlar, en büyük zenginliğe vâris olacaklar,
10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Yani, muhteşem nimetlerle bezenmiş Firdevs cennetlerine vâris olacak ve sonsuza dek orada yaşayacaklar.
11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
Gerçekten Biz insanı, balçıktan süzülmüş bir özden yarattık.
12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ
Sonra onu bir damlacık su, bir nutfe hâlinde ana rahmi denilen sağlam ve güvenli bir yere yerleştirdik.
13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
Sonra o nutfeyi, kan pıhtısına benzeyen ve rahmin duvarına yapışıp asılı duran döllenmiş bir yumurtaya dönüştürdük. Sonra o döllenmiş yumurtayı bir çiğnem et parçasına benzeyen bir cenine çevirdik. Ardından da bu et parçasından kemikler yarattık. Sonra kemiklere sinir, kas, damar, et ve deri giydirdik. Ve sonunda onu, ilk hâlinden bambaşka özelliklere sahip, konuşan, düşünen, hareket eden üstün bir varlık hâline getirdik.

Ne mübarek, ne yücedir, yaratanların en güzeli, en iyisi olan Allah!
14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ
Sonra ey insanlar, bütün bunların ardından mutlaka ölüp kabre gireceksiniz.
15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ
Ve Kıyamet Günü, hesap vermek üzere mutlaka diriltileceksiniz.
16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ
Gerçekten Biz, üzerinizdeki uzay boşluğunda iç içe geçmiş yedi kat sema şeklinde yedi yol yarattık. İşte görüyorsunuz, Biz yaratma işinden ve yarattığımız varlıklardan asla habersiz değiliz.
17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ
Ayrıca, takdir ettiğimiz bir ölçüye göre gökten yağmur yağdırdık ve onun, yeryüzündeki göl, akarsu, yeraltı suları gibi doğal depolarda birikmesini sağladık. Ve hiç kuşkusuz Biz, bütün su kaynaklarını kurutarak onu yok etme gücüne de sahibiz.
18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Biz o suyla, içerisinde yiyeceğiniz temel besin kaynağı olan nice meyvelerin bulunduğu hurmalıklar ve üzüm bağları yetiştiriyoruz.
19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ
Bir de, Sina Dağı çevresindeki ülkelerde, özellikle Akdeniz kıyılarında yetişen ve ürününden hem yağ, hem de yiyenlere lezzetli bir katık elde edilen zeytin ağacını da Biz yetiştiriyoruz.
20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Gerçek şu ki, sütlerini sağdığınız evcil hayvanların o mükemmel yaratılışında da sizin için ibret verici yönler vardır. Şöyle ki, Biz bu hayvanların karınlarında ürettiğimiz lezzet verici ve tertemiz sütten içiriyoruz size. Bu hayvanlarda sizin için daha nice faydalar var. Ayrıca onların etlerinden de yersiniz.
21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟
Ve gerek o hayvanlara, gerekse gemilere binerek ulaşımınızı sağlarsınız.

Bütün bu ayetleri kabul veya inkâr edenlerin sonlarına gelince:
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Doğrusu Biz Nuh'u, halkına ilâhî mesajı duyuran bir elçi olarak göndermiştik. Nuh, "Ey halkım!" demişti, "Allah'a gönülden boyun eğin ve yalnızca O'na kulluk edin. Zira sizin O'ndan başka otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğeceğiniz bir efendiniz, bir ilâhınız yoktur. Şu hâlde, dürüst ve erdemlice bir hayat yaşayarak kötülükten, günahtan sakınmayacak mısınız?"
23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Bunun üzerine, halkı içerisindeki önde gelen kâfirler, alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceği endişesiyle halka seslenerek, "Bu adam, sizin gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değildir!" dediler, "Tek yapmak istediği, dinî duyguları alet ederek size karşı üstünlük sağlamak. Allah bize böyle bir mesaj ulaştırmak isteseydi, bir elçi veya kitap değil, herhâlde melekleri gönderirdi. Kaldı ki, geçmiş atalarımızdan böyle bir şey işitmedik biz! Nuh atalarımızdan daha mı iyi biliyor?"
24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ
"Tam aksine! O, aklını kaçırmış bir adamdan başka biri değil. Öyleyse, aklı başına gelene kadar onu bir süre gözetim altında tutun!"
25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
Derken Nuh, uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından, "Ey Rabb'im!" diye yalvardı, "Beni yalanlamalarına karşı sen bana yardım et!"
26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
Bunun üzerine ona, "Ey Nuh!" diye seslendik, "Bizim kontrolümüz altında ve sana vahyettiğimiz bilgiler doğrultusunda, sizi büyük tufanda boğulmaktan kurtaracak gemiyi inşa et. Tufan emrimiz gelip de gökten yağmurlar boşanmaya, yerden pınarlar fışkırarak sular coşup kaynamaya başlayınca, bulabildiğin her cins hayvandan birer çift alıp gemiye yükle. Ayrıca, bütün iman edenleri ve aileni gemiye bindir. Ancak boğulacaklarına dair haklarında hüküm verilmiş olanlar hariç. Onlar senin ailenden olsalar bile, gemiye binemeyecekler. Kâfirler safında yer alan bu zalimler hakkında sakın yalvarma bana, çünkü onlar da diğer kâfirlerle birlikte boğulacaklar."
27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Beraberindeki müminlerle birlikte gemiye binince, "Bizi bu zalim toplumun elinden kurtaran Allah'a şükürler olsun!" de.
28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
Ve "Ey Rabb'im!" diye yalvar, "Beni bereketlerle dolu güvenli bir yurtta konuk eyle. Doğrusu sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın."
29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ
Gerçekten bunda, ilâhî yasalar hakkında önemli ipuçları veren nice ibretler, işaretler ve deliller vardır. Doğrusu Biz, verdiğimiz nimet ve belâlarla sizleri imtihan etmekteyiz.
30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ
Derken onların ardından, yeni bir nesil meydana getirdik.
31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟
Ve onlara da kendi içlerinden bir elçi gönderdik: "Allah'a gönülden boyun eğin ve yalnızca O'na kulluk edin. Zira sizin O'ndan başka otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğeceğiniz bir efendiniz, bir ilâhınız yoktur! Şu hâlde, dürüst ve erdemlice bir hayat yaşayarak kötülükten, günahtan sakınmayacak mısınız?"
32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Bunun üzerine, yine halkı içerisinden âhiretteki o büyük buluşmayı yalanlayan ve imtihan amacıyla kendilerine bu dünyada geçici olarak bahşettiğimiz refah ve zenginlikle şımarıp azgınlaşan kâfirler, "Ey halkımız!" dediler, "Peygamber olduğunu iddia eden bu adam, sizin gibi yiyip içmeye muhtaç fâni bir insandan başka bir şey değildir. Allah elçi göndermek isteseydi, olağanüstü güçlere sahip bir melek gönderemez miydi?
33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ
Eğer kendiniz gibi aciz ve ölümlü bir insana itaat edecek olursanız, o zaman işiniz bitmiş demektir.
34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ
Bu adam size, öldükten ve de toza toprağa karışıp kemik yığınına dönüştükten sonra yeniden diriltileceğinizi mi vaad ediyor?
35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ
İmkânsız, bu size vaad edilen gerçekten imkânsız!
36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
Çünkü bu dünyada yaşadığımız hayattan başka bir hayat yoktur. Tesadüflere bağlı olarak kimimiz ölür, kimimiz yaşarız. Ve asla yeniden diriltilecek değiliz.
37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
Bu adam, uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran bir yalancıdan başka bir şey değil. Biz ona kesinlikle inanmıyoruz!"
38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
Derken Elçi, uzun ve meşakkatli bir mücadelenin ardından, "Ey Rabb'im!" diye yalvardı, "Beni yalanlamalarına karşı Sen bana yardım et!"
39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ
Bunun üzerine Allah, "Pek yakında, hepsi yaptığına pişman olacak!" dedi.
40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ve çok geçmeden, gerçekten de, kulakları sağır edici korkunç bir çığlık ansızın onları çarpıverdi. Böylece, hepsini selin sürükleyip kıyıya attığı kokuşmuş bir çerçöp yığınına dönüştürdük.

O zalim topluluk rahmetimden uzak olsun!
41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ
Ve onların ardından, yeni nesiller ve yeni medeniyetler meydana getirdik. Ve zamanı gelince, onları da tarih sahnesinden sildik. Çünkü ilâhî yasalara göre:
42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ
Helâk edilme vakti gelen bir toplum ecelini ne bir an öne alabilir, ne de bir an geciktirebilir.
43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve daha sonraki çağlarda, birbiri ardınca elçilerimizi gönderdik. Ne zaman bir topluma kendilerini kurtuluşa iletecek elçileri gelse, derhal onu yalanlıyorlardı. Biz de hepsini arka arkaya helâk ettik ve onları tarihin karanlıklarına gömülmüş birer efsaneye dönüştürdük.

O inkârcı topluluk rahmetimden uzak olsun!

Ve aradan yıllar geçti. Zamanla inkârcılık yeniden ortaya çıktı. İşte, insanlık tarihinin bir başka ibret verici sayfası:
44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Sonra da Musa ile kardeşi Harun'u yol gösterici ayetlerimizle ve dev bir yılana dönüşen asa gibi apaçık bir mucizeyle gönderdik.
45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ
Firavun ve kurmaylarına… Fakat onlar, Allah'a kulluk etmeyi kendilerine yediremeyerek Musa'ya karşı büyüklük tasladılar. Zaten onlar, oldum olası küstahça kibirlenen zorba bir toplum idiler.
46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ
İşte bu yüzden, "Bizim gibi ölümlü birer insan olan şu iki adama mı iman edecekmişiz?" dediler, "Hem de, soydaşları bize kölelik edip dururken?"
47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ
Böylece, bu iki elçiyi yalanlamaya kalkıştılar, fakat sonunda helâk olup gittiler.
48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Daha sonra, İsrail Oğulları doğru yolu öğrenip izlesinler diye Musa'ya sonradan Tevrat adıyla anılacak olan Kitabı verdik.
49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟
Ve ayrıca, küçücük bir çocukken İsa'yı ve annesi Meryem'i de sınırsız kudret ve merhametimizi gözler önüne seren birer mucize kıldık ve her ikisini de zalimlerden korumak üzere, gözlerden uzak bir yerde, pınarların kaynadığı, oturmaya elverişli yemyeşil ve bir yaylada barındırdık.

Bütün Peygamberler hep aynı gerçeği dile getirmiş, aynı mesajı sunmuşlardı. Çünkü Biz hepsine aynı şekilde seslenmiştik:
50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
"Ey Peygamberler! Bu dünyada size bahşedilen temiz ve helâl yiyeceklerden yiyin için ve daima iyi işler yapın. Hiç kuşku yok ki, Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim."
51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
Ey insanlar! İşte sizin birer ferdi olmakla yükümlü olduğunuz milletiniz, yukarıdan beri anlatılan Peygamberlerin temsil ettiği ve aynı Allah'a, aynı kitaplara, aynı Peygamberlere inanan ve tevhid inancı etrafında kenetlenen bu biricik millettir. Ben de sizin Rabb'inizim. Öyleyse, benden gelen ilkeler doğrultusunda hayata yön verin. Dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek, kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının!
52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Fakat Peygamberlerin izinden gittiğini iddia edenler, zamanla tevhidin özünden saptılar ve aralarındaki bu birliği parçalayıp Yahudilik, Hristiyanlık gibi ayrı isimler altında birbirlerine düşman gruplara ayrıldılar. Öyle ki, her grup kendi kültürü, örf ve âdetleri, hurafeleri ve dogmalarıyla yoğurup şekillendirdiği öğretinin mutlak hakikat olduğunu iddia ederek kendi elindeki "dini" ile övünür hâle geldi.
53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ
O hâlde, ey Müslüman! Sen şimdilik, bütün Peygamberlere ve kitaplara iman edecekleri ya da belâlarını bulacakları bir vakte kadar, onları gömüldükleri cehalet ve taassuplarıyla baş başa bırak. Onlara, tövbe edip hakka yönelmeleri için birazcık mühlet verilecektir:
54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ
Yoksa bu zalimler, kendilerine bolca mal ve evlat vermekle,
55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlara lütufta bulunduğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, tam aksine! Fakat onlar bunun farkında değiller. Çünkü ilâhî lütfa ancak şu özelliklere sahip olanlar kavuşabilir:
56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ
Onlar, Rablerine yürekten bir saygı ve derin bir duyarlıkla bağlananlardır.
57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ
Onlar, Rab'lerinin bütün ayetlerine yürekten inananlardır.
58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ
Onlar, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Rablerine ortak koşmayanlardır.
59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ
Onlar, Rab'lerinin huzuruna çıkacakları korkusuyla yürekleri titreyerek, Allah yolunda yoksullara ve muhtaçlara vermeleri gerekeni verenlerdir.
60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
İşte onlardır, iyilik yapma konusunda birbirleriyle yarışanlar ve bu yarışta en öne geçenler. Oysa yarışta geri kalan insanlara da aynı imkân ve kabiliyetleri vermiştik. Öyle ya:
61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Biz hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir görev vermeyiz. Çünkü katımızda, yalnızca gerçeği dile getiren bir kitap vardır. Dolayısıyla, hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.
62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
Gerçek şu ki, onların gönülleri bu Kur'an'a karşı umursamaz bir tavır içindedir. Bu yüzden ısrarla haktan yüz çeviriyorlar. Onların bunun dışında, sürekli yaptıkları haksızlık, sömürü, faizcilik, cinsel sapıklık gibi daha başka işleri de var. Ama bu, ebediyen böyle sürüp gitmeyecek:
63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ
Nihayet Biz kendilerine bahşedilen nimetlerle şımarıp azgınlaşan bu insanları son nefeslerinde çetin bir azapla yakalayınca, o zaman hemen feryat edip yalvarmaya başlayacaklar. Fakat son pişmanlık fayda vermeyecek. Onlara denilecek ki:
64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ
"Bugün boşuna yalvarıp yakarmayın. Çünkü Bizim tarafımızdan hiçbir şekilde yardım görmeyeceksiniz!"
65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ
"Çünkü size vaktiyle ayetlerimiz okunduğunda, onlardan inatla yüz çeviriyordunuz."
66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ
"Hem de, size bahşettiğim bu servet ve zenginlik ile şımarıp kibirlenerek müminlere karşı gece gündüz haince plânlar kuruyordunuz!"

Kâfirleri bu feci akıbet beklerken, Yahudi ve Hristiyanlar hâlâ Kur'an'ı inkâr mı edecekler?
67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ
Peki onlar bu ilâhî kelâm üzerinde hiç düşünmediler mi? Yoksa önceki atalarına gelmeyen türedi bir vahiy mi geldi onlara? Bunun için mi böyle inatla haktan yüz çeviriyorlar?
68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ
Yahut ellerindeki kutsal kitaplarda geleceği müjdelenen Peygamberlerini tanıyamadılar mı ki, onu inkâr ediyorlar?
69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Yoksa onlar, Kur'an gibi eşsiz bir kitabı okuyan bu Peygamberin cinlenmiş bir deli olduğunu mu iddia ediyorlar? Aslında kendileri de gayet iyi biliyor ki, Muhammed onlara gerçeğin ta kendisini getirmiştir. Fakat gerçek, onların çoğunun işine gelmez. Peki, onların işine gelmiyor diye, gerçeği onlara mı uyduracağız? Asla!
70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ
Eğer hak, onların arzu ve heveslerine uysaydı ve varlık kanunları onların emelleri doğrultusunda şekillenmiş olsaydı, bütün gökler, yer ve içindekiler tamamen yozlaşarak bozulur giderdi. Hayır, hak batılın peşinden gitmez. Bu yüzden Biz onlara, mükemmel bir toplum oluşturabilmek için ihtiyaç duydukları her türlü hikmet, öğüt, uyarı ve ibret derslerini içerisinde barındıran muhteşem bir kitap gönderdik. Fakat onlar, kendilerine onur, itibar ve yücelik kazandıracak olan bu uyarıcı kitaptan yüz çeviriyorlar.
71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Yoksa ey Muhammed, sen onlardan dünyalık bir menfaat mi istiyorsun ki, senin Peygamberliğin hakkında kuşkuya kapılıyorlar? Eğer bir karşılık beklenecekse, Rabb'inin bahşedeceği mükâfat, başkalarının vereceği her şeyden daha hayırlıdır. Çünkü O, rızık verenlerin en hayırlıdır.
72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Ve emin ol ki, ey Muhammed! Elbette sen, onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Ne var ki, âhirete inanmayanlar, bu bakış açılarının doğal sonucu olarak ister istemez doğru yoldan sapıyorlar. Bu yüzden de, başlarından belâlar eksik olmayacaktır:
74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Ne zaman onlara acıyıp başlarındaki sıkıntıyı kaldıracak olsak, derhal önceki azgınlıklarına dalıp giderler.
75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Oysa Biz onları, zaman zaman kıtlık, hastalık, savaş gibi azaplarla sarsıp cezalandırmıştık. Fakat onlar yine de Rablerine boyun eğmeye yanaşmamış, hatta azabın kaldırılması için O'na el açıp yalvarmaya bile tenezzül etmemişlerdi.
76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟
Ama üzerlerine çetin bir azabın kapısını açtık mı, işte o zaman acizliklerini anlayıp bütün ümitlerini yitiriverirler. Fakat iş işten geçmiş olur. O hâlde, yol yakınken Rabb'inizin çağrısına kulak verin:
77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
O Allah ki, size hakikatin sesini duyan kulaklar, gerçekleri gören gözler ve araştıran, düşünen ve hisseden gönüller bahşetti. Fakat siz, bunca nimetlere karşılık ne kadar da az şükrediyorsunuz!
78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
O Allah ki, sizi topraktan yaratıp yeryüzüne yaydı. Fakat gün gelecek yine toprağa döneceksiniz ve mahşer günü yaptıklarınızın hesabını vermek üzere mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız.
79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
O Allah ki, hem yaşatır, hem öldürür; nitekim geceyle gündüzün mükemmel bir sistem uyarınca, hiç şaşmadan birbiri ardınca gelmesi O'nun sınırsız kudret ve sanatının eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
Ama onlar, tıpkı kendilerinden önceki kâfirlerin söylediklerini tekrar ederek:
81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
"Ne yani, biz ölüp de bir toprak ve kemik yığınına dönüştükten sonra mı yeniden diriltilecekmişiz?" diyor ve ekliyorlar:
82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
"Sadece bize değil, bizden önceki atalarımıza da böyle tehditler savrulmuştu. Demek ki bunlar, öncekilerin efsanelerinden başka bir şey değildir."
83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
O cahillere sor: "Bütün yeryüzü ve orada var olan her şey kimindir, haydi cevap verin, eğer biliyorsanız!"
84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
İster istemez hakikati itiraf ederek, "Allah'ındır!" diyecekler. O zaman onlara de ki: "O hâlde, Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini düşünüp öğüt almaz mısınız?"
85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
Yine sor onlara: "Kimdir yedi kat göğün Rabb'i ve kimdir, kâinata hükmeden yüce saltanat ve hükümranlığın sahibi?"
86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Yine ister istemez "Allah'tır!" diyecekler; sen de onlara de ki: "Öyleyse, artık sahte ilâhları reddetmenin ve bir tek Allah'a kulluk ederek cehennem ateşinden korunmanın zamanı gelmedi mi?"
87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Yine onlara sor: "Kimdir, tüm evrenin hükümranlığını elinde tutan ve her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmaya muhtaç olmayan yüce kudret; haydi cevap verin bakalım, eğer biliyorsanız!"
88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ
Yine tereddütsüz, "Allah'tır!" diyecekler. Sen de onlara de ki: "O hâlde, nasıl oluyor da, inkârcıların süslü propagandalarına kanıp göz göre göre aldatılıyorsunuz?"
89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
İşte Biz, onlara apaçık gerçeği bildirdik. Fakat onlar, yine de Allah hakkında pervasızca yalan söylüyorlar:
90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Oysa Allah asla çocuk edinmemiştir ve O'ndan başka bir ilâh da yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığına sahiplenir ve her biri diğerine üstünlük sağlamaya çalışırdı. Allah'tan başka ilahlar olsaydı, onlardan her biri kendi dışındaki ilahlara hükmetmek için savaşacak, böylece evrende korkunç bir düzensizlik ve kargaşa egemen olacaktı. Oysa gördüğünüz gibi, kâinat mükemmel bir düzen ve uyum içinde varlığını sürdürmektedir. Bu da gösteriyor ki, evreni idare eden bir tek ilah vardır, o da sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah'tır. Allah, onların uydurduğu acziyet ve noksanlık ifade eden niteliklerden uzaktır, yücedir! O hâlde, yalnızca O'na kulluk ve itaat etmeli, O'nun hükümlerine boyun eğmelisiniz.
91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
O Allah ki, yaratılmışların algılama sınırları ötesinde bir âlem olan gayb'ı da bilir, akıl ve duyularla kavranabilen şahadet âlemini de. Allah, onların ilâhlık payesi vererek kendisine ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir!

Bütün bu uyarı ve delillere rağmen, hâlâ inkârcılıkta ısrar ederlerse:
92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ
O zaman Rabb'ine el açıp yalvararak de ki: "Ey Rabb'im, onlara va'dedilen azabın gerçekleştiğini bana mutlaka göstereceksen,
93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Beni bu zalim toplum içinde bırakma, ya Rab!"
94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ
Elbette Bizim, onlara vadettiğimiz şeyleri sana göstermeye gücümüz yeter.
95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
Sen kötülüğü kötülükle değil, ortaya koyduğun iyiliklerle, en güzel şekilde gider. Hiç merak etme, Biz onların müminleri incitmek için neler söylediklerini çok iyi biliyoruz ve cezasını da Biz vereceğiz.
96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ
O hâlde, sakın tahriklere kapılıp kaba ve kırıcı davranışlar gösterme. Kur'an ile henüz tanışmamış insanlarla sizi birbirinize düşürme plânları yapan insan ve cin şeytanlarının oyununa gelme. Bunun için de ki: "Ey Rabb'im, şeytanların kışkırtmalarına karşı sana sığınırım!"
97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
"Ve onların aramıza sızmasından ve çevremde bulunmasından yine sana sığınırım, ey Rabb'im!"
98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ
Âhireti inkâr edenler, ne kadar lüks ve refah içinde yaşarlarsa yaşasınlar, eninde sonunda ölüm meleğiyle karşı karşıya gelecekler. Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattı mı, "Ey Rabb'im!" diye feryat edecek, "Ne olur bana bir fırsat daha ver de, beni hayata geri çevir!"
99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
"Ki, bugüne kadar hep ihmalkârlık ettiğim ve "Nasıl olsa yarın yaparım!" diye ertelediğim konularda, Senin emrine uygun olarak iyilikler yapayım da hatalarımı telâfi edeyim!"

Hayır, öyle şey olmaz! Bu, onun ağzından çıkan boş ve anlamsız bir sözden başka bir şey değildir. Çünkü ona zaten yeterince süre verilmişti. O hâlde, ölenler bir daha asla dünyaya geri dönemeyecekler. Çünkü onlarla hayat arasında, yeniden diriltilecekleri güne kadar dünyaya dönmelerine izin vermeyen bir engel vardır.
100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Ve nihayet yeniden diriliş için Sura üflenince, mezarlarından fırlayıp huzurumuza gelecekler. İşte o zaman aralarındaki bütün soy sop bağlantıları kesilecek ve herkes kendi derdiyle meşgul olduğundan, hiçbiri diğerine bir şey soramayacak. Kimsenin kimseye zerre kadar yardımı dokunmayacak. Böylece büyük mahkeme kurulacak ve bütün iyilikler ve kötülükler bir bir ortaya dökülecektir:
101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Kimin iyilikleri adalet terazisinde ağır basarsa, işte onlar kesinlikle kurtuluşa ereceklerdir.
102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Ve kimin iyilikleri hafif gelirse, onlar da kendilerine en büyük kötülüğü yapan ve sonsuza dek cehenneme mahkûm edilen kimseler olacaklardır. Öyle amansız bir ateşe girecekler ki:
103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ
Alevler yüzlerini yalayıp kavuracak ve orada, dudakları parçalanıp döküldüğü için, sırıtan dişleriyle alevler arasında öylece somurtup kalacaklar. Ve Allah tarafından, ateşten daha acı bir azar işitecekler:
104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
"Ey zalimler! Bu azabı önceden haber veren uyarıcı ve yol gösterici ayetlerim size vaktiyle okunmamış mıydı? Ve siz de onları küstahça yalanlamamış mıydınız?" Bunun üzerine, utanç ve pişmanlık içinde:
105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ
"Ey Rabb'imiz!" diyecekler, "Biz azgınlığımızın, taşkınlığımızın kurbanı olduk. Bu yüzden de doğru yoldan saptık."
106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ
"Ey Rabb'imiz, lütfen çıkar bizi buradan. Sana söz veriyoruz, bir daha o kötülüklere dönersek, gerçekten zalim kimseler olduğumuzu kabul ederiz."
107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
Bunun üzerine Allah, "Zillet içinde kalın orada!" diyecek, "Bana boşuna yalvarıp durmayın!"
108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ
"Çünkü vaktiyle, kullarım arasından bir grup inanmış insan, "Ey Rabb'imiz! Biz sana iman ettik, öyleyse bizim günahlarımızı bağışla ve bize merhamet eyle. Hiç kuşkusuz Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın!" diye yalvarırlardı da;"
109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ
"Siz onlarla hep alay ederdiniz. Onlara yaptığınız baskı ve işkenceler yüzünden kalpleriniz katılaştı. Bu durum, sonunda size Beni anmayı büsbütün unutturdu. Öyle ki, onların bu gıpta edilecek durumuna gülüyor, onlarla dalga geçip duruyordunuz!"
110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
"Ama Ben, vaktiyle hor ve hakir gördüğünüz bu insanları sizin alay ve işkencelerinize sabırla göğüs gerdikleri için bugün ödüllendiriyorum: İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!"
111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ
Sonra Allah, uğrunda âhireti feda ettikleri dünya hayatının ne kadar değersiz olduğunu onlara göstermek üzere, cehennemdekilere soracak: "Söyleyin bakalım, sizce yeryüzünde kaç yıl kaldınız?"
112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ
Onlar da, "Olsa olsa bir gün, hatta bir günden de az. Fakat emin değiliz, bunu hesaplayabilecek olanlara sor ya Rab, çünkü bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda!" diye cevap verecekler.
113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Bunun üzerine Allah, "Doğrusu siz yeryüzünde çok az bir süre kaldınız." diyecek, "Dünya hayatının âhirete oranla ne kadar değersiz olduğunu bir bilseydiniz!"
114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
"Bundan başka bir şey mi bekliyordunuz? Yoksa sizi hiçbir hikmet ve amaç gözetmeden, boş ve anlamsız bir oyun ve eğlence olsun diye yarattığımızı ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere, günün birinde huzurumuza çıkarılmayacağınızı mı sanıyordunuz?" Hayır, Allah boş ve anlamsız bir iş yapmaz:
115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ
Çünkü Allah yüceler yücesidir, hükmüne karşı konulamayan gerçek hükümdardır. Doğrunun, gerçeğin, hakkın ve hakikatin ta kendisidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Yüce saltanat ve hükümranlığın sahibidir. O hâlde:
116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Kim hakkında hiçbir delile sahip olmadığı hâlde, Allah'ın yanı sıra bir başka tanrıya daha yalvarıp yakarırsa, Kıyamet Günü Rabb'inin katında bunun hesabını mutlaka verecektir. Gerçek şu ki, inkârcılar asla kurtuluşa eremezler.
117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ
O halde, sen tüm benliğinle Rabb'ine yönelerek de ki: "Ey Rabb'im! Günahlarımı bağışla, bana merhamet eyle. Doğrusu Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. Gerçek anlamda acıyan, merhamet eden ancak Sensin."
118

Sureler

Mealler
Hac Suresi
Önceki
Nûr Suresi
Sonraki