|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ İnananlar kurtulmuşlardır. |
1 |
|
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ Onlar öyle kimseler ki, namazlarında Rablerine saygı içerisinde ibadet ederler. Boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler. |
2 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ Her zaman zekatlarını vererek (mallarını temizlemeyi) devam ettirirler. Zinadan uzak durarak iffetlerini korurlar. |
3 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ Ancak cinsel arzularını eşleri ve meşru olarak evlendikleri cariyelerle karşılarlar ve bundan dolayı da asla kınanmazlar. |
4 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ Kim, meşru evlilik yolundan başka yollarla tatmin olmaya kalkarsa, haddi aşmış olur. |
5 |
|
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ İnananlar, emanetleri ve ahitlerini yerine getirmeyi özenle gözetirler. |
6 |
|
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ Namazlarının kendilerine yüklediği sorumluluklarını muhafaza ederler. |
7 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ İşte onlar (Rablerinin vaat ettiği nimetlere) varistirler. |
8 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ İçlerinde sürekli kalacakları Firdevs cennetlerine adaydırlar. |
9 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ Biz insanı toprağın özünden yarattık. |
10 |
|
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Sonra toprağın özünü nutfe (döl suyu) haline getirip, sağlam bir yere (ana rahmine) yerleştirdik. |
11 |
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline, sonrada o kan pıhtısını et parçası ve et parçasını da kemik halinde yarattık. Sonra o kemiklere et giydirdik. Bu aşamalardan sonra onu (ana babasından) başka bir insan olarak meydana getirdik. Bunlardan sonra yaratıcıların en güzeli olan Allah, her şeyden yüce ve ulu değil midir? |
12 |
|
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ Bu yaşamınızın sonunda öleceksiniz. |
13 |
|
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ Sonra kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz. |
14 |
|
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ Elbetteki biz sizin yaratılışınızın üzerinde, yedi yol (yedi kat gök) yarattık ve biz yaratmaktan asla geri duracak değiliz. |
15 |
|
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ Biz gökten bir ölçü ile su indirdik. Sonra o suyu yeryüzünde tuttuk (yerleştirdik). O suyu yer yüzünden (dilediğimiz zaman) alıp yok etmeye her zaman gücümüz yeter. |
16 |
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ Sonra o suyla, sizi ve dallarında pek çok meyvelerini yediğiniz, hurmalardan ve üzümlerden oluşan bahçeleri var ettik. |
17 |
|
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ Ve Turu Sina dağında yetişen ve içinden yağ çıkan, o yağı yiyenlere hoş kokular veren bu ağacı da (zeytini) biz yarattık. |
18 |
|
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ Karınlarından çıkan sütlerini içtiğiniz, evcil hayvanlarda da sizin için alınacak ibretler var. İçtiğiniz o sütlerde, sizin için pek çok faydalar olduğu gibi, o hayvanların etlerinden de yersiniz. |
19 |
|
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ O hayvanlarda ve onları taşıyan gemilerde de sizin için alınacak dersler var. |
20 |
|
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ Nuh'u kavmine elçi olarak göndermiştik. Kavmine "Ey kavmim! Sizin için ondan başka hiçbir ilahın olmadığı, Allah'a kulluk edin. Artık sakınıp korunmaz mısınız?" dedi. |
21 |
|
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟ Kavminden Nuh'un getirdiği doğruları inkar edenlerin önde gelenleri, kendi toplumuna "Bu adam da sizin gibi bir insan, sizin üzerinizde bir üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah dileseydi elçi olarak bir melek gönderirdi. Hem bunun söylediklerini daha önceki atalarımızdan işitmedik." |
22 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ "O kendisinde delilik olan bir adam, bir müddet onu gözetim altında tutun bakalım" dediler. |
23 |
|
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ Nuh "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et" dedi. |
24 |
|
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ Nuh'a "Bizim gözetimimiz altında bir gemi inşa et ve sana (ne yapacağını vahiyle) bildireceğiz" diye vahyettik. Sonra o kavme yapacağımızın vakti geldiğinde, onların başlarına gelecek felaket başlatıldı (kazan kaynamaya başladı). Nuh'a "Her cinsten iki çifti ve aileni o gemiye bindir. Ancak daha önce üzerlerine azap sözünün geçtiği (inkarcıları) gemiye alma. Sonra gerçekleri inkar ederek kendilerine haksızlık edenler için de, bana yalvarma. Çünkü onların hepsi suda boğulacaklar" diye bildirdik |
25 |
|
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ Sen ve senin yanında olanlar, gemiyi doldurduğunuzda "Yalnızca övülmesi gereken, bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah dır." |
26 |
|
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ "Rabbim! Bizi bereketli kıldığın topraklara indir (yerleştir). Her şeyin en hayırlısını indiren sensin" de. |
27 |
|
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ Bunlarda alınacak ibretler var ve biz (insanları) bunlarla deniyoruz. |
28 |
|
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ Sonra, helak olan Nuh kavminden sonra, onların yerine diğer şehirleri inşa ettik. |
29 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ O yerleşim yerlerine de "Allah dan başka hiçbir ilah yok, yalnızca O na kulluk edin. Sakınıp korunmayacak mısınız?" diyen kendi aralarından elçiler gönderdik. |
30 |
|
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ O toplumun inkar eden ve ahiret gününde dirileceklerini yalanlayan, dünyada kendilerine nimetler verip rahata erdirdiğimiz o şehrin önde gelenleri "Bu elçide sizin gibi bir insan, sizin yediklerinizden yiyor, içtiklerinizden içiyor." |
31 |
|
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟ "Eğer sizin gibi bir insana itaat ederseniz, o zaman kaybedenlerden olursunuz." |
32 |
|
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ "Şimdi o, siz öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, çıkartılıp yeniden diriltileceğinizi mi vaat ediyor?" |
33 |
|
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ "Yazık, yazık! Ne ile korkutuluyorsunuz (ne vaat ediliyor)?" |
34 |
|
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ "Bu dünyada yaşar (doğar) ve ölürüz, bizim yaşamımız yalnızca bu dünya hayatıdır ve biz yeniden diriltilecek de değiliz." |
35 |
|
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ "(Size bunu vaat eden) O elçi, elbetteki Allah adına yalan uyduruyor. Tabi ki biz ona inanacak değiliz" dediler. |
36 |
|
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ Elçi "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et" dedi. |
37 |
|
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ Rabbi "Söylediklerinin karşılığında, kısa bir sürede kesinlikle pişman olacaklar" dedi. |
38 |
|
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ Verilen söz karşılığında, onları şiddetli bir ses dalgası yakaladı. Haksızlık yapan bir topluluk olduğu için, onları yere çökmüş kupkuru bir ot haline getirdik. |
39 |
|
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ Sonra onların arkasından başka şehirleri inşa ettik. |
40 |
|
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ Hiçbir topluluk (ümmet) Allah'ın onlar için tespit ettiği zamandan önce yok olmaz, tespit edilen zamandan fazlada yaşamaz. |
41 |
|
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ Sonra o yerleşim yerlerine peşi peşine elçiler gönderdik. Bu topluluklara ne zaman elçilerimiz gelmişse, o elçileri hep yalanladılar. Bizde onların bazılarını yok ederek diğer insanları onların yerine getirdik ki, yok ettiklerimizi de sonradan gelenlere anlatılan bir haber yaptık. Artık inanmayan topluluk uzak olsun. |
42 |
|
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ Daha sonra Musa ve kardeşi Harun'u açıklayıcı ayetlerimizle gönderdik. |
43 |
|
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ Firavun'a ve onun yöneticilerine (gönderdik). Kendilerinin erişilmez yüce bir topluluk olduklarını zannederek büyüklenip kibirlendiler. |
44 |
|
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ Onlar "Kavimleri bizim kölelerimiz iken, bizim gibi olan, şu iki insana mı inanacağız?" dediler. |
45 |
|
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ Musa ve Harun'u yalanladılar ve helak olanlardan oldular. |
46 |
|
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ Musa'ya kitabı verdik ki, belki doğru yola girerler diye. |
47 |
|
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ Meryem'in oğlunu ve annesini de bir ibret yaptık. Meryem ve oğlunu oturmaya elverişli ve su kaynağı olan bir tepeye yerleştirmiştik. |
48 |
|
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ Ey Elçi! Temiz olan şeylerden ye, doğru ve yararlı işler yap. Ben senin yaptıklarını görmekteyim. |
49 |
|
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟ Bu sizin inancınız ve yaşadığınız kurallar, bütün zamanlar içinde sizi tek bir ümmet (topluluk) yapmıştır. Ben sizin Rabbinizim, yalnızca benden sakınıp korunun. |
50 |
|
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ Kendi aralarında işlerini parçalara ayırıp guruplaşmışlar ve her gurup mensubu olduğuyla övünmektedir. |
51 |
|
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ Onları belli bir zamana kadar kendi hallerine (sapkınlıklarında) bırak. |
52 |
|
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ Bizim onlara verdiğimiz mallar ve oğullardan dolayı, kendilerinin güçlü olduklarını zannetmesinler. |
53 |
|
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ Onlar farkına varmadan biz onları yararlı işlerde koşturuyoruz ki (denensinler). |
54 |
|
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ Onlar, Rablerine olan saygılarından, her zaman alçak gönüllülük içerisindedirler. |
55 |
|
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ Aynı zamanda onlar Rablerinin ayetlerine de inanırlar. |
56 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ Ve onlar Rablerine asla ortak koşmazlar. |
57 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ Onlar, vermeleri gerekenleri (zekatlarını ve sadakalarını) verirler ve dönüşlerinin bize olduğuna kesinlikle inandıklarından, kalpleri heyecan içinde titrer. |
58 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ Onlar sürekli (Allah'a itaat etmekte) öncülük ederler ve hayırlarda yarışırlar. |
59 |
|
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ Biz bir nefse gücünün yetmediği hiçbir şeyi yüklemeyiz. Her nefsin yaptıklarının kayıtları bizim yanımızdadır. Hesap gününde bu kayıtlar gerçekleri konuştuğu için, hiçbir nefse haksızlık yapılmaz. |
60 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ Onların kalpleri iyiliklerin dışındakilerle meşgul olmakta ve kötü işleri alışkanlık haline getirdikleri için, her zaman bu kötülükleri yapar dururlar. |
61 |
|
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Bunların önde gelenlerini azapla yakaladığımız zaman, hemen yalvarmaya başlarlar. |
62 |
|
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ Onlara "Bugün yalvarmayın. Kesinlikle bizden size yardım yok." |
63 |
|
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ "Daha önce ayetlerim size okunmuştu da, sizde ökçeleriniz üzerinde ayetlerimize sırt dönmüştünüz." |
64 |
|
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ "Ayetlerimizle alay edip, kibirlenerek uzaklaşıp gitmiştiniz" denir.(Allah'ın) |
65 |
|
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ Bu sözlerini hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa daha önce gelip geçmiş atalarına gelmeyen bir bilgi onlara mı geldi? |
66 |
|
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ Yoksa kendi içlerinden seçilen elçilerini tanımıyorlar mı? da, o elçiyi inkar ediyorlar. |
67 |
|
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ Yoksa o elçiye deli mi diyorlar? Halbuki, elçi onlara gerçekleri getirmişti, ama onların çoğu doğruları hoş karşılamıyorlar. |
68 |
|
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ Eğer hak (doğrular) onların arzu ettikleri gibi olsaydı, gökler, yeryüzü ve yeryüzünde olanlar fesada uğrardı. Halbuki, onların bildiği bir öğüt onlara geldi, ancak bu öğütten yüz çeviriyorlar. |
69 |
|
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ Yoksa onlar kendileri için bir çıkış yolu mu istiyorlar? Ancak Rabbinin gösterdiği çıkış yolu daha hayırlıdır ve O rızık verenlerin en hayırlısıdır. |
70 |
|
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ Ve sende onları, dosdoğru bir yola çağırıyorsun. |
71 |
|
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ Ahiret gününe inanmayanlar, hep doğru yoldan uzaklaşıyorlar |
72 |
|
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ Biz onlara merhamet etseydik ve onlara isabet eden zararları kaldırsaydık, isyanları içerisinde ısrar edip bocalayıp dururlardı. |
73 |
|
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ Onları azapla yakaladık, ancak yinede Rablerine (kul) olmak istemeyip, yalvarıp yakarmadılar da. |
74 |
|
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ Taki, üzerlerine çok şiddetli azabın kapılarını açtığımızda, ümitsizliğe düşüverdiler. |
75 |
|
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ Sizin için kulak, göz ve kalp yaratan O dur. Ne kadar az düşünüyorsunuz! |
76 |
|
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟ Yer yüzünde sizi bir bitki gibi yaratan da O dur. O nun huzurunda toplanılacaksınız. |
77 |
|
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ Yaratan ve öldüren O dur. Geceyi ve gündüzü farklı yapmakta O na aittir. Aklınızı kullanmıyor musunuz? |
78 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Hayır, daha öncekilerin söylediklerinin aynısını söylediler. |
79 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı yeniden diriltileceğiz?" |
80 |
|
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ "Bu çağrı yalnızca eskilerin masallarından başka bir şey değil" dediler. |
81 |
|
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Onlara sor "Yeryüzü ve yeryüzünde yaşayanlar kime aittir? Eğer biliyorsanız söyleyin? |
82 |
|
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ Diyecekler ki "Allah'a aittir." O zaman düşünmüyor musunuz? |
83 |
|
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ Yine onlara sor "Yedi göğün ve büyük arşın sahibi kimdir?" |
84 |
|
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ "Allah" diyecekler. O halde sakınıp korunmuyor musunuz? |
85 |
|
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ Onlara sor "Her şeyin yönetimi elinde olan ve her şeyi çekip çeviren ve asla yönetimine müdahale edilemeyen kimdir? Biliyorsanız söyleyin? |
86 |
|
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ Diyecekler ki "Allah dır" O zaman nasıl da etki altında kalıyorsunuz! |
87 |
|
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ Biz onlara hakkı (Kur'an'ı) verdiğimiz halde, onlar hakkı yalanladılar. |
88 |
|
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ Allah, asla bir çocuk edinmemiştir. Eğer onunla beraber bir ilah olsaydı, her ilah diğerinin yarattığını yok ederdi ve birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Allah onların uydurdukları vasıflardan uzaktır. |
89 |
|
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ Allah bilinmeyenleri de, açıkta olanları da bilendir. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. |
90 |
|
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ Deki "Rabbim! Eğer onlara vaat edilenleri bana göstereceksen." |
91 |
|
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ "Rabbim! (Onlara azap ettiğinde) Beni zalimler topluluğunun içinde bırakma." |
92 |
|
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ Biz onlara vaat ettiğimizi (azabı) sana göstermeye elbette gücümüz yeter. |
93 |
|
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ Sen yinede kötülüğü en güzel bir şekilde uzaklaştır. Biz onların vasıflandırdıklarını en iyi bileniz. |
94 |
|
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ Deki "Rabbim! Şeytanların uydurdukları dedikodulardan sana sığınırım." |
95 |
|
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ "Rabbim! Onların benim yanımda olmalarından da sana sığınıyorum." |
96 |
|
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ Onlardan birine ölüm geldiği zaman "Rabbim! Beni hayata geri gönder." |
97 |
|
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ "Daha önce terk ettiğim, yapılması gereken doğru işleri yapayım" der. Hayır bu söyledikleri onun sözlerinden başka bir şey değil. Bu geri dönme istekleri ile onların arasında yeniden dirilme gününe kadar bir engel vardır. |
98 |
|
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ Sura üfürüldüğü gün, aralarında hiçbir nesep bağı kalmayacak ve karşılıklı bir konuşmada olamayacak. |
99 |
|
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ Sonra kimin terazisi ağır gelirse, artık onlar kurtulmuşlardır. |
100 |
|
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ Kiminde terazisi hafif gelirse, işte böyleleri sürekli kalacakları cehennem içine girip, kendilerine yazık edenlerdir. |
101 |
|
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Ateş onların yüzlerini kavuracak ve yüzleri hep acı içinde buruşuk kalacaktır. |
102 |
|
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ Dediler ki "Rabbimiz! Bizim kural tanımaz şakilerimiz bize baskın çıktılar ve bizde sapkın bir topluluk olduk." |
103 |
|
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ Rabbimiz bizi ateşten çıkar. Eğer tekrar senin dininden dönersek, yine kendimize yazık edenlerden oluruz" dediler. |
104 |
|
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ Rableri onlara "Def olup uzaklaşın ve benimle konuşmayın" dedi. |
105 |
|
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ Yer yüzünde iken kullarımızdan bir topluluk "Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi bağışla ve bize merhamet et. Çünkü sen merhamet edip acıyanların en merhametlisisin" diyorlardı. |
106 |
|
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ Rableri "Siz, bana inanan kullarımı alaya aldınız ve inananlara karşı gülüp eğlenmek, beni anmayı size unutturdu." |
107 |
|
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ "Elbet bende onların sizlere (alay etmenize) karşı sabredip dayanmalarının karşılığını bugün verdim. Şüphesiz ki onlar kurtulmuş olanlardır" dedi. |
108 |
|
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ Rableri onlara "Siz (öldükten sonra) yeryüzünde ne kadar sene kaldınız? Diye sordu. |
109 |
|
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ Onlarda "Bir gün veya bir günden daha az kaldık, sayanlara sor" dediler. |
110 |
|
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ Rableri "Çok az kaldığınızı keşke bilmiş olsaydınız" |
111 |
|
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ "Bizim sizi boşa yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi zannediyordunuz?" dedi. |
112 |
|
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ Bütün gerçek doğruların sahibi Allah, yüceler yücesidir ve O ndan başka da ilah yoktur. O değerli erişilmez arşın da, Rabbidir. |
113 |
|
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ Allah dan başka yalvardığınız başka ilahlar hakkında hiçbir sağlam kanıt yoktur. Artık böylelerinin hesabı Rabbine kalmış olup, gerçekleri inkar edenler asla kurtuluşa eremezler. |
114 |
|
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ Deki "Rabbim! Bağışla ve merhamet et. Çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin." |
115 |
|
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ Allah dan başka yalvardığınız başka ilahlar hakkında, hiçbir sağlam kanıtınız yoktur. |
116 |
|
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ Deki "Rabbim! Bağışla ve merhamet et. Çünkü sen, merhametlilerin en merhametlisisin. |
117 |
|
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ
A PHP Error was encountered
Severity: Notice
Message: Undefined offset: 117
Filename: views/sure_view.php
Line Number: 347
Backtrace:
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once
|
118 |