Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 (1-3) Hâ Mîm. Bu Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, (her şeyi) hakkıyla bilen, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, azabı ağır ve lütfu sınırsız olan Allah tarafındandır. Ondan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır.
2 (1-3) Hâ Mîm. Bu Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, (her şeyi) hakkıyla bilen, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, azabı ağır ve lütfu sınırsız olan Allah tarafındandır. Ondan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır.
3 (1-3) Hâ Mîm. Bu Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, (her şeyi) hakkıyla bilen, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, azabı ağır ve lütfu sınırsız olan Allah tarafındandır. Ondan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır.
4 Allah'ın ayetleri hakkında inkârcılardan başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde (rahatlıkla) gezip dolaşmaları seni aldatmasın.
5 Onlardan önce Nuh'un kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberleri) yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya (öldürmeye) azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış (gördüler)!
6 Böylece Rabbinin, hakikati inkâra şartlanmış olanlar hakkındaki, “Onlar cehennemliklerdir” sözü gerçekleşti.
7 (Allah'ın) kudret tahtının bilgisini içlerinde taşıyan ve ona yakın olan (melek)ler, Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler. O'na iman ederler ve mü'minler için bağışlanma dilerler (ve onlar için şöyle dua ederler): “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru!”
8 “Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin ebedi cennetlerine koy! Şüphesiz ki sen üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibisin.”
9 “Onları kötülüklerden koru! Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, o gün muhakkak ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük kurtuluştur.”
10 (Cehenneme giren) İnkârcılara şöyle seslenilir: “Allah'ın gazaplanması, elbette sizin kendi kendinize gazaplanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.”
11 (Onlar da) şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?”
12 Onlara şöyle cevap verilir: “Bu hale düşmenizin sebebi, Allah'ın birliğine inanmaya çağırıldığınızda reddederdiniz. Ama O'na ortak koşulduğunda (O'ndan başkalarına tanrısal nitelikler yüklendiğinde onlara) inanırdınız. Artık şimdi hakkınızdaki karar o çok ulu ve yüce olan Allah'a aittir.”
13 O (Allah), (varlığına ve büyüklüğüne delalet eden) âyetlerini size gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. (Bunlardan) ancak O'na yönelen düşünüp ibret alır.
14 O hâlde, inkârcılar hoşlanmasalar da siz, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na dua (ve ibadet) edin.
16 O gün onlar, (kabirlerinden dışarı) çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. (Allah onlara şöyle hitap eder:) “Bugün hükümranlık kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır.”
17 O gün herkes, ne yapmış ise onun karşılığını alır, o gün kimseye haksızlık edilmez. Muhakkak ki Allah hesapları pek çabuk görendir.
18 Yaklaşmakta olan (kıyamet) günü konusunda onları uyar! O gün yürekler gırtlaklara kadar gam ve tasa ile dolmuştur. Zalimlerin (onları azaptan kurtaracak) ne yakın bir dostu, ne de (sözü) dinlenir bir şefaatçisi vardır.
19 (Allah,) gözlerin art niyetli bakışını da, kalplerin gizlediği şeyleri de bilir.
20 Allah, hak ve adaletle hükmeder. O'ndan başka yalvarıp taptıkları varlıklar ise hiçbir hüküm veremezler. Şüphesiz Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir.
21 Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan inkârcıların sonunun ne olduğunu görmediler mi? Onlar, (kendilerinden) daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı. Ama Allah, onları günahları sebebiyle yakaladı da kendilerini Allah'ın azabından koruyacak hiç kimse bulunmadı.
22 Çünkü onlar öyle kimselerdi ki, peygamberleri onlara açık belgelerle gelirdi de onu inkâr ederlerdi. Bu yüzden Allah onları (azapla) yakaladı. Şüphesiz O, kuvvetli olandır, cezalandırması şiddetlidir.
23 (23-24) Andolsun, Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla Firavun'a, (Veziri) Haman'a ve Karun'a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: “(Bu) tam yalancı bir sihirbazdır!”
24 (23-24) Andolsun, Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla Firavun'a, (Veziri) Haman'a ve Karun'a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: “(Bu) tam yalancı bir sihirbazdır!”
25 (Musa) onlara, tarafımızdan gerçeği getirince: “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kızlarını hayatta bırakın” dediler. Fakat inkârcıların tuzağı/planı hep boşa çıkmıştır.
26 Firavun dedi ki: “Bırakın beni, şu Musa'yı öldüreyim de (var olduğunu iddia ettiği) Rabbine yalvarıp dursun! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum!”
27 Musa da: “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım” dedi.
28 Firavun ailesinden imanını gizleyen bir adam da şöyle dedi: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Hâlbuki o size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Fakat eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size vaadettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şüphe yok ki Allah (kötü niyeti yüzünden) aşırı giden yalancıyı doğru yola çıkarmaz.”
29 (O adam dedi ki:) “Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir. Ama başımıza geldiğinde bizi, Allah'ın azabından kim kurtarır?” Firavun da şöyle dedi: “Ben size kendi görüşümden başkasını uygun görmüyorum ve ben size ancak doğru yolu gösteriyorum.”
30 (30-31) İman etmiş olan (o kimse) dedi ki: “Ey kavmim! Doğrusu ben Nuh kavminin, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelen toplulukların (peygamberleri yalanlamaları yüzünden) başlarına gelen (azap) gününün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum! (Kul kendine zulmetmedikten sonra,) Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.”
31 (30-31) İman etmiş olan (o kimse) dedi ki: “Ey kavmim! Doğrusu ben Nuh kavminin, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelen toplulukların (peygamberleri yalanlamaları yüzünden) başlarına gelen (azap) gününün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum! (Kul kendine zulmetmedikten sonra,) Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.”
32 (32-33) “Ve ey kavmim! Doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz) ve arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah'(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi (yaptıkları yüzünden) sapıklığa bırakırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.”
33 (32-33) “Ve ey kavmim! Doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz) ve arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah'(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi (yaptıkları yüzünden) sapıklığa bırakırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.”
34 Bundan önce size delillerle Yusuf gelmişti. O zaman da onun size getirdiği hakikatte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o ölünce de: “Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle sapıklıkta bırakır.
35 Bunlar, Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi artırır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
36 (36-37) Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman! Benim için yüksek bir kule yap. Belki ben o yollara, (yani) göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilahına çıkıp görebilirim. Çünkü ben onu (Musa'yı, peygamberlik davasında) yalancı sanıyorum. İşte böylece yaptığı kötü iş, Firavuna süslü gösterildi ve o yoldan çıkarıldı. Firavun'un hilesi hüsrana uğramaktan başka bir şeye yaramadı.
37 (36-37) Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman! Benim için yüksek bir kule yap. Belki ben o yollara, (yani) göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilahına çıkıp görebilirim. Çünkü ben onu (Musa'yı, peygamberlik davasında) yalancı sanıyorum. İşte böylece yaptığı kötü iş, Firavuna süslü gösterildi ve o yoldan çıkarıldı. Firavun'un hilesi hüsrana uğramaktan başka bir şeye yaramadı.
38 O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim!”
39 Ey kavmim! “Bu dünya hayatı gelip geçici bir eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret (hayatı) ise ebedî olarak kalınacak yerdir.”
40 “Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü'min olarak doğru ve yararlı iş yaparsa, işte onlar cennete girecek ve orada onlara hesapsız rızık verilecektir.”
41 “Ey kavmim! Nedir bu başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz!”
42 “Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bilmediğim bir şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum!”
43 “Sizin beni çağırdığınız şeyin ne dünyada, ne de ahirette davete değer hiçbir tarafı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah'adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir!”
44 “Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah kullarını görendir.”
45 Allah o (mü'min adam)ı, ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise kötü azap kuşattı.
46 Onlar sabah akşam (kabir aleminde kıyamete kadar) ateşin karşısına getirilirler. Kıyamet çattığı gün: “Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun!” denir.
47 Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: “(Dünyada iken) biz size uymuş kimselerdik. Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” derler.
48 Büyüklük taslayanlar ise şöyle diyecekler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz (Biz kurtarabilseydik zaten kendimizi kurtarırdık). Şüphesiz Allah, kullar arasında böyle hüküm vermiştir.”
49 Ateşte olanlar cehennem bekçilerine: “Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün bizden azabı hafifletsin” derler.
50 (Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” Onlar, “Evet, getirmişti” derler. (Bekçiler:) “Öyleyse kendiniz yalvarın” derler. Şüphesiz inkârcıların yalvarışı boşunadır.
51 Biz peygamberlerimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım edeceğiz.
52 O gün zalimlere mazeretlerinin hiçbir faydası olmayacaktır. Onların payına her türlü iyilikten yoksun bırakılma ve korkunç bir yerleşim yeri (cehennem) düşecektir.
53 (53-54) Andolsun ki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren rehberi (Tevrat'ı) verdik ve İsrailoğullarına da o Kitab'ı miras bıraktık. O, akıl sahipleri için bir öğüttür ve doğruluk rehberidir.
54 (53-54) Andolsun ki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren rehberi (Tevrat'ı) verdik ve İsrailoğullarına da o Kitab'ı miras bıraktık. O, akıl sahipleri için bir öğüttür ve doğruluk rehberidir.
55 (Ey Muhammed!) Sıkıntılara karşı sabırlı ol! Allah'ın vaadi şüphesiz gerçektir. Günahların için bağışlanma dile! Rabbinin şanını sabah akşam yücelt.
56 Allah'ın ayetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, bu onların içlerindeki asla ulaşamayacakları bir büyüklük taslamadan başka bir şey değildir. Sen (onların şerrinden) Allah'a sığın. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir, (her şeyi) hakkıyla görendir.
57 Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
58 Kör ile gören bir olmaz. İman edip doğru ve yararlı işler yapanlarla kötülük üretenler de bir değildir. (Çok düşünmeniz gerekirken) ne kadar az düşünüyorsunuz!
59 Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.
60 Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim! Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”
61 İçinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratan Allah'tır. Gerçekten Allah insanlara karşı lütuf sahibidir. Buna rağmen insanların çoğu şükretmezler.
62 İşte sizin Rabbiniz, her şeyi yaratan Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. Öyle ise nasıl oluyor da bu gerçeği kabul etmekten vazgeçiyorsunuz?
63 İşte, Allah'ın ayetlerini inkâr etmekte olanlar da böyle döndürülüyorlar.
64 Allah, O'dur ki sizin için yeri bir karargâh, göğü de bir bina yaptı. Size (birbirinin aynısı olmayan) şekil verdi ve sonra şeklinizi de güzel yaptı. Size temiz ve helal nimetlerden rızık verdi. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
65 O, daima diridir. O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin (dualarınızda başkalarını araya sokmayın). Her türlü övgü âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur!
66 De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah'ı bırakıp da taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.”
67 Sizi (ilk insanı) topraktan, sonra (her birinizi) sperm damlasından, sonra kan pıhtısından (embriyodan) yaratan; sonra bir bebek olarak (sizi dünyaya çıkaran), sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için size belli bir ömür veren O'dur. Sizden kiminizin daha önce hayatına son verir, kiminizin ömrünü belli bir vadeye kadar uzatır. Umulur ki (bunları düşünerek) aklınızı kullanırsınız!
68 O, yaşatandır ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “Ol” der, o da oluverir.
69 Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenleri görmüyor musun? Nasıl oluyor da haktan vazgeçiriliyorlar?
70 Kitabı (Kur'an'ı) ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlar, (yaptıklarının yanlış olduğunu) yakında bilecekler!
71 (71-72) Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
72 (71-72) Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
73 (73-74) Sonra onlara: “Sizin şirk koştuklarınız nerede?” denecek. Onlar da: “Bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. Allah, inkârcıları işte böyle sapıklıkta bırakır.
74 (73-74) Sonra onlara: “Sizin şirk koştuklarınız nerede?” denecek. Onlar da: “Bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. Allah, inkârcıları işte böyle sapıklıkta bırakır.
75 Bu durum, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizdendir.
76 Onlara: “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür” (denir).
77 (Ey Resulüm! İnkârcıların eziyetlerine ve hakka direnmelerine) sabret. Elbette Allah'ın verdiği (azap) sözü gerçektir. Artık onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de yahut seni (vefat ettirerek) kendimize alsak da muhakkak onlar bize döndürüleceklerdir.
78 Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da. Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize gösteremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman Allah'ın ayetlerini boşa çıkarmağa çalışanlar, hüsrana uğrarlar.
79 Allah O'dur ki, bir kısmına binesiniz, bir kısmından da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yarattı.
80 Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Ayrıca içinizden hissettiğiniz bir ihtiyacı onlara binerek ve yükünüzü yükleyerek giderirsiniz. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız.
81 Allah böylece size kudretinin delillerini gösteriyor. Artık Allah'ın hangi ayetlerini inkâr edebilirsiniz?
82 Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olanların sonunun ne olduğuna bakmazlar mı? Onlar kendilerinden daha kalabalık ve daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı fakat başarılarının kendilerine hiçbir faydası olmadı.
83 Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.
84 Ve sonra, verdiğimiz cezayı (apaçık) gördüklerinde: “Tek olan Allah'a inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik!” dediler.
85 Fakat azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda vermedi. Bu, Allah'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ 2
غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ 3
مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ 4
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ 5
وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ 6
اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ 7
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ 8
وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ 9
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ 10
قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ 11
ذٰلِكُمْ بِاَنَّـهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ 12
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ 13
فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ 14
رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُوالْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ 15
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ 16
اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ 17
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ 18
يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ 19
وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟ 20
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ 21
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 23
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ 24
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ 25
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُون۪ٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ د۪ينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ 26
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟ 27
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلاً اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِباً فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقاً يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ 28
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ 29
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ 30
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْماً لِلْعِبَادِ 31
وَيَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ 32
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِر۪ينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ 33
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ 34
اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ 35
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ 36
اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ كَاذِباًۜ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَصُدَّ عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا ف۪ي تَبَابٍ۟ 37
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَب۪يلَ الرَّشَادِۚ 38
يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ 39
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ 40
وَيَا قَوْمِ مَا ل۪ٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَن۪ٓي اِلَى النَّارِۜ 41
تَدْعُونَن۪ي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِه۪ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۘ وَاَنَا۬ اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَز۪يزِ الْغَفَّارِ 42
لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِف۪ينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ 43
فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ 44
فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ 45
اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ 46
وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يباً مِنَ النَّارِ 47
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ 48
وَقَالَ الَّذ۪ينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْماً مِنَ الْعَذَابِ 49
قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓـؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟ 50
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ 51
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ 52
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ 53
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ 54
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ 55
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ 56
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 57
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلاً مَا تَـتَذَكَّرُونَ 58
اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ 59
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟ 60
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ 61
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ 62
كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذ۪ينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ 63
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 64
هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 65
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّ۪ي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 66
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 67
هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟ 68
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِۜ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ 69
اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ 70
اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ 71
فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ 72
ثُمَّ ق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ 73
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ 74
ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ 75
اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ 76
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ 77
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟ 78
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ 79
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ 80
وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ 81
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 82
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 83
فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ 84
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ 85
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
(1-3) Hâ Mîm. Bu Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, (her şeyi) hakkıyla bilen, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, azabı ağır ve lütfu sınırsız olan Allah tarafındandır. Ondan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır.
1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ
(1-3) Hâ Mîm. Bu Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, (her şeyi) hakkıyla bilen, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, azabı ağır ve lütfu sınırsız olan Allah tarafındandır. Ondan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır.
2
غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ
(1-3) Hâ Mîm. Bu Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, (her şeyi) hakkıyla bilen, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, azabı ağır ve lütfu sınırsız olan Allah tarafındandır. Ondan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır.
3
مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
Allah'ın ayetleri hakkında inkârcılardan başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde (rahatlıkla) gezip dolaşmaları seni aldatmasın.
4
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
Onlardan önce Nuh'un kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberleri) yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya (öldürmeye) azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış (gördüler)!
5
وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ
Böylece Rabbinin, hakikati inkâra şartlanmış olanlar hakkındaki, “Onlar cehennemliklerdir” sözü gerçekleşti.
6
اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ
(Allah'ın) kudret tahtının bilgisini içlerinde taşıyan ve ona yakın olan (melek)ler, Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler. O'na iman ederler ve mü'minler için bağışlanma dilerler (ve onlar için şöyle dua ederler): “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru!”
7
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ
“Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin ebedi cennetlerine koy! Şüphesiz ki sen üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibisin.”
8
وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟
“Onları kötülüklerden koru! Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, o gün muhakkak ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük kurtuluştur.”
9
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ
(Cehenneme giren) İnkârcılara şöyle seslenilir: “Allah'ın gazaplanması, elbette sizin kendi kendinize gazaplanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.”
10
قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ
(Onlar da) şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?”
11
ذٰلِكُمْ بِاَنَّـهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ
Onlara şöyle cevap verilir: “Bu hale düşmenizin sebebi, Allah'ın birliğine inanmaya çağırıldığınızda reddederdiniz. Ama O'na ortak koşulduğunda (O'ndan başkalarına tanrısal nitelikler yüklendiğinde onlara) inanırdınız. Artık şimdi hakkınızdaki karar o çok ulu ve yüce olan Allah'a aittir.”
12
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ
O (Allah), (varlığına ve büyüklüğüne delalet eden) âyetlerini size gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. (Bunlardan) ancak O'na yönelen düşünüp ibret alır.
13
فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
O hâlde, inkârcılar hoşlanmasalar da siz, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na dua (ve ibadet) edin.
14
رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُوالْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ
O gün onlar, (kabirlerinden dışarı) çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. (Allah onlara şöyle hitap eder:) “Bugün hükümranlık kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır.”
15
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
O gün herkes, ne yapmış ise onun karşılığını alır, o gün kimseye haksızlık edilmez. Muhakkak ki Allah hesapları pek çabuk görendir.
16
اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
Yaklaşmakta olan (kıyamet) günü konusunda onları uyar! O gün yürekler gırtlaklara kadar gam ve tasa ile dolmuştur. Zalimlerin (onları azaptan kurtaracak) ne yakın bir dostu, ne de (sözü) dinlenir bir şefaatçisi vardır.
17
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ
(Allah,) gözlerin art niyetli bakışını da, kalplerin gizlediği şeyleri de bilir.
18
يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
Allah, hak ve adaletle hükmeder. O'ndan başka yalvarıp taptıkları varlıklar ise hiçbir hüküm veremezler. Şüphesiz Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir.
19
وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟
Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan inkârcıların sonunun ne olduğunu görmediler mi? Onlar, (kendilerinden) daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı. Ama Allah, onları günahları sebebiyle yakaladı da kendilerini Allah'ın azabından koruyacak hiç kimse bulunmadı.
20
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
Çünkü onlar öyle kimselerdi ki, peygamberleri onlara açık belgelerle gelirdi de onu inkâr ederlerdi. Bu yüzden Allah onları (azapla) yakaladı. Şüphesiz O, kuvvetli olandır, cezalandırması şiddetlidir.
21
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
(23-24) Andolsun, Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla Firavun'a, (Veziri) Haman'a ve Karun'a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: “(Bu) tam yalancı bir sihirbazdır!”
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
(23-24) Andolsun, Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla Firavun'a, (Veziri) Haman'a ve Karun'a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: “(Bu) tam yalancı bir sihirbazdır!”
23
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
(Musa) onlara, tarafımızdan gerçeği getirince: “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kızlarını hayatta bırakın” dediler. Fakat inkârcıların tuzağı/planı hep boşa çıkmıştır.
24
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
Firavun dedi ki: “Bırakın beni, şu Musa'yı öldüreyim de (var olduğunu iddia ettiği) Rabbine yalvarıp dursun! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum!”
25
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُون۪ٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ د۪ينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ
Musa da: “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım” dedi.
26
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟
Firavun ailesinden imanını gizleyen bir adam da şöyle dedi: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Hâlbuki o size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Fakat eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size vaadettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şüphe yok ki Allah (kötü niyeti yüzünden) aşırı giden yalancıyı doğru yola çıkarmaz.”
27
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلاً اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِباً فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقاً يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
(O adam dedi ki:) “Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir. Ama başımıza geldiğinde bizi, Allah'ın azabından kim kurtarır?” Firavun da şöyle dedi: “Ben size kendi görüşümden başkasını uygun görmüyorum ve ben size ancak doğru yolu gösteriyorum.”
28
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ
(30-31) İman etmiş olan (o kimse) dedi ki: “Ey kavmim! Doğrusu ben Nuh kavminin, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelen toplulukların (peygamberleri yalanlamaları yüzünden) başlarına gelen (azap) gününün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum! (Kul kendine zulmetmedikten sonra,) Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.”
29
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ
(30-31) İman etmiş olan (o kimse) dedi ki: “Ey kavmim! Doğrusu ben Nuh kavminin, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelen toplulukların (peygamberleri yalanlamaları yüzünden) başlarına gelen (azap) gününün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum! (Kul kendine zulmetmedikten sonra,) Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.”
30
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْماً لِلْعِبَادِ
(32-33) “Ve ey kavmim! Doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz) ve arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah'(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi (yaptıkları yüzünden) sapıklığa bırakırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.”
31
وَيَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ
(32-33) “Ve ey kavmim! Doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz) ve arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah'(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi (yaptıkları yüzünden) sapıklığa bırakırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.”
32
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِر۪ينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Bundan önce size delillerle Yusuf gelmişti. O zaman da onun size getirdiği hakikatte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o ölünce de: “Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle sapıklıkta bırakır.
33
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ
Bunlar, Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi artırır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
34
اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
(36-37) Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman! Benim için yüksek bir kule yap. Belki ben o yollara, (yani) göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilahına çıkıp görebilirim. Çünkü ben onu (Musa'yı, peygamberlik davasında) yalancı sanıyorum. İşte böylece yaptığı kötü iş, Firavuna süslü gösterildi ve o yoldan çıkarıldı. Firavun'un hilesi hüsrana uğramaktan başka bir şeye yaramadı.
35
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ
(36-37) Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman! Benim için yüksek bir kule yap. Belki ben o yollara, (yani) göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilahına çıkıp görebilirim. Çünkü ben onu (Musa'yı, peygamberlik davasında) yalancı sanıyorum. İşte böylece yaptığı kötü iş, Firavuna süslü gösterildi ve o yoldan çıkarıldı. Firavun'un hilesi hüsrana uğramaktan başka bir şeye yaramadı.
36
اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ كَاذِباًۜ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَصُدَّ عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا ف۪ي تَبَابٍ۟
O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim!”
37
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَب۪يلَ الرَّشَادِۚ
Ey kavmim! “Bu dünya hayatı gelip geçici bir eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret (hayatı) ise ebedî olarak kalınacak yerdir.”
38
يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
“Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü'min olarak doğru ve yararlı iş yaparsa, işte onlar cennete girecek ve orada onlara hesapsız rızık verilecektir.”
39
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
“Ey kavmim! Nedir bu başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz!”
40
وَيَا قَوْمِ مَا ل۪ٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَن۪ٓي اِلَى النَّارِۜ
“Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bilmediğim bir şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum!”
41
تَدْعُونَن۪ي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِه۪ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۘ وَاَنَا۬ اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَز۪يزِ الْغَفَّارِ
“Sizin beni çağırdığınız şeyin ne dünyada, ne de ahirette davete değer hiçbir tarafı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah'adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir!”
42
لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِف۪ينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ
“Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah kullarını görendir.”
43
فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ
Allah o (mü'min adam)ı, ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise kötü azap kuşattı.
44
فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ
Onlar sabah akşam (kabir aleminde kıyamete kadar) ateşin karşısına getirilirler. Kıyamet çattığı gün: “Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun!” denir.
45
اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ
Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: “(Dünyada iken) biz size uymuş kimselerdik. Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” derler.
46
وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يباً مِنَ النَّارِ
Büyüklük taslayanlar ise şöyle diyecekler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz (Biz kurtarabilseydik zaten kendimizi kurtarırdık). Şüphesiz Allah, kullar arasında böyle hüküm vermiştir.”
47
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
Ateşte olanlar cehennem bekçilerine: “Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün bizden azabı hafifletsin” derler.
48
وَقَالَ الَّذ۪ينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْماً مِنَ الْعَذَابِ
(Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” Onlar, “Evet, getirmişti” derler. (Bekçiler:) “Öyleyse kendiniz yalvarın” derler. Şüphesiz inkârcıların yalvarışı boşunadır.
49
قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓـؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟
Biz peygamberlerimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım edeceğiz.
50
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
O gün zalimlere mazeretlerinin hiçbir faydası olmayacaktır. Onların payına her türlü iyilikten yoksun bırakılma ve korkunç bir yerleşim yeri (cehennem) düşecektir.
51
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ
(53-54) Andolsun ki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren rehberi (Tevrat'ı) verdik ve İsrailoğullarına da o Kitab'ı miras bıraktık. O, akıl sahipleri için bir öğüttür ve doğruluk rehberidir.
52
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ
(53-54) Andolsun ki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren rehberi (Tevrat'ı) verdik ve İsrailoğullarına da o Kitab'ı miras bıraktık. O, akıl sahipleri için bir öğüttür ve doğruluk rehberidir.
53
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ
(Ey Muhammed!) Sıkıntılara karşı sabırlı ol! Allah'ın vaadi şüphesiz gerçektir. Günahların için bağışlanma dile! Rabbinin şanını sabah akşam yücelt.
54
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ
Allah'ın ayetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, bu onların içlerindeki asla ulaşamayacakları bir büyüklük taslamadan başka bir şey değildir. Sen (onların şerrinden) Allah'a sığın. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir, (her şeyi) hakkıyla görendir.
55
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
56
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Kör ile gören bir olmaz. İman edip doğru ve yararlı işler yapanlarla kötülük üretenler de bir değildir. (Çok düşünmeniz gerekirken) ne kadar az düşünüyorsunuz!
57
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلاً مَا تَـتَذَكَّرُونَ
Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.
58
اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim! Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”
59
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟
İçinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratan Allah'tır. Gerçekten Allah insanlara karşı lütuf sahibidir. Buna rağmen insanların çoğu şükretmezler.
60
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
İşte sizin Rabbiniz, her şeyi yaratan Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. Öyle ise nasıl oluyor da bu gerçeği kabul etmekten vazgeçiyorsunuz?
61
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
İşte, Allah'ın ayetlerini inkâr etmekte olanlar da böyle döndürülüyorlar.
62
كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذ۪ينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
Allah, O'dur ki sizin için yeri bir karargâh, göğü de bir bina yaptı. Size (birbirinin aynısı olmayan) şekil verdi ve sonra şeklinizi de güzel yaptı. Size temiz ve helal nimetlerden rızık verdi. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
63
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
O, daima diridir. O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin (dualarınızda başkalarını araya sokmayın). Her türlü övgü âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur!
64
هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah'ı bırakıp da taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.”
65
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّ۪ي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Sizi (ilk insanı) topraktan, sonra (her birinizi) sperm damlasından, sonra kan pıhtısından (embriyodan) yaratan; sonra bir bebek olarak (sizi dünyaya çıkaran), sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için size belli bir ömür veren O'dur. Sizden kiminizin daha önce hayatına son verir, kiminizin ömrünü belli bir vadeye kadar uzatır. Umulur ki (bunları düşünerek) aklınızı kullanırsınız!
66
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
O, yaşatandır ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “Ol” der, o da oluverir.
67
هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟
Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenleri görmüyor musun? Nasıl oluyor da haktan vazgeçiriliyorlar?
68
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِۜ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ
Kitabı (Kur'an'ı) ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlar, (yaptıklarının yanlış olduğunu) yakında bilecekler!
69
اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
(71-72) Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
70
اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ
(71-72) Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
71
فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
(73-74) Sonra onlara: “Sizin şirk koştuklarınız nerede?” denecek. Onlar da: “Bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. Allah, inkârcıları işte böyle sapıklıkta bırakır.
72
ثُمَّ ق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ
(73-74) Sonra onlara: “Sizin şirk koştuklarınız nerede?” denecek. Onlar da: “Bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. Allah, inkârcıları işte böyle sapıklıkta bırakır.
73
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ
Bu durum, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizdendir.
74
ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ
Onlara: “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür” (denir).
75
اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ
(Ey Resulüm! İnkârcıların eziyetlerine ve hakka direnmelerine) sabret. Elbette Allah'ın verdiği (azap) sözü gerçektir. Artık onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de yahut seni (vefat ettirerek) kendimize alsak da muhakkak onlar bize döndürüleceklerdir.
76
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da. Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize gösteremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman Allah'ın ayetlerini boşa çıkarmağa çalışanlar, hüsrana uğrarlar.
77
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
Allah O'dur ki, bir kısmına binesiniz, bir kısmından da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yarattı.
78
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ
Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Ayrıca içinizden hissettiğiniz bir ihtiyacı onlara binerek ve yükünüzü yükleyerek giderirsiniz. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız.
79
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ
Allah böylece size kudretinin delillerini gösteriyor. Artık Allah'ın hangi ayetlerini inkâr edebilirsiniz?
80
وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ
Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olanların sonunun ne olduğuna bakmazlar mı? Onlar kendilerinden daha kalabalık ve daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı fakat başarılarının kendilerine hiçbir faydası olmadı.
81
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.
82
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Ve sonra, verdiğimiz cezayı (apaçık) gördüklerinde: “Tek olan Allah'a inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik!” dediler.
83
فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ
Fakat azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda vermedi. Bu, Allah'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.
84
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 84

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

85

Sureler

Mealler