Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 İnsanın basit bir varlık olarak yaratılmasının üzerinden, gerek topraktan ilk yaratıldığı sırada, gerek anne karnında iken, yaratılış aşamalarından geçip olgunluk düzeyine ulaşıncaya kadar, henüz adının sanının anılmadığı nice çağlar geçmedi mi? Kibre kapılarak Rabb'ine boyun eğmekten kaçınan insan, bir zamanlar bir hiç olduğunu ve Allah'ın lütfu sayesinde yaratılıp bunca nimetlere mazhar olduğunu hiç düşünmüyor mu?
2 Doğrusu Biz insanı, erkek ve kadından gelen bileşik bir tohumdan yarattık ve onu bu dünya hayatında sınavdan geçirip yükseltmek için işitme, görme ve düşünme yeteneğine sahip akıllı, üstün ve becerikli bir varlık kıldık.
3 Ayrıca ona, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme yeteneği bahşettik. Bununla da yetinmeyip, hakikati apaçık ortaya koyan ayetler göndererek ona doğru yolu gösterdik ve seçimi kendisine bıraktık; ya şükreden bir kul olur, ya da vefasız bir nankör. Fakat şunu bilin ki:
4 En büyük nankörlüğü yaparak ayetlerimizi reddeden kâfirler için, cehennemde zincirler, prangalar ve alev alev yanan bir ateş hazırladık.
5 Ayetlerimize iman eden dürüst ve erdemli kimselere gelince, onlar cennette, hoş kokulu çiçeklerle kokulandırılıp tatlandırılmış bir kadehten cennet şarabı içecekler.
6 Bu içecek, Allah'ın kullarının diledikleri gibi akıtarak kana kana içtikleri tatlı ve serin bir kaynaktır.

Peki, kimlerdir bu bahtiyar kullar?
7 Onlar, gerek Allah'a, gerek insanlara verdikleri sözlerini yerine getirir, tehlikesi her tarafı saracak olan o korkunç Gün hesaba çekilmekten korkarlar.
8 Mala mülke karşı yüreklerinde sevgi duydukları hâlde, sırf Allah rızası için yoksulu, yetimi ve esiri doyurur, onlara maddi manevî her türlü yardım ve desteği sağlamak için çırpınırlar.
9 Bunca iyilikleri yaparken de içlerinden derler ki: "Biz sizi yalnızca Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden herhangi bir karşılık, bir teşekkür beklemiyoruz."
10 "Çünkü biz, o asık suratlı ve dehşet verici gün gelip çattığında, Rabb'imizin huzurunda hesaba çekilmekten korkuyoruz."
11 Allah da bu davranışlarına karşılık, onları o korkunç günün dehşetinden koruyacak ve gözlerine aydınlık, yüreklerine sevinç verecektir.
12 Ve Allah yolunda mücadele verirken karşılaştıkları sıkıntılara sabırla direnmelerinden dolayı, onları muhteşem meyvelerle donatılmış bahçeler ve halis ipekten elbiseler ile ödüllendirecektir.
13 Orada, altın işlemeli koltuklara yaslanıp sonsuz mutluluğu tadacaklar ve ne yakıcı bir güneş görecekler orada, ne de dondurucu bir soğuk.
14 Cennet ağaçlarının huzur ve esenlik veren gölgeleri onları bürüyecek, meyveleri —ellerini uzatsalar alacakları şekilde— önlerinde eğildikçe eğilecektir.
15 Etraflarında gümüş tepsiler ve billur kadehler sunan hizmetçiler dönüp duracak.
16 Dünyada eşi benzeri görülmemiş gümüş gibi parlak, kristal kadar berrak kadehler, sürahiler ve tepsiler ki, onları zevklerine göre, diledikleri renk, desen, şekil ve ölçüye göre ayarlayacaklar.
17 Ayrıca onlara, cennete özgü zencefil kokulu harika içeceklerle dolu kadehler sunulacak.
18 Bunun kaynağı cennette bir pınardır ki, "Selsebil" adıyla anılır.
19 Etraflarında, cennet hizmetkârları olarak yaratılmış ölümsüz gençler pervane gibi dolaşacaklar. Öyle pak, öyle temiz hizmetkârlar ki, onları görsen, etrafa saçılmış birer inci tanesi sanırsın.
20 Her nereye baksan, muhteşem güzellikte nimetler ve muazzam bir kudret, zenginlik ve saltanat görürsün.
21 Cennette yaşayanlar, yeşil ipekten ve atlastan harika işlemeli elbiseler giyinecek, göz kamaştıran altın ve gümüş bilezikler takınacaklar. Ve Rab'leri onlara, tadı iliklere kadar işleyen tertemiz bir içecek ikram edecek.
22 Ve onları şu sözlerle kutlayacak: "İşte buyurun, sizin mükâfatınız budur. Benim uğrumda harcadığınız çabalar gerçekten takdire şayan görülmüş ve işte böyle ödüllendirilmiştir."
23 Ey Şanlı Elçi! Emin ol ki, bu Kur'an'ı sana gönderen Biziz.
24 Öyleyse, Rabb'inin hükmü gerçekleşinceye kadar, kâfirlerin yapıp ettiklerine sabret. Onlardan hiç bir nanköre, hiçbir günahkâra boyun eğme. Onlar seni susturmak veya senden taviz koparmak için ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar, asla geri adım atma!
25 Bu kutlu yolculuğunda sana azık olması için, Rabb'inin adını övgülerle yücelterek, O'nun yaratıcılığında tezahür eden mükemmel sıfatlarını daima gündeme getirerek sabah akşam an.
26 Ve gecenin bir parçasında sıcacık yatağını terk ederek, O'nun huzurunda gözyaşlarıyla secdeye kapan. Gece saatlerinde uzun uzun Kur'an okuyarak, namaz kılarak, ilim ve tefekkürle meşgul olarak, en içten dua ve yakarışlarla O'nun şanını yücelterek tesbih et.

Bu zalimlerin, Allah'ın ayetlerine karşı çıkışlarının asıl sebebi nedir, bilir misiniz?
27 Çünkü onlar, şu peşin —ama gelip geçici— dünya nimetlerini her şeyden daha çok seviyor, sonsuz nimet ve azabın bulunduğu asıl önemli günü ise ihmal ediyorlar.
28 Oysa onları yaratan ve vücutlarını meydana getiren damarlarını, kaslarını, sinirlerini ve eklem bağlarını sağlamlaştırarak kendilerine güçlü ve sağlıklı bir beden bağışlayan Biziz. Ve dilediğimiz anda onları bu özelliklerden mahrum bırakıp hastalıklı ve felçli bir hâle getirebilir yahut hepsini derhal yok ederek onların yerine benzerlerini getirebiliriz.
29 İşte bu Kur'an, zalimleri bekleyen korkunç azabı haber veren bir uyarı, bir hatırlatmadır. O hâlde, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen Kur'an'a kulak versin ve dosdoğru Rabb'ine varan bir yol tutsun. Çünkü insanoğluna, doğruyu eğriden ayırt edebileceği akletme yeteneği ve seçme özgürlüğü bahşedilmiştir. Ancak bu özgürlük, mutlak ve sınırsız bir özgürlük değildir:
30 Şunu iyi bilin ki, Allah bu yola girmenizi dilemediği takdirde siz, değil hidayete ermek, onu dileyemezsiniz bile. Eğer siz bir şeyler irade edebiliyor, muhakeme yapabiliyor, birtakım kararlar verebiliyorsanız, Allah size bu imkânları bağışladığı içindir. Hiç kuşkusuz O, tüm varlıklar üzerinde mutlak hâkimdir ve her şey O'nun kudret ve denetimi altındadır. Dolayısıyla, O'nun izin ve iradesi olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Bununla birlikte Allah, doğru yola yönelmek isteyen hiç kimseyi bundan alıkoymaz. Çünkü O, sonsuz kudret ve egemenlik sahibi olmakla birlikte, aynı zamanda sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. Her şeyin en doğrusunu bilir, her konuda en âdil hükmü verir, sonsuz hikmetiyle her şeyi yerli yerince yapar. Öyle ki:
31 O, kullarından lâyık gördüğünü rahmetine erdirir. Zalimlere gelince, onlara da can yakıcı bir azap hazırlamıştır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـٔاً مَذْكُوراً 1
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً 2
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَا‌كِراً وَاِمَّا كَفُوراً 3
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْـكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالاً وَسَع۪يراً 4
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُوراًۚ 5
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً 6
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْماً كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يراً 7
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪يناً وَيَت۪يماً وَاَس۪يراً 8
اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُوراً 9
اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْماً عَبُوساً قَمْطَر۪يراً 10
فَوَقٰيهُمُ اللّٰهُ شَرَّ ذٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقّٰيهُمْ نَضْرَةً وَسُرُوراًۚ 11
وَجَزٰيهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَر۪يراًۙ 12
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۚ لَا يَرَوْنَ ف۪يهَا شَمْساً وَلَا زَمْهَر۪يراًۚ 13
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْل۪يلاً 14
وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِاٰنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَاَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَار۪يرَاۙ 15
قَوَار۪يرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْد۪يراً 16
وَيُسْقَوْنَ ف۪يهَا كَأْساً كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَب۪يلاًۚ 17
عَيْناً ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً 18
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً 19
وَاِذَا رَاَيْتَ ثَمَّ رَاَيْتَ نَع۪يماً وَمُلْـكاً كَب۪يراً 20
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَاباً طَهُوراً 21
اِنَّ هٰذَا كَانَ لَـكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُوراً۟ 22
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ 23
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ اٰثِماً اَوْ كَفُوراًۚ 24
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلاًۚ 25
وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً 26
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً 27
نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً 28
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً 29
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ 30
يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً 31
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـٔاً مَذْكُوراً
İnsanın basit bir varlık olarak yaratılmasının üzerinden, gerek topraktan ilk yaratıldığı sırada, gerek anne karnında iken, yaratılış aşamalarından geçip olgunluk düzeyine ulaşıncaya kadar, henüz adının sanının anılmadığı nice çağlar geçmedi mi? Kibre kapılarak Rabb'ine boyun eğmekten kaçınan insan, bir zamanlar bir hiç olduğunu ve Allah'ın lütfu sayesinde yaratılıp bunca nimetlere mazhar olduğunu hiç düşünmüyor mu?
1
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً
Doğrusu Biz insanı, erkek ve kadından gelen bileşik bir tohumdan yarattık ve onu bu dünya hayatında sınavdan geçirip yükseltmek için işitme, görme ve düşünme yeteneğine sahip akıllı, üstün ve becerikli bir varlık kıldık.
2
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَا‌كِراً وَاِمَّا كَفُوراً
Ayrıca ona, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme yeteneği bahşettik. Bununla da yetinmeyip, hakikati apaçık ortaya koyan ayetler göndererek ona doğru yolu gösterdik ve seçimi kendisine bıraktık; ya şükreden bir kul olur, ya da vefasız bir nankör. Fakat şunu bilin ki:
3
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْـكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالاً وَسَع۪يراً
En büyük nankörlüğü yaparak ayetlerimizi reddeden kâfirler için, cehennemde zincirler, prangalar ve alev alev yanan bir ateş hazırladık.
4
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُوراًۚ
Ayetlerimize iman eden dürüst ve erdemli kimselere gelince, onlar cennette, hoş kokulu çiçeklerle kokulandırılıp tatlandırılmış bir kadehten cennet şarabı içecekler.
5
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً
Bu içecek, Allah'ın kullarının diledikleri gibi akıtarak kana kana içtikleri tatlı ve serin bir kaynaktır.

Peki, kimlerdir bu bahtiyar kullar?
6
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْماً كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يراً
Onlar, gerek Allah'a, gerek insanlara verdikleri sözlerini yerine getirir, tehlikesi her tarafı saracak olan o korkunç Gün hesaba çekilmekten korkarlar.
7
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪يناً وَيَت۪يماً وَاَس۪يراً
Mala mülke karşı yüreklerinde sevgi duydukları hâlde, sırf Allah rızası için yoksulu, yetimi ve esiri doyurur, onlara maddi manevî her türlü yardım ve desteği sağlamak için çırpınırlar.
8
اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُوراً
Bunca iyilikleri yaparken de içlerinden derler ki: "Biz sizi yalnızca Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden herhangi bir karşılık, bir teşekkür beklemiyoruz."
9
اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْماً عَبُوساً قَمْطَر۪يراً
"Çünkü biz, o asık suratlı ve dehşet verici gün gelip çattığında, Rabb'imizin huzurunda hesaba çekilmekten korkuyoruz."
10
فَوَقٰيهُمُ اللّٰهُ شَرَّ ذٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقّٰيهُمْ نَضْرَةً وَسُرُوراًۚ
Allah da bu davranışlarına karşılık, onları o korkunç günün dehşetinden koruyacak ve gözlerine aydınlık, yüreklerine sevinç verecektir.
11
وَجَزٰيهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَر۪يراًۙ
Ve Allah yolunda mücadele verirken karşılaştıkları sıkıntılara sabırla direnmelerinden dolayı, onları muhteşem meyvelerle donatılmış bahçeler ve halis ipekten elbiseler ile ödüllendirecektir.
12
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۚ لَا يَرَوْنَ ف۪يهَا شَمْساً وَلَا زَمْهَر۪يراًۚ
Orada, altın işlemeli koltuklara yaslanıp sonsuz mutluluğu tadacaklar ve ne yakıcı bir güneş görecekler orada, ne de dondurucu bir soğuk.
13
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْل۪يلاً
Cennet ağaçlarının huzur ve esenlik veren gölgeleri onları bürüyecek, meyveleri —ellerini uzatsalar alacakları şekilde— önlerinde eğildikçe eğilecektir.
14
وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِاٰنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَاَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَار۪يرَاۙ
Etraflarında gümüş tepsiler ve billur kadehler sunan hizmetçiler dönüp duracak.
15
قَوَار۪يرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْد۪يراً
Dünyada eşi benzeri görülmemiş gümüş gibi parlak, kristal kadar berrak kadehler, sürahiler ve tepsiler ki, onları zevklerine göre, diledikleri renk, desen, şekil ve ölçüye göre ayarlayacaklar.
16
وَيُسْقَوْنَ ف۪يهَا كَأْساً كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَب۪يلاًۚ
Ayrıca onlara, cennete özgü zencefil kokulu harika içeceklerle dolu kadehler sunulacak.
17
عَيْناً ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً
Bunun kaynağı cennette bir pınardır ki, "Selsebil" adıyla anılır.
18
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً
Etraflarında, cennet hizmetkârları olarak yaratılmış ölümsüz gençler pervane gibi dolaşacaklar. Öyle pak, öyle temiz hizmetkârlar ki, onları görsen, etrafa saçılmış birer inci tanesi sanırsın.
19
وَاِذَا رَاَيْتَ ثَمَّ رَاَيْتَ نَع۪يماً وَمُلْـكاً كَب۪يراً
Her nereye baksan, muhteşem güzellikte nimetler ve muazzam bir kudret, zenginlik ve saltanat görürsün.
20
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَاباً طَهُوراً
Cennette yaşayanlar, yeşil ipekten ve atlastan harika işlemeli elbiseler giyinecek, göz kamaştıran altın ve gümüş bilezikler takınacaklar. Ve Rab'leri onlara, tadı iliklere kadar işleyen tertemiz bir içecek ikram edecek.
21
اِنَّ هٰذَا كَانَ لَـكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُوراً۟
Ve onları şu sözlerle kutlayacak: "İşte buyurun, sizin mükâfatınız budur. Benim uğrumda harcadığınız çabalar gerçekten takdire şayan görülmüş ve işte böyle ödüllendirilmiştir."
22
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ
Ey Şanlı Elçi! Emin ol ki, bu Kur'an'ı sana gönderen Biziz.
23
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ اٰثِماً اَوْ كَفُوراًۚ
Öyleyse, Rabb'inin hükmü gerçekleşinceye kadar, kâfirlerin yapıp ettiklerine sabret. Onlardan hiç bir nanköre, hiçbir günahkâra boyun eğme. Onlar seni susturmak veya senden taviz koparmak için ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar, asla geri adım atma!
24
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلاًۚ
Bu kutlu yolculuğunda sana azık olması için, Rabb'inin adını övgülerle yücelterek, O'nun yaratıcılığında tezahür eden mükemmel sıfatlarını daima gündeme getirerek sabah akşam an.
25
وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً
Ve gecenin bir parçasında sıcacık yatağını terk ederek, O'nun huzurunda gözyaşlarıyla secdeye kapan. Gece saatlerinde uzun uzun Kur'an okuyarak, namaz kılarak, ilim ve tefekkürle meşgul olarak, en içten dua ve yakarışlarla O'nun şanını yücelterek tesbih et.

Bu zalimlerin, Allah'ın ayetlerine karşı çıkışlarının asıl sebebi nedir, bilir misiniz?
26
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً
Çünkü onlar, şu peşin —ama gelip geçici— dünya nimetlerini her şeyden daha çok seviyor, sonsuz nimet ve azabın bulunduğu asıl önemli günü ise ihmal ediyorlar.
27
نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً
Oysa onları yaratan ve vücutlarını meydana getiren damarlarını, kaslarını, sinirlerini ve eklem bağlarını sağlamlaştırarak kendilerine güçlü ve sağlıklı bir beden bağışlayan Biziz. Ve dilediğimiz anda onları bu özelliklerden mahrum bırakıp hastalıklı ve felçli bir hâle getirebilir yahut hepsini derhal yok ederek onların yerine benzerlerini getirebiliriz.
28
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً
İşte bu Kur'an, zalimleri bekleyen korkunç azabı haber veren bir uyarı, bir hatırlatmadır. O hâlde, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen Kur'an'a kulak versin ve dosdoğru Rabb'ine varan bir yol tutsun. Çünkü insanoğluna, doğruyu eğriden ayırt edebileceği akletme yeteneği ve seçme özgürlüğü bahşedilmiştir. Ancak bu özgürlük, mutlak ve sınırsız bir özgürlük değildir:
29
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ
Şunu iyi bilin ki, Allah bu yola girmenizi dilemediği takdirde siz, değil hidayete ermek, onu dileyemezsiniz bile. Eğer siz bir şeyler irade edebiliyor, muhakeme yapabiliyor, birtakım kararlar verebiliyorsanız, Allah size bu imkânları bağışladığı içindir. Hiç kuşkusuz O, tüm varlıklar üzerinde mutlak hâkimdir ve her şey O'nun kudret ve denetimi altındadır. Dolayısıyla, O'nun izin ve iradesi olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Bununla birlikte Allah, doğru yola yönelmek isteyen hiç kimseyi bundan alıkoymaz. Çünkü O, sonsuz kudret ve egemenlik sahibi olmakla birlikte, aynı zamanda sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. Her şeyin en doğrusunu bilir, her konuda en âdil hükmü verir, sonsuz hikmetiyle her şeyi yerli yerince yapar. Öyle ki:
30
يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً
O, kullarından lâyık gördüğünü rahmetine erdirir. Zalimlere gelince, onlara da can yakıcı bir azap hazırlamıştır.
31

Sureler

Mealler