Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 94
95. Hastalık, sakatlık, yaşlılık gibi askerliğe engel bir mazeretleri olmadığı hâlde, genel seferberlik çağrısı yapılmadığı için savaşa gitmeyip evlerinde oturan müminlerle Allah yolunda malları ve canlarıyla gönüllü olarak savaşarak cihat eden müminler, üstünlük ve değer bakımından eşit değildirler.
Çünkü Allah, Kur'an'ın öngördüğü adalet sistemini egemen kılmak için savaşa çıkıp malları ve canlarıyla küfre ve zulme karşı mücadele eden fedakâr müminleri, Allah yolunda cihada katılmayıp evlerinde oturan ve kulluk görevlerini en asgarî düzeyde yerine getiren Müslümanlardan daha üstün bir makama yüceltmiştir.
Gerçi Allah, bu iki grup müminden her ikisine de en güzel mükâfatolancennetini vadetmiştir; fakat hak uğrunda cihad edenleri, savaşa katılmayıp evlerinde oturanlardan çok daha büyük bir mükâfat ile yüceltip üstün kılmıştır.
96. Yani kendi katından bahşettiği yüksek dereceler, bağışlama ve rahmet ile onları ödüllendirerek çok çok üstün bir makama yüceltmiştir. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
Bu "savaşa katılmama" izni, bütün müminlerin cihada çağırıldığı genel seferberlik durumu için söz konusu değildir. Genel seferberlik durumunda savaşa gelmeyenler, Allah'a isyan etmiş olurlar. Geçerli bir mazeret yüzünden mücadeleye katılamayanlara gelince, onlar bu mücadele arzusunu yüreklerinde taşıdıkları ve doğruluktan ayrılmadıkları sürece, Allah yolunda cihada katılan kardeşleriyle aynı sevabı alacaklardır.
Peygamber (s)'in İslam diyarına hicret etme ve müminlerin safına katılma çağrısına kulak tıkayıp kâfirlerin egemenliği altında, zillet ve meskenet içinde yaşamaya devam eden sözde müminlere gelince:
97. Ölüm melekleri, içten içe mümin oldukları halde Peygamber'in hicret emrine uymayıp kâfirlerin baskı ve egemenliği altında yaşamayı tercih eden ve böylece İslam'ın hükümlerini terk edip zulüm sisteminin bir parçası hâline gelerek kendilerine zulmeden kimselerin canlarını alırken, günahlarını yüzlerine vurmak için onlara, "Siz nasıl bir hal içindeydiniz ki, güya iman etmiş olduğunuz hâlde kâfirlerle iç içe ve tıpkı kâfirler gibi yaşadınız da, Kur'an'ın emir ve yasaklarını hiçe saydınız? Zulme karşı açık ve net olarak tavır almama ve müminlerle birlikte hakkın hâkimiyeti uğrunda mücadeleye katılmama konusunda mazeretiniz neydi?" diye soracaklar.
Onlar da, "Biz bu ülkede güç ve imkânlardan mahrum kalmış, zalimlerin baskı ve eziyetleri altında güçsüz ve zayıf bırakılmış kimselerdik. Bu yüzden imanımızı açıklamaya ve gereğini yerine getirmeye imkân bulamamış, çaresiz bir hâlde küfrün egemenliğine boyun eğmiştik." diyecekler.
Bunun üzerine melekler, "Peki Allah'ın arzı yeterince geniş değil miydi ki, inancınızı özgürce yaşayabileceğiniz bir yere göç etmediniz? Sizi inancınızı yaşamaktan alıkoyan ülkeyi, arkadaş çevresini, ortamı, hayat tarzını, âdet ve alışkanlıkları terk edip müminlerle dayanışma içinde küfre ve zulme karşı mücadele verebileceğiz bir çevreye hicret etmeniz gerekmez miydi? Ama siz bilerek ve isteyerek kâfirce bir hayatı tercih ettiniz ve bu yüzden azaba müstahak oldunuz!" diyecekler.
İşte onların varacağı yer cehennemdir; ne kötü bir son! Her ne kadar mümin olmaları sebebiyle cehennemde ebediyen kalmayacak olsalar da, Allah yolunda hicret ve cihadı terk etmenin cezasını mutlaka çekeceklerdir.
98. Ancak zalimlerin tahakkümünden kurtulmaya güç yetiremeyen, bir şekildekaçıp kurtulsa bile nereye gideceğini bilemeyen gerçekten degüçsüz ve zayıf bırakılmış yaşlı, hasta, özürlü vb. erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç…
99. Bunlar, zalimlerin baskısından dolayı İslam'ın emir ve yasaklarını gereğince yerine getirememiş olsalar bile, Allah'ın onları bağışlaması umulabilir. Allah hakikaten çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
100. Allah yolunda hicret etmekten korkmayın! "Yerimden ayrılırsam amacıma ya ulaşırım ya ulaşamam; iyisi mi hicret edeceğim derken elimdekini de kaybetmeyeyim!" diye düşünmeyin! Her kim zulüm diyarını terk ederek Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde güven içinde barınabileceği birçok yer ve huzurlu, bereketli bir hayat bulacaktır.
Her kim Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederek İslâm diyarına hicret etmek üzere evinden çıkar, fakat amacına ulaşamadan bu yolda öldürülür veya vefat ederse, onun mükâfatını vermek, bizzat Allah'ın sorumluluğundadır. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Bu merhameti sayesindedir ki, bakın size ne kolaylıklar sunuyor:
101. Yeryüzünde yolculuğa çıktığınızda, özellikle de kâfirlerin size ani bir saldırı ile zarar vereceğinden endişe ederseniz, aşağıda tarif edileceği şekilde dört rekâtlı namazları ikişer rekâta düşürerek ve kıraatın, secdenin, rükûun süresini en aza indirerek namazları kısaltmanızda size bir günah yoktur.
Çünkü kendileriyle savaş halinde bulunduğunuz kâfirler, size saldırmak için fırsat kollayan apaçık bir düşmandırlar.
Düşman karşısında cephede beklerken kılacağınız namazın şekline gelince: