Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 8
49. Ey İsrailoğulları! Sizi Firavun ve ordusundan nasıl kurtardığımızı da hatırlayın: Hani Mısırlılar size en acı işkenceleri çektiriyorlardı. Nüfusunuzun artmasını engellemek ve gücünüzü kırmak için oğullarınızı boğazlıyor, kız çocuklarınızı ve kadınlarınızı ise hizmetçi ve cariye olarak kullanmak üzere sağ bırakıyorlardı.
İşte bütün bunlarla, Rabb'iniz sizi eğitip olgunlaştırmak ve insanlığı doğru yola ileten örnek ve öncü bir toplum yapmak üzere çetin bir sınavdan geçirmekteydi.
50. Hani sizin için denizi yarıp sizleri kurtarmış, Firavun ve ordusunu da Kızıldeniz'e batırıp boğmuştuk; siz de bunu gözlerinizle görüyordunuz.
Firavunun zulmü altında yaşayan İsrailoğulları, bu zulümden kurtulmak için Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan çıktılar. Fakat Firavun, onları yakalayıp cezalandırmak üzere büyük bir orduyla peşlerine düştü. Hz. Musa bu takipten kurtulmak için Cenab-ı Hakk'ın izniyle Kızıldeniz kıyısına kadar geldi. Önlerinde deniz, arkalarında Firavun'un ordusu vardı. İşte o anda, ilahi bir mucize olarak deniz yarıldı ve İsrailoğulları açılan yoldan geçerek karşı kıyıya ulaştılar. Firavun ve askerleri, denizin ayrılmış olan sularını dehşetle gördüler; fakat bir anlık tereddütten sonra, kin ve düşmanlıklarından dolayı onlar da denizden açılan yola girerek takibe koyuldular. Ancak denizin açılan suları tekrar birleşmeye başladı ve sonunda Firavun ve ordusu, tek bir kişi bile kurtulamadan sulara gömüldüler. İşte Allah, bu tarihi kıssayı İsrailoğulları'na hatırlatmakta ve Elçisine itaat etmeleri gerektiğini, aksi hâlde Firavun'la aynı akıbeti paylaşacaklarını bildirerek onları uyarmaktadır.
51. Ey İsrailoğulları! Hani ilk ilâhî emirleri almak üzere huzurumuza gelmeden önce, bu büyük buluşmaya ruhen hazırlanması içinMusa'ya kırk gün 40 gece mühlet vermiştik. Musa Tevrat'ın on emir olarak bilinen ilk kısmını almak üzere, kavminin yetmiş önderiyle birlikte Sina Dağı'na gelmişti. Orada ona aracısız vahyedecektik. Bu işe ruhen hazırlanması için, ona 40 gün boyunca oradaki bir mağarada tek başına ibadet ve tefekkürle meşgul olarak beklemesini emrettik. Fakat siz onunyanınızdan ayrılmasından hemen sonra, kendi ellerinizle yaptığınız altından bir buzağıya tapınmaya başladınız. İşte siz böyle zalim kimselersiniz. İsyankârlık ve serkeşlik toplumsal genlerinize öylesine nüfuz etmiş ki, bugün de Kur'an'ı ve Son Peygamber'i inkâr ederek aynı isyankârca tavrı göstermekten çekinmiyorsunuz.Nitekim Musa zamanında da o Sina'dan dönünceye kadar buzağı heykeline tapınmıştınız.
52. Derken buzağıya tapma günahından sonra tövbe ettiniz de, lütuf ve ihsanlarıma şükredesiniz diye sizi bağışladık.Bu tövbe hadisesi aşağıdaki 54. âyette izah edilecektir.
53. Ey İsrailoğulları! Hani dosdoğru yolda yürümeniz için, Musa'ya daha sonraki çağlarda Tevrat adıyla anılacak olan Kitabı ve ilâhî hükümleri doğru anlama, hak ile bâtılı, iyi ile kötüyü, doğru ile eğriyi birbirinden ayırt etme ölçü ve yeteneği olan Furkan'ı [24] vermiştik.
54. Ve hani Musa kavmine, "Ey kavmim! Siz o buzağıya tapınmakla kendinize gerçekten zulmettiniz! O hâlde, yaratıcınıza yönelerek tövbe edin ve kalbinizdeki kötü eğilimleri, bencil duyguları dizginleyerek yahut aranızdan puta tapanları yakalayıp ölüm cezasıyla cezalandırarak nefislerinizi öldürün! [25] Bu, yaratıcınız katında sizin için en hayırlısıdır." demişti.
Bunun üzerine tövbe edip yeniden hakka yöneldiniz de,Rabb'iniz sizleri bağışladı. Şüphesiz O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
55. Ey İsrailoğulları! Yine bir zamanlar siz, birçok mucizeye bizzat şahit olduğunuz hâlde, "Ey Musa; biz Allah'ı apaçık karşımızda görmedikçe sana asla inanmayacağız!" demiştiniz. Yani kendilerine bağlı olmakla övündüğünüz atalarınız böyle demişlerdi ve siz de bugün onların izinden giderek aynı günaha ortak oluyorsunuz. Tevrat'ta da zikredilen bu olay şöyle gerçekleşmişti: Allah Musa'ya, İsrailoğulları'ndan yetmiş kabile reisini de yanına alıp Sina Dağı'na gelmesini emretmişti. Musa Allah'ın huzuruna çıkıp O'ndan ilâhî emirleri alınca, bu emirlerin yazılı olduğu taş levhaları getirip reislere sundu. Fakat onlar, "Sadece senin sözünle Allah'ın sana bunları vahyettiğine nasıl inanırız? Allah'ı bizzat kendi gözlerimizle görmedikçe sana asla inanmayacağız!" dediler.
Bunun üzerine, siz öylece bakınıp dururken, o anda gökten düşen ve içinizdeki isyankârları oracıkta yakıp küle çeviren bir yıldırım sizi çarpıvermişti. Bu dehşet verici olay, orada bulunan herkesin gözleri önünde cereyan etmişti. İnatçı ve küstahça davranışlarından dolayı Allah onları böyle cezalandırmıştı.Zira onlar bundan önce Musa'nın hak Peygamber olduğunu gösteren onlarca mucizeye bizzat şahit olmuşlardı.
56. Mucizevî bir şekilde cereyan eden bu yıldırım çarpmasından sonra, bahşettiğim nimetlere şükredip kulluk görevinizi hakkıyla yerine getiresiniz diye sizi ölümünüzün ardından yine mucizevî bir şekilde diriltmiştik. Ölümün ve hayatın yalnızca Allah'ın elinde olduğunu gözler önüne seren bu mucize, aynı zamanda, ahlâkî değerler ve toplumsal dinamikler bakımından ölen bir toplumun, ancak ilâhî vahyin yol göstericiliği sayesinde yeniden hayata dönebileceğini gösteren çarpıcı bir örnek olmuştu.
57. Ey İsrailoğulları! Siz Mısır'dan çıkıp Sina Yarımadası'na girdiğiniz sırada, sizi çölün kavurucu ikliminden ve güneşin yakıcı sıcağından korumak için serinletici bulutları üzerinize gölgelik yapmıştık. Ayrıca bu verimsiz arazide size, bala benzer tatlı bir gıda olan ve çalılıkların üzerine çiğ damlası gibi yağan, yerden mantar gibi biten kudret helvası ve sürüler hâlinde gelip kolayca yakalayabileceğiniz şekilde ayaklarınızın dibine düşen bıldırcınlar göndermiştik.
Size sunduğum nimetler o denli boldu ki, kırk yıl boyunca ıssız çöllerde açlık ve sıkıntı çekmeksizin bu nimetlerle beslendiniz. Sonra size buyurmuştuk ki: "Size bahşetmiş olduğumuz bu tertemiz ve helâl nimetlerden yiyin için; sakın nankörlük ve isyankârlık etmeyin!" Ama onlar, bunca nimetler karşısında zulmü, inkârı ve nankörlüğü tercih ettiler.
Fakatböyle davranmakla bize değil, ancak kendilerine kötülük ediyorlardı. Zira nankörlüklerinin neticesinde hüsrana uğrayacak olan kendilerinden başkası değildi.