Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 69
149. Ey iman edenler! Allah'a ve Elçisi'ne iman ettiğini, dolayısıyla Kur'ân'ı ve Sünnet'i hayatın her alanında rehber olarak kabul ettiğini söyleyenler! Eğer Kur'ân'ın talimatlarını gözardı eder de inkârcıların telkin ve propagandalarına uyacak olursanız, sizi gerisin geriye inkârcılığa döndürürler de, dünyada da âhirette de hüsrana uğrayıp kaybedenlerden olursunuz.
150. Hayır; sakın o inkârcıların art niyetli tavsiyelerinden, sahte dostluklarından medet ummayın! Sizin gerçek koruyucunuz, efendiniz, yar ve yardımcınız yalnızca Allah'tır ve Allah, yardım edenlerin en hayırlısıdır. Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan Allah'ın desteklediği bir toplum, başkasının yardım ve desteğine ihtiyaç duyar mı? Koruyucusu Allah olan bir toplumun karşısında kim durabilir? Ve Allah'ın yardımsız bıraktığı bir topluma kim yardım edebilir?
İşte Allah'ın müminlere vaad ettiği yardımlarından bazıları:
151. Haram helâl sınırlarını belirleme, değer yargıları oluşturma, emirlerine kayıtsız şartsız itaat edilme gibi konularda kendilerine yetki verildiğine dair Allah'ın Kitap veya Elçisi aracılığıyla hiçbir delil göndermediği varlıkları O'na ortak koştuklarından dolayı, kâfirlerin yüreğine korku salacağım. Bundan dolayı, siz Allah yolunda olduğunuz sürece onlar sizinle göğüs göğüse çarpışmaya asla cesaret edemeyecekler.
Birtakım kişi ve kurumları tanrısal niteliklerle yücelterek veya itaat edilecek mutlak otorite kabul ederek yahut servet, güç, makam, şöhret gibi değerleri hayatın biricik ölçüsü hâline getirerek Allah'a ortak koşan bu insanlar, dünyada hep korku ve endişe içinde yaşayacaklar ve sonunda varacakları yer ateş olacaktır. Zalimlerin varacağı yer gerçekten ne kötüdür!
"Madem Allah bize bunca vaatlerde bulunuyor, o hâlde Uhud Savaşı'nda neden bu kadar çok kayıp verdik?" diyorsanız, şunu iyi bilin ki:
152. Hiç şüphe yok ki, Allah Uhud Savaşı öncesinde size müjdelemiş olduğu zafer vaadini yerine getirdi. O size, emirlerine uyduğunuz takdirde kesin zafer ve başarı elde edeceğinizi müjdelemişti. Nitekim savaşın ilk anlarında O'nun yardım ve izniyle düşmanı önünüze katmış, onları kılıçtan geçiriyordunuz. Ne var ki, arzu ettiğiniz zaferi Allah size göstermişken, ganimet sevdasıyla gevşekliğe kapıldınız ve pek çoğunuz Peygamber'in verdiği emre karşı gelerek isyan ettiniz. Öyle ki;
O sırada kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti. Dünyanın basit menfaatlerini tercih eden zayıf imanlı müminler, savaşın ortasında mevzilerini terk edip ganimet peşine düştüler; düşmanın karşı saldırıya geçmesiyle zoru görünce de kaçtılar. Âhiretin ebedî nimetlerini tercih edenler ise kahramanca çarpıştılar; şehit oluncaya kadar da yerlerinden ayrılmadılar.
Sonra Allah,bu hatanızdan dolayı sizi bir musibetle imtihan etmek için düşman karşısında yenilgiye uğratarak onlardan geri çevirdi. Böylece, yaptığınız hatanın acı meyvesini size tattırmış oldu. Bu, Allah'ın değişmez yasasıdır. Bu yasaya göre, yeryüzünde kıyamete kadar zuhur edecek hak bâtıl savaşlarında ne zaman ki Müslümanlar dünyaya meyledip Allah yolunda mücadeleyi terk ederlerse, ilahi yardımdan mahrum kalacak ve bâtıl karşısında savaşı kaybedeceklerdir. İşte Uhud Savaşı'nda da Allah size böyle bir yenilgi tattırdı. Fakat bununla birlikte, yine de kusurunuzu affederek sizi bağışladı. Şayet sizi affetmemiş olsaydı, ganimete meylederek Peygamber'in emrine karşı gelmenizden dolayı oracıkta helak olurdunuz. Ancak Allah'ın lütuf ve merhameti sayesinde bu büyük felâketten kurtuldunuz.
Zira Allah, müminlere karşı çok merhametli, çok lütufkârdır. O'na kulluk üzere bulundukları, değer ve ölçülerini O'ndan aldıkları, inkâr ve şirkten kaçındıkları sürece müminlerin zaaf, acizlik, sürçme gibi sebeplerden kaynaklanan kusurlarını bağışlar.
Ey müminler! Uhud Savaşı'nda ganimet toplamak için mevzilerini terk eden arkadaşlarınızın gafletini fırsat bilerek aniden hücuma geçen düşman kuvvetleri karşısında yaşadığınız o dehşet anlarını bir hatırlayın:
153. Hani Peygamber, "Ey Allah'ın kulları; yanıma gelin, yanıma gelin!" diye sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz can derdine düşmüş, hiç kimseye dönüp bakmadan Uhud Dağı'nın eteklerine doğru dehşet ve panik içinde kaçarak uzaklaşıyordunuz.
Bunun üzerine Allah, galibiyet fırsatını elinizden kaçırmanızın burukluğunu ve başınıza gelen felâketlerin üzüntüsünü bastıracak peş peşe keder ve acılarla sizi cezalandırdı. "Peygamber öldürüldü!" dediler. Bu söylenti sizi kalbinizden vurmuş, içiniz kan ağlamıştı. Öyle ki, diğer bütün felâketler bunun yanında pek hafif kalmıştı. Böylece Allah, mümine yakışmayan ihmalkârca davranışlarınızdan dolayı sizi cezalandırıyordu.
Hiç kuşkusuz Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.
Fakat kusurunuzu bağışladıktan sonra, bakın Rabb'iniz sizi nasıl destekledi: