Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 65
116. Bu kitabın Allah tarafından geldiğini bile bileKur'ân'ı ve Son Peygamber'i inkâr edenlere gelince; şunu iyi bilsinler ki, onların malları ve çocukları, yani o çok güvendikleri ekonomik, askerî, siyasi ve toplumsal güçleri, kendilerini Allah'ın gazabından kurtaramayacaktır.
İşte onlar cehennem halkıdırlar ve sonsuza dek orada kalacaklardır.
117. Onların bu dünyada servet, makam, itibar, güç elde etme uğrunaharcadıklarıemekler ve yaptıkları harcamalar, tıpkı ilâhî yasaları çiğneyerek kendilerine zulmeden bir toplumun yetiştirdiği, ardından dondurucu bir kasırganın vurup tamamen yok ettiği mahsullere benzer. İşte kâfirlerin emekleri de böyle heder olup gidecektir. Kurdukları zulme dayalı sistemler ve hiç yıkılmayacak gibi görünen saltanatları, gün gelecek yerle bir olup tarihin çöplüğüne gömülecektir. Yahut ilahi hidayetten mahrum olan insanların dünya hayatını güya düzene sokmak amacıyla yaptıkları işler ve harcadıkları emekler, tıpkı bir ekin tarlasını helak eden kasırganın yaptığı gibi insan hayatını harap ve perişan edecektir. Bütün bunlar, ilâhî adalet gereğince meydana gelmektedir:
Allah, inkârcıların yaptıklarını boşa çıkarmakla onlara zulmetmiş değildir; tam aksine, kabul edilmeye değer işler yapmadıkları için onlar bizzat kendi kendilerine zulmetmektedirler.
118. Ey iman edenler! Sizin dışınızdakilerden, size fenalık etmekten geri durmayan, hep sıkıntıya düşmenizi isteyen kişi, kurum ve devletleri –hangi dinden ve hangi ırktan olurlarsa olsunlar– kendinize yakın bir sırdaş, müttefik ve samimi bir dost edinmeyin!
Onların size karşı içlerinde besledikleri kin ve düşmanlıkları, adeta ağızlarından taşmaktadır. Bunun için her türlü yalan, iftira ve hileyi kullanarak sürekli aleyhinizde propaganda yapar, her fırsatta düşmanlıklarını gösterirler. Kalplerinde gizledikleri nefret ise, açığa vurduklarından çok daha büyüktür. Ancak bu özellikleri taşımayan ve sizinle barış içinde yaşamak isteyen insanlarla –kâfir veya inançsız dahi olsalar– insani dostluklar kurabilir, belli şartlarda ittifaklar oluşturabilirsiniz (Mümtehine, 60/8-9; Maide, 5/5).
Eğer aklınızı kullanıyorsanız, işte zalimleri tanıyıp onlardan korunmanızı sağlayacak âyetlerimizi size açıkça bildirdik.
119. Ey müminler! Sizler, imanınızdan kaynaklanan derin bir merhamet ve hoşgörüyle onları seviyorsunuz; fakat onlar, kâfirliğin gereği olan çıkarcılık, haset ve bağnazlık yüzünden sizi sevmezler. Üstelik siz, onların inandığı Tevrat ve İncil de dâhil almak üzere bütün kitaplara inanırsınız. Onlar ise, kendilerine indirilen kitaba bile gerçek anlamda inanmazlar.
Sizinle karşılaştıkları zaman:
"Biz de sizin inandığınız gibi Allah'a ve bütün elçilerine inanıyoruz!" derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında ise, size karşı duydukları kin ve öfkelerinden parmaklarını ısırırlar.
Onlara de ki:
"İsterseniz kahrınızdan ölün; Allah, eninde sonunda nurunu tamamlayacak ve hak dini üstün kılacaktır. Zalimlere de yaptıkları kötülüklerin, kurdukları çirkin tuzakların hesabını soracaktır. Hiç kuşkusuz Allah, kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri bilmektedir."
120. Size bir iyilik ulaşınca, bu onları üzer; başınıza bir kötülük gelince de bundan dolayı sevinirler.
Eğer baskı ve eziyetler karşısında direnerek sabreder ve kötülüklerden dikkatle ve titizlikle sakınıp korunursanız, onların hile, entrika ve tuzakları size hiçbir zarar veremeyecektir.
Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. Dolayısıyla, her şey O'nun kontrolü altındadır ve O, inkârcıların hilekârlığından sizi muhakkak koruyacaktır. İnsanlık tarihi, bunun örnekleriyle doludur. İşte sabır ve takva ile neler kazanacağınızı ve emirlere uymamakla başınıza neler geleceğini açıkça gösteren canlı bir örnek:
Mekke müşrikleri, Bedir savaşında uğradıkları ağır yenilginin intikamını almak amacıyla, bir yıl sonra üç bin kişilik tam teçhizatlı bir orduyla Medine'ye saldırmak üzere yola çıktılar. Durumu haber alan Peygamber (s), arkadaşlarıyla yaptığı istişare sonucunda düşmanı Medine dışında karşılamaya karar verdi ve bin kişilik ordusuyla Uhud Dağı eteklerine doğru hareket etti. Fakat münafıkların reisi Abdullah bin Übeyy, emrindeki üç yüz askeriyle birlikte Müslümanları terk ederek Medine'ye geri döndü. Bu olay, İslâm ordusu içinde karışıklığa ve moral bozukluğuna sebep oldu. Hatta Müslümanlardan Selemeoğulları ve Hariseoğulları, neredeyse münafıklarla birlikte döneceklerdi. Fakat sonuçta iman ve sadakat duyguları ağır bastı ve böylece savaşmaya karar verdiler.
Peygamber (s) ordusunu, Uhud Dağı'nı arkalarına alacak şekilde mevzilendirdi. Müslümanları korumak üzere de yakındaki bir tepeye keskin nişancılardan elli adet okçu yerleştirdi ve onlara, ne olursa olsun yerlerini terk etmemelerini emretti.
Müslümanlar sayıca az olmalarına rağmen, savaşın başlamasında kısa bir süre sonra düşmanı bozguna uğratmaya başladılar. Fakat bazı Müslümanlar, dağılan düşmanı takip edip son darbeyi vurmak yerine, acele edip ganimet toplamaya başladılar. Bunun üzerine, tepedeki okçular da ganimetten pay kapma hırsıyla yerlerini terk edip ganimetlere koşuştular. Oysa henüz kesin zafer elde edilmemişti. Bu fırsatı iyi değerlendiren Hâlid bin Velid —ki henüz Müslüman olmamıştı— yanına aldığı süvarilerle, okçuların terk ettiği geçitten girerek Müslümanları arkadan kuşattı. Bu arada, kaçmaya başlayan müşrikler de geri dönüp karşı hücuma geçtiler. İki ateş arasında kalan Müslümanlar, Peygamber (s)'in öldürüldüğü haberinin de yayılmasıyla panik içinde kaçışmaya başladılar. Peygamber'in çevresinde kalan bir avuç Müslüman ise vücutlarını siper etmiş, onu düşmanın saldırısından korumaya çalışıyorlardı. Derken, Allah'ın yardımıyla Müslümanlar toparlanıp yeniden saldırıya geçerek düşmanı geri püskürttüler. Böylece, tamamen kılıçtan geçirilmeleriyle sonuçlanabilecek ağır bir yenilgiden kıl payı kurtulmuş oldular. Fakat kazanmak üzere oldukları bir savaşı kaybetmiş ve yetmiş kadar da şehit vermişlerdi.
Allah'ın Elçisi, ertesi gün 200 kişilik bir askeri birlikle düşmanı bir müddet takip etti. Onların hızla kaçıp uzaklaştıklarını görünce de Medine'ye geri döndü.
Uhud Savaşı'nın ardından, savaşın genel bir değerlendirmesini yaparak ibret alınması gereken hususlara dikkat çeken aşağıdaki âyetler nazil oldu:
121. Ey Peygamber! Hani sen müminleri UhudDağı'nın eteklerinde savaşa elverişli mevzilere yerleştirmek üzere, sabah erkenden eşlerinle vedalaşmış ve ailenden ayrılıp yola çıkmıştın.
Ve bütün olup bitenler, Allah'ın kontrol ve gözetimi altında gerçekleşmekteydi. Zira Allah her şeyi işitendir, bilendir.