Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 602
1. Allah Kureyş kabilesinin huzur ve güvenliğini sağlamak için,
2. Özellikle de Mekke'nin en önemli gelir kaynağı olan kervan ticareti amacıyla kışın sıcak olan Yemen'e ve yazın serin olan Suriye'ye yaptıkları yolculuklarında onların güvenliğini sağlamak için Kâbe'yi Fil Ordusunun ve diğer düşmanların saldırısından korumuş ve böylece Arap Yarımadasında Kureyş'in saygınlığını artırarak, Mekke'yi son derece güvenli ve refah seviyesi yüksek bir şehir hâline getirmiştir.
3. O hâlde, Mekkeliler bu huzur ve güven ortamının sürmesini istiyorlarsa, bu evin Rabb'ine kulluk etsinler ve O'nun gönderdiği kulluk sistemini bireysel ve toplumsal hayata egemen kılsınlar.
4. Onları bu verimsiz topraklarda açlıktan kurtarıp doyuran ve Arabistan'ın dört bir yanında terör ve anarşi hüküm sürerken, kendilerini her türlü tehlikeden koruyup güvene kavuşturan yüce Allah'a kulluk etsinler ki, toplumsal felâketlerden, anarşiden, siyasî, ekonomik, ahlâkî ve kültürel yozlaşmadan ve emperyalist güçlerin baskı ve sömürüsünden korunabilsinler. Böylece, mutlu ve huzurlu bir toplumun temelini atarak hem dünyada hem âhirette kurtuluşa erişebilsinler.
1. Ey insan! Görünüşte namazını kılan, ibadetlerini yerine getiren; fakat ahlâksız, kişiliksiz, saygısız ve merhametsiz tavırlarıyla cenneti, cehennemi ve hesabı yalanlayanın kim olduğunu bilir misin?
2. İşte odur, yetimi itip kakan.
3. Ve yoksulu doyurmaya gayret göstermeyen, insanları böyle iyiliklere teşvik etmeyen.
4. Öyleyse, yazıklar olsun böyle namaz kılanlara!
5. Kıldıkları namazın amaç ve hedefinden habersiz, ibadetin kişiye kazandırdığı üstün ahlâkî vasıflardan gafil olan,
6. İnsanları aldatmak için ibadeti gösteri hâline getirerek veya Allah'tan başkalarını memnun etmek için ibadet ederek gösteriş yapan,
7. Ve en ufak bir iyiliğe, yardıma engel olan o sözde "dindarlara" yazıklar olsun!
1. Gerçekten Biz sana, dünyada her türlü iyiliğin, güzelliğin ve bereketin; âhirette ise ebedi cennet nimetlerinin kaynağı olan bu Kur'an'ı vahyetmekle, insanoğlunun sahip olabileceği en büyük nimeti, Kevseri verdik.
2. Öyleyse, sana bu nimeti bahşeden Rabb'ine hakkıyla şükretmek ve kulluk görevinin ruhî ve bedenî bir ifadesi olmak üzere, sadece ve sadece O'nun huzurunda secdeye kapanarak Rabb'in için namaz kıl ve malını, canını, çoluk çocuğunu ve tüm varlığını O'nun uğrunda feda etmeye hazır olduğunun göstergesi olarak, yalnızca O'nun adına kurban kes. Eğer bunu başarabilirsen, sana müjdeler olsun:
3. İnsanlığı bir tek Allah'a kulluk ve ibadete çağırdığın için sana kin besleyen ve hakikatin sesini kesmek, Allah'ın nurunu söndürmek için plânlar kuran, iman erlerine karşı amansız savaş başlatan zalimler var ya, asıl onlardır eninde sonunda işi bitirilecek, nesli kesilecek, defteri dürülecek ve her türlü hayırdan, güzellikten, bereketten mahrum kalarak silinip gidecek olanlar.
Bir insanın değerini, servetinin çokluğu, makamının üstünlüğü, mensup olduğu kabilenin gücü, evlatlarının sayısı gibi dünyevi ölçütlere göre belirleyen inkârcılar, Peygamber'i (s) bu gibi özelliklere fazlaca sahip olmadığından küçük görüyorlardı. Onlara göre, bu değerlerden yoksun biri Allah tarafından Peygamberlikle onurlandırılmış olamazdı. Üstelik o, yaşadığı toplumda en önemli değer yargısı olan erkek evladına da sahip değildi. Oğulları vefat etmişti. Ona tâbi olanların da çoğu toplumun batıl ölçülerine göre zayıf ve hor görülen insanlardı. Bu yüzden düşmanları ona "ebter" diyorlardı. Bununla Peygamber'in hayır ve bereketten yoksun olduğunu, omuzladığı davanın kısa zamanda başarısızlığa mahkûm olduğunu kastediyor ve bunu da şiddetle arzu ediyorlardı. Oysa Peygamber'e kevser verilmişti. Yani ona Kur'an gibi bütün hayır ve bereketlerin kaynağı bahşedilmişti. Ayrıca o tertemiz bir ahlâka sahipti. Öyleyse o asla ebter olmayacaktı. Onun davası galip gelecek, ümmeti çoğalacak, Allah onun önünde kimseye nasip olmayan ufuklar ve imkânlar açacaktı. Peygamber'e kin besleyenler yeryüzünden silinerek ebedî azaba göçüp gidecek; o yetim Peygamber ise gönüllerde taht kuracak, anneler çocuklarına onun adını verecek, onun davasına baş koyan milyarlarca insan ona tâbi olacaktı. Hatta ona ebter diyenlerin çocukları ve nesilleri de bu kervana katılacaktı. Ve öyle de oldu. İşte, onun yaşadığı yüce ahlâka sahip olan, onun öğrettiği Kur'an'ı kendileri için bir yaşam tarzına dönüştüren, onun gösterdiği hedeflere yürüyen herkes o kevserden bu dünyada nasibini almış demektir. Böylelerini Mahşer Gününde "Kevser Havuzu", cennette ise "Kevser Irmağı" beklemektedir.