Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 47
275. İnsanların acil paraya ihtiyaç duydukları zayıf anlarını fırsat bilerek, verdikleri borç karşılığında faiz alıp insafsızca tefecilik yapanlar, yani ribâ yiyenler, Mahşer Günü kabirlerinden ancak şeytan çarpmış yani cinnet geçirmiş kimsenin kalktığı gibi rezil ve perişan bir hâlde kalkacaklardır.
Bunun sebebi, "Sizin helâl gördüğünüz kâr ortaklığına dayalı borçlanmalar, ticaret ve kira gelirleri de tıpkı faiz gibidir. Eğer faiz almak haramsa, bunların da haram olması gerekir. Zira ikisinde de sermayenin para kazanması söz konusudur!" demeleridir. Dikkat edilirse, kâfirler, faizin ticaret gibi helâl olduğunu ifade etmek için "Faiz ticaret gibidir." demeleri gerekirken, sanki iktisadi hayatın temel ve vazgeçilmez unsuru faizmiş de yasaklığı tartışılan konu ticaretmiş gibi, "Ticaret faiz gibidir." diyorlar. Oysa Allah ticareti helâl, faizi ise haram kılmıştır. Çünkü faiz, sermayeye para kazandırması yönüyle ticarete benzese de, sermaye sahiplerini kolay yoldan para kazanmaya sevk ederek uzun vadeli üretime yönelik girişimleri baltalaması, üretimin maliyetini yükseltmesi, haksız kazanca yol açması... gibi yönleriyle, ticari faaliyetlerden tamamen farklıdır.
O hâlde, her kim kendisine Rabb'inden bir öğüt ulaşır da o öğüdü dinleyip tefecilikten, faizcilikten vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir. Cezalar geçmişe yönelik olarak uygulanmadığı için, bu âyet inmeden önce faiz yoluyla elde ettiği kazanç kendisinden geri alınmayacaktır. Onun ahiretteki durumu ise Allah'a kalmıştır. Allah, tövbesindeki samimiyete ve tövbe ettikten sonraki davranışlarına göre ona hak ettiği karşılığı verecektir.
Fakat kim de Allah'ın emrini hiçe sayarak yeniden tefecilik ve faizciliğe dönerse, işte onlar da cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır! Faizden vazgeçmeyenler, bunun cezasını sadece ahirette görecek de değiller:
276. Allah, faiz ve tefecilikle elde edilen kazancı yani ribâyı bereketsiz kılar, sadakaları ise kat kat artırır. Nitekim faiz ve tefeciliğin yaygınlaştığı toplumlarda, çıkarcılık ve bencillik duyguları egemen olur. Sürekli sınıf çatışmaları, anarşi ve toplumsal bunalımlar yaşanır. Karşılıksız yardım ve iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda ise kardeşlik, birlik ve dayanışma duyguları hâkim olur; refah ve zenginlik toplumun her kesimine yayılır. İşte bu yüzdendir ki, fakirlere verilen sadakalar cennet nimetlerine, faiz kazançları ise cehennem azabına sebep olur. Çünkü Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiçbirini sevmez.
277. İman edip doğru ve yararlı işler yapan, namazını güzelce kılan ve zekâtını verenlere gelince, işte Rab'lerinin katında onlara muhteşem ödüller vardır. O gün onlar ne korkuya kapılacak, ne de üzüleceklerdir. O hâlde:
278. Ey inananlar, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, Allah'tan korkup sakının da, geçmişten kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçin.
279. Şayet bunu yapmaz da faiz yemeye kalkarsanız, Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaş açtığınızı ve buna karşılık Allah'ın da size savaş ilân ettiğini bilmiş olun.
Fakat tövbe ederseniz, birikmiş faiz alacaklarınızdan vazgeçmeniz şartıyla anamallarınız sizindir. Bu gibi konularda temel prensip şudur: Ne haksızlık edin, ne de haksızlığa uğrayın. Borç olarak verdiğiniz para alım gücünün üzerinde gerçek bir artış sağlarsa borçluya, eksilirse size haksızlık edilmiş olacaktır. Bunun için borç veren de alan da haksızlığa uğratılmamalıdır. Ayrıca zulmetmek nasıl haramsa, ona rıza göstermek de aynı şekilde haramdır.
280. Eğer borçlu olan kişi maddî sıkıntı içindeyse, borcunu kolayca ödeyebileceği bir zamana kadar beklemek suretiyle ona vade tanımak gerekir. Fakat eğer bilirseniz, alacağınızı tümüyle ona bağışlayıp sadaka olarak vermeniz, sizin için daha iyidir. İşte bu gibi iyilik ve erdemliliklerin toplumda tamamen yerleşmesi için:
281. Ey insanlar! Kendinizi öyle bir Gün'e hazırlayın ki, o gün hepiniz Allah'ın huzuruna çıkarılacaksınız. Sonra herkese hak ettiği tastamam verilecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.
Ama bu kuralların uygulanmasına yönelik bağlayıcı ve caydırıcı önlemler olarak âhiret inancının yanı sıra, yazıp kaydetme, şahit tutma, rehin bırakma gibi resmî işlemlere ve hukuki yaptırımlara da gerek vardır: