Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 463
41. Ey Peygamber! Gerçekten Biz sana, bütün insanların kurtuluşu için mutlak doğruyu, gerçeği ortaya koyan bu Kitabı gönderdik. İnsanlara da, hak ve hakikati görme yeteneği bahşettik. Artık kim doğru yolu tutarsa, bunu kendi iyiliği için yapmış olur ve kim de Kur'an'ın gösterdiği yoldan başka yollara saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapmış olur. Her insan kendi tercih ve eylemlerinden bizzat kendisi sorumludur. İsteyen doğru yolu, isteyen sapıklığı; isteyen nimetleri, isteyen azabı tercih eder. Sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca hakikati güzelce duyurmaktan ibarettir. Sen üzerine düşeni yap ve işin neticesini, bütün varlıkları her an kontrol ve denetimi altında tutan, onları hem uyanıkken hem de uyurken, tüm hâllerinde kudret elinde bulunduran Allah'a bırak.
42. Allah, ölümleri esnasında insan ruhlarını bedenlerinden çekip alır, ölüm vakti henüzgelmemiş olanları ise, uykularında ruhlarını alıp his, şuur, idrak gibi kuvvetlerini geçici olarak iptal ederek onlara bir nevi ölümü tattırır. Böylece her canı elinde tutan Allah, ölümüne hükmettiği kimselerin ruhlarını alarak Diriliş Gününe kadar berzah âlemi denilen bir boyutta tutar. Ölüm vakti gelmemiş olan diğerlerinin ruhlarını ise, ecel denilen belirli bir süreye kadar yaşamaları için serbest bırakır. Böylece, uykusundan uyanan insana her defasında adeta yeniden hayat bahşedilmiş ve Rabb'inin rızasını kazanmak için yeni bir fırsat daha verilmiş olur.
Hiç kuşkusuz bunda, hayat, ölüm ve ölümden sonraki yeniden diriliş üzerinde dikkatlice düşünen insanlar için, Allah'ın kudret ve azametini gözler önüne seren nice dersler, nice deliller vardır. Hiç kimsenin gece yatağına yatmasından sonra, sabahleyin hayata döneceğine dair bir garantisi yoktur. Hiç kimse ileride nelerin olacağını, hangi musibetle karşılaşacağını, bir saniye daha yaşayıp yaşamayacağını bilemez. Şu hâlde, ölüm kendilerini ansızın yakalamadan önce, o inkârcılar Rablerine dönmek için daha ne bekliyorlar?
43. Yoksa onlar, kendilerine Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? Hesap Günü kendilerini ilâhî azaptan kurtaracak ilahlar, aracılar mı buldular ki, ilâhî mesaja karşı bu denli vurdumduymaz davranıyorlar?
Onlara de ki: "Peki, şefaatiyle kurtulacağınızı sandığınız bu kimseler hiçbir şeye gücü yetmeyen ve akledemeyen varlıklar olsalar da mı onların şefaatine sığınacaksınız? Şefaatçi kabul ettiğiniz, Rab ve İlâh edindiğiniz bu sahte tanrıların hiç biri, gerçek mülkiyete sahip değildir. Sizin yaratılmanızda, uykunuzda, uykudan uyanmanızda, hayatınızda, ölümünüzde herhangi bir yetki ve tasarrufları olmadığı gibi, Allah katında şefaate yetkisine de sahip değildirler."
44. Ey Peygamber! Şefaat konusunda kesin hükmü bildirmek üzere de ki: "Şefaat etme hak ve yetkisi, bütünüyle ve yalnızca Allah'ın elindedir. O hâlde, hiç kimse Allah'ın izni olmadan şefaate cüret edemeyecektir. Şefaat edeceklere de, şefaat edileceklere de izin verecek olan, nihaî kararı belirleyecek olan Allah'tır. Zira göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O'na aittir.
Ey insanlar! Hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaksınız.
Bakın, Kur'an'ı rehber edinmeyen insan öylesine yozlaşmakta, haktan öylesine uzaklaşmaktadır ki:
45. Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilâh olarak anıldığı zaman, âhirete inanmayan o inkârcıların yürekleri öfke ve nefretle kabarır. Fakat Allah'tan başka kulluk ettikleri ve yardımına sığındıkları putları veya putlaştırılmış efendileri, önderleri ve diğer sözde ilâhları anıldığı zaman, hemen yüzleri güler, neşelenirler.
46. Onların bu çirkin tavırlarına karşılık, sen Rabb'ine yalvararak de ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yoktan var eden; görülen ve görülmeyen, açıkta ve gizli olan her şeyi en mükemmel biçimde bilen Rabb'im! Anlaşmazlığa düştükleri her konuda, Kıyamet Günü kullarının arasında hüküm verecek olan Sensin. O hâlde, bu inkârcıları sana havale ediyorum Allah'ım."
47. Eğer o zalimler, ihtirasla peşinden koştukları ve uğrunda kâfirliği bile göze aldıkları yeryüzü nimetlerinin hepsine ve fazladan bir o kadarına daha sahip olsalardı, Kıyamet Günü yüzyüze gelecekleri o korkunç azaptan kurtulmak için, hepsini gözlerini kırpmadan feda ederlerdi. Oysa dünyadayken, sahip oldukları güç ve zenginlikle ne kadar da şımarıp azgınlaşıyor, küstahça başkaldırıyorlardı. Üstelik bu nimetlerin, Allah'ın sevgili kulları oldukları için kendilerine verildiğini söylüyorlardı. Güçlü olmalarının, doğru yolda olduklarının kanıtı olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat yarın Allah'ın huzuruna çıktıkları zaman, bu iddialarının yanlış olduğunu görecek, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklar:
Zira Allah tarafından onlara, hiç ummadıkları, hesap etmedikleri şeyler ortaya çıkacak. "Biz Allah'ın sevgili kullarıyız, bize asla ateş dokunmayacaktır!" diyerek yeryüzünde fesat çıkaranlar, kıyamet günü Allah'tan hiç beklemedikleri, hiç ummadıkları şeylerle karşılaşacaklar.