Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 424
44. O'na kavuşacakları Gün, müminlere hoş geldin karşılaması olarak "Selâm sizlere! Ne mutlu size, girin cennete!" denilecektir. Ve Allah onlara, muhteşem bir ödül hazırlamıştır.
45. Ey şanlı Elçi! Sen inkârcıların dedikodularına aldırmadan tebliğine devam et! Unutma ki, Biz seni hakikate tanıklık eden bir şahit, ebedî saadeti muştulayan bir müjdeci ve cehennem azabını haber veren bir uyarıcı olarak gönderdik.
46. Ve Allah'ın izniyle tüm insanlığı Allah'a çağıran bir davetçi ve gönülleri aydınlatan bir ışık kaynağı olarak.
47. O hâlde, inananları şimdiden müjdele: Onlara, Allah tarafından vadedilen büyük bir ikram var.
48. Bu ikramı hak etmek istiyorsan, O'nun ayetlerini açıkça yalanlayan inkârcılara ve inkârlarını gizleyen münafıklara sakın itaat etme. Onların engellemelerine, eziyet verici sözlerine aldırmadan yoluna devam et ve görevini yaparken yalnızca Allah'a güven. Unutma ki, her konuda güvenilir bir vekil olarak Allah yeter.
49. Ey iman edenler! Mümin veya Kitap Ehlinden olan bir kadınla evlenir, fakat henüz kendisine dokunmadan —yani gerdeğe girmeden— onu boşarsanız, evlilik o anda bitmiş olur. Artık kadın serbesttir, dilerse bir başkasıyla evlenir, dilerse yeni bir nikâh ve mehir ile eski kocasına geri döner (2. Bakara: 228–232). Bu kadın, —gerdeğe girmiş kadınların aksine— bir başkasıyla evlenmeden önce üç ay hâli beklemek zorunda değildir ve sizin de ondan bunu istemeye hakkınız yoktur. Bu durumda, evlilik bedeli olan mehir belirlenmiş ise, ona mehrin yarısını verin. Belirlenmemiş ise, maddî gücünüz ölçüsünde, onu teselli edici hediyelerle faydalandırın ve kendisini üzmeden, rencide etmeden ve yeni bir yuva kurmasını engellemeden, güzelce bırakın. Kendileriyle gerdeğe girdikten sonra boşadığınız kadınlara gelince, onlara mehir belirlemiş iseniz mehrin tamamını, değilse mehr-i misil, yani o günkü şartlarda verilen ortalama bir mehir verin. Bütün bu hükümler, Peygamber dışındaki müminler için geçerlidir. Peygambere gelince:
50. Ey şanlı Elçi! Biz sana, —sayıları dördü geçse bile— mehirlerini vermiş olduğun bütün hanımlarını, Allah'ın sana savaş esiri olarak bahşettiği cariyelerini ve seninle birlikte Mekke'den Medine'ye hicret etmek suretiyle İslâm'a bağlılıklarını ispat etmiş olan amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını ve teyze kızlarını helâl kıldık. Bir de, evlilik bedeli olan mehir hakkından feragat ederek kendisini Peygambere bağışlamak isteyen mümin bir kadını —eğer Peygamber de onunla evlenmeyi kabul ederse— sana helâl kıldık. Bütün bu hükümler, sadece sana özgü bir imtiyazdır, diğer müminlere değil. Onlara, eşleri ve cariyeleriyle ilgili hükümlerimizi daha önce (2. Bakara: 221, 4. Nisa: 3–4 ve 19–25) ayrıntılı olarak bildirmiştik.
Ey Peygamber! Biz bu düzenlemeyi yaptık ki, eşlerin konusunda gereksiz endişelere kapılıp sıkıntıya düşmeyesin.
Gerçekten Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
Allah'ın, Peygambere dörtten fazla kadınla evlenme izni vermesi, toplumu eğitip ıslah etmek için yüklendiği görevi yerine getirmesini zorlaştıracak engelleri ortadan kaldırma amacına yönelikti. Şöyle ki:
Hz. Muhammed, yirmi beş yaşında iken kendisinden on beş büyük dul bir kadın olan Hatice ile evlenmiş ve onunla yirmi beş yıllık mutlu ve huzurlu bir evlilik hayatı yaşamıştı. Hatice öldüğünde, yine yaşlı bir kadın olan Sevde ile evlenmiş ve üç dört yıl boyunca başka kadınla evlenmemiştir. İnsaf ve adalet sahibi hiçbir insan, her türlü ahlâksızlığın meşru kabul edildiği cahiliye döneminde bile en ufak bir iffetsizliği görülmeyen Peygamberin, elli üç yaşından sonra birdenbire şehvetinin güçlendiğini ve bu yüzden birçok kadınla evlendiğini söyleyemez. Yukarıdaki ayette geçen "Sıkıntıya düşmeyesin" sözlerini onaylayabilmek için, bir taraftan Allah'ın Peygamberine yüklediği büyük sorumluluk göz önünde bulundurulmalı, diğer taraftan bu büyük görevi yerine getirirken içinde bulunduğu ortam ve şartlar iyi anlaşılmalıdır. Bu iki noktayı önyargısız bir zihinle kavrayan herkes, dört eş sınırlamasında onun ne tür bir "darlık ve sıkıntı" içinde olduğunu görecektir. Şöyle ki, Peygambere emanet edilen görev, medeniyetten uzak, kültürsüz, geri ve kaba bir topluluğu medeni, ileri ve ahlâken gelişmiş bir toplum hâline getirme, eğitme ve şekillendirme göreviydi. Bu amaçla sadece erkekleri eğitmek yeterli değildi, kadınların da eğitilmesi gerekiyordu. Fakat onun öğretmekle görevlendirildiği medeniyet ve sosyal hayatın ilkeleri, iki cinsin serbestçe bir arada olmasını yasaklıyordu ve onun bu ilkeyi çiğnemeksizin direkt olarak kadınları eğitmesi imkânsızdı. Bu nedenle kadınları eğitmek için tek yol, onun çeşitli yaşlarda ve farklı zihni kapasiteye sahip birçok kadınla evlenip onları eğitip öğreterek kendisine yardımcı yetiştirmesi, daha sonra onları genç, orta yaşlı ve yaşlı kadınların eğitiminde görevlendirmesiydi. Ayrıca Peygamber, önde gelen arkadaşlarıyla dostluk bağlarını bu tür evlilik bağlarıyla daha da güçlendirmişti.
Bundan başka Hz. Peygamber, İslâm öncesi cahiliye hayat tarzını ortadan kaldırıp, onun yerine İslâmî hayat tarzını uygulamada göstermekle görevlendirilmişti. Bu görevin yerine getirilebilmesi için, cahiliye sistemini savunanlarla bir çatışma içine girmesi kaçınılmazdı ve bu çatışma, kabile sisteminin yürürlükte olduğu bir toplumda gerçekleştirilecekti. Bu şartlar altında Peygamberin, düşmanlıklara son verip dostluk bağlarını güçlendirmek için farklı millet, kabile ve ailelerden kadınlarla evlenmesi gerekiyordu. Bu nedenle evlendiği kadınların seçiminde, onların kişisel özelliklerinin yanı sıra bu gaye de önemli bir rol oynamıştır.
Nitekim Peygamberin hanımlarından Ümmü Seleme, Ebu Cehil ve Halid bin Velid'in de mensup olduğu bir ailedendi. Diğer bir hanımı Ümmü Habibe ise, Ebu Süfyan'ın kızıydı. Bu evlilikler, sözü edilen ailelerin düşmanlıklarını önemli ölçüde yumuşatmıştır. Öyle ki, Peygamber Ümmü Habibe ile evlendikten sonra, Ebu Süfyan savaş alanında bir daha Müslümanların karşısına çıkmamıştır. Öte yandan birer savaş esiri olan Safiyye, Cüveyriye ve Reyhane, Yahudi kabilelerine mensuptu. Hz. Peygamber (s.) onları azat edip nikâhladıktan sonra, bu kabilelerin düşmanlıkları önemli ölçüde azalmıştır. Ayrıca, Mısır Mukavkısı'nın kendisine hediye olarak gönderdiği Kıptî Mariye'yi cariye olarak almakla, Mısır ile Müslümanlar arasında yüzyıllarca sürecek bir dostluğu başlatmıştır. Çünkü o çağda egemen olan geleneklere göre, bir kimse herhangi bir kabileden kız alınca, sadece kadının ailesinin değil, bütün kabilenin damadı sayılır ve bir damada karşı savaş açmak onur kırıcı bir davranış kabul edilirdi.
Bunların yanı sıra, topluma birçok yönden ıslah etmek ve yürürlükte olan cahiliye âdetlerini ortadan kaldırmak da Peygamberin (s) görevleri arasındaydı. Bu amaçla da, bu surede ele anlatıldığı üzere, Hz. Zeynep ile evlenmiştir.
İşte, toplumu eğitip ıslah edebilmesi ya da sosyal ve politik bazı amaçları gerçekleştirebilmesi için, Peygamberin (s) evlilik hususunda hiçbir sınırlama içinde olmaması gerekiyordu ki, kendisine emanet edilen büyük görevin gerekli kıldığı zamanlarda, dilediği sayıda kadınla evlenebilsin.