Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 42
253. O elçiler ki, biz onların bir kısmını diğerlerine üstün kıldık. Peygamberlerden her birine, diğerlerinden farklı üstün özellikler bahşettik. Onlardan kimi var ki, Allah kendisiyle aracısız ve perdesiz olarak konuşmuştur. Nitekim Allah Musa ile böyle konuşmuştu. Kimini de Allah daha başka üstünlük ve derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da beşikte iken konuşma, ölüleri diriltme, hastalara şifa verme gibi apaçık mucizeler verdik ve onu Kutsal Ruh Cebrail'in vahiy ve ilham gücü ile destekledik.
Gerçi Allah insanların iradelerini ellerinden alıp onları zorla Hak Dine boyun eğdirmeyi dileseydi, o peygamberlerden sonrakiler, kendilerine apaçık mucizeler geldikten sonra ayrılığa düşüp birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat Allah onları seçimlerinde serbest bıraktı. İçlerinden bir kısmı, kendilerine bahşedilen bu özgürlük ve iradeyi kötüye kullanınca ayrılığa düştüler ve böylece kimileri inandı, kimileri inkâr etti.
Evet; Allah dileseydi, tabii ki birbirleriyle çatışmazlardı; fakat Allah sizin sınırlı bilginiz ve arzularınız doğrultusunda değil, sonsuz ilim ve hikmeti gereğince dilediğini yapar. Elbette Allah dileseydi bütün insanları zorla imana getirir ve aralarındaki çatışmaları durdurabilirdi. O zaman hiç kimse O'nun peygamberleri aracılığıyla gönderdiği hidayetten yüz çeviremezdi. Fakat insanları belirlenmiş bir yoldan gitmeye zorlamak, O'nun dileği değildir. Zira O, insanı yeryüzüne imtihan etmek için göndermiştir. Eğer insandan bu davranış özgürlüğü kaldırılsaydı, imtihan anlamını yitirir ve insanın meleklerden, hayvanlardan ve bitkilerden farklı irade sahibi bir varlık olarak yaratılmasının bir anlamı kalmazdı.
254. Ey inananlar! Hiçbir pazarlığın, dostluğun, iltimas ve aracılığın olmadığı o dehşet verici Gün gelip çatmadan önce, size verdiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine harcayın! Unutmayın ki, Allah'ın kendilerine bahşettiği nimetleri O'nun yolunda harcamaktan kaçınan nankörler, zalimlerin ta kendileridir! Demek ki, bütün sapmaların, zulüm ve haksızlıkların temelinde insanların Allah'ı gereğince tanıyamamaları yatmaktadır. O hâlde, Rabb'inizi sizlere tanıtan şu mübarek âyetleri can kulağıyla dinleyin:
255. O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur. O, bütün evrenin hâkimi ve mahlûkatın biricik ilâhı, kulluk ve itaate lâyık yegâne ilâh, mülkün tek sahibi olan Allah'tır. Hiç kimse hâkimiyetinde, otoritesinde, mülkünde ve yönetiminde O'na ortak değildir. O, İsa Peygamber'den sonra kilise çevreleri tarafından uydurulan Teslis (üçlü ilâh) inancında olduğu gibi üç ayrı tanrıdan ibaret değildir. Yahudilerin Tevrat'a karıştıkları bâtıl inançlarda olduğu gibi zayıflık ve sınırlılıklara sahip eksik ve muhtaç bir tanrı da değildir. [37] O hâlde insan sadece Allah'a kulluk etmeli, yalnızca O'nun sözlerini dinlemeli ve ancak O'nun rızasını kazanmak için çalışmalıdır.
O Allah ki, Hayy'dır. Daima diridir ve hayatın biricik kaynağıdır. Kayyûm'dur. Kâinatın nizamını elinde bulunduran, bütün varlıkları koruyup gözeten, yöneten ve yönlendirendir. Bütün mahlûkat, O'nun kudret ve iradesiyle varlık ve intizamını sürdürmektedir.
Ne bir uyuklama tutar O'nu, ne bir uyku. O'nun mevcudat üzerindeki hüküm ve otoritesi sınırsız; lütuf, rahmet ve bereketi kesintisizdir. Her an her şeyi görmekte, denetlemekte ve yönetmektedir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Kâinatta var olan her şeyin yaratıcısı ve sahibidir.
O'nun izni olmaksızın, huzurunda kim şefaat edebilir? O affetmeyi dilemedikçe, günahkârları azaptan kim kurtarabilir? Cehennemi hak eden zalimlerin cezadan kurtarılması için iltimas ve aracılık etmeye kalkmak kimin haddine? Evet, evrenin Hâkim'inin izni olmaksızın hiçbir peygamber, hiçbir melek ve hiçbir aziz O'nun önünde bir tek söz bile söyleyemeyecektir.
O, kullarının önlerinde ve arkalarında olan her şeyi bilir. Onların geçmişte ve gelecekte, yaptıkları ve yapacakları, bildikleri ve bilmedikleri, açıkladıkları ve gizledikleri, yapıp gönderdikleri ve geride bıraktıkları her şeyi bilir. Oysa onlar Allah'ın ilminden, O'nun dilediğinden başka hiçbir şey kavrayamazlar. İnsan Allah'ın ilminden, ancak O'nun izin verdiği kadarını bilebilir. Allah insana, yeryüzü halifeliği için ihtiyaç duyacağı bazı evrensel kanunları, enerjileri ve güçleri keşfetmesine imkân tanımıştır. Bununla birlikte insanın içinde yaşadığı kâinat hakkındaki bilgisi, bilmediklerine oranla milyonda bir mesabesindedir.
O'nun Kürsü'sü, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Sonsuz kudret ve hükümranlığı bütün kâinatı kapsamaktadır.
Bunların korunup gözetilmesi O'na asla ağır gelmez.
Yüce ve büyük olan ancak O'dur. Gerçek anlamda yücelik, ululuk ve azamet sadeceO'na aittir.
İşte insanlık, Allah'ı bu vasıflarıyla tanımadığı ve O'nun gönderdiği Son Mesaj'a iman etmediği sürece, asla kurtuluşa ulaşamayacaktır. Bunun için ey müminler, insanları açık ve ikna edici delillerle hak dine davet etmelisiniz. Fakat çağrınızı kabul etmedikleri takdirde, iman etmeleri için onlara baskı ve zorlamada bulunmamalısınız:
256. Dinde zorlama yoktur. Başkalarının hakkını açıkça çiğnemedikleri sürece, insanlar diledikleri dini veya hayat tarzını seçip uygulamakta özgür bırakılmalı ve hiç kimseye herhangi bir din, mezhep veya ideolojiyi kabul veya reddetme konusunda baskı yapılmamalıdır. Ancak kişi özgür iradesiyle İslâm'ı kabul ettiği takdirde, bir inanç sistemi ve yaşam tarzı olan bu dinin gereklerini yerine getirmekle elbette yükümlüdür. Gerçekler açıkça anlatılıp zihinler aydınlatıldıktan sonra, her insan kendi özgür iradesiyle bir tercihte bulunur ve bunun sorumluluğunu da yine kendisi taşır. Çünkü doğru yol, eğri yoldan tamamen ayrılıp açıkça ortaya konmuştur. Buna göre, size düşen hak dini güzelce tebliğ etmektir.
Artık her kim, kelime-i tevhidin ilk rüknünde ifade edildiği gibi, Allah'ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarının egemenliğini, yani tâğûtları inkâr eder (Lâ ilâhe…) ve hayatın her alanında tek egemen güç olarak Allah'a inanırsa (…illallah), kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi işitendir, bilendir.
Evet, insanlar iman edip etmemekte serbesttirler, fakat şunu iyi bilmelidirler ki: