Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 4
17. Onların durumu, karanlık bir yerde ateş yakmaya çalışan bir adamın etrafında toplanan kimselerin hâline benzer. Bir adam düşünün ki, soğuk ve karanlık bir gecede etrafını aydınlatmak için bir ateş yakıyor. Adamın çevresinde, ateşin sıcaklığı ve aydınlığından faydalanmak isteyen bir grup insan vardır. Bu örnekte ateş yakan kişi Hz. Muhammed (s), yaktığı ateş Kur'ân, ateşin etrafında toplananlar Peygamber'in ümmeti, bu topluluğun içinde bulunup da ateşin ışığından istifade edemeyen insanlar ise münafıklardır.
Peygamber'in yaktığı ateş çevresini iman ve ilim nuruyla aydınlatmaya başlayınca, herkes gibi münafıklar da ışığın etrafında toplandılar. İlahî nurdan istifade etmemeleri için görünürde hiçbir sebep yoktu. Fakat kibir, inat, kıskançlık, çıkarcılık gibi sebeplerle Peygamber'e ve getirdiği mesaja karşı düşmanca tavır takındılar. Bunun üzerine, Allah'ın insan için belirlediği yaratılış kanunları devreye girdi: Allah, hakikati görme yeteneklerini ellerinden alarak nurlarını yok etti ve onları karanlıklar içinde hiçbir şey göremez bir hâlde bıraktı. Böylece münafıklar, ışık kaynağının hemen yanı başında kopkoyu inkâr karanlığına gömüldüler. Öyle ki:
18. Sağır, dilsiz ve kördürler. Sağırdırlar, çünkü gerçeğe kulak vermez, hakikati duymamak, anlamamak için adeta kulaklarını tıkarlar. Dilsizdirler, çünkü doğruyu itiraf edemez, hakkı dile getirmezler. Kördürler, çünkü her türlü şüpheyi izale edecek apaçık delilleri ve mucizeleri görmek, anlamak istemezler. Bu yüzden inkârcılık ve ikiyüzlülükten vazgeçmez, bir zamanlar terk ettikleri imana bir daha dönmezler.
17 ve 18. âyetlerde, inkâra tamamen saplanmış ikiyüzlüler anlatıldı. 19 ve 20. âyetlerde ise, henüz inkârda karar kılmayan, fakat birtakım çıkar kaygılarıyla inanç ile inançsızlık arasında gidip gelen bir başka münafık tipi ele alınmaktadır:
19. Yahut onlar; göklerin gürlediği, şimşeklerin çaktığı zifiri karanlık bir gecede, gökten boşanan şiddetli yağmura tutulmuş kimselere benzerler. Şöyle ki:
Ölüm korkusunun verdiği dehşetle, yıldırımlara karşı güya korunabilmek için parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa ne yaparlarsa nafile, çünkü Allah, sınırsız ilim ve kudretiyle inkârcıları çepeçevre sarıp kuşatmıştır.
20. Korkunç bir gürültüyle çakan şimşek, neredeyse gözlerini kör edecek. Önlerini her aydınlattığında onun ışığında yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de oldukları yerde dikilip kalırlar.
Bu misâlde karanlık gece, münafıkların cehalet ve inkâr karanlıklarını simgelemektedir. Yağan yağmur tüm insanlığa rahmet olarak gelen ilâhî vahyi, gök gürültüsü ve çakan şimşekler ise hak uğrunda yapılan mücadelede karşılaşılan tehlike ve zorlukları yahut ilâhî uyarı ve tehditleri temsil eder. Bu tip münafık, bilgisizlik ve inkârcılık karanlığında bocalarken, İslâm davetiyle yüz yüze geliyor. İnsanlara adaleti ve mutluluğu sunan bu din, aynı zamanda birçok tehlikeye göğüs germeyi de emretmekte, dahası, bu emre uymayanları ilâhî azapla tehdit etmektedir. Münafık, yolunu aydınlatan bu uyarılardan yararlanmak yerine, güya kendini korumak için bunları duymazlıktan, görmezlikten gelir. Bu arada, İslâm'ın sunduğu güzellikleri gördükçe ona sempati ile bakmaktan da kendini alamaz. Fakat doğruluğun ve adaletin egemen olması için mücadele edip fedakârlık göstermek gerekince tekrar yüz çevirir. Parmaklarıyla kulaklarını tıkayarak, ilâhî uyarıların sonuçlarından kurtulduğu konusunda kendisini bir müddet daha avutur. Fakat gerçekte kurtulması mümkün değildir; çünkü Allah, kudretiyle onları her yönden kuşatmıştır.
Allah dileseydi, bir önceki misâlde anlatılan azgın münafıklara yaptığı gibi, bunların da işitme ve görme yeteneklerini yok ederek hakkı görmelerini, duymalarını tamamen engelleyebilirdi. Öyleyse, henüz fırsat varken gaflet uykusundan uyansınlar; akıllarını ve gönüllerini Kur'ân nuruyla aydınlatıp apaçık hakikate iman etsinler. Aksi hâlde, ilahi yasalar gereğince, onların işitme ve görme yetenekleri de zamanla işlevini göremez hale gelecektir.
Hiç kuşku yok ki, Allah'ın her şeye gücü yeter.
İnkâr ve ikiyüzlülük başta olmak üzere, her türlü günah ve kötülükten kurtulmak için yapmanız gereken şudur:
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk ve itaat edin ki, dünyada günahve kötülüklerden, âhirette cehennem azabından korunabilesiniz. Rabb'inizin bütün emir ve yasaklarına riayet eder, tek Rab ve İlâh olarak O'na boyun eğerseniz,dünyada kötülüklerden, fenalıklardan, adaletsizlikten, zulüm ve haksızlıklardan korunarak mutlu ve huzurlu bir toplum oluşturabilir; âhirette de cehennem azabından kurtularak cennette ebedî saadete nail olabilirsiniz.
22. O Allah ki, sizin için yeryüzünü bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı. Yeryüzünü, üzerinde rahatça yaşayabileceğiniz bir döşek gibi türlü nimetlerle donattı. Göğü de atmosfer tabakaları ile yeryüzünü meteorlardan, zararlı ışınlardan ve diğer tehlikelerden koruyan bir kalkan, bir kubbe yaptı.
Ayrıca gökten tertemiz su indirdi ve onunla, size rızık olmak üzere çeşitli ürünler çıkardı. Tuzlu okyanus ve denizlerden buharlaşarak tertemiz kar ve yağmur şeklinden yeryüzüne yağan tatlı suyu size gönderdi ve hayatın kaynağı olan o su ile sizin için rengârenk, çeşitli tat ve lezzetlerde ürünler yetiştirdi.
O hâlde, Allah'ın bunca lütuf ve nimetleri muhteşem birer yaratılış mucizesi olarak karşınızda dururken, bütün bunları bile bile sakın Allah'a ortak koşmayın! [19] Hiçbir varlığı O'na denk tutmayın! Sadece O'na kulluk edin, O'ndan başka hiç kimsenin hükmüne boyun eğmeyin!
23. Ey inkârcılar! Eğer kulumuz Muhammed aleyhisselâm'a indirdiğimiz bu Kur'ân hakkında bir şüpheniz varsa, haydi onun ayarında bir sûre meydana getirin. Dinî, felsefi ve bilimsel konularda hiçbir eğitim görmemiş, üstelik Peygamber olmadan önce okuma yazması bile olmayan kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz bu Kur'ân hakkında bir şüpheniz varsa, yani "Aslında inanmak istiyoruz, fakat içimizdeki kuşkulara da engel olamıyoruz!" diyorsanız, siz de onun ayarında bir tek sûre meydana getirin. Güzellik ve doğrulukta Kur'ân'a denk, onunla boy ölçüşebilecek bir tek sûre yazın!
"Buna tek başımıza güç yetiremeyiz." diyorsanız, Allah'tan başka bütün şahitlerinizi, yani dostlarınızı, destekçilerinizi yardıma çağırın. Becerisine güvendiğiniz bütün edebiyat ustalarını, ilim adamlarını, filozofları toplayın ve aranızda yardımlaşarak, Kur'ân'dakilere benzer bir tek sûre oluşturun; eğer sözünüzde doğru, iddianızda samimi iseniz! Öyle ya, madem Kur'ân'ın insan ürünü bir kitap olduğunu iddia ediyorsunuz, öyleyse siz de ona benzer bir kitap meydana getirsenize!
24. Şayet bu meydan okuma karşısında aciz kalır da Kur'ân ayarında bir kitap veya bir tek suresine benzer bir sure yapamazsanız –ki hiçbir zaman da yapamayacaksınız– o hâlde, yakıtı insanlar ve taşlar olan ve inkârcılar için hazırlanan o ateşten sakının!
Ey inkârcılar! Kur'ân ayarında bir kitap meydana getirmeye asla gücünüz yetmeyecek ve hem Kur'ân'ın meydan okuması hem de sizin bu meydan okuma karşısındaki acziyetiniz kıyamete kadar sürecektir. Bu kitabın bir insan ürünü olamayacağını, insanüstü bir kaynaktan geldiğini iyice anladıktan sonra yine de iman etmemekte diretirseniz, kendi ellerinizle kendinizi cehennem ateşine atmış olacaksınız. O cehennem ki, yakıtı insanlar ve taşlardır. Yani o ateşe sadece inkârcılar atılmayacak; aynı zamanda o taptıkları putlar da –taştan başka bir şey olmadıkları gösterilmek üzere– onlarla birlikte ateşin yakıtı olacaklardır. Zira cehennem, taşları ve kayaları dahî yakıp kavuracak derecede müthiş sıcaklığı olan bir ateştir.
İslâm davasını yok etmek için her yolu deneyen müşrikler, bu meydan okuma karşısında sessiz kaldılar, cevap veremediler. Kur'ân ayarında bir kitap, hiç değilse bir tek sûre yazabilselerdi, Peygamber'i susturup iddiasını çürütecek, böylece canlarını, mallarını ve evlâtlarını fedâ ettikleri uzun ve meşakkatli bir mücadeleye katlanmak zorunda kalmayacaklardı. Oysa aralarında meşhur şairler, hatipler, edîpler bulunuyordu. Buna rağmen Kur'ân'a nazîre yapmaya teşebbüs dahî edemediler. Çünkü onun insanüstü bir kaynaktan geldiğini biliyor, ama kibir ve inatları sebebiyle inkâr ediyorlardı. Eğer Kur'ân'ın benzerini meydana getirmeye güçleri yetseydi, elbette bunu yaparlardı. Fakat yapamadılar ve kıyamete kadar da asla yapamayacaklar! Kur'an-ı Kerim'in, onların böyle bir şey yapamayacaklarını açıkça belirtmesi ve geleceğe dair verdiği bu haberin aynen gerçekleşmiş olması da, hiç kuşkusuz başlı başına bir mucizedir.
Ey insanlar! Bu meydan okuma karşısındaki acizliğiniz, Kur'ân'ın bir insan veya topluluk tarafından uydurulmuş olduğuna dair şüphelerinizi gidermeli ve onun Allah'tan gelen hak bir kitap olduğuna iman etmelisiniz. Böylece, inkârcılar için hazırlanmış olan cehennem ateşinden kurtulmakla kalmayacak, şu ilâhî müjdeyi de hak etmiş olacaksınız: