Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 367
1. Tâ, Sîn, Mîm.
2. Ey insan! Rabb'inden sana bir mesaj geldi: Bunlar, insanlığa mutluluk ve kurtuluş yollarını gösteren apaçık ve apaydınlık Kitabın ayetleridir.
3. Ey Peygamber! Gözlerini ve gönüllerini hakikate kapamış o inkârcılar, bütün öğüt ve uyarılara rağmen Allah'ın ayetlerine inanmıyorlar diye, neredeyse üzüntüden kendini yiyip bitireceksin. Unutma ki:
4. Eğer onları zorla imana getirmeyi dileseydik, üzerlerine gökten öyle dehşet verici bir mucize indirirdik ki, bunun karşısında derhal Allah'ın hükmüne boyun eğip ister istemez iman ederlerdi. O hâlde, iman etmiyorlar diye üzülme.
5. Onlara ne zaman Rahman'dan yeni bir uyarı gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.
6. Nitekim Kur'an'daki uyarıları da alaya alıp yalanladılar. Fakat âhiret, kıyamet, hesap gibi o alay edip durdukları hakikatlerin gerçekleşme haberi, yakında onlara gelecektir.
7. Peki onlar yeryüzüne ibret nazarıyla bakmıyorlar mı ki, Biz orada her güzel çiftten renk renk, çeşit çeşit nice bitkiler yetiştirdik?
8. Hiç kuşkusuz bunda, Allah'ın varlığını, Rab ve İlâh olarak birliğini, kudret ve merhametini gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu yine de inanmamakta ısrar ediyorlar.
9. Ve hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in sonsuz kudret sahibidir, dilediği anda kâfirlerin cezasını verebilir. Fakat onlara birazcık süre veriyor, çünkü O aynı zamanda çok merhametlidir.
Nitekim insanlık tarihi boyunca her Peygamber bu gerçeği dile getirmişti:
10. Hani bir vakit Rabb'in Musa'ya "Ey Musa!" diye seslenmişti: "Ayetlerimi tebliğ etmek üzere şu zalim topluma git!"
11. "Yani, Firavunun toplumuna ve sor onlara, artık zulüm ve haksızlıktan sakınmanın zamanı gelmedi mi?"
12. Buna karşılık Musa, "Ey Rabb'im!" dedi, "Doğrusu ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
13. "Öfke ve heyecandan yüreğim daralır, üstelik dilimde tutukluk var. Güzel ve etkili konuşamıyorum. Bunun için, bana yardımcı olarak ağabeyim Harun'a da elçilik görevi ver ya Rab!"
14. "Ayrıca, kendilerini iyilik ve adalete çağıracağım bu insanlara karşı vaktiyle bir suç işlemiş ve istemeden de olsa, içlerinden birini öldürmüştüm. Zaten bu yüzden Mısır'dan kaçıp Medyen'e gelmiştim, beni bundan dolayı öldürmelerinden korkuyorum."
15. Bunun üzerine Allah, "Hayır!" dedi, "Onlar sana asla zarar veremeyecekler! O hâlde sen ve ağabeyin, her ikiniz apaçık mucize ve ayetlerimle o zalim topluma gidin ve onları hak dine davet edin. Korkmayın, elbette Ben sizinle birlikteyim, her şeyi görür, her şeyi işitirim."
Böylece Musa Mısır'a geldi ve olup bitenleri Harun'a anlattı. Bunun üzerine, Allah her ikisine şöyle buyurdu:
16. "Şimdi doğru Firavuna gidin ve ona deyin ki: "Bizler, bütün kâinatın biricik sahibi, yöneticisi ve Efendisi, yani âlemlerin Rabb'i olan Allah tarafından gönderilmiş elçileriz!"
17. "Öyleyse, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip ilâhî hükümlere boyun eğ ve yüzyıllardan beri köleleştirdiğin İsrail Oğulları'nın bizimle birlikte Filistin'e gelmelerine izin ver."
18. Musa ile Harun, Firavunun karşısına çıkıp bu sözleri ona aynen ilettiler. Buna karşılık Firavun,"Ey Musa!" dedi, "Biz seni çocukken bağrımıza basıp yanımızda yetiştirmedik mi? Hem sen yıllar boyunca bizim aramızda yaşayıp lütuf ve ihsanlarımızdan faydalanmamış mıydın?"
19. "Üstelik suçsuz bir adamı öldürerek yapacağını da yaptın. Şimdi de kalkmış, tacımıza tahtımıza el koymaya çalışıyorsun. Doğrusu sen, gerçekten de çok nankör biriymişsin!"