Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 365
56. Ey Muhammed! Biz seni ancak ve ancak, rahmetimizi müjdeleyici ve azabımıza karşı uyarıcı olarak gönderdik.
57. Öyleyse onlara de ki: "Sizlere tebliğ etmiş olduğum bu Kur'an'a uyanları dünyada ve ahirette başarı, zafer ve kurtuluş ile müjdeliyor; onu inkâr edenleri ise ilahi azap ile uyarıyorum. Bu yaptığım davet ve uyarı karşılığında, sizden herhangi bir karşılık, bir mükâfat beklemiyorum; ben yalnızca, inat ve önyargılardan sıyrılıp Rabb'inin dosdoğru yoluna girmeyi benimseyen kimseler olmanızı istiyorum."
58. Ve bu zorlu mücadelende karşına çıkabilecek engellere ve tehlikelere karşı, daima diri ve hayatın biricik kaynağı olan o Hayat Sahibi'ne, o asla ölmeyecek ve ölmesi düşünülemeyecek olan Allah'a güven. En içten minnet ve şükran duygularıyla Rabb'ine bağlanarak O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini hem kendi iç dünyanda hissederek hem başkalarına tebliğ ederek övgüyle an! Unutma ki, kullarının bütün günahlarından haberdar olan sonsuz ilim, hikmet ve adalet sahibi bir kudret olarak, sana da onlara da Allah yeter! O kimlerin neler yaptığını çok iyi bilmektedir ve herkese yaptıklarının karşılığını muhakkak verecektir. Öyle ki:
59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunan bütün varlıkları her biri milyonlarca yıl süren altı günde yaratan, fakat sonra bir kenara çekilip mahlûkatı kendi kaderiyle baş başa bırakmayan; aksine, gerek tabiat kanunları, gerekse inanç, hukuk ve ahlâk kurallarıyla ilgili bütün işleri yönetmek ve yönlendirmek üzere kâinatın mutlak hâkimi olarak Egemenlik Tahtı'na oturan O'dur; O sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. Eğer hakikati en doğru kaynaktan, en doğru şekilde öğrenmek istiyorsan, onu her şeyden haberdar olan Allah'a sor!
60. Ne var ki, inkâra şartlanmış olanlar bu gerçekleri anlamak istemezler. Onlara, "Sınırsız rahmet, şefkat ve merhametiyle tüm varlıkları kuşatan Rahmân'a yürekten boyun eğin ve yalnızca O'na secde edin!" denildiği zaman, tüm mahlûkata karşı sevgi, şefkat ve merhameti temel prensip edinen bir dinin, zulüm ve zorbalığa dayalı sistemlerini altüst edeceğini bildiklerinden, "Rahmân da neymiş? Bu söylediğin şeye hiç secde eder miyiz?" derler ve bu küstahça davranışları, kalplerinin iyice katılaşıp haktan büsbütün uzaklaşmalarına sebep olur. Hem de, Rahmân'ın mûcizelerini her an her yerde gördükleri hâlde:
İLÂHÎ KUDRETİN DELİLLERİ
61. Gökyüzünü yıldız kümeleriyle donatan ve oraya bir kandil gibi ışık saçan bir Güneş ve o kandilden yayılan ışığı yansıtan aydınlatıcı bir Ay yerleştiren Allah lütuf ve keremi sınırsız, hayır ve ihsanı bol, muazzam ve muhteşem bir feyiz ve bereket kaynağıdır!
62. O Allah ki, düşünüp öğüt almak ve [108] bahşettiği bunca nimetlere karşılık O'na şükretmek isteyenler için, gece ile gündüzün mükemmel bir sistem hâlinde birbiri ardınca gelmesini sağlamıştır.
Bütün bu ayetleri düşünüp öğüt alan, şükür ve minnet duygularıyla Rablerine kulluk edenler, şu üstün ahlaki özelliklere sahip olan kimselerdir:
RAHMÂN'IN HAS KULLARI
63. O Rahman'ın kulları ki, yeryüzünde zorba ve çalımlı bir edayla değil, engin bir vakar ve tevazu ile yürürler. İnsanlara karşı son derece merhametli, saygılı ve alçakgönüllü davranırlar. Rablerinin emirlerini tanımayan, ahlaki sınırları gözetmeyen cahiller kendilerine sataştığı zaman, onların seviyesine düşmeden onurlu ve efendice bir tavırla karşılık vererek, "Selâmetle!" deyip geçerler.
64. Onlar ki, Rablerinin hoşnutluğunu kazanmak için gece vakitlerinde namaz için secdeye kapanarak ve kıyama durarak ibadet ederler. Bütün ibadet ve iyiliklerine rağmen, "Allah'ın özel ve ayrıcalıklı kulları" oldukları ve cehennem azabının kendilerine dokunmayacağı şeklinde boş bir inanca, aptalca bir gurura kapılmazlar:
65. Onlar ki, imtihanı kaybetme endişesini daima yüreklerinde hissederek, "Ey Rabb'imiz!" diye yalvarırlar, "Sana hakkıyla kulluk edemedik; günah ve kusurlarımızı bağışla, kıyamet günü cehennem azabını bizden uzak tut! Gerçekten onun azabı, insanın yakasına bir yapıştı mı bir daha bırakmayan ebedî ve korkunç bir azaptır."
66. Gerçekten o ne kötü bir yurt, ne kötü bir konaklama yeridir!
67. Onlar ki, mallarını Allah yolunda veya başka herhangi bir iş için harcayacakları zaman ne kendilerini ve ailelerini muhtaç duruma düşürecek şekilde savurganlık yaparlar, ne de mala mülke aşırı bir tutkuyla bağlanıp cimrilik ederler; onların harcamaları, bu ikisi arasında ölçülü ve dengelidir.