Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 350
1. Bu mesaj, bizzat Bizim gönderip ilâhî bir yasa olarak yürürlüğe koyduğumuz ve düşünüp öğüt alabilesiniz diye, içerisinde hikmet dolu apaçık ayetlere yer verdiğimiz bir suredir.
O hâlde, ey İslâm toplumunun yöneticileri:
2. İster evli ister bekâr olsun, kendi arzusuyla evlilik dışı cinsel ilişkiye girerek zina eden ve en az dört şahitle suçu kanıtlanan kadın ve erkeğin her birine, caydırıcı bir ceza olarak yüzer değnek vurun! Bu ceza, karşılıklı rızayla zina edenler için geçerlidir. Zorla ırza tecavüzün cezası ise, Mâide Suresi'nin 3. ayetinde belirtildiği ve Peygamber'in uygulamasında görüldüğü üzere ölümdür.
Eğer Allah'a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onlara duyduğunuz merhamet duygusu sizi Allah'ın hükmünü uygulamaktan alıkoymasın. Çünkü bu ceza, fuhşun ve zinanın yaygınlaştığı, sadakat, dürüstlük, fedakârlık gibi İslâmî değerlerin erozyona uğradığı, ailelerin parçalanarak başıboş nesillerin yetiştiği bir toplumu dünyada ve âhirette bekleyen akıbetten çok daha hafiftir. Bunun için, zinayı engelleyecek cezaları uygulamaktan çekinmeyin. Fakat bu ceza, kapalı kapılar ardında infaz edilmesin.
İnananlardan bir topluluk da ceza infaz edilirken orada hazır bulunarak suçluların cezalandırılmasına şahitlik etsin. Bu, hem suçu işleyenler hem de seyredenler üzerinde daha etkili ve caydırıcı olur.
Bu suçu işleyen kişi içtenlikle tövbe eder ve bir daha da zinaya yaklaşmazsa günahı bağışlanır ve İslâm toplumundaki saygın yerini alır. Zinayı alışkanlık hâline getirenlere gelince, müminler böyle kişileri kendilerine eş olarak seçmekten titizlikle sakınmalıdırlar. Çünkü:
3. Zina eden ve bunu bir hayat tarzı olarak benimseyen bir erkek, ancak kendisi gibi zinacı yahut puta tapan, müşrik bir kadınla evlenebilir. Nitekim zina eden ve bunu alışkanlık hâline getiren bir kadın da, yine ancak kendisi gibi zinacı yahut puta tapan, müşrik bir erkekle evlenebilir. Çünkü gayrimeşru ilişkileri bir hayat tarzı hâline getiren bu gibi insanlarla evlenmek, müminlere yasaklanmıştır.
4. İnsanları işlemedikleri bir suçtan dolayı töhmet altında bırakan yahut iftira ve hakaretlerle onları karalayan kimseleri, işlediği suça ve içinde bulunduğunuz ortam ve şartlara göre cezalandırın.Örneğin, namuslu kadınları zinayla suçlayan, fakat bu iddiasınıispatlamak üzere dört şahit getiremeyen kimselere, iftiralarının cezası olarak seksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. Çünkü onlar, yoldan çıkmış kimselerdir.
5. Ancak, işledikleri bu günahın hemen ardından tövbe edip kendilerini düzeltenler elbette bağışlanacaklardır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Fakat Allah'ın onları affetmesi, onlara dünyada verilecek cezayı düşürmez. Çünkü hâkim, suçlunun gerçekten tövbe edip etmediğini ve Allah'ın bu tövbeyi kabul edip etmediğini bilemez. Bu yüzden, zina iftirası atan kişi tövbe ettiğini söylese bile seksen değnekten kurtulamaz. Ancak daha sonra ortaya koyduğu hayat tarzıyla tövbesini ispat ederse, mahkemenin vereceği karar ile şahitliği kabul edilebilir.
6. Kendi eşini zinayla suçlayan, fakat kendisinden başka da şahidi olmayan kimseye gelince, onun, kendisini aldattığı iddiasıyla eşini veya bir başkasını öldürüp "namusunu temizlemeye" hakkı yoktur. Eğer bunu yaparsa, kendisi de kısas edilerek öldürülür. Ancak İslâm hukukuna göre ölümü hak eden birini öldürdüğünü kesin olarak kanıtlarsa, o zaman durumuna göre daha hafif bir cezaya çarptırılır. Böyle çirkin bir olayla karşılaşan kişinin, cezayı kendisi infaz etmek yerine, eşini derhal boşaması gerekir. Fakat eşinin cezalandırılmasını istiyorsa, onunla birlikte mahkemenin huzuruna çıkması ve bu suçlamasında doğru söylediğine dair Allah'a yemin ederek dört kere şahitlik etmesi gerekir.
7. Beşincisinde de, "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın lâneti benim üzerime olsun!" diyerek en ağır yemini yapar. Bu durumda kadın suçu kabullenirse gereken cezaya çarptırılır.
8. Fakat eşi tarafından zinayla suçlanan kadınsuçlamayı reddederse, kocasının yalan söylediğine dair Allah'ın huzurunda dört kere yemin eder de,
9. Beşincisinde, "Eğer kocam doğru söylüyorsa Allah'ın gazabı benim üzerime olsun!" derse, ceza almaktan kurtulur. Böylece ne kadına zina cezası verilir, ne de kocasına iftira cezası. Kadın, suçlamayı reddetmekle birlikte, yemin etmekten de kaçınırsa, suçu kabulleninceye ya da yemin edinceye kadar hapsedilir. Fakat erkek, eşini suçladıktan sonra yeminden kaçınırsa, eşine iftira ettiği için —dördüncü ayette açıklandığı üzere— cezalandırılır. Ancak, her hâlükârda, bu evlilik sona erer ve çiftler birbirleriyle bir daha asla evlenmemek üzere ayrılırlar. Bu durumda erkek, kadına verdiği evlilik bedeli olan mehri geri alamaz. Fakat ona nafaka vermek zorunda da değildir.
İşte Allah, her hak sahibinin hakkını korumak üzere, mükemmel bir hukuk sisteminin temellerini oluşturacak prensipleri size böyle bildiriyor. Çünkü Allah, kullarına karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. Bir düşünsenize:
10. Eğer Allah size karşı böylesine lütufkâr, böylesine merhametli davranmasaydı ve tövbe edenlerin günahını bağışlayan ve sonsuz hikmetiyle en âdil hükümleri veren bir hakîm olmasaydı ya da sizi hikmetsiz hükümlere, hak hukuk tanımayan yönetimlere mahkûm etseydi, hâliniz nice olurdu!
Hicretin altıncı yılında, Medine çevresindeki güçlü kabilelerden Mustalık Oğulları, Müslümanlara karşı büyük bir savaş hazırlığına girişmiş ve bu amaçla diğer kabileleri kışkırtmaya başlamışlardı. Durumu haber alan Allah'ın Elçisi, daha atik davranarak düşmanı ansızın bastırıp ağır bir yenilgiye uğrattı. Daha sonra Medine'ye dönerken, geceleyin bir yerde konakladılar. Sabaha karşı hareket için hazırlıklara başlandığında, bu yolculukta Hz. Peygamberin yanında bulunan hanımı Hz. Ayşe, ihtiyacını gidermek üzere konak yerinden uzaklaştı. Dönerken, yolda düşürdüğü gerdanlığını aramak için biraz oyalandı. Çünkü kendisi gelmeden kervanın hareket etmeyeceğini çok iyi biliyordu. Fakat onu hevdecin içinde zanneden görevliler, boş hevdeci deveye yüklemişler ve ordu, şafak sökmeden yola çıkmıştı. Hevdeç, deve üzerine yerleştirilen, etrafı örtülerle kapalı küçük oda şeklinde bir taşıma aracıdır. Hz. Ayşe zayıf bir kadın olduğu için, görevliler onun hevdecin içinde olmadığını fark edememişlerdi. Kamp yerine dönen Hz. Ayşe, kervanın gitmiş olduğunu görünce gözlerine inanamadı. Fakat kısa zamanda yokluğunun anlaşılacağını ve kendisini götürmek üzere görevlilerin geleceğini biliyordu. Böylece, gün doğuncaya kadar orada bekledi. Nihayet, orduyu geriden takip eden Safvan b. Muattal adındaki görevli —ki Bedir savaşına katılmış, temiz ahlâkı ve dürüstlüğüyle tanınan bir sahabiydi— Hz Ayşe'yi bulup yedeğindeki deveyle kervana yetiştirdi. Buraya kadar her şey normal seyrinde gidiyordu. Fakat Peygamberi yıpratmak için fırsat kollayan münafıklar, bu olayı bahane ederek Hz. Ayşe hakkında korkunç bir iftira kampanyası başattılar. Ayşe'yi, babası Ebu Bekr'i ve annesi Ümmü Ruman'ı perişan eden, Peygamberi yüreğinden yaralayan ve İslâm toplumunu neredeyse bir iç savaşın eşiğine getiren bu uğursuz iftira, tam bir ay boyunca Medine'de çalkalandı durdu. Gerçi müminler bu çirkin iddiayı hiçbir zaman onaylamadılar. Ne var ki, birçokları bu iftirayı yayan münafıklara karşı açıkça ve sert bir şekilde tavır da koyamadılar. Müslümanların çetin bir sınavdan geçtiği bu bir aylık sıkıntılı dönemin ardından, nihayet ilâhî rahmet kapıları açıldı ve hem Hz. Ayşe'nin masumiyetini bildiren, hem de buna benzer iddialar karşısında nasıl davranılması gerektiğini Müslümanlara öğreterek güzel dersler veren aşağıdaki ayetler nazil oldu: