Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 34
216. Ey müminler! Her ne kadar hoşunuza gitmese de, zulüm ve haksızlıklara karşı Allah yolunda savaşmak size farz kılınmıştır. Gerçi savaşın sıkıntı ve acılarına katlanmak zordur ve savaşmak, ölmek, öldürmek aslında kötü bir şeydir. Fakat zulmü engellemenin başka bir yolu kalmamışsa, daha büyük acıları önlemek için gerekirse savaşılmalıdır. Çünkü sizin hoşlanmadığınız bir şey, aslında sizin için hayırlı olabilir; hoşunuza giden bir şey de sonuç itibariyle sizin için kötü olabilir. Neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu en iyi Allah bilir, siz bilemezsiniz. Öyleyse,bilgi ve tecrübesi sınırlı olan insanoğlu, her şeyi bilen Allah'ın rehberliğine muhtaçtır.
Hz. Peygamberin keşif amacıyla gönderdiği Abdullah bin Cahş komutasındaki sekiz kişilik bir gözcü grubu, müşriklere ait küçük bir ticaret kervanıyla karşılaşmıştı. Savaşmanın haram olduğu Recep ayına henüz girmediklerini sanan Müslümanlar, geçmişte uğradıkları işkencelerin ve haksız yere yurtlarından sürülmenin intikamını alma hırsıyla kervana saldırarak müşriklerden birini öldürdüler, ikisini de esir alıp ganimetlerle Medine'ye döndüler. Müşriklerin, Hz. Peygamber'in ve müminlerin asla onaylamadığı bu olayı fırsat bilerek Müslümanlar aleyhinde yoğun bir propagandaya girişmesi üzerine, aşağıdaki âyetler nazil oldu:
217. Ey Peygamber! Sana, Arapların öteden beri kutsal kabul ettikleri haram aylarda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: "Temel hedeflerinden biri yeryüzünde barış ve esenliği sağlamak olan İslâm dini, kan dökülmesini engelleyen böyle güzel geleneklere titizlikle uyulmasını ister. Bu yüzden, bizzat Allah tarafından haram kılınan o aylarda savaşmak büyük günahtır. Bu günahı işleyen kâfir de olsa Müslüman da olsa, şiddetle kınanmalı ve gerekirse cezalandırılmalıdır.Bununla birlikte,insanları Allah yolundan alıkoymak, Allah'a ve O'nun tarafından kutsal ilan edilen Mescid-i Haram'a saygısızca davranmak ve Mekke halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında haram aylarda savaşmaktan daha büyük bir günahtır. Bu gibi fitne ve bozgunculuklar, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. İnsanları inançlarından dolayı işkencelere uğratan, acımasızca katleden, müminlere Kâbe ziyaretini yasaklayan, onları anayurtlarından çıkarıp mallarına mülklerine el koyan zalimler, birkaç Müslüman'ın —hem de haram aya girdiklerinin farkında olmadan— gerçekleştirdiği bu saldırıyı fırsat bilerek bütün Müslümanlar aleyhinde propaganda yapıyorlar. Birer barış ve iyilik havarisi edasıyla hak ve hukuktan dem vuran bu zalimlerin, eğer sözlerinde samimi iseler, öncelikle kendi işledikleri bunca zulüm ve haksızlığın hesabını vermeleri gerekmez mi?
O hâlde, müşriklerin kopardıkları bu yaygaraya bakıp da, onların gerçekten hak ve hukuka saygılı, barış yanlısı kimseler olduklarını sanmayın. Çünkü onlar, eğer güçleri yetse, sizi dininizden döndürene dek sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların tüm yaptıkları iyilikler ve kazandıkları sevaplar, dünyada da âhirette de boşa gidecektir. Onlar cehennem halkıdırlar ve sonsuza dek orada kalacaklardır.
218. Allah'a ve âyetlerine yürekten iman edenler, Allah yolunda zulüm ortamını terk ederek İslam diyarına hicret edenler ve Kur'ân'ın öngördüğü adalet sistemini yeryüzünde egemen kılmak için mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler var ya, işte onlar Allah'ın rahmetini umabilirler. Onlar bu yolda mücadele ederken ellerinde olmadan birtakım hatalar işleseler bile affedileceklerdir. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
Hicret, zulüm ve şirkin egemen olduğu ortamı terk ederek, zulme karşı mücadelenin kalesi olarak belirlenen İslam diyarına göç etmek demektir. Hicret, müminin, Rabb'ine kulluğa mani olan her şeyini; içinde yaşadığı toplumunu, ülkesini, ailesini, çevresini, arkadaş ortamını, alışkanlıklarını, hayat tarzını vs. terk ederek İslâm'ı yaşayabileceği yepyeni bir ortama geçiş yapmasıdır. Buna göre, Allah'ın hoşnut olmadığı her şeyden uzaklaşarak O'nun razı olacağı bir ortama geçiş yapmak, özellikle kötülüklerin anası olan şu haramlardan sakınmak da hicretin bir parçasıdır:
219. Ey Muhammed! Sana, şarap ve benzeri sarhoşluk verici, uyuşturucu maddelerin, alkollü içeceklerin ve loto, piyango, bahis, kumar gibi şans oyunları oynamanın, şansa bağlı bir işlem sonucunda bir mal veya para kazanmanın hükmünü soruyorlar. De ki: "Gerek sarhoşluk verici maddeler ve gerekse kumar olsun, her ikisinde de büyük bir günah ve aynı zamanda insanlar için bazı küçük faydalar vardır. İçki ve kumarda insanları eğlendirme, ticarî hayatı canlandırma gibi birtakım nisbî faydalar bulunabilir. Fakat bunların günahları veyol açtığı zararları, sağladığı faydalarından çok daha büyüktür. [31] Küçük ve hayalî bir fayda için, kesin ve genel bir zarara düşmek de akıl işi değildir.Öyleyse, içkinin ve kumarın azı da çoğu da kesinlikle haramdır."
Yine sana Allah yolunda neyi infak edeceklerini, fakir ve muhtaçlara hangi mallarından ne kadar vermeleri gerektiğini soruyorlar. Onlara de ki: "Malınızın tamamını değil, ihtiyacınızdan arta kalanı harcayın. Aç gözlülük edip servet üstüne servet yığmayın; ama iyilik edeceğiz diye kendinizi ve ailenizi muhtaç duruma düşürecek şekilde tasaddukta bulunmaya da kalmayın. Ancak seferberlik, doğal afet gibi olağanüstü durumlarda, aslî ihtiyacınız olan mallardan da infak edebilirsiniz."
İşte Allah, güzelce düşünüp ibret alabilesiniz diye size âyetlerini böyle açık ve ayrıntılı bir şekilde bildiriyor.
Dünya ve âhiret hakkında güzelce düşünüp ibret alabilesiniz ve her iki âlemde huzura, mutluluğa, kurtuluşa ulaşabilesiniz diye.