Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 321
126. Allah da ona, "Hayır, sen aslında dünyada da kördün!" diye cevap verecek, "Çünkü vaktiyle, hakikati açıkça ortaya koyan ayetlerim sana ulaşmıştı da, sen hakikat karşısında kör ve sağır kesilmiş, onları göz ardı edip unutuvermiştin. İşte bugün sen de aynı şekilde unutulacaksın!"
127. İşte Biz, kendilerine bahşedilmiş olan akıl, güç, yetenek, sağlık, servet gibi nimetleri kötü yolda kullanarak ömürlerini boş yere harcayıp savurganlık eden ve Rabb'inin ayetlerine imanı reddeden kimseleri, dünyada böyle cezalandıracağız. Âhiret azabı ise, elbette çok daha çetin ve çok daha uzun süreli olacaktır. Oysa insanlık tarihini şöyle bir gözden geçirip devletlerin, medeniyetlerin yıkılış sebepleri üzerinde düşünselerdi, zalimlerinin sonunun hep aynı olduğunu göreceklerdi:
128. Kendilerinden önce gelip geçmiş nice büyük medeniyetleri ve güçlü toplumları helâk etmemiz, çağdaş kâfirlerin akıllarını başlarına getirmiyor mu? Üstelik geçmiş milletlerin bıraktığı ibret verici kalıntıları, tarihi eserleri ve virane olmuş evleri arasında, zaman zaman turistik veya ticari seyahatler yaparak gezip dolaşmaktalar. Elbette bunda, akıl ve sağduyu sahipleri için, ilâhî yasalar hakkında önemli ipuçları veren nice ibretler, işaretler ve deliller vardır.
129. Eğer bu dünyanın imtihan yeri olduğuna ve her şeyin tam karşılığının ancak âhirette verileceğine dair Rabb'in tarafından ezelden verilmiş bir hüküm ve bu hükmün gerçekleşmesi için belirlenmiş bir süre olmasaydı, bütün kâfirlerin, zalimlerin derhal helâk edilmesi kaçınılmaz olurdu. Fakat ilâhî hikmet, bu dünyanın bir mücadele ve imtihan yurdu olmasını takdir etti.
130. O hâlde, ey Müslüman, onların inkâr ve alay dolu sözlerine sabret! Mücadelende sana azık olmak üzere, güneşin doğmasından ve batmasından önce, gece saatlerinde ve gündüzün uygun vakitlerinde namaz, dua ve zikirlerle Rabb'ini överek ve O'nun yüceliğini hem kendi benliğine, hem de tüm insanlığa ilan ederek tesbih et ki, ilâhî rahmet ve hoşnutluğa eresin.
131. Ve sakın ola ki, onlardan bazı zümrelere sırf kendilerini sınamak için geçici olarak verdiğimiz dünya hayatının göz kamaştırıcı cazibesine gözünü dikip de, bu nimetleri elde etme adına Allah yolunda göstermen gereken fedakârlıktan taviz verme! Hak ve adaletin egemen olması için verdiğin mücadelede bir an olsun gevşekliğe düşme! Unutma ki, Rabb'inin sana bu dünyada bağışladığı mütevazı, fakat helâl ve temiz geçimlikler ve âhirette bağışlayacağı sonsuz nimetler, insanı azdıran lüks ve şatafattan hem daha hayırlı, hem daha kalıcıdır.
132. Bu arada ailene, yakın akrabalarına ve emrin altında bulunan kimselere namaz kılmalarını emret ve sen de bıkkınlık göstermeden sabırla namaza devam et. Biz senden herhangi bir rızık istiyor değiliz, aksine, senin ve bütün varlıkların rızkını veren Biziz! Biz her türlü ihtiyaçtan uzak olduğumuza göre, bu tür yükümlülükleri yalnızca insanların kendi yararları için emretmekteyiz. Mutlu son, iman edip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyarak kötülüklerden titizlikle sakınan kimselerin olacaktır.
133. Ama yine de inkârcılar, "Muhammed, Peygamberliğini ispatlamak için bize Rabb'inden apaçık bir delil, bizim istediğimiz türden bir mucize gösterseydi ya!" diyorlar. Peki, önceki kitaplarda bulunan bu kitabın ilâhî kaynaklı olduğunu gün gibi ortaya koyan nice apaçık deliller ve ikna edici bilgiler ve belgeler, bu Kur'an sayesinde onlara ulaştırılmadı mı? O hâlde, artık hiç kimsenin iman etmemek için mazereti kalmamıştır. Nitekim:
134. Şayet Biz bu Kur'an'ı göndermeden önce onları işledikleri günahlardan dolayı azapla helâk etseydik, o zaman haklı olarak, "Ey Rabb'imiz! Bize yol gösterecek bir kitap ve bir elçi gönderseydin de, bu aşağılık duruma düşüp rezil olmadan önce ayetlerine uyup azaptan kurtulsaydık olmaz mıydı?" diyeceklerdi. Bunun için Rabb'in, halkı ilâhî uyarılardan habersiz olan hiçbir ülkeyi onlara doğru yolu gösteren uyarıcılar göndermeden haksız yere helâk edecek değildir (6. En'âm: 131).
135. Bütün bunlara rağmen yine de inkârcılıkta diretirlerse, onlara de ki: "Ey kâfirler! Herkes bu mücadeleni sonucunu merakla bekliyor. Mademki iman etmemekte bu kadar kararlısınız, o hâlde bekleyin bakalım; kimlerin dosdoğru yolda yürüyen hakikat erleri olduğunu, pek yakında sizler de ayan beyan göreceksiniz.