Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 314
38. O zamanlar sen daha küçücük bir bebektin. Firavun, İsrail Oğulları'nın yeni doğan bütün erkek çocuklarını kılıçtan geçirmekteydi. Oysa senin, bu kutsal görev için yaşaman gerekiyordu. Bunun için, seni Firavunun askerlerinden kurtarmak üzere annene şöyle vahyetmiştik:
39. "Bebeğini bir sandığa koy ve sandığı da Nil nehrine bırak. Böylece nehir onu kıyıya çıkaracak ve hem Benim, hem de onun düşmanı olan Firavun onu yetiştirmek üzere yanına alacak."
Ayrıca, bizzat Benim gözetimim altında yetişip bilgili ve güçlü bir lider olarak eğitilmen için, sana kendi katımdan gönülleri cezbeden bir güzellik ve sevecenlik bağışlamış ve böylece, Firavunun seni el üstünde tutmasını sağlamıştım.
40. Hani sen, Firavunun hanımı tarafından nehirde bulunduğunda, hiçbir kadının sütünü emmemiştin. Bu sırada, olup bitenleri uzaktan izleyen kız kardeşin onların yanına gelmiş ve "Bu çocuğu emzirecek ve onun bakımını üstlenecek birini size göstereyim mi?" demişti. Böylece, yüreği sevinçle dolsun ve artık üzüntü çekmesin diye seni tekrar annene kavuşturmuştuk.
Hani gençliğinde, yanlışlıkla bir adam öldürmüştün. İşte o zaman da seni kaygı ve tasalarından kurtarmış ve daha nice imtihanlardan geçirerek sabır, olgunluk, doğru ve yerinde karar verebilme gibi özelliklerle dereceni yükseltmiştik. Derken, yıllarca Medyen halkı arasında yaşadın ve sonunda, ta ezelden belirlenmiş bir yazgıya göre buraya kadar geldin, ey Musa!
41. İşte, tertemiz ahlâkın sayesinde seni kendime elçi olarak seçtim.
42. "Şimdi Mısır'a git. Kardeşini bul ve başından geçenleri ona anlat. Sonra sen ve kardeşin, sana verdiğim mucizelerimle doğruca Firavuna gidin ve bütün bunları yaparken, Beni anmakta kusur etmeyin!"
43. Musa Mısır'a geldi ve olup biteni kardeşine haber verdi. Sonra Allah, her ikisine şöyle vahyetti: "İkiniz Firavuna gidin ve yaptığı zulümden vazgeçip emirlerime itaat etmesi için onu uyarın. Çünkü o gerçekten de sınırı aştı."
44. "Fakat onunla tatlı dille konuşun, hikmetle ve ibret verici güzel öğütlerle onu hakikate davet edin. Kaba ve kırıcı davranmadan, gönlünü incitmeden ona ayetlerimi tebliğ edin ki, belki bu sayede öğüt alır ya da en azından ilâhî azaptan korkup zulüm ve haksızlık yapmaktan çekinir."
45. Böylece, iki kardeş sarayın yolunu tuttular. Fakat korkmuyor da değillerdi: "Ey Rabb'imiz!" dediler, "Bu zalimin bize kötülük yapmasından veya büsbütün azgınlaşmasından korkuyoruz."
46. Bunun üzerine Allah, "Korkmayın!" dedi, "Ben sizinle beraberim. Her şeyi işitir, her şeyi görürüm."
47. "Öyleyse ona gidin ve deyin ki: "Dinle ey Firavun! Biz ikimiz, seni yoktan var eden Rabb'inin sana ve halkına gönderdiği hidayet elçileriyiz. Şimdi İsrailoğulları'nı serbest bırak, bizimle birlikte Filistin'e gelsinler. Onlara köle muamelesi yaparak zulmetmekten vazgeç artık. Bize inanmıyorsan, sözlerimizin doğruluğunu ispatlamak üzere Rabb'inden apaçık bir mucizeyle geldik sana. Selâm, hidayet yolunu izleyenlere olsun! Çünkü dünyada ve âhirette gerçek anlamda barış, mutluluk, huzur ve esenlik, yalnızca doğru yolu izleyenlerin hakkıdır.
48. Çünkü bize vahyedilen bilgilere göre, Allah'ın elçilerini yalanlayan ve O'nun ayetlerinden yüz çeviren kimseler âhirette korkunç bir azaba uğrayacaklardır."
49. Bu sözler üzerine Firavun, "Ey Musa!" dedi, "Mısır'ın ve Mısırlıların Rabb'i ben olduğuma göre, söyleyin bakalım, kimmiş sizin bu Rabb'iniz?"
50. Musa, "Bizim Rabb'imiz" dedi, "var olan her şeye yaratılışındaki temel özellikleri armağan eden ve her varlığı kendi yaratılışındaki amaç ve hikmete uygun niteliklerle donatan, onları daima iyiye ve güzele doğru yönlendirerek her şeye hedefini ve yolunu gösteren yüce Allah'tır. Kulağa duymayı, göze görmeyi, balığa yüzmeyi, kelebeğe uçmayı, toprağa bitki çıkarmayı ve ağaca çiçek açıp meyve vermeyi öğreten Allah, işte bize de ayetleriyle Kendisine kulluk etmeyi öğretiyor."
51. Hiç beklemediği bu cevap karşısında şaşkına dönen Firavun, konuyu saptırmak amacıyla, "Peki," dedi, "ya önceki nesillerin durumu ne olacak? Atalarımız batıl yolda mıydı? Eğer onlar cehennemlikse, her şeye yolunu gösteren Rabb'in onları neden doğru yola iletmedi? Yok, cennetlik iseler, o hâlde biz neden cehennemlik olalım? Ayrıca, bizden önce yaşamış insanların durumu nedir? Onlar nereye gittiler? Rab'leri kimdi? Sözünü ettiğin Allah'ı tanımadan öldülerse durumları ne olacak?"