Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 3
6. Kur'ân'ın haber verdiği hakikatleri bile bile inkâr edenlere gelince, sen onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; imana gelmezler. İkna edici deliller, tatlı ve güzel öğütler onlar için bir şey ifade etmez. Çünkü kibir, ihtiras, bencillik, inatçılık gibi hastalıklar onları hakka yönelmekten alıkoymaktadır. O halde, iman etmiyorlar diye ümidini ve cesaretini kaybetme. Hikmet ve güzel öğüt ile insanları hakka çağırmaya devam et. Temiz yürekli, iyi niyetli olanlar bu çağrıya kulak vereceklerdir. Hak ve hakikati inatla reddedenlere gelince:
7. Allah, bilerek ve isteyerek haktan yüz çevirip inkârı tercih ettikleri için onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. [16] Gözlerinin üzerinde de,gerçeği görmelerine engel bir perde vardır. Doğuştan sahip oldukları ‘hakikati keşfetme' yeteneği zamanla körelmiş ve işlevini göremez hâle gelmiştir. İnadı bırakıp hakka yönelmedikleri sürece de kalpleri ve kulakları mühürlü, gözleri perdeli kalmaya devam edecektir.
İşte onların hakkı büyük bir azaptır. Kur'ân'ın rehberliğinden yüz çevirerek inkârda direten bu insanlar, âhirette ebedî azaba mahkûm edileceklerdir. Bunun yanı sıra, dünyada da ahlâkî çöküntüler, ruhsal bunalımlar, toplumsal çalkantılar yakalarını bırakmayacaktır.
6. ve 7. âyetlerde, Kur'ân'ı açıkça reddeden inkârcıların durumu anlatıldı. Bundan sonraki 13 âyette ise, onlardan çok daha tehlikeli olan grup ele alınıyor:
8. İnsanlardan öyleleri de vardır ki,gerçekte inanmadıkları hâlde, "Biz de Allah'a ve âhiret gününe iman ediyoruz!" derler.
9. Allah'a ve müminlerekarşı hilekârca davranırlar. Oysa yalan ve hilekârlıkla yalnızca kendilerini aldatırlar, fakat bunun farkında değiller. Basit dünyevi menfaatler uğruna imandan yüz çevirmekle kendilerini ne büyük bir felakete sürüklediklerinin bilincinde değiller.
10. Kalplerinde hastalık vardır. Kibir, inat, nankörlük, bencillik, ahlâksızlık gibi sebeplerle meydana gelen bu hastalık adeta gözlerini kör etmekte, hakkı kabul etmekten ve gerçek imana ulaşmaktan onları alıkoymaktadır. Allah da temiz ahlâk, doğru inanç ve güzel davranışlarla tedavi olmayı reddettikleri için hastalıklarını iyice artırmıştır.
Sürekli yalan söyledikleri ve insanları aldatmayı alışkanlık hâline getirdikleri için, onlara dünyada sıkıntılı bir hayat, âhirette can yakıcı bir azap vardır.
Münafıkları şu özelliklerinden tanıyabilirsiniz:
11. Onlara, "Yeryüzünde zulüm, haksızlık, bozgunculuk yapıp fesat çıkarmayın! Bireysel ve toplumsal hayatınızı menfaat ve kazanç ölçülerine göre değil; Kur'ân'ın belirlediği adalet, doğruluk ve erdemlilik esaslarına göre düzenleyin!" denildiği zaman, ellerindeki değer ölçüleri bozuk olduğundan, "Biz ancak ıslah edici kimseleriz! Aslında iyilikten, güzellikten başka bir amacımız yoktur!" derler. İlâhî vahyin yol göstericiliğinden yüz çevirdikleri için insanî ve ahlâkî değer yargıları tamamen tersyüz olmuş, alabildiğine yozlaşmıştır. Kötülüğü iyilik, zulmü adalet, fesadı ıslah, bâtılı hak olarak görür ve öylece göstermeye çalışırlar. Fakat siz münafıkların o süslü yalanlarına ve sahte propagandalarına değil, asıl yaptıkları işlere bakın:
12. Dikkat edin; onlar toplumsal yozlaşmayı, ahlâkî çürümeyi, haksızlık ve bozgunculuğu körükleyerek yeryüzünde fesat çıkaranların ta kendileridir; fakatböyle yapmakla dünyalarını da âhiretlerini de berbat ettiklerinin bilincinde değiller.
13. Onlara, "Madem Müslüman olduğunuzu söylüyorsunuz, o hâlde Allah'a ve gönderdiği kitaba samimiyetle inanan insanların inandığı gibi siz de insana yaraşır bir şekilde iman edin!" denildiği zaman, "Ne yani; doğruluk, erdemlilik, fedakârlık gibi safsatalara aldanıp birçok menfaatten mahrum kalan o akılsız insanların inandığı gibi mi inanalım?" [17] derler.
Dikkat edin; asıl akılsızlar kendileridir; fakat bunu idrak etmezler. Basit menfaatleri uğruna her türlü ahlâksızlığa, hayâsızlığa tevessül eden bu insanlar, insanları aldatmayı kendince akıllılık sayar; hatta bununla övünürler. Oysa bu, ahmaklığın ta kendisidir. Çünkü dünya hayatı gibi peşin ve basit bir menfaat uğruna, ileride kendisini bekleyen ebedî saadeti kaybetmektedirler.
14. Müminlerle uzaktan alay eden bu münafıklar, onlarla yüz yüze geldikleri zaman, "Biz de sizin inandığınız gibi inanıyoruz!" derler. Fakat onları perde arkasından yönlendiren liderleri ve akıl hocaları olan şeytanlarıyla [18] baş başa kalınca, "Bizim öyle Müslüman göründüğümüze bakmayın, aslında biz sizinle beraberiz, gerçek dostumuz ve müttefikimiz sizlersiniz. Müslüman olduğumuzu söylemekle onlarla sadece alay ediyoruz!" derler.
15. Hak ve hakikat karşısında takındıkları bu küstahça tavırlarından dolayı, asıl Allah onları alay edilecek duruma düşürmekte ve yüreklerindeki son iman kalıntılarını da yok ederek azgınlıkları içinde bocalar bir hâlde bırakmaktadır.
16. Onlar, hak ve adalet sistemine dayanan İslâm nizamını reddedip inkâr ve zulme dayalı bir hayat tarzını tercih etmek suretiyle hidâyet karşılığında dalâleti satın alan kimselerdir.
Fakat ticaretleri kâr getirmemiş, hidâyete de erememişlerdir. Bu tercihleri onlara dünyevî bir kazanç sağlamadığı gibi, kalplerinin iyice katılaşmasına sebep olarak onları imana ermekten de büsbütün mahrum bırakmıştır. Böylece ikiyüzlülükleri onları ne bu dünyada zillet ve perişanlıktan ne de âhirette ebedî azaptan kurtarabilmiştir.Kur'ân ışığından yüz çeviren bu münafıkların durumunu, bakın şu iki misâl ne güzel anlatıyor: