Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 294
5. Bu konuda ne kendileri ne de körü körüne izledikleri ataları doğru bir bilgiye sahip değiller. Ağızlarından dökülen bu sözler ne kadar çirkin ve küstahça! Gerçekte onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar. Üstelik bütün uyarılara rağmen, inatla hakikatten yüz çeviriyorlar.
6. Şimdi sen ey Peygamber, onlar bu ilâhî kelâma inanmıyorlar diye arkalarından üzülüp hayıflanarak kendini helâk mi edeceksin? Üzülme, onların iman etmemelerinden sen sorumlu değilsin. Yeter ki bıkıp usanmadan uyarmaya, hakikati anlatmaya devam et. Bunun için, dünyanın göz kamaştırıcı nimetlerine ihtirasla bağlanan ve sahip oldukları güç ve servetle anlamsız bir gurura kapılan bu cahillere, evrenin ve hayatın anlam ve hikmetini öğret. Şöyle ki:
7. Doğrusu Biz, yeryüzündeki bütün bu göz alıcı nimetleri yalnızca bu dünyaya ait gelip geçici birer süs olarak yarattık ki, içlerinden hangilerinin daha iyi davranışlar ortaya koyacağını belirlemek üzere insanları bu nimetlerle imtihan edelim. Yoksa bunlar, yalnızca zevk ve eğlencenizi tatmin edesiniz diye yaratılmış değildir. Nitekim:
8. Hiç kuşkusuz Biz, yeryüzündeki bütün bu güzellikleri, her defasında sahiplerinin elinden almakta ve bir zamanlar görkemli birer saltanat merkezi olan o yerleri, bomboş ve kupkuru bir toprak hâline getirmekteyiz. Ve zamanı gelince de, tüm evreni kıyametle yok edip yepyeni bir hayatı başlatacağız. İşte asıl üzerinde durulması, merak edilmesi gereken konu buyken;
9. Yoksa sen ey insanoğlu, Ashab-ı Kehf (Mağara Arkadaşları) ve Ashab-ı Rakîm (Adlarına kitabe yazılan insanlar) adıyla tanınan gençlerin yaşadığı ilginç serüvenin, hayret verici mucizelerimizden biri olduğunu mu sanıyorsun? Hem de göklerde ve yerde akıllara durgunluk veren bunca muhteşem mucizeler dururken! Üstelik sen bu kıssanın sadece dıştan görünen yönüyle ilgileniyor, asıl üzerinde durulması gereken yönünü gözden kaçırıyorsun:
10. Hani o yiğitler, müminlere kan kusturan bir diktatörün zulmünden kaçıp bir mağaraya sığınmış ve "Ey yüce Rabb'imiz!" diye yalvarmışlardı, "Zalimlere karşı bize katından bir rahmet bahşet ve bu çetin mücadelemizde eğrilmeden, sapmadan başarıya ulaşmanın yollarını göster bize!"
11. Bunun üzerine, onları o mağarada, yıllarca sürecek bir uykuya daldırdık.
12. Ve uzun bir zaman sonra onları tekrar uyandırdık ki, iki taraftan hangisinin, yani bütün olay ve olgularda ilâhî kudretin imzasını görebilen müminler mi, yoksa kâinatı kör tesadüfler yumağı zanneden inkârcılar mı, bunlardan hangisinin onların mağarada bunca zaman kalışlarındaki hikmet ve amacı daha güzel değerlendirdiklerini insanlara gösterelim. Böylece, bu iki bakış açısı arasındaki bariz farkı gözler önüne serelim.
13. İşte, onların öyküsünü —zaman içinde insanlar tarafından ilâve edilerek kıssanın amacını bulandıran her türlü efsaneden arınmış olarak— bütün gerçeğiyle sana anlatıyoruz:
Bu olayın nerede, ne zaman yaşandığı ve kahramanlarının hangi isimleri taşıdığı hiç önemli değil. Önemli olan, içinde barındırdığı ve tüm insanlığa ışık tutacak ibret dolu mesajlarıdır.
Onlar gerçekten Rab'lerine yürekten inanmış gençlerdi. Biz de onların iç dünyalarını ilim ve hikmet nurlarıyla aydınlatarak inançlarını güçlendirmiştik.
14. Ve sarsılmaz bir cesaret ve kararlılıkla yüreklerini perçinlemiştik. Hani onlar, zalim yöneticilerin karşısına dikilerek demişlerdi ki: "Bizim kendisine boyun eğeceğimiz biricik Efendimiz, göklerin ve yerin gerçek sahibi, yöneticisi ve Rabb'i olan Allah'tır. Bu yüzden biz O'ndan başka bir ilahın egemenliğini asla tanımayacak, zulüm sistemini ayakta tutmak için uydurduğunuz o sahte ilâhlarınıza hiçbir zaman yalvarıp yakarmayacağız. Aksi hâlde, Rabb'imizin asla razı olmayacağı saçma bir söz söylemiş oluruz."
15. "Ama şu bizim halkımız, O'ndan başka tanrılara kulluk ediyorlar. Oysa bu konuda iddialarını destekleyecek açık ve ikna edici bir delil ortaya koymaları gerekmez miydi? Mademki hak ve hakikate aykırı olduğunu bile bile inkârda ısrar ediyorlar, o hâlde, Allah adına böyle küstahça yalan uyduranlardan daha zalim kim olabilir?"
Bunu duyan zamanın hükümdarı, inançlarından vazgeçmeleri için onlara bir süre tanımış, hak dinden dönmedikleri takdirde idam edileceklerini söylemişti.