Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 293
1. Kulu ve elçisi Muhammed aracılığıyla, insanoğluna bu hikmet dolu Kitabı gönderen ve onda, insanı kuşkuya düşürecek, saptıracak en ufak bir çelişkiye, yanlışlığa ve eğriliğe yer vermeyen Allah, her türlü övgüye, teşekküre ve hamde lâyıktır.
2. Evet, Allah onu dosdoğru bir kitap olarak gönderdi ki, katından gelecek çetin bir azaba karşı inkârcıları uyarsın ve güzel davranışlar sergileyen müminlere, kendilerini muhteşem bir ödülün beklediğini müjdelesin.
3. Yani, içerisinde sonsuza dek kalacakları o cennet yurdunu.
4. Ve ayrıca, "Allah kendisine çocuk edindi!" iddiasında bulunanları uyarmak için bu kitabı gönderdi. Çünkü "Melekler Allah'ın kızlarıdır." diyen Arap müşrikleri, "Hürmüz ve Ehrimen Allah'ın oğullarıdır." diyen bazı Mecusiler ve özellikle de "İsa Mesih Allah'ın oğludur." diyen Hristiyanlar Allah'a çocuk isnat ederek derin bir sapıklığa düşüyorlar. Zaten bütün sapık inanç ve ideolojiler, Allah'ın herhangi bir konuda yetersiz, aciz, muhtaç ve zayıf olduğu varsayımından yola çıkarlar. Oysaki:
105. Biz onu hak ile, yani mutlak hakikati ortaya koymak üzere, belli bir hikmet doğrultusunda indirdik; nitekim o da hiçbir değişikliğe, tahrifâta uğramadan tam istediğimiz gibi senin kalbine hak ile indi. Ve böylece Biz seni, ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
106. Ve bu kitabı sure sure, ayet ayet bölümlere ayırdığımız bir Kur'an halinde gönderdik ki, onu insanlara yavaş yavaş ve sindire sindire okuyarak insanları uyarasın ve bu amaçla onu, bir defada toplu olarak değil, yirmi üç yıl boyunca, azar azar ve aşama aşama indirdik.
107. O hâlde, Kur'an'dan yüz çeviren gafillere de ki: "İster ona inanın, isterseniz inanmayın. İnanmanız onun derecesini yükseltmez, inkârınız da ona bir eksiklik vermez. İman ederseniz faydası kendinize, inkâr ederseniz zararı yine kendinizedir. Fakat şunu iyi bilin ki, bu Kur'an'ı tanımadan önce kendilerine ilim verilmiş olan dürüst ve insaflı Yahudi ve Hristiyanlara bu kitabın ayetleri okunduğu zaman, onu duyar duymaz derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.
108. Ve "Rabb'imizin şanı ne yücedir! İşte müjdelenen Son Elçi geldi ve Rabb'imizin vaadi nihayet gerçekleşti!" derler.
109. Allah'ın ayetlerini dinledikçe O'na karşı saygı ve duyarlıkları zirveye ulaşır, gözyaşları içinde yeniden yüzüstü secdeye kapanmaktan kendilerini alamazlar.
110. Farklı kültürlere, dillere, ırklara, renklere sahip tüm insanlığa evrensel İslâm inancını duyurmak ve Allah'ı hangi isim ve sıfatlarla anmak gerektiğini onlara öğretmek üzere de ki: "O'na ister "Allah" diye dua edin, ister "Rahman" diye veya isterseniz bunlar dışında "Rab, İlâh, Kadir, Aziz, Alîm, Hakîm gibi O'na yaraşır başka güzel isimlerle dua edin. Bunlardan hangisiyle dua ederseniz edin fark etmez, çünkü yücelik ve güzellik ifade eden bütün üstün nitelikler, bütün güzel isimler O'nundur."
Bir de, tek başına namaz kılarken sesini çok yükseltme, çok fazla da kısma; bu ikisi arasında orta bir yol tut. O'na dua ederken —özellikle de namaz kılarken— gösteriş veya saygısızlık ifade edebilecek tavır ve davranışlardan uzak dur.
111. Ve Allah'ın birliğini tüm insanlığa bir kez daha haykırarak de ki: "Bütün övgüler, çocuk edinmeyen, hükümranlığında eşi ve ortağı bulunmayan ve acizlikten kaynaklanan bir sebeple yardımcıya, dosta ihtiyacı olmayan Allah'a aittir ve yalnızca O'na yaraşır!" Ve O'nun sınırsız yüceliğini ve büyüklüğünü gerek sözlerinle, gerek tavır ve davranışlarınla tüm dünyaya ilan et!
İşte, bu gerçeği haykıran bir grup gencin örnek hayatı: