Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 271
35. Allah’a inanmakla birlikte, birtakım sahte ilâhları itaat edilecek mutlak otorite kabul ederek veya makam, şöhret, servet ve benzeri değerleri hayatın biricik ölçüsü hâline getirerek Allah'a ortak koşanlar, günahlarını mazur gösterebilmek için diyorlar ki: "Eğer Allah dileseydi irademizi elimizden alırdı, böylece ne biz, ne de atalarımız O'ndan başkasına kulluk etmez, O'nun hükmüne aykırı olarak hiçbir şeyi yasaklamazdık! Mademki bunları yapıyoruz, demek Allah buna izin vermiştir." Aslında buraya kadar söyledikleri doğru. Fakat buradan yola çıkarak vardıkları sonuç yanlış: "O hâlde, yaptıklarımız O'nun rızasına uygundur. Öyle ya, Allah bizzat kendisinin izin verdiği şeyi niçin yasaklasın?"
Evet, gerçekten de Allah imtihan hikmeti gereğince insana akıl ve irade vermiş ve yaptığı kötülüklere derhal müdahale etmeyerek bunları yapmasına izin vermiştir. Fakat Allah'ın bir şeye izin vermesi, ondan razı olduğu anlamına gelmez. O'nun razı olduğu şeyleri öğrenmek için "nelere izin verdiğine" değil, "neleri emrettiğine" bakmak gerekir. Fakat inkârcılar, bunları bile bile hakikati çarpıtıyorlar.
Onlardan önceki zalimler de buna benzer saçma gerekçelerle insan iradesini yok sayarak aynı şekilde davranmış ve sonunda azabımızı tatmışlardı! Göz göre göre saçma bahaneler uyduran bu insanlara karşı elçilerin görevi, hakikati onlara açıkça duyurmaktan başka ne olabilir ki!
Rabb'inizin neleri emrettiğini öğrenmek ister misiniz?
36. Hiç kuşkusuz Biz, "Yalnızca Allah'a kulluk edin; Allah'ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayarak zulüm sistemini yeryüzünde kurumsallaştırmaya çalışanazgın kâfirlere, yani tâğutlara kul köle olmaktan kaçının!" diye emrimizi iletmeleri için her topluma bir Peygamber veya Peygamberin mesajını tebliğ eden bir davetçi gönderdik. Elçilerin yoğun tebliği sonucunda, Allah onlardan bir kısmını doğru yola iletti, vahye teslim olan bu insanlar dışında bir kısmı da kötülüğü tercih ettiği için sapıklığı hak etti. Bunun canlı örneklerini görmek istiyorsanız, yeryüzünde gezip dolaşın da, ayetlerimizi inkâr eden güçlü toplumların, medeniyetlerin sonu nice olmuş, bir görün!
Demek oluyor ki, Allah dilediği yolu seçmesi konusunda insanı özgür bırakmıştır. O hâlde:
37. Ey Müslüman! Sen onların doğru yola gelmelerini ne kadar arzu etsen de, Allah koyduğu yasalar çerçevesinde saptırdığı hiç kimseyi —kendisi doğru yola yönelmediği sürece— hidayete erdirecek değildir. Ve bile bile sapıklığı tercih eden bu insanlara, Hesap Gününde hiç kimse yardım edemeyecektir! Neden mi?
38. İnkârcılar, "Ölüp giden bir kimseyi, Allah bir daha asla diriltmeyecektir!" diye olanca güçleriyle yemin ediyorlar. Hayır, elbette diriltecek! Bu, yerine getirmeyi bizzat kendisinin üstlendiği gerçek bir sözdür; ne var ki insanların çoğu bunu bilmez.
39. Allah, mahşer gününde bütün insanları yeniden diriltecek ki, anlaşmazlığa düştükleri bütün tartışmalı konuları karara bağlayarak hükmünü açıklasın ve böylece inkârcılar ne kadar yalancı olduklarını görsünler. "Peki, çürüyüp gitmiş bedenleri yeniden diriltmek zor değil mi?" diyorsanız, onu Bize bırakın:
40. Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece "Ol!" deriz; o da hemen oluverir. Zaten bütün varlıklar, O'nun "Ol" emriyle yaratılmadı mı?
Öyleyse, Rabb'inize sonsuz güven duyarak zulme karşı mücadeleye devam edin. Sizi bu yoldan çevirebilecek her şeyi terk ederek, İslâm'ı yaşayabileceğiniz yepyeni bir hayata geçiş yapın. Tıpkı, İslâm'ın ilk yıllarında, kâfirlerin baskı ve işkenceleri nedeniyle yurtlarını terk edip Mekke'den Habeşistan'a hicret eden ilk muhacirler gibi:
41. Zulme uğradıktan sonra, zulüm diyarını terk ederek Allah yolunda hicret edenleri, bu dünyada güzel bir yurda yerleştireceğiz. Âhirette verilecek mükâfat, elbette çok daha büyüktür, bir bilselerdi!
42. Onlar, hak dinin egemen olması için verdikleri mücadelenin güçlüklerine sabredip direnen ve yalnızca Rab'lerine güvenen kimselerdir.