Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 27
177. Ey insanlar! Yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz bizatihi iyilik ve erdemlilik değildir. İbadetlerde Kâbe'ye veya başka bir tarafa yönelmeniz yahut birtakım dinî formalite ve törenleri yerine getirmeniz amaç ve hedef değil, hedefe götüren bir araçtır. Araç ise, ancak amaca ulaştırdığı takdirde değerli ve önemlidir. İnsanı sahih bir imana ve güzel davranışlara sevk etmeyen, birey ve toplum vicdanında etkisini göstermeyen birtakım kuru ibadet görüntüleri ne erdemli olmanızı sağlar, ne de size Allah katında değer kazandırır.
Asıl iyilikve erdemlilik sahibi odur ki; Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve Peygamberlere tüm kalbiyle inanır.
Yüreğinde dünya malına karşı sevgi duymasına rağmen, sırf Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için malının bir kısmını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve kölelerin özgürleştirilmesi uğrunda harcar.
Namazını güzelce kılar, zekâtını verir.
Bir de söz verdiği zaman sözünde duranlar; hele o sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında zorluklara karşı kahramanca göğüs gererek sabreden fedakâr müminler var ya,
İşte onlar doğru sözlü olanlardır; kötülüklerden titizlikle sakınıp korunan gerçek erdem sahibi kullar da yine onlardır. Fakat kişisel ahlâk ve erdemlilik, hukuk kuralları şeklinde toplumsal hayata egemen olmadıkça gerçek anlamda huzur ve mutluluğa ulaşamazsınız:
178. Ey iman edenler! Öldürülen kimseler hakkında kısas, yani suçsuz bir insanı kasten öldüren kişinin işlediği suça denk bir ceza olarak öldürülmesi, yetkili merciler tarafından yerine getirilmesi gereken bir yasa olarak size farz kılınmıştır.
Hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın kısas edilir. Yani cinayeti kim işlemişse, cezasını da yalnızca o çekmelidir. Katil hür bir insan ise sadece o hür; köle ise sadece o köle; kadın ise yine sadece o kadın cezalandırılmalıdır. Katilin mahkeme tarafından cezalandırılmasını yeterli görmeyip onun akrabalarından, kabilesinden, ailesinden intikam almaya kalkışılmamalıdır. Ve bu suç sabit olduğunda, suçlu kadın da olsa, köle de olsa, efendi de olsa mutlaka cezalandırılmalıdır.
Ancak katil,insanlık ve din yönüyle kardeşi sayılan maktulün varisleri tarafından herhangi bir şekilde affedilirse, o zaman kısas cezası uygulanmaz. Maktulun varislerinden biri dahi affetse kısas düşer. Bu durumda, tarafların İslâm'a aykırı olmayan gelenek ve örfe uyarak aralarında anlaşıp diyet miktarını belirlemeleri ve katilin, kendisini bağışlayan bu insanları bir nebze teselli etmek üzere onlara kan bedelini [30] güzellikle ödemesi gerekir.
Bu bağışlama yetkisinin verilmesi, Rabb'iniz tarafından sizlere bahşedilmiş bir hafifletme ve rahmettir. Fakatbu yetki, sadece maktulün yakın akrabalarına tanınmış bir haktır; yoksa yetkili merciler de dâhil, bir başkasının katilleri affetme yetkisi yoktur.
Ama her kim, bütün bunlara rağmen yine de saldırganlık etmeye kalkışırsa, sözgelimi, katil yerine başkasını öldürürse ya da katili öldürmekle yetinmeyip onun akrabalarına da saldırırsa veya katili affedip diyeti aldıktan sonra onu öldürmeye kalkarsa yahut katil diyeti ödemeye yanaşmazsa, işte onun için de can yakıcı bir azap vardır!
İnsan öldürmek, -öldürülen kişi katil bile olsa- elbette kötü ve istenmeyen bir şeydir. Fakat bir katilin öldürülmesi yüzlerce masum insanın hayatını kurtaracaksa, o zaman bu bir öldürme değil, bilakis hayat kurtarmadır. Yani:
179. Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl ve sağduyu sahipleri! Ki böylece toplumsal güven ve huzuru sağlayarak kötülük ve günahlardan, anarşi ve terörden korunabilesiniz.Yani ilk bakışta bir cana kıyma şeklinde algılanan kısas, caydırıcı bir ceza olarak birçok muhtemel cinayetleri önlediğinden, aslında bir hayat kaynağıdır. Ayrıca, devletin kısası uygulaması veya öldürülen kişinin akrabalarına affetme yetkisi verilmesiyle intikam ateşlerinin söndürülmesi sağlanacak ve çoğu zaman nesiller boyu süregelen ve onlarca masum insanın ölümüne yol açan kan davaları da önlenecektir.
180. Ey iman edenler! Sizden birinize ölüm vakti geldiğinde, eğer geride bırakacağı kayda değer miktarda malı varsa ve bırakacağı mirasın adil olarak taksim edilmeyeceğinden endişe ediyorsa, ana babaya ve diğer yakın akrabaya uygun biçimde vasiyet etmenizve bunun için gerekli önlemleri almanız size farz kılınmıştır. Bu, haksızlık etmekten özenle sakınıp korunanlar için mutlaka yerine getirilmesi gereken bir görevdir.
Daha sonra inen miras âyetleriyle (Nisâ, 4/11-12) buradaki vasiyet zorunluluğu kaldırılmış ve vasiyetin kapsamı daraltılmıştır. Bununla birlikte, gün gelir yeniden mirasın adil bir şekilde taksim edilmeme ihtimali ortaya çıkarsa, bu âyet tekrar devreye girer ve yakın akrabaya vasiyet yine farz olur. Peygamber (sav)'in uygulamalarında da görüldüğü üzere, vasiyetin üç şartı vardır: 1- Vasiyet edilen miktar mirasın üçte birini aşmamalıdır. 2- Mirastan pay alan akrabalar için vasiyet yapılamaz. 3- İslâm'a göre meşru kabul edilmeyen kişi ve kurumlara yapılan vasiyet geçersizdir.
181. Her kim vasiyeti işittikten sonra onu değiştirirse, bunun günahı, ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Vasiyetin değiştirildiğini bildiği hâlde, vasiyetten haksız pay alan kişi de elbette bundan sorumludur.
İyi bilin ki, Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.