Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 26
170. İnkârcılar, hiçbir aklî ve naklî delile dayanmadan şeytanı adım adım takip ederler. Onlara, "Dünya ve âhirette kurtuluşa ermek istiyorsanız, Allah'ın indirdiğine uyun! O'nun göndermiş olduğu bu Kur'ân'ı okuyup inceleyin ve hayatınızın her alanında uygulayın!" denildiği zaman, "Hayır; biz Kur'ân'a değil, atalarımızı üzerinde bulduğumuz dini, siyasi, ahlaki gelenek ve kurallara uyarız! O yüce insanlardan bize miras kalan ve yüzyıllardan beri uygulanagelen ilkeleri, töreleri, anlayışları, âdet ve gelenekleriasla sorgulamaz; onları hiçbir eleştiriye tabi tutmadan olduğu gibi kabul ederiz!" derler.
Peki, ataları akıllarını yerli yerince kullanmayan ve doğru yolu bulamamış kimseler olsalar da mı onların izinden gidecekler? Kendileri gibi birer insan olan ataları yanılıp hak yoldan sapmış; doğruyu, aydınlığı, refahı bulamamış olsalar da mı onların izinden gidecekler?Atalarından miras kalan anlayış ve hayat tarzı Allah'ın gönderdiği ilkeler ile çelişiyor, akıl ve sağduyu ile çatışıyor olsa da mı onları takip edecekler?
171. O inkârcıları hakka çağıran davetçinin durumu, anlamsız bir ses ve gürültüden başka bir şey işitmeyen birhayvan sürüsüne seslenen ve onlara bir şeyler anlatmaya çalışan kimsenin hâline benzer. Hak ve hakikat karşısında inatla direten bu insanlara nasihat etmek, tıpkı çobanın sesini duyan, fakat onun sözlerini anlamsız bir ses ve gürültü olarak algılayan hayvanlara nasihat etmek gibidir.
Öyle ki, onlar akıl, idrak ve vicdan bakımından sağır, dilsiz ve kördürler. Hak ve hakikati ne duymak, ne dile getirmek, ne de görmek isterler. Çünkü akıllarını kullanmazlar. Böylece bu taklitçi ve tutucu insanlar, körü körüne atalarının izinden giderek haramı helâl, helâli haram kılarlar:
172. Ey iman edenler! Eğer gerçekten yalnızca Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, size bahşettiği helâl ve temiz yiyeceklerden gönül huzuruyla yiyin için ve cömertçe istifadenize sunduğu bunca nimetlere karşılık, kulluk görevinizi hakkıyla yerine getirerek O'na şükredin. Allah tarafından haram kılındığına dair açık ve kesin delil bulunmayan hiçbir şeyi haram ve yasak olarak nitelendirmeyin! Ruhbanların yaptığı gibi, güya Allah'a yaklaşma adına, O'nun helâl kıldığı temiz yiyeceklerden kendinizi mahrum etmeyin! Unutmayın ki;
173. O size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kılmıştır.
Leş, İslâmî usullere göre boğazlanmadan ölmüş hayvandır. Fakat çekirge gibi böcek cinsinden küçük canlılar ve devamlı suda yaşayan hayvanlar boğazlanmadan ölmüş olsalar bile leş kapsamına girmezler. Âyette haram olduğu bildirilen kan, akıcı kandır. Ete, dalağa, ciğere sinmiş olan kan ise helâldir. Domuzun sadece eti değil; yağı, kemiği, iliği vb. diğer bütün uzuvları da haramdır. Allah'tan başka bir varlık adına veya Allah'ın adı kasten terk edilerek yahut O'nun adıyla olsa bile putların önünde kurban edilen hayvanın eti de yenmez.
Fakat her kim yiyecek başka bir şey bulamama, başkası tarafından zorlanma, hayatî tehlikeye maruz kalma gibi sebeplerle bunlardan yemeye mecbur kalırsa, insanları tehlikeye düşürecek şekilde başkalarının hakkına saldırmamak ve yemek zorunda kaldığı ölçüyü aşmamak şartıyla, ona bir günah yoktur. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, pek merhametlidir.
174. Allah'ın indirdiği kitabın herhangi bir hükmünü gizleyen ve onu, âhiret nimetlerine nazaran çok küçük bir kazanç olan servet, makam, şan, şöhret gibi dünyalık çıkarlarla değişenler var ya, işte onlar, midelerine ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. GerekHz. Muhammed'in peygamberliğine işaret eden Tevrat ve İncil âyetlerini çarpıtan Yahudi ve Hristiyan din adamları olsun, gerekse Kur'ân'ın bazı hükümlerini örtbas eden sözde din âlimleri olsun, Allah'ın gönderdiği herhangi bir hükmü dünyevî menfaatler karşılığında gizleyen herkes bu âyetin tehdidi altındadır. Öyle ki, Diriliş Günü'nde Allah onlarla rahmet lisanıyla konuşmayacak ve onları günah kirlerinden arındırmayacaktır. İşte bunlara, can yakıcı bir azap vardır.
175. Zira onlar, hidâyet yerine dalâleti; bağışlanma yerine azabı tercih eden kimselerdir. Doğru yolu terk ederek bâtıl yollara dalan bu insanlar, Allah'ın sonsuz merhametine sığınıp ebedî kurtuluşa nail olmak yerine, bile bile cehennem azabına girmeyi tercih etmişlerdir. Bunlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıymış!
176. Bu azap, sebepsiz ve haksız değildir. Çünkü Allah, gerçeğin ta kendisi olan kitabı hak olarak, hak ve hakikat anlaşılsın, yaşansın ve hayata egemen olsun diye indirmiştir. Allah'ın gönderdiği hak kitabın hükmünü gizleyerek hakikati örtbas edenlerin hakkı da elbette cehennem azabıdır.
Doğrusu, Allah'ın gönderdiği kitapların bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr ederek kitap hakkında ayrımcılık yapanlar, derin bir isyankârlığın pençesinde, haktan çok uzak bir ayrılık içindedirler. [29] Haktan bu kadar uzak bir ayrılık içinde bocalayan bâtıl ehlinin hakkı da azaptır. Bu azaptan kurtulup ebedî saadete ulaşmak için gerçek anlamda hayır ve iyilik ehli olmak gerekir. Peki, asıl hayır ve iyilik nedir?