Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 253
29. Ne mutlu, Kur'an'ın rehberliğinde iman edip doğru ve yararlı işler yapanlara! Çünkü sonsuz bir mutluluk ve muhteşem nimetlerle bezenmiş harika bir yurt onları bekliyor!
30. İşte böylece ey Muhammed, seni, kendilerinden önce nice medeniyetler, nice toplumlar gelip geçmiş olan inkârcı bir topluma elçi olarak gönderdik ki, sana gönderdiğimiz bu Kur'an ayetlerini onlara okuyup kendilerini doğru yola çağırasın. Ama onlar bu çağrıya kulak verecekleri yerde, gönderdiği mesajı reddederek Rahman'ı inkâr ediyorlar. Onlara de ki: "O, benim hayatımı düzenleme yetkisine sahip yegâne Sahibim, Efendim ve Rabb'imdir. O'ndan başka hükmüne boyun eğilecek bir otorite, bir ilâh yoktur. Ben yalnızca O'na güvenir, tüm ruhum ve benliğimle yalnızca O'na yönelirim."
Eğer inkârcılar mucize istiyorlarsa, bu Kur'an öyle büyük bir mucizedir ki:
31. Eğer kendisiyle dağların yerlerinden koparılıp yürütüldüğü veya yeryüzünün paramparça edildiği yahut ölülerin diriltilip konuşturulduğu bir kitap olsaydı, işte o ancak bu Kur'an olurdu. Evet, her konuda olduğu gibi, mucize gönderme konusunda da emretme ve karar verme yetkisi yalnızca Allah'a aittir. O, gönlünü hidayete kapamış olanların dağların yürütülmesi, yerin parçalanması, ölülerin diriltilmesi gibi gözlere ve duyulara hitabeden mucizeler görmekle iman etmeyeceklerini, etseler bile böyle bir imandan hayır gelmeyeceğini elbette biliyor. Bu yüzden de, akla, vicdana ve gönüllere seslenen Kur'an'ın ortaya koyduğu hakikatleri kavramak suretiyle, akıl ve sağduyularını kullanarak iman etmelerini istiyor. İşte bunu yaptıkları takdirde, o bekledikleri mucizelerin Kur'an mucizesi yanında ne kadar basit, ne kadar sönük kaldığını görecekler ve o zaman kalpler, Allah'ın zikri olan Kur'an sayesinde sarsılmaz bir imana kavuşarak, gerçek anlamda huzur ve mutluluğa ulaşacaktır. O hâlde müminlerin yapması gereken, Kur'an'ı okumak, öğrenmek, hayata yansıtmak ve tüm insanlığa duyurmak olmalıdır. Yine de inkârda diretenler olursa, onları inandırmak için mucizeler ve kerametler peşinde koşmaya ne gerek var?
İman edenler hâlâ şu gerçeği anlamadılar mı ki, eğer Allah herkesin zoraki iman etmesini isteseydi, bütün insanlığı derhal doğru yola iletirdi? İletmediğine göre, demek ki onların kendi iradelerini özgürce kullanarak, bilerek ve isteyerek iman etmelerini istiyor. Fakat eğer iman etmezlerse, Kur'an'ı inkâr etmekte direten bu zalimlerin başına, yaptıkları kötülükler yüzünden toplumsal ve ruhsal bunalımlar, siyasi ve ekonomik çalkantılar, büyük savaşlar ve benzeri felâketler gibi büyük belâlar yağmaya, ya da kendi yurtlarına olmasa bile, yurtlarının hemen yakınlarına konmaya —Allah'ın vaadi olan ölüm veya kıyamet vakti gelip çatıncaya kadar— devam edecektir. Hiç kuşkusuz Allah, verdiği sözden asla caymaz.
32. Ey şanlı Elçi! İnkârcıların alay ve işkenceleri seni üzmesin. Senden önceki elçilerle de alay edilmişti ve ben de inkâr edenlere birazcık mühlet tanımış, sonra da hepsini azabımla kıskıvrak yakalayıvermiştim! İşte o zaman gördüler, benim cezalandırmam nasılmış!
33. Öyle ya, her bir canlının yapıp ettiğini görüp gözetleyen Allah, hiçbir şeye güç yetiremeyen yaratılmışlarla bir tutulabilir mi? Elbette tutulamaz! Fakat bazı cahiller, Allah'ın yarattığı varlıkları mutlak itaat makamına yücelterek Allah'a ortaklar koşuyorlar. Onlara de ki: "Eğer Allah birtakım varlıkları kendisine ortak edindiyse, onların isimlerini ve özelliklerini bize söyleyin de bunları biz de tanıyalım. Mesela onların arasında, her benlik sahibinin yapıp ettiklerini kontrol eden bir yaratıcı var mı? Böyle birileri var da, Allah'ın bundan haberi mi yok? Yoksa siz, göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz? Yoksa öylesine lâf olsun diye mi bu iddiaları ortaya atıyorsunuz?" Hayır, işin aslı şu ki, şirk düzeninin önderleri, halk üzerinde güçlü bir etki uyandırmak için birtakım sahte ilâhlar, kurtarıcılar icat ettiler. Böylece halkın sırtından büyük bir nüfuz, güç ve servet elde eden küfrün elebaşları, uydurdukları ilâhların adını da kullanarak, bilinçli ve plânlı bir şekilde insanları saptırmaya, Allah'ın mutlak egemenliğine dayalı bir toplum düzeninin kurulmasını engellemek için mücadeleye giriştiler. Bunun sonucunda, Allah'ın koyduğu yaratılış kanunları devreye girdi: Bu kâfirlerin kurdukları sinsi plânları ve hileleri, zamanla kendilerine çekici göründü ve dünyanın cazibesine kapılarak bile bile kötülüğü tercih eden bu insanlar, ilâhî yasalar uyarınca doğru yoldan alıkonuldular. Fakat tövbe etmek için hâlâ fırsatları var. Bunun için tek yapmaları gereken, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip samimî olarak Allah'a yönelmektir. Zira unutmayın ki, Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa, O'ndan başka hiç kimse onu doğru yola iletemez. Ve eğer tövbe etmeyecek olurlarsa:
34. Onlara daha bu dünya hayatında, ruhsal doyumsuzluktan kaynaklanan bir huzursuzluk, güvensizlik, bireysel ve toplumsal bunalımlar, çalkantılar... şeklinde ortaya çıkacak bir azap vardır. Âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onların, kendilerini Allah'ın azabına karşı koruyacak hiçbir yardımcıları da olmayacaktır. İman edenlere gelince: