Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 225
29. "Ey halkım! Ben bu mesajı size ulaştırmama karşılık, sizden herhangi bir maddî çıkar beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan yalnızca Allah'tır.
Ey inkârcılar! Ben, yoksul ve zayıf oldukları için küçümsediğiniz ve birlikte oturmaya dahi tenezzül etmediğiniz şu müminleri, sizi memnun etmek için yanımdan kovacak değilim! Çünkü onlar, gün gelecek Rab'lerine kavuşacak ve yüce mahkemede şahitlik yapacaklardır. Kendilerini kovduğum için beni O'nun huzurunda şikâyet ederlerse, hâlim nice olur? Eğer bunlar iman etmeden önce kötülük yapmışlarsa, geçmişleri beni ilgilendirmez. Çünkü artık tövbe edip tertemiz bir hayata başladıklarını biliyorum. Fakat buna karşılık, sizin hak hukuk tanımayan, dürüstlük ve erdemlilik nedir bilmeyen cahil bir topluluk olduğunuzu görüyorum."
30. Ey halkım! Bu fakir müminleri yanımdan uzaklaştırdığım takdirde bu dini kabul edebileceğinizi söylüyorsunuz. İyi de, eğer onları yanımdan kovacak olursam, beni Allah'ın gazabından kim kurtarabilir; işin bu yönünü hiç düşünmüyor musunuz?
31. "Evet, ben de sizin gibi bir insanım, bundan öte bir iddiam yok. Ben yalnızca, dünya ve âhirette kurtuluşunuzu sağlayacak hayat prensiplerini Allah'ın bana bildirdiğini söylüyorum. Fakat siz, bu iddiamın doğru olup olmadığını anlamak için mesajıma kulak vereceğiniz yerde, bana gayba ait sorular soruyor, mucizeler göstermemi istiyorsunuz. Oysa ben size ‘Allah'ın hazineleri benim yanımdadır ve onları dilediğim şekilde kullanabilirim!' demiyorum. Allah'tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği gaybı da bilemem. Size bir melek olduğumu da söylemiyorum. Bununla birlikte, sahip olduğunuz şu görkemli saltanatın günün birinde elinizden alınmayacağını ve gözünüzde küçümseyip hor gördüğünüz bu tertemiz insanlara Allah'ın bir lütufta bulunmayacağını da söyleyemem. Bu, onların iman ve ihlâs derecesine bağlıdır ve onların kalplerindeki iman ve samimiyet derecesini en iyi bilen, Allah'tır. Eğer bütün bunların aksini iddia edecek olsaydım, o takdirde ben, hem kendime, hem de sizlere kesinlikle zulmetmiş olurdum."
32. Bunun üzerine, kavminin önde gelen inkârcıları, "Ey Nuh!" dediler, "Bizimle yeterince tartıştın, hatta bıkkınlık verecek derecede tartışmayı gereksiz yere uzattın. Eğer söylediklerin doğruysa, haydi ne duruyorsun, artık bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim!"
33. Nuh, "Bu benim elimde değil ki!" dedi, "Onu size —eğer dilerse— ancak Allah getirebilir ve siz de buna asla engel olamazsınız!"
34. "Zaten ben size ne kadar öğüt vermek istesem de, eğer Allah günahlarınızdan dolayı sizi cezalandırmaya karar vermiş ve bu yüzden sapıklık içinde kalmanızı dilemişse, öğütlerim size hiçbir yarar sağlamayacaktır. Zira ilâhî yasalara göre, bir toplum kendisini değiştirmediği sürece, Allah onları değiştirmez. Unutmayın ki, kâinatı yaratan, yöneten ve yönlendiren, sizin tüm hayatınızla ilgili kanunlar ve kurallar koyan gerçek Sahibiniz, Efendiniz, Rabb'iniz O'dur ve hepiniz eninde sonunda O'nun huzuruna çıkarılacaksınız."
35. Ey Muhammed! Yoksa onlar, bunları senin uydurduğunu mu iddia ediyorlar? Onlara de ki: "Eğer onu ben uydurmuşsam, bunun cezasını çekecek olan benim. Fakat bu, sizin Allah'a karşı olan sorumluluğunuzu ortadan kaldırmaz. Kaldı ki, hayatım boyunca hiç kimseye, hiçbir sebeple yalan söylemediğimi ve dolayısıyla, Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceğimi gayet iyi bilirsiniz. Zira ben, sizin işlediğiniz türden, Allah adına yalan uydurmak veya insanları aldatmak gibi günahlardan uzağım."
Nuh Peygamberin kıssası şöyle devam ediyor:
36. Uzun ve meşakkatli bir mücadelenin ardından, Nuh'a şu talimatlar bildirildi: "Şu ana kadar sana inanmış olanların dışında, artık kavminden hiç kimse iman etmeyecek. Onların yaptıklarından dolayı üzülme. Ve asla umutsuzluğa, karamsarlığa kapılma."
37. "Bizim kontrolümüz altında ve sana vahyettiğimiz bilgiler doğrultusunda, sizi büyük tufanda boğulmaktan kurtaracak gemiyi inşa et ve bu zalimler için Bana yalvarma, çünkü onlar boğulacaklar!"