Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 220
98. Zaten insanlık tarihinde, son nefeslerine kadar inkârda direten, ancak azabı gördükten sonra iman eden ve bu imanı kendisine yarar sağlayan bir toplum var mı ki? Bir tek Yunus'un kavmi hariç! Çünkü Yunus (as), halkını yeteri kadar uyarmadan ümitsizliğe kapılmış ve görev yerini terk etmişti. Oysa Biz, hakikati tüm açıklığıyla ortaya koyan bir elçi göndermedikçe hiç kimseye azap etmeyiz (17. İsra: 15). Bu yüzden, onlar bir bulut gibi tepelerine çöken azabı görüp de iman edince, tövbelerini kabul ederek dünya hayatındaki o alçaltıcı azabı üzerlerinden kaldırdık ve ecellerinin geleceği belli bir süreye kadar refah, mutluluk ve huzur içerisinde yaşamalarına izin verdik. Şu hâlde, ey Müslüman! Sakın sen de Yunus gibi aceleci davranıp da, bütün insanların öyle çabucak inanmalarını bekleme! İnanmıyorlar diye ümitsizliğe kapılma, onları inandırmak için olağanüstü olaylar, kerametler peşinde koşma! Zira inkâra şartlanmış olanlar, sen onlara en büyük mucizeleri göstermiş olsan bile inkârdan vazgeçmeyeceklerdir. Unutma ki:
99. Şayet Rabb'in insanları zorla imana getirmek isteseydi, yeryüzünde ne kadar insan varsa hepsi çoktan iman etmiş olurdu. FakatO, insanların kendi özgür iradeleriyle imanı seçmelerini istedi. O hâlde, göz göre göre küfrü tercih eden bu insanları sen mi zorla imana getireceksin? Senin görevin, hakikati onlara güzelce duyurmaktan ibarettir. Dolayısıyla, iman etmiyorlar diye kendini kahretme!Şunu iyi bil ki:
100. Sen ne kadar çırpınsan da, Allah'ın izni ve iradesi olmadıkça, hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Ve Allah, dürüst ve samimi bir kalple hakikate yönelmedikleri sürece, kibir ve inatla hakkı reddeden o inkârcıları imana iletmeyecektir. Çünkü O, akıllarını kullanmayan böyle önyargılı ve kötü niyetli insanların kalpleri üzerine, hakikati görme kabiliyetini dumura uğratan, vicdan ve sağduyularını körelten manevî pislikler yağdırır! Bu ilâhî kanun gereğince, kendi iradeleriyle hakikate yönelmeyen insanların iman etmeleri mümkün değildir.
101. O hâlde, ey Peygamber! Senden mucize isteyenlere de ki: "Göklerde ve yerde ne muhteşem mucizeler var, bakın da ibret alın!" Fakat inanmaya gönlü olmayan bir topluma, bunca deliller ve uyarılar bile fayda vermez.
102. Yoksa onlar, kendilerinden önceki zalimlerin yaşadığı azap günleri gibi bir günün gelmesini mi bekliyorlar? Bu gafillere de ki: "Bekleyin öyleyse, işte ben de sizinle birlikte beklemekteyim!"
103. Bu bekleyiş esnasında, müminlerle kâfirler arasında büyük bir mücadele yaşanır. Biz de zalimlere biraz mühlet veririz ve nihayet o azap günü geldiğinde zalimleri helâk eder, elçilerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Uhdemizde bir hak olarak, ilahi adaleti gerçekleştirir ve hak uğrunda sabırla mücadele eden müminleri böyle kurtarırız.
104. O hâlde, kesin tavrını ortaya koymak üzere, onlara de ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinim hakkında bir şüpheniz varsa, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'tan başka taptığınız varlıklara asla tapmam fakat hepinizi öldürecek olan Allah'a kulluk ve ibadet ederim. Çünkü ben, inançlarından asla taviz vermeyen dosdoğru müminlerden olmakla emrolundum."
105. "Ve Rabb'im, şu ilâhî emirleri tüm insanlığa duyurmamı bana emretti:Her türlü batıl inanç ve ideolojilerden arınmış bir şekilde, yüzünü tüm ruhunla, tüm benliğinle gerçek inanç sistemine çevir! Ve sakın Allah'tan başka varlıkları yüceltip ilâhlaştıran o müşriklerden olma!"
106. "Allah'ı bırakıp da, sana herhangi bir fayda veya zarar veremeyen varlıklara el açıp yalvarma! Eğer böyle bir şey yapacak olursan, o takdirde sen de zalimlerden olursun!" Allah'tan başkasına nasıl el açıp yalvarırsın ki;