Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 193
37. Haram ayları öne almak veya ertelemek, inkârcılığın en çirkinidir. Zaten doğru yolu şaşırmış olan kâfirler, böylece daha derin bir sapıklığa düşüyorlar. Şöyle ki; Allah'ın kutsal kıldığı ayların sayısına görünüşte uymuş olmak için, savaşmanın yasaklandığı aylardan herhangi birini, işlerine geldiği şekilde bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyor, böylelikle Allah'ın haram kıldığını birtakım hileli yollarla güya helâl yapıyorlar.
Müşriklerin bu kötü davranışları, kendilerine şeytan tarafından güzel ve çekici gösterilmiştir. Doğrusu Allah, hakikati bile bile inkâr eden bir toplumu asla doğru yola iletmez.
Hicretin dokuzuncu yılında Bizans İmparatorunun Müslümanlara karşı büyük bir saldırı plânladığını haber alan Peygamber (s), genel bir seferberlik ilan ederek derhal hazırlıklara başlanmasını emretti. Hedef, dönemin en büyük askerî güçlerinden biri olan Bizans ordusuydu. Bu yüzden eli silah tutan herkesin orduya katılması gerekiyordu. Müslümanlar bu çetin yolculuk öncesinde yoğun bir hazırlığa giriştiler. Fakat gidilecek yol bir hayli uzak, mevsim ise gölgelerin arandığı, meyvelerin yetiştiği yaz mevsimiydi. Hasadı bekleyen ürünler bırakılacak ve düşmanla karşılaşmak üzere çöllerin kavurucu sıcağında uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkılacaktı. Oysa son yıllarda yaşanan kuraklık yüzünden halk zaten sıkıntılı günler geçirmekteydi. Bu yüzden münafıklar sefere çıkmamak için köşe bucak saklanıyor, hatta bazı Müslümanlar bile işi ağırdan alıyorlardı. Bunun üzerine, müminleri şiddetli bir şekilde uyararak her türlü tereddüt ve yılgınlığı yüreklerden söküp atan şu ayetler nazil oldu:
38. Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda seferber olup savaşa çıkın!" denilince yerinize çakılıp kaldınız! Yoksa âhiretin sonsuz mutluluk ve nimetleri yerine, dünya hayatının şu basit ve gelip geçici çıkarlarını mı tercih ettiniz? Fakatşunu iyi bilin ki, dünya hayatının güzellikleri, âhirete nazaran gerçekten yok denecek kadar değersiz ve azdır.
39. Eğer gerektiğinde savaşa çıkmazsanız, Allah sizi dünyada zalimlerin boyunduruğu altında ezilmeye mahkûm edecek, âhirette de cehenneme atarak can yakıcı bir azap ile cezalandıracak ve sizin yerinize, bu davayı omuzlayacak başka bir topluluk getirecektir. Ve siz buna asla engel olamazsınız. Kaldı ki, Allah'ın size kendi yolunda hizmet etme fırsatını bahşetmesi, tamamen O'nun lütuf ve merhametinden kaynaklanmaktadır. Yoksa siz Allah yolunda cihadı terk etmekle O'nun davasına hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Hiç kuşku yok ki, Allah her şeye kadirdir.
40. Eğer siz Peygambere verdiğiniz sözleri unutur vezulme karşı başlattığı mücadelede ona yardımcı olmaktan kaçınırsanız, Rabb'i onu yalnız ve yardımsız bırakır mı sanıyorsunuz? Nitekim Allah, çok daha zor anlarında, kâfirler onu öz yurdundan çıkmaya zorladıklarında, can dostu Ebu Bekir ile birlikte topu topu iki kişinin ikincisi iken ona yardım etmişti. O zamanlar ne devleti vardı, ne de orduları. Hani onlar, kendilerini öldürmek için peşlerinden gelen Mekkeli kâfirlerin elinden kurtulmak amacıyla Sevr dağının tepesindeki bir mağarada gizlenmişlerdi. Fakat askerler, izlerini sürerek mağaranın ta önüne kadar gelmişlerdi. Oracıkta öldürülmelerini engelleyecek —görünürde— hiçbir sebep kalmamıştı. O kadar ki, nefes alsalar duyulacak bir hâlde iken Peygamber, bu davanın artık sona ereceği endişesiyle yüreği kan ağlayan sevgili arkadaşına "Üzülme dostum!" diyordu, "Allah bizimle beraberdir!" Bunun üzerine Allah, ona ve bu vefakâr arkadaşına, kendi katından olağanüstü bir huzur ve güven duygusu bahşetti ve onu, sizin göremediğiniz meleklerden oluşan manevî ordularla destekledi. Sonra her ikisini de kurtarıp sağ salim Medine'ye ulaştırdı. Ardından da, müminlere büyük zaferler kazandırdı. Böylece, hakikati inkâr edenlerin batılinanç ve iddialarını çürüterek dinlerini alçalttı. Allah'ın kelimesi olan dini ise zaten en yücedir. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. O böyle çaresiz anlarında bile Elçisini yalnızlığa terk etmedi, şimdi de etmeyecek.
Böylece Müslümanlar bütün olumsuz şartlara rağmen toplanıp Bizans ordusuyla savaşmak üzere yola çıktılar. İslâm ordusu Medine ile Suriye arasında bulunan Tebük'e varınca, Bizanslıların korkup savaştan vazgeçtiği haberi geldi. Yine de orada yirmi gün boyunca beklediler. Bu zaman zarfında çevredeki kabilelerle antlaşmalar yaptılar ve bölge, büyük ölçüde İslâm devletinin egemenliği altına alındı. Bu sayede Müslümanlar, Arabistan'da en büyük egemen güç olduklarını da herkese kabul ettirmiş oldular.
O hâlde, ey inananlar! Allah yolunda fedakârlık göstermek gerektiğinde, hangi durum ve şartlarda olursanız olun; zengin de olsanız fakir de, güçlü de olsanız zayıf da, hoşunuza gitse de gitmese de, silah ve teçhizatınız az da olsa çok da olsa, kısacası: