Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 19
120. Yahudiler de Hristiyanlar da, kendi dinlerine uymadığın sürece senden asla razı olmayacaklardır. Siz ne kadar dürüst ve merhametli olursanız olun, İslâm'ı terk edip de onların sahip olduğu inancı ve hayat tarzını benimsemediğiniz sürece onlar sizi hiçbir zaman sevmeyecek, asla gerçek bir dost ve müttefik olarak görmeyeceklerdir. Kutsal kitapları tahrif eden ve uydurdukları hurafelerle Allah'ın dinini tanınmaz hâle getiren bu insanlar, sizi de bu hurafelere uymaya çağıracaklardır.
Onlara de ki: "Allah'ın gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Allah tarafından gönderilen inanç sistemi ve hayat tarzı, insanı dünyada ve âhirette kurtuluşa iletecek yegâne inanç sistemidir. İşte Kur'an, bu hidayet yolunu apaçık ortaya koymak üzere gönderilmiştir."
Ey Peygamber! Sana Kur'ân ile gelen bunca ilimden sonra, şayet onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, yemin olsun ki, Allah tarafından kendine ne bir dost bulabilirsin, ne de bir yardımcı. O halde, Yahudi ve Hristiyanların iman etmelerini sağlamak, onların dostluğunu ve sevgisini kazanmak gibi endişe ve arzular seni Allah'ın hidayetinden saptırmasın.
Bununla birlikte, Yahudi ve Hristiyanlardan Kur'ân'a iman edenler de olacaktır:
121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkıyla okurlar. Yahudi ve Hristiyanlardan dürüst ve samimi olanlar, Tevrat ve İncil'i saygıyla, manasını çarpıtmadan, açık yüreklilikle üzerinde düşünerek ve manasını anlayıp idrak ederek okurlar. Okudukları bu kitap, onları doğal olarak Kur'ân'a ve Son Peygamber'e imana sevk eder. İşte onlar, ellerindeki kutsal kitaba değer veren ve ona gerçek anlamda iman eden kimselerdir.
Kitab-ı Mukaddes'i tahrif ederek, manasını çarpıtarak yahut içindeki hakikatleri gizleyerek onu ve dolayısıyla Kur'ân'ı inkâr edenlere gelince, bunlar da dünyada ve âhirette en büyük kayba, en büyük hüsrana uğrayanlardır.
İşte bu feci âkıbete uğramamak için:
122. Ey İsrailoğulları! Size bahşettiğim nimetleri ve emirlerime uyduğunuz sürece sizi tüm insanlara nasıl üstün kıldığımı hatırlayın.
123. Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse başkası adına bedel ödeyemeyecek yahut başkasının cezasını çekmeyecek, hiç kimseden kurtuluş fidyesi kabul edilmeyecek, affa lâyık olmayan hiç kimseye şefaat fayda vermeyecek ve ilâhî yardımı hak etmeyen hiç kimseye yardım edilmeyecektir.
Demek ki, Allah'ın kitabına uymadığınız takdirde, şu veya bu soydan gelmiş olmanız hiçbir şey ifade etmeyecektir. Nitekim Allah, atanız İbrahim'e şöyle söz vermişti:
124. Hani bir zamanlar Rabb'i, İbrahim'i birtakım emir ve yasaklar içeren sözlerle imtihan etmiş ve İbrahim, tam bir teslimiyetle Allah'ın emirlerini yerine getirerek hepsini başarıyla tamamlamıştı. Bunun üzerine Allah, "Seni insanlara önder yapacağım!" buyurdu. İbrahim, "Soyumdan da önderler çıkar, ya Rab!" dedi. Allah, "Hayır! Ahdim zalimlere erişmez. Verdiğim söz sadece önderliğe lâyık olanlar içindir. Zulüm ve haksızlık yapanlara gelince, onlar senin soyundan dahi olsalar önderlik makamına geçemezler. Zira önderlik, liyakat ve ehliyet gerektiren bir iştir; herhangi bir ırkın veya sınıfın imtiyazı altında olamaz." buyurdu. O hâlde, İbrahim'in takipçisi olduğunu iddia edenler şunu hatırlasınlar:
125. Hani biz, İbrahim'den bu yana inananların kıblesi ve Kâbe'si olan bu kutsal evi, insanlar için her yıl toplanacakları bir buluşma yeri ve savaşları, düşmanlıkları, cinayetleri sona erdiren bir barış, huzur ve emniyet vesilesi ve mazlumlar için güvenli bir sığınak kılmıştık. Yalnızca Allah'a kulluk esasına dayanan inanç sistemini tebliğ ve tatbik edeceği uluslararası bir merkez olmak üzere, İbrahim'e Kâbe'yi inşa etmesini emretmiştik. Öyleyse, ey müminler! Siz de İbrahim'intakipçileri olduğunuzun göstergesi olarak, onun Kâbe'de namaza durduğu yer olan Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgâh edinin! Onun Rabb'ine bağlılığını, tevhid mücadelesini ve üstün ahlaki özelliklerini kendinize örnek edinin ve size emanet etmiş olduğu tevhid inancından asla sapmayın. Bunun sembolik bir ifadesi olarak da, Kâbe'yi tavaf ettiğiniz zaman, İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken üzerine çıktığı kayanın bulunduğu yer olan Makam-ı İbrahim'de tavaf namazı kılın.
Hani biz İbrahim'e ve İsmail'e, "Kâbe'yi tavaf edenler, orada ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Beyt'imi maddî ve manevî kirlerden arındırarak tertemiz tutun!" diye emretmiştik. Zira dünyanın her yerinden gelen müminler, Allah'a kulluk görevlerini yerine getirmek, tanışıp aralarındaki bağları güçlendirmek ve sorunlarını görüşmek üzere her yıl Kâbe'de bir araya geleceklerdi.
126. O vakit İbrahim, "Ey Rabb'im, burayı güvenli bir şehir kıl ve bu şehir halkından Allah'a ve âhiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır!" diye dua etmişti.
Bunun üzerine Allah şöyle buyurmuştu: "Evet, iman edenleri dünya ve âhiret nimetleriyle ödüllendireceğim. Fakat kim de âyetlerimi inkâr ederse, onu dünyadaki geçici nimetlerden azıcık faydalandıracak; fakat sonunda cehennem azabına süreceğim. Ne kötü bir son!"