Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 173
171. Hani Allah'a verdikleri sözün önemini iyice idrak etmeleri ve bu antlaşmayı bozdukları takdirde doğabilecek vahim sonuçları belleklerinde hep canlı tutmaları için, Sina Dağı'nı yerinden söküp tıpkı bir bulut gölgesi gibi üzerlerine kaldırmıştık da, koskoca dağı başlarına yıkılacak sanmışlardı. Bu hâldeyken, onlardan şu sözü almıştık:
"Size bahşettiğimiz Kitaba sımsıkı sarılın ve içindeki temel hayat prensiplerini sürekli aklınızda ve gündeminizde tutun ki, yeryüzünde adalet, barış ve huzuru sağlayarak kötülüklerden sakınıp korunabilesiniz."
Zaten her insan, daha kendisine ruh verilirken yaratılışına nakşedilen fıtrî özellikler sayesinde Rabb'ini yüreğinde hisseder ve doğal bir refleks olarak O'na bağlanma ihtiyacı duyar:
172. Çünkü Rabb'in, Âdemoğullarının bellerinden onların nesillerini ana rahminde yeni bir can olarak yaratırken, her birini ayrı ayrı alır ve onları bizzat kendileri hakkında şahit tutarak, "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" diye sorar. Onlar da lisanıhâl ile, "Elbette sen bizim efendimiz ve Rabb'imizsin! Biz buna şahidiz!" derler. Ve bu olay, Kıyamet Gününe kadar her insanın yaratılışında tekrar tekrar yaşanır.
İşte biz böylece her insanın ruhunun derinliklerine Rabb'ini tanıyıp emirlerine itaat etme duygusunu yerleştirdik ki, yarın Mahşer Gününde hesaba çekilirken, "Bizim bundan haberimiz yoktu!" demeyesiniz.
173. Yahut başka bir bahane öne sürerek, "Aslında Allah'a ilkönce ortak koşanlar biz değil atalarımızdı. Biz ise onların izinden giden ve yaptıklarını taklit eden bir nesilden başka bir şey değildik. Şu hâlde, hak dini reddeden ve uydurdukları batıl inanç ve ideolojileri kurumsallaştırarak batıla saplanan önceki kuşakların işledikleri günahlar yüzünden bizi de mi helâk edeceksin?" demeyesiniz diye, doğru yolu rahatlıkla bulmanızı sağlayacak imkân ve yeteneklerle sizleri donattık. Böylece, hangi olumsuz şartlarda yetişmiş olursa olsun her insan, vicdanının sesine kulak verdiği sürece doğruyu eğriyi birbirinden ayırt edebilecek ve kendisine tebliğ edilen hakikati kabullenmekte zorlanmayacaktır.
174. İşte biz, inkârcıların gaflet uykusundan uyanıp Rab'lerine dönmeleri için ayetlerimizi böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
175. Ey Peygamber! Onlara, şu adamın ibret verici durumunu her zaman ve her toplumda ortaya çıkabilecek bir örnek olarak anlat: Biz ona mükemmel bir zekâ ve derin kavrayış yeteneği armağan etmiş, ayrıca ilim ve hikmet nurlarıyla kendisini aydınlatmıştık. Bunun da ötesinde, insanı hakikate ulaştıracak bütün delillerimizi önüne koymuş ve ayetlerimizi en üst seviyede anlama ve ilâhî Kitabın muhteşem güzelliklerini kavrama yeteneğini kendisine cömertçe bağışlamıştık. Fakat o, yersiz bir gurura kapılarak ayetleri elinin tersiyle bir kenara itiverdi. Böylece şeytan onu kandırıp peşine taktı ve sonunda, diğer birçokları gibi o da azgınlardan biri olup çıktı.
176. Eğer dileseydik, elbette onu ayetlerimiz sayesinde en şerefli makama yüceltebilirdik. Ne var ki, o ihtiras ve tutkularının peşine takılarak —sanki hiç ölmeyecekmiş gibi— şu gelip geçici dünyaya saplanıp kaldı.
Onun gibi azgın nankörlerin durumu, tıpkı saldırgan bir köpeğin hâline benzer: Kızıp kovmak için üzerine gitsen de dilini çıkarıp hırlar, kendi hâline bıraksan da…
İşte, ayetlerimizi yalanlayan kimselerin durumu aynen böyledir. Ey Müslüman, yoldan çıkan insanlara bu ibret verici örneği anlat ki, bu sayede öğüt alıp düşünsünler.
177. Evet, ayetlerimizi yalanlayan ve böylelikle kendilerine yazık eden toplumun durumu ne kötüdür!
Bu duruma düşmek istemiyorsanız, değer yargılarını Allah'tan, yani O'nun kitabından almalı ve o kitabın rehberliğinde hayat programınızı çizmelisiniz:
178. Allah kimi hidayete iletirse, o doğru yolu bulmuş demektir. Kimi de sapıklığa düşürürse, işte onlar da gerçek anlamda ziyana uğrayanlardır. Onların sapıklığa düşmelerinin sebebi de, akıl ve idraklerini doğru kullanmamalarıdır: