Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 141
102. İşte ey insanlar, sizin kulluk etmeniz gereken biricik sahibiniz, efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah budur, O'ndan başka ilâh yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. O hâlde, yalnızca O'na kulluk ve itaat edin! Zira O, her şeye vekildir. Kâinatı idare eden, her şeyi görüp gözeten ve gerçek anlamda güvenilmeye lâyık olan yalnızca O'dur.
103. O Allah ki, hiçbir akıl O'nu tüm hakikatiyle kavrayamaz, hiçbir tasavvur O'nu kuşatamaz ve hiçbir göz O'nu idrak edemez. Fakat O, bütün idrakleri, bütün akılları ve bütün gözleri çepeçevre kuşatır. Zira O latiftir, zatına asla nüfuz edilemez, fakat O'nun ilmi her şeye nüfuz eder ve O, her şeyden haberdardır.
104. "Ey insanlar! İşte Rabb'inizden size, hakikati tüm berraklığıyla ortaya koyan apaçık deliller gelmiş bulunuyor. Şu hâlde, her kim ilâhî vahye kulak verip gerçeği görürse, bu onun kendi yararınadır, kim de bunca ayet ve delilleri görmezlikten gelerek hakikate karşı kör kalırsa, bu da yine kendi zararınadır. Benim görevim sizi zorla inandırmak değildir. Zira ben, sizin başınızda bekçi değilim."
105. İşte biz, ayetlerimizi böyle farklı açılardan ve zengin örneklerle tekrar tekrar dile getiriyoruz ki, bilinçli bir toplum için onu güzelce açıklayalım. Fakat ey Muhammed! İnkâra şartlanmış olanlar senin hayatını çok yakından tanıdıkları ve doğruluğundan asla şüphe duymadıkları hâlde, kibir ve inatlarından dolayı, "Senin bu muhteşem ayetleri uydurmana imkân yok. Çünkü bu sözlerde insanı aşan bambaşka bir güzellik var. Onun için sen bunları, son derece bilgili ve hikmet sahibi birinden öğrenmiş olmalısın! Bu da olsa olsa, Yahudilik ve Hristiyanlık hakkında bilgisi olan kölelerimizden birisidir. Nitekim Muhammed'in, zaman zaman bu kölelerle konuştuğunu görüyoruz." diyeceklerdir. Oysa onlar da gayet iyi biliyorlardı ki, Ehli Kitabın dine karıştırdıkları hurafeleri ayıklayarak hak dini yeniden ve tüm berraklığıyla ortaya koyan, insan ve evren hakkında en doğru bilgileri veren, erişilmez ifade güzelliğiyle insan ruhunu büyüleyip derinden etkileyen, hikmetli öğütleriyle insanı mükemmel ahlâk ve olgunluk seviyesine ulaştıran, geçmiş ve gelecek hakkında beşer takatinin çok üzerinde gaybî haberler veren, ilmî ve edebî üstünlüğüyle en usta şairleri, filozofları acze düşüren böyle bir kitabı, Allah'tan başka hiçbir güç meydana getirmiş olamazdı. O hâlde:
106. Sen onların saçma arzularına değil, Rabb'inden sana vahiy yoluyla gönderilenlere uy! Zira O'ndan başka hükmüne boyun eğilecek hiçbir otorite, hiçbir ilâh yoktur! Ve gerekçeleri ne olursa olsun, Allah'tan başka ilâhlara itaat eden o müşriklerden uzak dur! Bununla birlikte, hakikati anlatmaktan da geri durma. Fakat iman etmiyorlar diye kendini heder etme. Unutma ki:
107. Eğer Allah onların zorla imana gelmelerini dileseydi, hiç birisi zaten müşrik olmazdı. Ancak Allah, akıllarını kullanarak kendi özgür iradeleriyle iman etmelerini istiyor. Fakat onlar, gerçeği anlama konusunda en ufak bir gayret göstermiyorlar. O hâlde, bırak onları, ne hâlleri varsa görsünler. Çünkü biz seni onların başına bekçi göndermedik ve sen, onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, hakikati onlara ulaştırmaktan ibarettir. Bu arada, onlarla yer yer tartışmalara girebilir, gerekirse inançlarını eleştirebilirsiniz. Fakat bunu yaparken son derece dikkatli olmalısınız:
108. Müşriklerin Allah'tan başka yalvardıkları ve kutsal saydıkları putlarına, önderlerine, ilâhlarına sövmeyin ki, onlar da cahillikle taşkınlık edip Allah'a sövmesinler. Çünkü onlar, doğruyu yanlışı birbirinden ayırt edemeyen kimselerdir.
İşte biz her topluma, kendi yaptıklarını böyle güzel gösterdik. Allah tarafından insanın doğasına yerleştirilen psikolojik yasalar gereğince, insanlar sürekli yaptıkları kötü davranışları zamanla doğal ve olağan davranışlar olarak algılamaya, hatta bir süre sonra onları savunmaya başlarlar. O hâlde, güzel bir imana sahip olmak isteyenlerin güzel davranışlar göstermeleri gerekir. Bunun için de, şu hakikatin çok iyi idrak edilmesi şarttır: Her insan eninde sonunda ölümü tadacaktır. Sonra hepsi Rab'lerinin huzuruna çıkacak ve o zaman Allah, bütün yaptıklarını onlara haber verecektir.
İşte bunu idrak edemeyen kâfirler, Kur'an gibi muhteşem bir mucizeyi görmezlikten geliyorlar da, sırf bahaneler öne sürebilmek için:
109. Kendilerine Safa tepesinin altına dönüşmesi veya gökten meleklerin inmesi gibi istedikleri türden bir mucize gösterilmiş olsa, kesinlikle iman edeceklerine dair olanca güçleriyle Allah'a yemin ediyorlar. Ve bazı müminler de, belki bu inkârcılar imana gelirler ümidiyle, böyle olağanüstü hâdiselerin gerçekleşmesini arzu ediyorlar.
Onlara de ki: "Mucizeler, yalnızca Allah'ın katındadır. Onu ne zaman, nerede, nasıl göndereceğine ancak O karar verir. Unutmayın ki, Allah sizi imtihan ediyor, siz Allah'ı değil!"
Hem siz nereden bileceksiniz, o istedikleri mucizeler onlara gelseydi bile, haksız önyargıları, kibir ve inatları yüzünden yine de iman etmeyeceklerdi.
110. Biz de, başlangıçta Kur'an mesajını ilk duyduklarında onu nasıl bile bile inkâr ettilerse, yine kalplerini imandan çevirecek ve onları azgınlıkları içinde bocalar bir hâlde bırakacaktık. Göklerdeki ve yerdeki sayısız mucizeleri görmezlikten gelen bu insanlar, sizin elinizle gerçekleşecek mucizelerle imana gelecek değillerdi. Öyle ki: