Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 118
58. Ezan okuyup insanları namaza çağırdığınız zaman, onunla alay edip eğlenirler. İslâm'ın en önemli sembollerinden biri olan ezandan rahatsızlık duyar, onu susturmak için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü onlar, akıllarını kullanmayan bir toplumdur.
59. Yahudi ve Hristiyanlara de ki: "Ey Kitap Ehli! Sizin bize düşmanlık etmenizin sebebi, Allah'a gereğince iman etmemiz, bize ve bizden önce indirilen bütün vahiylere inanmamız ve sizin pek çoğunuz yoldan çıkmış kimseler olmasından başka nedir ki?"
60. Sözlerine devamla de ki: "Demek bunlara iman ettik diye bizi suçluyorsunuz, öyle mi? Peki, Allah katında bundan daha ağır bir cezayı kimlerin hak ettiğini size bildireyim mi? Onlar, kendileriyle övünerek izinden yürüdüğünüz atalarınızdır. Yani, isyankârlıklarından dolayı Allah'ın lânetlediği, Peygamberleri öldürdükleri için gazap ettiği, sözlerinden caydıkları için ahlâkî çöküntüye uğratıp doyumsuz maymunlara ve tepeden tırnağa pisliğe batmış domuzlara dönüştürdüğü ve böylece, Allah'ın buyruklarına başkaldıran azgın yönetimlere, yani tâğûtlara kul köle yaptığı kimselerdir!
İşte, ilâhî ölçülere göre en kötü yerde bulunanlar ve doğru yoldan en çok sapmış olanlar bunlardır.
61. Yahudiler sizin yanınıza geldikleri zaman, "Biz de inanıyoruz!" derler. Oysa yanınıza girerken inkârcı olarak girmiş ve yine inkârcı olarak çıkmışlardır. Fakat Allah, kalplerinde neler gizlediklerini çok iyi bilmektedir!
İşte, inkârcılıklarının sonucu olarak:
62. İçlerinden pek çoğunun, günah işlemekte, düşmanlık etmekte ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Ne kötü işler yapıyorlar!
63. Peki, başlarındaki din âlimleri ve hahamların, onları günahkârca söz söylemekten ve haram yemekten alıkoymaları gerekmez miydi? Fakat onlar, görevlerini yerine getirmediler. Kötülük karşısında susarak onu desteklediler. Yaptıkları şey ne kötüdür! O kadar ki:
64. Yahudilerden bazıları, "Allah'ın eli sıkıdır. Nimet ve lütfunu kullarına vermek istemez. Allah muhtaç kullarına vermiyorsa, biz ne diye verelim? Ayrıca, eğer siz Müslümanlar doğru yolda olsaydınız, Allah gücü ve zenginliği bize değil, size verirdi. Baksanıza, sizi yoksulluk içinde kıvrandırıp duruyor. Şu hâlde, Allah ya kendi yolundaki siz sevgili kullarına cimrilik ediyor, ya da siz doğru yolda değilsiniz." dediler. Bu sözlere itiraz etmeyen diğer Yahudiler de aynı iddiaya iştirak etmiş oldular. Allah hakkında çarpık anlayışlarından ve bu sözlerinden dolayı, kendi elleri bağlandı ve cimrilik, korkaklık, alçaklık değişmez karakterleri oldu. Böylece, ilâhî nimetlerden mahrum bırakılarak Allah tarafından lânetlendiler.
Oysa Allah için cimrilik asla söz konusu olamaz. Bilakis, elleri alabildiğince açıktır. Kudret ve cömertliğinin sınırı yoktur. Lütuf ve nimetlerini ilim ve hikmetine uygun olarak, dilediği kimselere dilediği şekilde verir. Bazen azılı kâfirleri nimetlere boğarken, en sevdiği kullarını belâ ve musibetlere uğratabilir. Zira bu dünya imtihan yeridir, iyilik ve kötülüklerin tam karşılığının verileceği yer ise âhirettir. Ama maddî güç ve zenginlikten başka değer ölçüsü tanımayan kâfirler, birtakım dünyevi nimetlere sahip olmalarını, kendilerinin doğru yolda olduğunun kanıtı sayarlar. Hâlbuki herhangi bir kişi veya toplumun doğru yolda olduğunu belirlemek için, onların dünyada sahip oldukları güç ve zenginliğe değil; doğruluk, erdemlilik, adalet gibi üstün ahlâkî değerlere ne derece bağlı olduklarına bakmak gerekir. Kaldı ki, Allah, yeryüzünde ilâhî adaleti egemen kılmak için varını yoğunu feda eden müminlere, —çetin bir mücadele sonunda— bu dünyada güç ve zenginlik de bahşedecektir.
Rabb'inden sana indirilen şu muhteşem ayetler, onlardan birçoğunun azgınlık ve kâfirliğini artıracaktır. Fakat onlardan korkmayın. İster Yahudi veya Hristiyan ister müşrik olsun, kâfirler kendi aralarında gerçek bir birlik oluşturamazlar. Zira belirlemiş olduğumuz yasalar gereğince:
Onların arasına, ta Kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve nefret koyduk. Ne zaman Müslümanlara karşı düşmanlıkları depreşir de bir savaş ateşi tutuşturmaya kalkışsalar, Allah onu söndürecek ve heveslerini kursaklarında bırakarak onları birbirlerine düşürüp darmadağın edecektir. Fakat yine de akıllanmayacak, yeryüzünde sürekli bozgunculuk, fitne ve fesat çıkarmaya çalışacaklar. Allah ise, fesat çıkaranları sevmez. Sevmediği için de belâlarını verir.
Ama tövbe edip kurtulmak için, hâlâ ellerinde fırsat var: