|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْغَاشِيَةِۜ Sana Gaşiye'nin (bütün insanları örtüp bürüyen o büyük tecelli - kıyamet) haberi geldi mi? |
1 |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ O gün yüzler (vardır) zilletle yere bakar! |
2 |
|
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌۙ (Örf - âdet olarak) çalışmış (ibadet etmiş) boşa yorulmuş! |
3 |
|
تَصْلٰى نَاراً حَامِيَةًۙ Kızgın bir ateşe maruz kalır (o yüzler)! |
4 |
|
تُسْقٰى مِنْ عَيْنٍ اٰنِيَةٍۜ Kızgın bir kaynaktan içirilirler! |
5 |
|
لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ اِلَّا مِنْ ضَر۪يعٍۙ Onlar için Dari' (zehirli - yırtıcı bir diken?)den başka yiyecek yoktur. |
6 |
|
لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْن۪ي مِنْ جُوعٍۜ Ne besler ne de açlıktan kurtarır. |
7 |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌۙ O süreçte nimetin eseri görülen nice yüzler de (vardır). |
8 |
|
لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌۙ (Hakkıyla yaptığı) çalışmalarının getirisinden razıdır! |
9 |
|
ف۪ي جَنَّةٍ عَالِيَةٍۙ Âli bir cennettedir! |
10 |
|
لَا تَسْمَعُ ف۪يهَا لَاغِيَةًۜ Orada boş laf işitmez. |
11 |
|
ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ Orada (daim) akan bir kaynak (ilim ve kudret) vardır. |
12 |
|
ف۪يهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌۙ Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. |
13 |
|
وَاَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌۙ (Yerlerine) konulmuş testiler, |
14 |
|
وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌۙ (Arkalarına) sıra sıra dizilmiş yastıklar, |
15 |
|
وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌۜ (Altlarına) yayılmış yaygılar (vardır). |
16 |
|
اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ۠ Bakmıyorlar mı el İbil'e (yağmur yüklü bulutlara) nasıl yaratılmış? |
17 |
|
وَاِلَى السَّمَٓاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ۠ (Bakmıyorlar mı) semâya, nasıl ref'olunmuş (nasıl uzay oluşmuş)! |
18 |
|
وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ۠ (Bakmıyorlar mı) dağlara, nasıl yerleştirilmiş! |
19 |
|
وَاِلَى الْاَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ۠ (Bakmıyorlar mı) arza, nasıl döşenmiş! |
20 |
|
فَذَكِّرْ اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُذَكِّرٌۜ HATIRLAT; çünkü sen ancak bir hatırlatıcısın (hakikatlerini hatırlatmak için irsâl oldun)! |
21 |
|
لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍۙ Onlar üzerine musallat olan zorba değilsin! |
22 |
|
اِلَّا مَنْ تَوَلّٰى وَكَفَرَۙ Ancak kim yüz çevirir ve küfür ederse (hakikati inkâr - reddederse), |
23 |
|
فَيُعَذِّبُهُ اللّٰهُ الْعَذَابَ الْاَكْبَرَۜ Allâh onu, en büyük azap ile azaplandırır! |
24 |
|
اِنَّ اِلَيْنَٓا اِيَابَهُمْۙ Muhakkak ki bizedir onların dönüşleri. |
25 |
|
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ Sonra muhakkak ki bize aittir yaptıklarının sonucunu yaşatmak! |
26 |