Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Haa, Mîm.
2 (Bu) kitabın indirilişi mutlak kaadir, yegâne hukûm ve hikmet saahibi Allahdandır.
3 Şübhe yok ki göklerde ve yerde mü'minler için kat'î âyetler (delâletler, ibretler) vardır.
4 (Allahın) sizi yaratmasında ve yer yüzüne yayıb üretmekde olduğu herbir canlıda da sağlam bilgi edinecek bir zümre için âyetler (delâletler, ibretler) vardır.
5 Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allahın gökden rızık indirib onunla yere, ölümünden sonra, can vermesinde, rüzgârları (o halden bu haale) evirib çevirmesinde de akıllarını kullanacak bir kavm için âyetler (delâletler, ibretler) vardır.
6 İşte bunlar Allahın âyetleridir ki sana bunları hak olarak okuyoruz. Artık onlar Allahın âyetlerinden sonra hangi bir söze inanırlar?
7 Yalana, günâha dadanan her (kimsen) in vay haaline!
8 Ki kendisine karşı Allahın âyetleri okunurken işidir de sonra büyüklük taslayıcı olarak bunları hiç işitmemiş gibi (küfründe) ısraar eder. İşte onu çok elem verici bir azâb ile müjdele.
9 Âyetlerimizden bir şey'e muttali' olduğu zaman o, bunu eğlenti edinir, işte onlar böyle. Onlar için zillet verici bir azâb vardır,
10 önlerinde cehennem. Onların ne kazandıkları şeyler, ne de Allâhı bırakıb da dostlar edindikleri nesneler kendilerinden hiçbir şey'i def'edemez. Onların hakkı büyük bir azâbdır.
11 Bu (Kur'an) bir hidâyetdir. Rablerinin âyetlerine küfredenler (e gelince:) Onlar için öyle bir azâb vardır (ki bu) çok elem verici bir azâb (nev'în) den (dir).
12 Allah, Emir (ve izn) iyle — içinde gemilerin akıb gitmesi için, fazl (-u kerem) inden (nasıyb) aramanız için — size denizi müsahhar etmiş olandır. Gerekdir ki şükredesiniz.
13 O, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini, kendi (canibi) nden size râm etdi. Şübhe yok ki bunda, iyi düşünecek bir kavm için, kat'î ayetler (delâletler, ibretler) vardır.
14 (Habîbim) îman edenlere söyle: Allahın günleri (nin çatıb geleceği) ni ümîd etmeyenleri (n ezalarına) aldırış etmesinler. Çünkü (Allah) herhangi bir kavme (ancak) kazanmakda olduklarıyle mukaabele eder.
15 Kim iyi amel (ve hareket) ederse bu, kendi lehine, kim de kötülük ederse bu da kendi aleyhinedir. Nihayet (hepiniz) ancak Rabbinize döndürü (lüb götürü) leceksiniz.
16 Andolsun ki biz İsrâîl oğullarına kitâb, hukûm ve peyğamberlik vermiş, onlara tertemiz rızıklardar vermiş, onları (zamanlarında) âlemlerin üstüne çıkarmış idik.
17 Onlara (dîn) emr (in) den açık açık deliller de vermişdik. Şimdi onların (bu emr hakkında) ihtilâfa düşmeleri (başka sebeble değil) ancak kendilerine (hakıykat-ı haale dâir) bilgi geldikden sonra aralarındaki ihtirasdan dolayıdır. Şübhesiz Rabbin onların ihtilâf etmekde oldukları şeyler hakkındaki hükmünü kıyaamet günü aralarında verecekdir.
18 Sonra (Habîbim) seni de (dîn) emr (in) den bir şeriatın üstüne me'mur kıldık. O halde sen ona tâbi' ol. Bilmezlerin hevâ (ve heves) lerine uyma.
19 Çünkü onlar Allah (ın irâdesin) den hiçbir şey'i senden kat'iyyen (uzaklaşdırıb) def'edemezler. Şübhe yok ki zaalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise takva saahiblerinin dostudur.
20 Şu (Kur'an) insanların kalb gözleri (ni açacak bir nuur), sağlam bilgi edinecek zümre için bir hidâyet ve rahmetdir.
21 Yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar gibi mi yapacağız, dirim ve ölümleri bir mi olacak sandı (lar). Hükmedegeldikleri (bu) şey ne fena!
22 Allah, gökleri ve yeri hakkın ikaamesine sebeb olarak ve herkesin kazandığı ne ise, kendilerine asla haksızlık edilmeyerek, onunla mukaabele edilmesi için yaratmışdır.
23 Şimdi bana haber ver: Hevaa (ve heves) ini Tanrısı edinmiş, kendini, bir ilim üzerine, Allah şaşırtmış, kulağını, kalbini mühürlemiş, gözüne de bir perde germiş bir adama Allahdan başka kim hidâyet edebilir? Haalâ iyi düşünmeyecek misiniz?
24 Dediler ki: «Bu (hayât) dünyâ hayâtımızdan başka (bir şey) değildir. Ölüyoruz, yaşıyoruz. Bizi o sürekli zamandan başkası helak etmez». Halbuki onların buna dâir de hiçbir bilgisi yokdur. Onlar (başka değil) sâde (öyle) sanıyorlar.
25 Karşılarında açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman onların «Eğer (iddianızda) doğrucular iseniz (ölmüş) atalarımızı (diriltib) getirin» demelerinden başka tutanakları yokdur.
26 De ki: «Sizi Allah diriltiyor. Sonra sizi O öldürüyor. Bilâhare yine sizi, hakkında hiçbir şübhe bulunmayan, kıyamet gününe O (getirib) toplayacakdır. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
27 Göklerin ve yerin mülk (-ü tasarruf) u Allahındır. Baatıla sapanlar kıyametin kopacağı gün, (işte) o gün hüsrana düşecekdir.
28 Ve sen (Habîbim) her ümmeti diz çökmüş bir halde göreceksin. Her ümmet kitabı (nın başı) na çağırılacak (ve onlara şöyle denilecekdir:) «Bu gün (dünyâda) yapmış olduklarınızın karşılığı verilecek».
29 «Karşınızda hakkı söyleyib duran bu (kitab), bizim kitâbımızdır. Şübhe yok ki neler yapıyor idiyseniz biz (hepsini meleklere) yazdırıyorduk».
30 Artık îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) edenleri Rableri rahmetine sokacakdır. İşte bu, apaçık mürâda erişenin ta kendisidir.
31 Küfredenlere gelince: (Onlara da şöyle denilecek:) «Karşınızda âyetlerim okunurken büyüklük taslayanlar, günahkârlar güruhu olanlar sizler değil miydiniz»?
32 (Ey kâfirler, size:) «Şübhesiz Allahın va'di hakdır. O saattin geleceğin) de asla şübhe yokdur» denildiği zaman siz «O saat de neymiş, bilmiyoruz. Tereddüdden başka bir zamanda bulunmuyoruz. Biz (onun muhakkak geleceğine) kat'î inan ve bilgi besleyenler değiliz» dediniz.
33 Onların yapdıkları amel (ve hareket) lerin kötülükleri, kendilerine (âid olmak üzere), açığa çıkmış, istihza edib durdukları şey (azâb) onları çepçevre kuşatmışdır.
34 (Şöyle) denilmişdir: «Siz bu gününüze kavuşmayı nasıl unutmuş idiyseniz bu gün biz de sizi öylece (azâbda) bırakacağız. Yeriniz ateşdir. (Dünyâdaki) yardımcılar (ınız) dan (bugün) sizi (kurtaracak) hiçbir (şey ve kimse de) yokdur».
35 «Bunun sebebi şudur: Çünkü siz Allahın âyetlerini bir eğlence edindiniz. Sizi dünyâ hayâtı aldatdı». İşte bugün onlar buradan çıkarılmayacaklar, onların tarziyeleri de kabul edilmeyecekdir.
36 Demek, (bütün) hamd, hem göklerin Rabbi, hem yerin Rabbi, hem âlemlerin Rabbi Allahındır.
37 Göklerde de, yerde de büyüklük ancak Ona mahsusdur. O, mutlak kaadirdir, yegâne hukûm ve hikmet saahibidir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ 2
اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ 3
وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ 4
وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 5
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ 6
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 7
يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ 8
وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ 9
مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ 10
هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ۟ 11
اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ 12
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 13
قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 14
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ 15
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ 16
وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 17
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 18
اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ 19
هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ 20
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟ 21
وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 22
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 23
وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ 24
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 25
قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ 26
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ 27
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 28
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 29
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ 30
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ 31
وَاِذَا ق۪يلَ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ ف۪يهَا قُلْتُمْ مَا نَدْر۪ي مَا السَّاعَةُۙ اِنْ نَظُنُّ اِلَّا ظَناًّ وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِن۪ينَ 32
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 33
وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ 34
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ 35
فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 36
وَلَهُ الْكِبْرِيَٓاءُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۖ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 37
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Haa, Mîm.
1
تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ
(Bu) kitabın indirilişi mutlak kaadir, yegâne hukûm ve hikmet saahibi Allahdandır.
2
اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Şübhe yok ki göklerde ve yerde mü'minler için kat'î âyetler (delâletler, ibretler) vardır.
3
وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ
(Allahın) sizi yaratmasında ve yer yüzüne yayıb üretmekde olduğu herbir canlıda da sağlam bilgi edinecek bir zümre için âyetler (delâletler, ibretler) vardır.
4
وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allahın gökden rızık indirib onunla yere, ölümünden sonra, can vermesinde, rüzgârları (o halden bu haale) evirib çevirmesinde de akıllarını kullanacak bir kavm için âyetler (delâletler, ibretler) vardır.
5
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
İşte bunlar Allahın âyetleridir ki sana bunları hak olarak okuyoruz. Artık onlar Allahın âyetlerinden sonra hangi bir söze inanırlar?
6
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Yalana, günâha dadanan her (kimsen) in vay haaline!
7
يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
Ki kendisine karşı Allahın âyetleri okunurken işidir de sonra büyüklük taslayıcı olarak bunları hiç işitmemiş gibi (küfründe) ısraar eder. İşte onu çok elem verici bir azâb ile müjdele.
8
وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ
Âyetlerimizden bir şey'e muttali' olduğu zaman o, bunu eğlenti edinir, işte onlar böyle. Onlar için zillet verici bir azâb vardır,
9
مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ
önlerinde cehennem. Onların ne kazandıkları şeyler, ne de Allâhı bırakıb da dostlar edindikleri nesneler kendilerinden hiçbir şey'i def'edemez. Onların hakkı büyük bir azâbdır.
10
هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ۟
Bu (Kur'an) bir hidâyetdir. Rablerinin âyetlerine küfredenler (e gelince:) Onlar için öyle bir azâb vardır (ki bu) çok elem verici bir azâb (nev'în) den (dir).
11
اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ
Allah, Emir (ve izn) iyle — içinde gemilerin akıb gitmesi için, fazl (-u kerem) inden (nasıyb) aramanız için — size denizi müsahhar etmiş olandır. Gerekdir ki şükredesiniz.
12
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
O, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini, kendi (canibi) nden size râm etdi. Şübhe yok ki bunda, iyi düşünecek bir kavm için, kat'î ayetler (delâletler, ibretler) vardır.
13
قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
(Habîbim) îman edenlere söyle: Allahın günleri (nin çatıb geleceği) ni ümîd etmeyenleri (n ezalarına) aldırış etmesinler. Çünkü (Allah) herhangi bir kavme (ancak) kazanmakda olduklarıyle mukaabele eder.
14
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Kim iyi amel (ve hareket) ederse bu, kendi lehine, kim de kötülük ederse bu da kendi aleyhinedir. Nihayet (hepiniz) ancak Rabbinize döndürü (lüb götürü) leceksiniz.
15
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ
Andolsun ki biz İsrâîl oğullarına kitâb, hukûm ve peyğamberlik vermiş, onlara tertemiz rızıklardar vermiş, onları (zamanlarında) âlemlerin üstüne çıkarmış idik.
16
وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Onlara (dîn) emr (in) den açık açık deliller de vermişdik. Şimdi onların (bu emr hakkında) ihtilâfa düşmeleri (başka sebeble değil) ancak kendilerine (hakıykat-ı haale dâir) bilgi geldikden sonra aralarındaki ihtirasdan dolayıdır. Şübhesiz Rabbin onların ihtilâf etmekde oldukları şeyler hakkındaki hükmünü kıyaamet günü aralarında verecekdir.
17
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra (Habîbim) seni de (dîn) emr (in) den bir şeriatın üstüne me'mur kıldık. O halde sen ona tâbi' ol. Bilmezlerin hevâ (ve heves) lerine uyma.
18
اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ
Çünkü onlar Allah (ın irâdesin) den hiçbir şey'i senden kat'iyyen (uzaklaşdırıb) def'edemezler. Şübhe yok ki zaalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise takva saahiblerinin dostudur.
19
هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Şu (Kur'an) insanların kalb gözleri (ni açacak bir nuur), sağlam bilgi edinecek zümre için bir hidâyet ve rahmetdir.
20
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟
Yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar gibi mi yapacağız, dirim ve ölümleri bir mi olacak sandı (lar). Hükmedegeldikleri (bu) şey ne fena!
21
وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Allah, gökleri ve yeri hakkın ikaamesine sebeb olarak ve herkesin kazandığı ne ise, kendilerine asla haksızlık edilmeyerek, onunla mukaabele edilmesi için yaratmışdır.
22
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Şimdi bana haber ver: Hevaa (ve heves) ini Tanrısı edinmiş, kendini, bir ilim üzerine, Allah şaşırtmış, kulağını, kalbini mühürlemiş, gözüne de bir perde germiş bir adama Allahdan başka kim hidâyet edebilir? Haalâ iyi düşünmeyecek misiniz?
23
وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
Dediler ki: «Bu (hayât) dünyâ hayâtımızdan başka (bir şey) değildir. Ölüyoruz, yaşıyoruz. Bizi o sürekli zamandan başkası helak etmez». Halbuki onların buna dâir de hiçbir bilgisi yokdur. Onlar (başka değil) sâde (öyle) sanıyorlar.
24
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Karşılarında açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman onların «Eğer (iddianızda) doğrucular iseniz (ölmüş) atalarımızı (diriltib) getirin» demelerinden başka tutanakları yokdur.
25
قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
De ki: «Sizi Allah diriltiyor. Sonra sizi O öldürüyor. Bilâhare yine sizi, hakkında hiçbir şübhe bulunmayan, kıyamet gününe O (getirib) toplayacakdır. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
26
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
Göklerin ve yerin mülk (-ü tasarruf) u Allahındır. Baatıla sapanlar kıyametin kopacağı gün, (işte) o gün hüsrana düşecekdir.
27
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Ve sen (Habîbim) her ümmeti diz çökmüş bir halde göreceksin. Her ümmet kitabı (nın başı) na çağırılacak (ve onlara şöyle denilecekdir:) «Bu gün (dünyâda) yapmış olduklarınızın karşılığı verilecek».
28
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
«Karşınızda hakkı söyleyib duran bu (kitab), bizim kitâbımızdır. Şübhe yok ki neler yapıyor idiyseniz biz (hepsini meleklere) yazdırıyorduk».
29
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
Artık îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) edenleri Rableri rahmetine sokacakdır. İşte bu, apaçık mürâda erişenin ta kendisidir.
30
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
Küfredenlere gelince: (Onlara da şöyle denilecek:) «Karşınızda âyetlerim okunurken büyüklük taslayanlar, günahkârlar güruhu olanlar sizler değil miydiniz»?
31
وَاِذَا ق۪يلَ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ ف۪يهَا قُلْتُمْ مَا نَدْر۪ي مَا السَّاعَةُۙ اِنْ نَظُنُّ اِلَّا ظَناًّ وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِن۪ينَ
(Ey kâfirler, size:) «Şübhesiz Allahın va'di hakdır. O saattin geleceğin) de asla şübhe yokdur» denildiği zaman siz «O saat de neymiş, bilmiyoruz. Tereddüdden başka bir zamanda bulunmuyoruz. Biz (onun muhakkak geleceğine) kat'î inan ve bilgi besleyenler değiliz» dediniz.
32
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Onların yapdıkları amel (ve hareket) lerin kötülükleri, kendilerine (âid olmak üzere), açığa çıkmış, istihza edib durdukları şey (azâb) onları çepçevre kuşatmışdır.
33
وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
(Şöyle) denilmişdir: «Siz bu gününüze kavuşmayı nasıl unutmuş idiyseniz bu gün biz de sizi öylece (azâbda) bırakacağız. Yeriniz ateşdir. (Dünyâdaki) yardımcılar (ınız) dan (bugün) sizi (kurtaracak) hiçbir (şey ve kimse de) yokdur».
34
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
«Bunun sebebi şudur: Çünkü siz Allahın âyetlerini bir eğlence edindiniz. Sizi dünyâ hayâtı aldatdı». İşte bugün onlar buradan çıkarılmayacaklar, onların tarziyeleri de kabul edilmeyecekdir.
35
فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Demek, (bütün) hamd, hem göklerin Rabbi, hem yerin Rabbi, hem âlemlerin Rabbi Allahındır.
36
وَلَهُ الْكِبْرِيَٓاءُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۖ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Göklerde de, yerde de büyüklük ancak Ona mahsusdur. O, mutlak kaadirdir, yegâne hukûm ve hikmet saahibidir.
37

Sureler

Mealler
Ahkaf Suresi
Sonraki