Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 168
144. Allah, şöyle buyurdu: “Ey Musa! Ben seni seçtim ve seni (insanlara iletmek üzere sana vahyettiğim) mesajlarımla ve hitabıma mazhar kılmakla insanlar üzerinde bir mevkie çıkardım. Şimdi sen, (senin için olmayanı talepten vazgeçerek) sana ne vermişsem onu al ve karşılığında her hal, söz ve davranışınla şükredenlerden ol.
145. (Artık Musa, Rabbisiyle olan mülâkat süresini tamamlamış ve kavminin hayatında uygulanmak üzere Kitabı alacak noktaya gelmişti.) Nihayet Biz ona verdiğimiz Levhalar’da, (Allah’a giden yolda) ışık tutucu bir öğüt olacak ve (kavminin iman ve amel adına muhtaç bulunduğu) her konuya açıklık getirecek şekilde ilgili her bir meseleden bahiste bulunduk. “Ey Musa! Bundan böyle artık sen bu Levhalar’a kuvvetle sarıl ve kavmine de, onların içinde bilhassa yerine getirilmesi gereken hükümleri en güzel şekilde hayatlarında uygulamalarını emret. İtaatten çıkan fasıkların yurtlarının ne hale geldiğini (ve onları bekleyen nihaî yurdu) size yakında göstereceğim.
146. “Hiç hakları olmadığı, olması da mümkün bulunmadığı halde yeryüzünde büyüklenip çalım satanları âyetlerimden yüz çevirteceğim. Öyle ki onlar, yolumuzun doğruluğuna dair ne kadar iz, işaret ve delil görürlerse görsünler yine de onlara inanmazlar. Olgunluk ve doğruluk yolunu görseler, onu izlenmesi gereken yol olarak benimsemezler; buna karşılık, eğrilik ve taşkınlık yolunu görseler, hemen onu takip edilecek yol olarak benimserler. Böyle yaparlar, çünkü onlar âyetlerimizi baştan ve peşinen yalanlamış olup, onların anlam ve faydalarını idrakten bütün bütün uzaktırlar.
147. Âyetlerimizi ve bir gün Âhiret’le yüzyüze gelecekleri gerçeğini yalanlayan o kimseler –evet, işte onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Hem, başka nasıl olacaktı ki? Yoksa yaptıklarından başka bir şeyin karşılığını mı göreceklerdi?
148. Musa, Rabbisinin huzuruna çıkmak için aralarından ayrılmasının ardından halkı, ziynet takımlarından böğürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli yapıp onu ilâh edindiler. Onun kendilerine konuşmadığının ve onlara herhangi bir yol göstermediğinin de mi farkında değillerdi? Buna rağmen onu ilâh edindiler ve (bütün kâinat, yaratı lış ve Ulûhiyet gerçeklerinin aksine hareket eden ve böylece bizzat kendilerine de zulmeden) zalimler oldular.
149. Ne zaman ki böyle yapmakla ellerine hasaretten başka bir şey geçmediğini anlayıp eyvah dediler ve sapıp gittiklerini açıkça gördüler, işte o vakit sızlanmaya durdular: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, bu takdirde hiç şüphesiz bütün bütün kaybedenlerden oluruz.”