Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 155
38. Allah da şöyle buyurur: “Katılın insanlardan ve cinlerden sizden önce geçen toplulukların arasına, girin onlarla beraber Ateş’e!” Bu şekilde bir topluluk Ateş’e girdikçe yoldaşlarına lânet eder. Nihayet hepsi orada toplanıp bir araya geldiklerinde, sonrakiler öncekiler hakkında şöyle der: “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi yoldan çıkardılar; bu sebeple onlara iki kat Ateş azabı çektir!” Allah, şöyle buyurur: “(Saptıranlar, hem kendileri sapıp hem de başkalarını saptırdığı, diğerleri ise onlara uyup saptığı ve onları taklit ettikleri için,) her birinize iki kat azap var, fakat siz bilmiyorsunuz.”
39. Bu defa öncekiler diğerlerine şöyle söylenir: “Gördünüz ya, sizin bizden bir üstünlüğünüz, bize karşı bir ayrıcalığınız yok. O halde, bizzat kendi kazandığınız (günahlar karşılığında) tadın şu azabı!”
40. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onların karşısında büyüklük taslayarak inanmayı kibirlerine yediremeyenlere gök kapıları açılmayacak, (yaptıkları bazı güzel işler bile kabul görmeyecek) ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar da Cennet’e giremeyeceklerdir. Hayatları günah hasadından ibaret inkârcı suçluları işte böyle cezalandırırız.
41. Onların hakkı, Cehennem (ateşin)den bir yatak ve üzerlerinde de yine aynı ateşten örtülerdir. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.
42. İman edip, imanlarının gerektirdiği istikamette doğru, yerinde, sağlam ve ıslaha yönelik işler yapanlar ise –ki Biz, hiç kimseye kapasitesinin üzerinde bir sorumluluk yüklemeyiz– onlar Cennet’in yârânı ve yoldaşlarıdırlar; orada sonsuzca kalacaklardır.
43. Göğüslerinde (diğer mü’minlere karşı dünyada iken) kin, haset ve suizan kabilinden ne varsa hepsini çeker alırız –ırmaklar akar ayaklarının altından. Hamd ve şükür duygularıyla dopdolu olarak, “Bizi dünyada iken bahşettiği hidayetin neticesinde bu nimetlere erdiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi bu yola erdirmemiş olsaydı, biz kendimiz asla ona ulaşamazdık. Rabbimizin elçilerinin bize gerçeği getirdikleri apaçık ortada!” derler. O anda kendilerine seslenilir: “İşte, (dünyada iken) yapmayı tabiat haline getirdiğiniz güzel işlerden dolayı vâris kılındığınız (muhteşem) Cennet!”