Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 15
94. De ki: “Eğer iddia ettiğiniz gibi (Allah’ın sevgilileri ve Sıratı Müstakîm’in tek yolcuları iseniz ve dolayısıyla) Âhiret yurdu (olan Cennet) Allah katında, O’nun hükmü ve iznince başka kimseye değil de yalnızca size âitse, bu iddianızda ve iman davasında sadık, samimî ve sözünüzün doğruluğuna kani iseniz, haydi ölümü cana minnet bilin ve hemen temennî edin.”
95. Ama işleyip durdukları ve bizzat kendi elleriyle Âhiret’e gönderdikleri (cinayetler, zulümler ve cürümler onlarda ölüp Allah’a kavuşma aşk ve arzusunu yok ettiği, her halükârda vicdanları da yaptıklarının kötülüğüne hükmedip cezasız kalmayacağını sezdiği için) ölümü asla, hem de ebediyen arzu etmezler. Allah, (şirk ve daha başka büyük günahlar içinde yüzmekle kendilerine zulmeden) o zalimleri çok iyi bilmektedir.
96. Hiç şüphesiz onları insanların yaşamaya en hırslısı bulursun; öyle ki, (Allah’ı tanımayan ve çeşit çeşit putları O’na) ortak koşanlardan daha da hırslı. Her biri arzu eder ki bin sene yaşasın. Halbuki ne kadar çok yaşarsa yaşasınlar, (böyle günahlar içinde yüzdükçe) bu ömür onları azaptan uzaklaştıracak, azapla aralarına girecek, Âhiret’in gelmesine mani olacak da değildir. Neler yapıyorlar, hangi işlerle meşguller, Allah, hepsini çok iyi görmektedir.
97. (Bir de, Kur’ân’ı kendi içlerinden birine değil de sana getiriyor diye Cebrail’e düşman olurlar. Onlara) de: “(Âlemlerin Rabbi, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah şöyle buyuruyor:) ‘Kim Cebrail’e düşman ise bilsin ki Cebrail, o Kur’ân’ı (kendi karar ve tercihiyle değil,) tamamen Allah’ın emir ve izniyle senin kalbine, kendinden önceki bütün İlâhî kitapları (aslî halleri, halâ ihtiva ettikleri gerçekler ve İlâhî kaynakları itibariyle) tasdik edici ve mü’minler için hem baştan sona bir hidayet kaynağı, hem de (dünya ve Âhiret hayatları adına bir) müjde olarak indirmekte, (böylece o kalb, âdeta mücessem vahiy haline gelmekte)dir’.”
98. (Allah’ın emrettiğinden başkasını yapmayan Cebrail’e düşmanlık, Allah’ın takdirine ve dolayısıyla Allah’a düşmanlıktır. Bu sebeple,) kim Allah’a, meleklerine, rasûllerine ve (bu arada melekler içinde) Cebrail’e ve Mikâil’e düşmansa bilsin ki, hiç şüphesiz Allah kâfirlere düşmandır. (Onlara mühlet vermesi, onları ihmal ettiği için değildir; sadece haset, inat ve hevaheveslerine bağlılıklarından vazgeçip, gerçeğe yönelirler ve imanla mü’minler cemaatine dahil olurlar mı diyedir).
99. (Onların küfr ü inkârlarına üzülme!) Şurası bir gerçek ki sana, (senin risaletini, Kur’ân’ın Allah katından bir kitap olduğunu güneş gibi gösteren, güneş gibi kendi kendilerine delil olan) apaçık âyetler, parlak deliller indirdik. Bütün bu âyet ve delilleri, ancak (hâl, düşünce, bakış açısı ve yaşayışlarıyla) Sıratı Müstakîm’den sapmış ve apaçık günah işlemekten çekinmeyenler (fasıklar) görmezlikten, duymazlıktan gelir ve inkâr eder.
100. (O fasıklar) ne zaman bir ahidde bulunsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh onu bozup atıverecek öyle mi? (Evet, hep böyle yapıyorlar; hem küçük bir güruh da değil,) onların çoğu, ahd tanır, iman eder değillerdir.
101. Hem, nihayet kendilerine Allah katından ellerinde bulunan (Tevrat’ı aslî hali, halâ ihtiva ettiği gerçekler ve İlâhî kaynağı itibariyle) tasdik eden bir rasûl gelince önceden kendilerine Kitap verilmiş olanların bir bölümü, sanki (onun Allah tarafından gönderilmiş hak bir Kitap ve onu getiren Rasûl’ün de bekledikleri son Peygamber olduğunu) bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitabı’nı omuzlarının arkasına, çok geriye attılar (ne Tevrat’ın O’nunla ilgili haberlerine itibar ettiler, ne de Kur’ân’a gereken saygı ve alâkayı gösterdiler).