Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 171
160. Biz, israîloğullarını on iki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Mûsa’ya, Tih çölünde susayan kavmi kendisinden su istediği zaman: “- Asânı taşa vur” diye vahyettik. Vurunca, o taştan hemen on iki göze kaynayıp akmağa başladı. Her kabile, su alacağı yeri bildi ve belledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvasiyle bıldırcın indirdik. Onlara: “- size rızık olarak verdiğimiz en temizlerinden yeyin” dedik (fakat onlar nimetleri inkâr etmekle) bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
161. O vakit onlara (İsrailoğullarına) şöyle denilmişti; “- Şu şehirde (Beytü’l-Makdis’de) yerleşin ve onun mahsüllerinden dilediğinizi yeyin; günahlarımızı bağışla, diye dua edin. O şehrin kapısından, Allah’a şükr için secde ederek girin ki, size suçlarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ileride ziyadesini vereceğiz.”
162. Nihayet içlerinden o zulmedenler (edecekleri duayı eğlenceye alarak) sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle koydular (Hıtta’yi Hınta= Bizi bağışla’yı buğday mânası haline soktular.) Zulmü âdet edinmeleri sebebiyle, biz de üstlerine, gökten murdar bir azâp indirdik.
163. (Ey Rasûlüm), o Yahudi’lere, deniz kenarındaki kasaba halkının başına gelen felâketi sor. O vakit, yasak edildikleri cumartesi gününde balık avlamakla Allah’ın cumartesi yasağına tecavüz ediyorlardı. Çünkü ibadet için tatil yaptıkları cumartesi günü, balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu. Cumartesi ta’tili yapmıyacakları gün ise, gelmiyordu. İşte biz, itaattan çıkmaları sebebiyle, onları böyle imtihan ediyorduk.