Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 416
12. İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsileri, suçluları, günahkârları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: 'Ey Rabbimiz, gördük, akıllandık ve dinliyoruz. Şimdi bizi dünyaya geri gönder de, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirelim, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayalım, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olalım, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyelim. Artık, Allah’ın Rasulü’nün tebliğ ettiği Kur’ân’ın ve sünnetin değerini delilleriyle, gerekçeleriyle bilip kesin olarak inandık.' diyecekleri zaman bir görsen.
13. Eğer bizim sünnetimiz, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olsaydı, herkese hidayet nasip eder, doğru, hak yola sevk ederdik. Fakat: 'Hür iradelerine ve özgürce seçme hakkına sahiplerken, sana ve Kur’ân’a itibar etmedikleri için dalâleti tercih eden insanlar ve cinlerle, hepsiyle, kesinlikle Cehennemi dolduracağım' şeklindeki kararım da gerekçeli olarak kesinlik kazandı.
14. O gün onlara: 'Bu güne kavuştuğunuzda, hesabını vereceğiniz sorumlulukları unutmanız sebebiyle şimdi cezanızı tadın bakalım. Aslına bakarsanız, biz de sizi, size rahmetimizle muameleyi unuttuk. İşlediğiniz ameller dolayısıyle ebedî azâbı tadın.' diyeceğiz.
15. İtaati gurur-kibir meselesi yapmayanlar, âyetlerimizle kendilerine öğüt verildiği zaman, âyetlerimize kesinlikle iman ederler. Sübhânallahi ve bihamdihî diyerek secdeye kapanırlar, Rablerini hamd ile tesbih ederler.
16. Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ve ibadet ederlerken, yalvarırlarken, yanları yataklardan uzak kalır. Kendilerine rızık ve servet olarak verdiklerimizden Allah yolunda karşılık beklemeden, gönüllü harcarlar, insanların ihtiyaçlarını görürler.
17. Hiç kimse, kendileri için saklanan göz aydını olacak, mutlu edecek nimetlerin ne olduğunu bilmez. Bunlar işlemeye devam ettikleri, devamlı bilinçli, amaçla örtüşen niyete dayalı, cârî-kalıcı amellerin mükâfatıdır.
18. Öyle ya, mü’min olan kimse, hak dinin, doğru ve mantıklı düşünmenin dışına çıkan fâsık, âsi, bozguncu kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar.
19. İman ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenlerin, işlemeye devam ettikleri amelleri sebebiyle, yerleşip ağırlanacakları, huzur içinde kalacakları cennet konakları vardır.
20. Doğru ve mantıklı düşünmenin, hak dinin dışına çıkan fâsıkların, âsilerin, bozguncuların mekânları ise ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler, kendilerine: 'Yalanlayıp durduğunuz, Cehennem azâbını tadın' denilir.