Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 162
88. Kavminin büyüklük taslayan serkeş zorba kodamanları: 'Yâ Şuayb, ya seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden kesinlikle çıkaracağız, ya da geleneksel düzenimize döneceksin, bizim yaşadığımız hayatı benimseyeceksin' dediler. Şuayb: 'İstemesek de mi, baskıyla, zorla bunları yaptıracaksınız?' dedi.
89. 'Allah’ın bizi küfürden kurtarmasından sonra, tekrar sizin geleneksel düzeninize, hayat tarzınıza dönersek Allah adına yalan uydurduğumuzu kabullenmiş oluruz. Rabbimiz Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olması dışında, geri dönmemiz olacak şey değildir. Her şey, Rabbimizin ilmi, iradesi, planı içinde gerçekleşmektedir. Allah’a, sadece Allah’a dayanıp güvendik, işlerimizi ona havale ettik. Ey Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında adâletle, hakkı ölçü alarak durumumuzu açıklığa kavuşturacak bir hüküm ver, . Sen, açık hükümle sonuca varanların en hayırlısısın.' dedi.
90. Kavminden kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kodamanlar, halka: 'Şuayb’e tâbi olursanız, o takdirde siz de zarara uğrarsınız' dediler.
91. Derken, şiddetli bir gürleme halinde âni bir sarsıntı onların işini bitirdi. Sabahleyin yurtlarında yere çarpılarak çakılıp kalanlar oldular.
92. Şuayb’i yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç yaşamamış, hiç güzel gün görmemiş gibiydiler. Şuayb’i yalanlayanlar, işte ziyana uğrayanlar, onlar oldular.
93. Bu durumda, Şuayb onlardan uzaklaştı. Ve : 'Ey kavmim, ben, Rabbimin bana vahyettiklerini size tebliğ ettim. Size öğüt verdim. Artık bundan sonra, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas eden inkârcı, küfre saplanmış bir kavme, nankör bir topluma nasıl acırım.' dedi.
94. Biz hangi ülkeye özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir peygamber gönderdiysek, oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk, şiddet, hastalık ve ekonomik darboğazlarla, mallarına ve kendilerine gelen zararlarla sıktık.
95. Sonra bu kötü, sıkıntılı, felâketli günlerin yerine düzenli bir devlet hayatı, iyilik bolluk, zenginlik ve refah getirdik. Nihayet çoğaldılar. Başlarına gelen felâketleri, Allah’ın cezalandırması ve imtihanı sayacakları yerde: 'Atalarımız da böyle sıkıntılar ve sevinçli günler, ekonomik darboğazlar ve refah günleri yaşamışlardı. Bunlar tabiî olaylardır' diyerek ikazları hafife aldılar. Biz de onları, farkına varmadıkları bir anda, ansızın, hayal edemeyecekleri bir şekilde yakalayıp işlerini bitirdik.