Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 248
104. (Hâlbuki) onun (Hakikat konusundaki uyarın) karşılığında onlardan bir bedel istemiyorsun. . . O, ancak âlemler (ins ve cinn) için bir hatırlatmadır!
105. Semâlarda ve arzda nice işaret var ki, onlar bunlardan yüz çevirerek üzerlerinden geçip giderler.
106. ONLARIN ÇOĞUNLUĞU ANCAK MÜŞRİKLER OLARAK (varsandıkları, tanrıları veya BENLİKLERİNİ EŞ KOŞARAK) ALLÂH'A İMAN EDERLER!
107. (Yoksa) onların, Allâh azabından hepsini sarıp sarmalayacak bir şeye veya onlar farkında değillerken o Saat'in (ölümün) ansızın kendilerine gelmesine karşı bir güvenceleri mi var?
108. De ki: "İşte bu benim yolumdur; basîret üzere (taklitle değil idrak ettirmeye çalışarak) Allâh'a davet ederim. . . Ben ve bana tâbi olanlar (basîretle yaşayanlardır). Subhan Allâh! Ben herhangi bir şeyi Allâh'a ortak koşanlardan değilim!"
109. Senden önce, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz ricalden başkasını irsâl etmedik. . . Arzda dolaşıp seyir etmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görsünler. . . Korunanlar için, sonsuz olan gelecek yaşam ortamı elbette daha hayırlıdır. . . Aklınızı kullanmayacak mısınız?
110. Tâ ki Rasûller ümitlerini yitirdiler ve (azap uyarıları gerçekleşmeden önce) zannettiler ki kendileri yalanlandılar, (işte o zaman) nusretimiz onlara geldi. . . Dilediğimiz kimseler kurtarıldı. . . Suçlular toplumundan azabımız geri çevrilmez.
111. Andolsun ki, onların yaşam hikâyelerinde derinliğine düşünen akıl sahipleri için bir ibret vardır! O (Kur'ân) (beşer tarafından) uydurulan bir söz değildir. . . Fakat öncekilerden önüne gelen orijin bilgiyi tasdik eden; her şeyi tafsilâtlı anlatan ve iman eden bir topluluk için de hüda (hakikat bilgisi) ve rahmet (nefsinin hakikatini bilip gereğince yaşamak) olandır.