Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Sayfa 318
88. Derken Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli yapıp çıkardı. Samiri ve arkadaşları: “İşte sizin ilahınız da, Musa'nın ilahı da budur, ne var ki Musa geçmişteki bu gerçeği unuttu!” dediler.
89. Peki görmediler mi ki, bu heykel onlara cevap veremez, onlara ne zarar verebilir, ne de bir yarar sağlayabilir.
90. Oysa Musa daha dönmeden önce, Harun onlara: “Ey kavmim!” demişti. “Siz bu buzağı ile imtihan olunuyorsunuz, sizin Rabbiniz O sınırsız rahmet sahibidir. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.”
91. Ama onlar: “Asla” dediler. “Musa bize dönünceye kadar ona tapmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
92. Ve Musa döndüğünde: “Ey Harun!” dedi. “Bunların doğru yoldan saptıklarını görünce, ne engel oldu da
93. bana uymadın, yoksa emrime karşı mı geldin?”
94. Harun: “Ey anamın oğlu!” dedi. “Saçımdan sakalımdan tutma benim; gerçek şu ki ben senin, “Bak İsrailoğullarının arasına ayrılık düşürdün sözümü tutmadın demenden korktum.”
95. Bu sefer Musa Sâmirî'ye dönerek: “Peki ya senin amacın neydi ey Sâmirî?” dedi.
96. Sâmirî cevaben: “Onların göremediği bir şeyi gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp onu atıverdim, veya elçi olan Musa'nın öğretilerinden bir kısmını fırlatıp attım, böylelikle bana bu işi nefsim hoşa giden bir şey olarak gösterdi.”
97. Musa Sâmirî'ye: “Öyle ise defol git. Senin dünya hayatında cezan, her rastladığın kimseye bana yaklaşma, bana dokunma! demendir. Ve şüphesiz senin için, kendisinden asla kaçınamayacağın azap dolu bir buluşma zamanı vardır. Şimdi bak, kendini herşeyinle adayarak tapındığın şu düzmece ilahına, onu nasıl yakacağız ve sonra toza toprağa çevirip, külünü de denize savuracağız.”
98. “Size gelince ey İsrailoğulları! Sizin biricik ilahınız, kendisinden başka gerçek ilah olmayan Allah'tır. Sınırsız bilgisiyle herşeyi kuşatan O'dur.”