Sureler
Mealler
Önceki
Sâd Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
3 Şunu iyi bil ki, gönülden ve kayıtsız şartsız bir itaate lâyık olan, yalnızca Allah'tır.

Fakat kendilerine O'nun yanı sıra boyun eğmeye lâyık birtakım dostlar edinen müşrikler, bu çirkin davranışlarını güya mazur göstermek için, "Biz bu putlara, doğaüstü güçlere, tanrısal nitelikler yakıştırdığımız dinî ve siyasî önderlere ve büyük insanlara, sadece bizi Allah'a yakınlaştırsınlar diye tapıyoruz. Nasıl ki sıradan bir insan padişahın huzuruna çıkamıyor, ancak onun yakın dostları aracılığıyla arzu ve dileklerini ona iletebiliyorsa, biz aciz kullar da doğrudan Allah'a yalvarmak yerine, O'na bizden daha yakın olan putlar, efendiler, azizler aracılığıyla O'na kulluk ediyoruz!" derler. Oysa Allah, sırf etrafındaki yakın "dostlarını" memnun etmek için ve onların aracılığıyla ihsanlarda bulunan, aksi takdirde kimseye bir şey vermeyen cimri bir ilâh olmadığı gibi, yönetimi altındaki insanların kalbinden geçenleri bilmeyen, bu yüzden de aracılara muhtaç olan padişahlar gibi aciz de değildir.

Hiç kuşkusuz Allah, bu inkârcıların anlaşmazlığa düştükleri bütün tartışmalı konularda, Hesap Günü aralarında hükmünü verecektir. Çünkü Allah, hem kendi vicdanına, hem de diğer insanlara karşı yalan söyleyen ve kendisine bahşedilen bunca nimetlere karşı nankörlük eden kimseleri, nihai anlamda başarıya ve kurtuluşa ulaştırmaz, doğru yola iletmez.

Eğer müşrikler, "Allah, kendisine bir ortak edinecek kudrete sahip değil midir ki, buna karşı çıkıyorsunuz?" diye soracak olurlarsa onlara de ki:
2 Hakikatin ta kendisi olan ve mutlak doğruyu ve gerçeği ortaya koyan bu Kitabı sana Biz indirdik. O hâlde, tertemiz ve samimi bir inançla Allah'a yönelerek ve yalnızca O'nun otoritesine boyun eğerek O'na kulluk et.
1 Bu kutlu Kitap, sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir.
4 Evet, Allah kendisine bir yardımcı, hatırı sayılır bir dost veya bir evlat edinmek isteseydi, —sonsuz kudret sahibi olduğundan— yarattıklarından herhangi birini seçip onu evlat edinebilirdi, fakat böyle bir şey asla söz konusu olamaz! Çünkü çocuk veya yardımcı edinmek bir eksiklikten kaynaklanır. Oysa O, her türlü noksanlıktan uzaktır, yücedir. O, her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir tek Allah'tır.
5 Allah, gökleri ve yeri anlamsız ve boş yere değil; hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yaratmıştır.

Görmüyor musun; nasıl da geceyi gündüzün üzerine dolamakta, gündüzü de gecenin üzerine dolamaktadır.

Ve her biri belli bir yörüngede akıp gitmekte olan Güneş'i ve Ay'ı, insanlığın faydası için kendine nasıl boyun eğdirmektedir.

İyi bilin ki O, sonsuz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır.

Gece ile gündüzün birbirleri üzerine "tekvir" edildiğini bildiren bu ayet, yeryüzünün yuvarlak olduğuna işaret etmektedir. Çünkü ayette geçen "tekvir" kelimesi, "Yuvarlak bir cismin üzerine bir şey sarmak, dolamak" anlamına gelir.
6 O Allah ki, ilk atanız Âdem'i balçıktan yaratıp ona ruhundan üfleyerek sizi başlangıçta bir tek candan yaratmış, daha sonra onunla aynı özden, aynı unsurdan Havva adındaki eşini var etmiş ve bu ikisinden, birçok milletler, kabileler meydana getirmiştir. Ayrıca sizin için, bütün büyükbaş ve küçükbaş hayvanları temsil eden deve, sığır, koyun ve keçi olmak üzere, dişileriyle birlikte tam sekiz cins evcil hayvan yaratmıştır.

Bir de sizi, annelerinizin rahimlerinde, iç içe üç kat karanlık içerisinde; nutfe, alaka, mudğa ve cenin gibi yaratılıştan yaratılışa geçirerek aşama aşama yaratmaktadır.

Sizin gerçek Sahibiniz, Efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah işte budur. Göklerde ve yerde mutlak egemenlik ve hükümranlık yalnızca O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da, kâfirlerin yalanlarına kanıp aldanıyorsunuz!
7 Ey insanlar! Eğer bunca nimetlere karşı nankörlük edecek olursanız, bunun zararını yalnızca kendiniz çekersiniz. Çünkü Allah size de, yapacağınız ibadet ve iyiliklere de asla muhtaç değildir! Bununla birlikte O, yine de kullarının nankörlük edip inkâra saplanmasına razı olmaz;

Ama eğer şükrederseniz, o zaman sizden razı olur.

Unutmayın ki, Hesap Gününde hiç kimse bir başkasının günahını çekmeyecektir. Dolayısıyla, Hristiyanların uydurduğu "Hz. Âdem'in işlediği günahtan dolayı onun soyundan gelenlerin de günahkâr olarak dünyaya geldiği ve babasız dünyaya gelen İsa Peygamberin kendisini feda ederek bu günahı affettirdiği" şeklindeki iddiası, hem Hz. İsa'ya atılan çirkin bir iftira, hem de Allah'ın adaleti konusunda insanları şüpheye düşüren şeytanî bir aldatmacadır.

Gerçek şu ki, ne kadar yaşarsanız yaşayın, hepiniz eninde sonunda ölecek ve Rabb'inizin huzuruna varacaksınız. İşte o zaman Allah, bu dünyada yaptığınız her şeyi size bir bir haber verecektir.

Hiç kuşkusuz O, kalplerde gizlenen bütün gizli niyet ve düşünceleri tam olarak bilmektedir. İşte size, insanoğlunun iç dünyasını açığa çıkaran ilâhî bir bilgi:
8 İnsanoğluherhangi bir belâ veya sıkıntıyla yüz yüze gelince, içtenlikle Rabb'ine yönelerek ona yalvarıp yakarır.

Fakat Allah bu sıkıntının ardından ona kendi katından bir nimet verince, daha önce O'na ettiği duaları unutur da, insanları Allah yolundan çevirmek için birtakım putlara veya yüce şahsiyetlere ilâhlık payesi vererek O'na ortak koşmaya başlar.

Bu gibi nankörlere de ki: "Bu inkârınla dünyada birazcık daha oyalan bakalım; fakat sonunda, ateşi hak edenlerden olacaksın!"
9 "Şimdi söyleyin, bu nankör kâfirler mi daha hayırlıdır, yoksa âhiret azabının dehşetinden korkarak ve Rabb'inin rahmetini umarak, gece vakitlerinde namaz için yatağını terk eden, bazen secde ederek, bazen kıyamda durarak O'na içtenlikle ibadet eden tertemiz müminler mi?

O cahillere de ki: "Öyle ya, bu hakikati bilenlerle bilmeyenler hiç Allah katında eşit olabilir mi?

Nitekim ancak akıl ve sağduyu sahipleri tavsiyelerden öğüt alırlar."
10 Ey şanlı Elçi! Şu ilâhî fermanı müminlere duyurarak de ki: "Kardeşlerim, bakın Rabb'imiz bizlere ne buyuruyor: "Ey iman eden kullarım! Rabb'inizden gelen ilkeler doğrultusunda yaşayın, dürüst ve erdemlice davranışlar göstererek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının!

Şunu iyi bilin ki, bu dünyada güzel davranış gösterenler için, öte dünyada çok daha güzel bir ödül vardır. Öyleyse, eğer içinde bulunduğun ortam ve şartlar seni Müslümanca yaşamaktan alıkoyup günaha sürüklüyorsa, gerektiğinde içinde yaşadığın toplumu, ülkeyi, arkadaş grubunu, aileyi, çevreyi, alışkanlıklarını, hayat tarzını vs. terk ederek, İslâm'ı yaşayabileceğin yepyeni bir hayata geçiş yapmalı, yani Allah yolunda hicret etmelisin.

Unutma ki, Allah'ın arzı geniştir. Yani, günahlardan uzaklaşarak Allah'a sığınma imkânı her zaman, her yerde vardır. O hâlde, bu hedefi gerçekleştirenlere müjdeler olsun:

Allah yolunda giriştiği mücadelenin sıkıntılarına kahramancagöğüs gerip sabredenlere, hak ettikleri ödülleri hadsiz hesapsız verilecektir."
11 Ey Peygamber! De ki: "Ben, dupduru ve samimi bir inançla Allah'a yönelerek ve yalnızca O'nun otoritesine boyun eğerek O'na kulluk etmekle emrolundum."
12 "Ve bir de, Müslümanların ilki ve öncüsü olmakla emrolundum!"

Bunun için, yeryüzünde bir tek mümin kalmamış bile olsa ümitsizliğe, yılgınlığa kapılmayacak, gerekirse tek başıma mücadeleye devam edeceğim. Tüm kalbimle, tüm benliğimle Rabb'imin buyruklarına boyun eğeceğim. Sözlerimle, davranışlarımla, hayatımla ve ölümümle müminlere örneklik ederek, daima Müslümanların ilki ve öncüsü olacağım!"
13 Ey Peygamber! İman konusunda sana pazarlık teklif eden inkârcılara de ki: "Doğrusu ben Rabb'ime isyan edecek olursam, o dehşetli Günün azabından cidden korkarım."
14 Arkasından de ki: "İşte ben, bana emredildiği gibi tertemiz bir inançla Allah'a yönelerek veyalnızcaO'nun hükmüne boyun eğerek sadece O'na kulluk ederim."
15 "O hâlde, ey inkârcılar! Eğer cehenneme girmek istiyorsanız, Allah'ın yanı sıra dilediğiniz varlıklara tapının! Ancak bunun acı sonuçlarına katlanmak zorundasınız."

De ki: "Gerçek anlamda zarara uğrayanlar, Hesap Gününde hem kendilerini, hem de yakınlarını ziyana sürükleyecek olanlardır.

Dikkat edin, bu gerçekten de apaçık bir hüsrandır!"
16 Öyle bir hüsran ki; o gün onları üstlerinden ve altlarından kapkara bulutlar gibi ateşten gölgeler saracak.

Allah, kullarını işte bu korkunç azap ile korkutup uyarmaktadır. O hâlde, ey kullarım, Benim çizdiğim haram helâl sınırlarını çiğnemekten sakının!
17 Allah'ın hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarına, yani tağutlara kulluk etmekten kaçınan ve tüm benliğiyle Allah'a yönelerek, yalnızca O'na kul köle olan müminlere gelince, onlara ebedîmutluluk ve kurtuluş müjdesi var. Öyleyse müjdele o fedakâr, o dürüst ve erdemli kullarımı!
18 Onlar muhataplarının sözünü saygıyla dinler ve söylenen sözlerin, ortaya konan iddialarınen doğrusuna, en güzeline uyarlar. Sözlerin en güzeli olan Kuran'ı işittikleri zaman, inat ve önyargı ile onu inkâr etmezler. Kur'an ve Sünnet'te kendilerinden istenenlerin en güzelini, en faziletlisini alır ve en güzel biçimde uygularlar.

İşte, Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler bunlardır. Akıl ve sağduyu sahibi olanlar da yalnızca bunlardır.
19 Şimdi, hak ve hakikat karşısında inatla direnen ve bu yüzden hakkında azap hükmü gerçekleşen kimse doğruya, gerçeğe ulaşabilir mi? Öyle ya, bilerek ve isteyerek ateşe giren kimseyi sen mi kurtaracaksın?
20 Öte yandan, Rablerinden gelen ilkeler doğrultusunda yaşayan, dürüst ve erdemlice davranışlar göstererek kötülüklerden sakınanlara gelince, onlar için cennet bahçelerinde, altlarından ırmaklar akan ve üst üste kurulmuş muhteşem konaklar, köşkler vardır. Bu Allah'ın vaadidir ve Allah asla sözünden dönmez.
21 Allah'ın gökten sağanak sağanak su indirerek, onu tatlı ve serin pınarlar hâlinde yeryüzünde akıttığını ve bu suyla, rengârenk meyveler, ekinler yeşerttiğini görmüyor musun? Derken bu güzelim bitkiler zamanla kurur, böylece onların tamamen sararıp solduğunu görürsün. Ve sonunda Allah, onları değersiz bir çer çöp yığını hâline getirir. İşte bu göz alıcı dünya nimetleri de bir gün böyle yok olup gidecektir. Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, akıl ve sağduyu sahipleri için hem Allah'ın sonsuz ilim, kudret ve merhametini gözler önüne seren, hem de dünya nimetlerinin gelip geçici birer oyalanmadan ibaret olduğunu anlatan güzel bir ibret ve öğüt vardır.
22 Yaptığı güzel davranışlar sayesinde, Allah tarafından gönlü İslâm'a açılan ve böylece Rabb'inden gelen Kur'an gibi bir ışık ile yolunu aydınlatan kimse, gönlünü her türlü güzelliğe kapamış inatçı bir kâfir ile aynı olabilir mi? O hâlde, Allah'ın zikri olan bu Kur'an ayetlerine karşı kalpleri katılaşmış olanların vay hâline! İşte onlar apaçık bir yanılgı, apaçık bir dalalet içindedirler.
23 Allah, sözlerin en güzeli olan bu Kur'an ayetlerini, kendi içinde tutarlı, ayetleri arasında mükemmel bir ahenk ve uyum olan vehakikati tüm yönleriyle ele alıp tekrarlayan mükemmel bir kitap hâlinde indirmiştir. Ondakiazap ayetlerini okudukları zaman, Rablerine saygı duyanların ondan tüyleri ürperir. Sonra rahmet ayetlerine gelince, Allah'ın zikrine karşı tenleri yumuşar, gönülleri sakinleşir.

İşte Allah'ın dosdoğru yolu budur. O, samimî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyeni bu yola iletir. Bile bile kötülüğü tercih ederek sapıklığı hak edene gelince, Allah kimi saptırmış, kimin yoluna ‘sapıklıktır' damgasını vurmuşsa, O'ndan başka hiç kimse ve hiçbir güç onu doğru yola iletemez.
24 Kıyamet Günü elleri ayakları zincirlenmiş olan zalimlere, "Yaptıklarınızın acı meyvelerini bugün tadın bakalım!" denildiğinde, o korkunç azaba karşı kendilerini ancak yüzleriyle korumaya çalışanlar mı daha hayırlıdır, yoksa cennet bahçelerinde mutluluğun tadını çıkaran müminler mi?
25 Onlardan önceki ümmetler de aynen günümüz inkârcıları gibi hakikati yalanlamışlardı. Fakat sonunda, hiç ummadıkları bir anda korkunç bir azap başlarına çöküvermişti.
26 Böylece Allah, onlara dünya hayatında alçaklığı, perişanlığı tattırmıştı. Fakat âhiret azabı dünyadakinden daha korkunçtur, bir bilselerdi!

İşte sizi hem bu dünyada hem de âhirette kurtuluşa ve esenliğe ulaştırmak üzere:
27 Doğrusu Biz bu Kur'an'da, insanlara hakikati tüm berraklığıyla göstermeye yetecek her türden ibret verici misaller, apaçık ve çarpıcı örnekler verdik ki, bu ayetler üzerinde düşünüp öğüt alsınlar. Diğer bir deyişle:
28 Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplara, içinde hiçbir çelişki, bulanıklık, tutarsızlık barındırmayan, sıradan bir insanın bile rahatlıkla anlayabileceği; dili, üslubu ve örnekleri bakımından pürüzsüz Arapça olarak indirilmiş muhteşem bir Kur'an gönderdik ki, önce onlar, sonra da tüm insanlarondaki uyarıları dikkate alarak kötülüklerden sakınsınlar ve daima iyiliklere, güzelliklere yönelsinler.

İşte Allah'ın yanı sıra başka bir otoriteye boyun eğmenin ne büyük bir şaşkınlık olduğunu sizin kendi hayatınızdan canlı bir misalle anlatan güzel bir örnek:
29 Allah, birbirleriyle sürekli çekişen efendilerin emri altındaki bir adam ile sadece tek kişinin emrindeki bir adamı size örnek veriyor. Düşünün, bu ikisinin durumu hiç bir olur mu? Elbette olmaz. Öyleyse, sahte ilâhların, batıl inanç ve hurafelerin, sizin gibi aciz birer yaratık olan putlaştırılmış önderlerin, efendilerin, azizlerin, diktatörlerin boyunduruğundan kurtulmalı ve göklerin ve yerin mutlak Efendisi olan bir tek Allah'a kul olarak gerçek özgürlük ve onuru kazanmalısınız. Unutmayın ki, göklerin ve yerin hazineleri O'nun katındadır ve mademki bütün nimetler O'ndandır, o hâlde bütün teşekkür ve övgüler de yalnızca Allah'a olmalı, sadece Ona kulluk ve ibadet edilmelidir. Ne var ki, o inkârcıların çoğu bu apaçık hakikati anlamaya yanaşmazlar.
30 Ey hak yolunun yolcusu! Öyleyse, inkârcıların baskılarına, alay ve işkencelerine aldırmadan Rabb'inin yolunda mücadeleye devam et. Unutma ki,vakti zamanı gelince sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
31 Sonra da Hesap Gününde, hepiniz Rabb'inizin huzurunda yargılanacaksınız. Öyleyse:
32 Allah'a karşı yalan sözler uyduran ve O'nun mesajı tüm açıklığıyla kendisine ulaştığı hâlde doğruyu, gerçeği bile bile inkâr eden kimseden daha zalim kim olabilir? Bu nankörler için, ancak şu söylenir: Cehennemde kâfirler için yer mi yok?
33 Doğruluğun, adaletin ta kendisi olan bu Kur'an'ı sürekli gündeme getiren ve tüm kalbiyle onu benimseyip destekleyen kimselere gelince, işte dünyada günah ve kötülüklerden, âhirette de zillet, perişanlık ve azaptan korunanlar yalnızca bunlardır.
34 Bu dünyada çetin bir sınavdan geçen bu insanlara, Rableri katındaki cennette diledikleri her şey verilecektir. İşte güzel davrananların mükâfatı budur. Şöyle ki:
35 Allah, böyle fedakâr müminlerden oluşan bir toplumu daima iyiliğe, güzelliğe yönlendirecek, böylece bireysel ve toplumsal hayatlarında her türlü zulmü, haksızlığı, kötülüğü yok ederek onların Kur'an'la tanışmadan önce işlemiş oldukları en büyük suçları bile silecek ve âhirette kendilerini, yaptıkları iyiliklerin en güzeliyle ödüllendirecektir.
36 Evet; sonsuz kudret, merhamet ve adalet sahibi olan Allah, kuluna dost ve yardımcı olarak yetmez mi? Elbette yeter! O hâlde, kulluk makamına yükselen ve bu şerefli makamın hakkını veren mümini kim korkutabilir? Allah onunla beraber olduktan sonra, hangi güç onu davasından çevirebilir?Rızık verme konusunda kuluna Allah kâfidir de hüküm koymada, yasa belirlemede kâfi değil midir? Sonsuz ilim sahibi olan Allah'ın kitabı sizin için yeterlidir, bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Örnek şahsiyet olarak O'nun Peygamberi size yeterlidir, bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Hakîm olarak Allah'ın âyetleri size yeterlidir başka yerlerde hikmet aramaya, başkalarının bilgisiyle bilgilenmeye ihtiyacınız yoktur. Rızık verici olarak, rızkın tüm sebeplerinin yaratıcısı olarak Allah size yeter, başka rızık vericilere ihtiyacınız yoktur. Azîz olarak Allah size yeter, izzeti ve şeref sadece O'na kulluktadır, başka hiçbir yerde izzet ve şeref yoktur.

Ey Müslüman! Hâl böyleyken, o müşrikler seni O'ndan başka otorite kabul ederek boyun eğdikleri düzmece ilâhlarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Güya bu sözde ilahları kızdırırsan, gazaplarından kurtulamazmışsın. Onlar Allah'tan başkalarını dinlemenizi, Allah'tan başkalarına itaat etmenizi, başkalarının yasalarını uygulamanızı ve Allah'tan başkalarına saygılı olup onlardan korkmanız gerektiğini söylüyorlar. Ne büyük bir gaflet, ne derin bir sapıklık! Gerçek şu ki, Allah kimi günahları sebebiyle saptırmışsa, kimin yoluna ‘bu dalalettir, sapıklıktır, bu yol cehenneme götürür' demişse hiç kimse ve hiçbir güç doğru yola iletemez.
37 Yine Allah, kimi iyilikleri sayesinde doğru yola iletirse, kimin yoluna da ‘bu hidayettir, bu yol cennete götürür' demişse onu da hiç kimse saptıramaz. Koruyucusu Allah, rehberi Allah olan bir mümini yolundan kim saptırabilir? Allah iman eden kulunu dünyada ve âhirette başarıya, kurtuluşa iletmez mi? Zulüm ve haksızlık edenleri zillet ve azaba mahkûm etmez mi? Öyle ya, Allah, mazlum ve çaresiz kulları adına intikam alan mutlak kudret ve otorite sahibi değil midir? Elbette öyledir! Aslında bunu inkâr edenler de pekâlâ bilirler:
38 Şayet onlara, "Gökleri ve yeri yoktan var eden kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" diyecekler. Zira hiçbir akıl, göklerin ve yerin yaratılışını üstün bir iradenin, mükemmel bir tasarıcının varlığına bağlamadan açıklayamaz.

Ey Müslüman! Sen de onlara de ki: "O hâlde, Allah'ın yanısıra kendilerinekulluk ve itaate çağırdığınız varlıkları bir düşünsenize! Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah bana bir sıkıntı vermek istese, acaba onlar O'nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Yahut Rabb'im bana bir lütufta bulunmak istese, onlar O'nun rahmetine engel olabilirler mi? Bu gerçek kesinleştikten sonra Allah'a çağıran davetçinin, kendisinden korkacağı ne olabilir? Hangi korku, hangi umut veya beklenti onu yolundan alıkoyabilir?"

Bütün bunlara rağmen, yine de inkârda diretirlerse, de ki: "Allah bana yeter! Gerçek anlamda tevekkül edenler, hep O'na dayanıp güvenirler." O hâlde, dünyada güçlü olmak isteyen Allah'a tevekkül etsin, zengin olmak isteyen elindekilere değil, Allah'ın yanında olanlara güvensin, izzet ve şeref sahibi olmak isteyen de Allah'tan korksun.
39 Ey İslâm davetçisi! Baskı ve işkencelerle gözünü korkutup seni yıldırmaya çalışan kavmine de ki: "Ey halkım! Ben Allah'a güvendim, sırtımı o yüce kudrete dayadım; sizden asla korkmuyorum! Haydi, Allah'ın nurunu söndürmek için elinizden geleni yapın bakalım! Belirlediğiniz statüko içinde, şeytan yasaları çerçevesinde elinizden ne geliyorsa onu geriye koymayın. Fakat hiç kuşkunuz olmasın, ben de sapmadan, korkmadan ve sarsılmadan yoluma devam edecek; hak ve hakikati tüm insanlığa duyurmak için elimden geleni yapacağım! Artık mesele aydınlanmış, yol belli olmuştur. Tartışmaya veya bahane aramaya gerekçe kalmamıştır. Zaten yakında siz de anlayacaksınız:
40 Kimin bu dünyada alçaltıcı azaba uğrayacağını, âhirette ise sonsuz azaba mahkûm edileceğini yakında bizzat göreceksiniz!"
41 Ey Peygamber! Gerçekten Biz sana, bütün insanların kurtuluşu için mutlak doğruyu, gerçeği ortaya koyan bu Kitabı gönderdik. İnsanlara da, hak ve hakikati görme yeteneği bahşettik. Artık kim doğru yolu tutarsa, bunu kendi iyiliği için yapmış olur ve kim de Kur'an'ın gösterdiği yoldan başka yollara saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapmış olur. Her insan kendi tercih ve eylemlerinden bizzat kendisi sorumludur. İsteyen doğru yolu, isteyen sapıklığı; isteyen nimetleri, isteyen azabı tercih eder. Sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca hakikati güzelce duyurmaktan ibarettir. Sen üzerine düşeni yap ve işin neticesini, bütün varlıkları her an kontrol ve denetimi altında tutan, onları hem uyanıkken hem de uyurken, tüm hâllerinde kudret elinde bulunduran Allah'a bırak.
42 Allah, ölümleri esnasında insan ruhlarını bedenlerinden çekip alır, ölüm vakti henüzgelmemiş olanları ise, uykularında ruhlarını alıp his, şuur, idrak gibi kuvvetlerini geçici olarak iptal ederek onlara bir nevi ölümü tattırır. Böylece her canı elinde tutan Allah, ölümüne hükmettiği kimselerin ruhlarıalarak Diriliş Gününe kadar berzah âlemi denilen bir boyutta tutar. Ölüm vakti gelmemiş olan diğerlerinin ruhlarını ise, ecel denilen belirli bir süreye kadar yaşamaları için serbest bırakır. Böylece, uykusundan uyanan insana her defasında adeta yeniden hayat bahşedilmiş ve Rabb'inin rızasını kazanmak için yeni bir fırsat daha verilmiş olur.

Hiç kuşkusuz bunda, hayat, ölüm ve ölümden sonraki yeniden diriliş üzerinde dikkatlice düşünen insanlar için, Allah'ın kudret ve azametini gözler önüne seren nice dersler, nice deliller vardır. Hiç kimsenin gece yatağına yatmasından sonra, sabahleyin hayata döneceğine dair bir garantisi yoktur. Hiç kimse ileride nelerin olacağını, hangi musibetle karşılaşacağını, bir saniye daha yaşayıp yaşamayacağını bilemez. Şu hâlde, ölüm kendilerini ansızın yakalamadan önce, o inkârcılar Rablerine dönmek için daha ne bekliyorlar?
43 Yoksa onlar, kendilerine Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? Hesap Günü kendilerini ilâhî azaptan kurtaracak ilahlar, aracılar mı buldular ki, ilâhî mesaja karşı bu denli vurdumduymaz davranıyorlar?

Onlara de ki: "Peki, şefaatiyle kurtulacağınızı sandığınız bu kimseler hiçbir şeye gücü yetmeyen ve akledemeyen varlıklar olsalar da mı onların şefaatine sığınacaksınız? Şefaatçi kabul ettiğiniz, Rab ve İlâh edindiğiniz bu sahte tanrıların hiç biri, gerçek mülkiyete sahip değildir. Sizin yaratılmanızda, uykunuzda, uykudan uyanmanızda, hayatınızda, ölümünüzde herhangi bir yetki ve tasarrufları olmadığı gibi, Allah katında şefaate yetkisine de sahip değildirler."
44 Ey Peygamber! Şefaat konusunda kesin hükmü bildirmek üzere de ki: "Şefaat etme hak ve yetkisi, bütünüyle ve yalnızca Allah'ın elindedir. O hâlde, hiç kimse Allah'ın izni olmadan şefaate cüret edemeyecektir. Şefaat edeceklere de, şefaat edileceklere de izin verecek olan, nihaî kararı belirleyecek olan Allah'tır. Zira göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O'na aittir.

Ey insanlar! Hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaksınız.

Bakın, Kur'an'ı rehber edinmeyen insan öylesine yozlaşmakta, haktan öylesine uzaklaşmaktadır ki:
45 Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilâh olarak anıldığı zaman, âhirete inanmayan o inkârcıların yürekleri öfke ve nefretle kabarır. Fakat Allah'tan başka kulluk ettikleri ve yardımına sığındıkları putları veya putlaştırılmış efendileri, önderleri ve diğer sözde ilâhları anıldığı zaman, hemen yüzleri güler, neşelenirler.
46 Onların bu çirkin tavırlarına karşılık, sen Rabb'ine yalvararak de ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yoktan var eden; görülen ve görülmeyen, açıkta ve gizli olan her şeyi en mükemmel biçimde bilen Rabb'im! Anlaşmazlığa düştükleri her konuda, Kıyamet Günü kullarının arasında hüküm verecek olan Sensin. O hâlde, bu inkârcıları sana havale ediyorum Allah'ım."
47 Eğer o zalimler, ihtirasla peşinden koştukları ve uğrunda kâfirliği bile göze aldıkları yeryüzü nimetlerinin hepsine ve fazladan bir o kadarına daha sahip olsalardı, Kıyamet Günü yüzyüze gelecekleri o korkunç azaptan kurtulmak için, hepsini gözlerini kırpmadan feda ederlerdi. Oysa dünyadayken, sahip oldukları güç ve zenginlikle ne kadar da şımarıp azgınlaşıyor, küstahça başkaldırıyorlardı. Üstelik bu nimetlerin, Allah'ın sevgili kulları oldukları için kendilerine verildiğini söylüyorlardı. Güçlü olmalarının, doğru yolda olduklarının kanıtı olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat yarın Allah'ın huzuruna çıktıkları zaman, bu iddialarının yanlış olduğunu görecek, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklar:

Zira Allah tarafından onlara, hiç ummadıkları, hesap etmedikleri şeyler ortaya çıkacak. "Biz Allah'ın sevgili kullarıyız, bize asla ateş dokunmayacaktır!" diyerek yeryüzünde fesat çıkaranlar, kıyamet günü Allah'tan hiç beklemedikleri, hiç ummadıkları şeylerle karşılaşacaklar.
48 Dünya hayatında işlemiş oldukları bütün kötülükler gözlerinin önüne konulacak ve alay edip durdukları âhiret, hesap, cehennem gibi gerçekler onları çepeçevre kuşatacaktır. Yaptıkları tüm kötülüklerin, işledikleri bütün günahların kötü sonuçları ortaya çıkacak, inkârcılık ve zulmün acı meyvesini o gün tatmış olacaklar. Hâl böyleyken:
49 İnsanın başına bir bela veya sıkıntı geldiği zaman, zayıflığını ve acizliğini hissederek bize içtenlikle yalvarıp yakarmaya başlar. Fakat bu sıkıntı dönemi bitip bolluk ve rahat dönemi başlayınca, dar gününde söylediklerini unutur:

Fakat bu sıkıntının ardından ona katımızdan bir nimet tattırdığımızda, "Bu servet bana üstün yeteneklerim ve engin bilgim sayesinde verilmiştir. Eğer bu nimetlere lâyık olmasaydım, Allah bunları bana vermezdi." der.

Hayır; aslında bu nimetler bir imtihandır. Allah nimet verirken de bu nimetleri geri alırken de kullarını imtihan etmektedir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
50 Gerçek şu ki, onlardan önceki dönemlerde yaşamış olan inkârcı milletler de aynı şeyi söylemişlerdi. Fakat kazandıkları güç, servet ve saltanat, onları ilâhî azaptan kurtaramamıştı.
51 Böylece işledikleri kötülükler, korkunç bir azap hâlinde başlarına çöküvermişti.

Bugünkü insanlardan zulüm ve haksızlık yapanlara da aynı ceza verilecek ve işledikleri kötülükler, dünyadatoplumsal felaketler, âhirette ise cehennem azabı olarak dönüp başlarına çökecektir.

Ve onlar, Allah'ın koyduğu yasaların işleyişine, ilâhî adaletin gerçekleşmesine asla engel olamayacaklardır.
52 Peki onlar, Allah'ın dilediğine bol bol nimetler bahşederek rızkı yaydığını ve dilediğine azar azar, belli bir ölçü ile vererek kıstığını bilmiyorlar mı? Verenin de alanın da gerçekte Allah olduğunu, bu yüzden, sahip olduğu servet ve zenginlikten dolayı hiç kimsenin kibirlenmeye, başkalarına karşı üstünlük taslamaya hakkı olmadığını idrak edemiyorlar mı? Allah'ın rızık vermesinin de rızkı kısmasının da bir imtihan konusu olduğunu, bol rızık verilenlerin şükredip muhtaçlara yardım etmek suretiyle, az rızık verilenlerin de sabretmek suretiyle bu imtihanı kazanabileceğini düşünmüyorlar mı?

Hiç kuşkusuz bunda, inanmaya gönlü olan bir toplum için nice ibret dersleri, nice deliller vardır.

Ancak bütün bunlara rağmen, zulüm ve inkâra sapan kimselerin tövbe edip kurtulma imkânları hâlâ vardır:
53 Ey İslâm davetçisi! İnsanlığın kurtuluş müjdesi olan şu ilâhî fermanı duyurmak üzere de ki: "Ey insanlar! Bakın Rabb'imiz ne buyuruyor: "Ey kendilerine yazık eden günahkâr kullarım, sakın Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! "Şu işlediğim günahlardan sonra artık Allah asla beni affetmez. Bundan sonra benim için hiçbir ümit kapısı kalmamıştır." diyerek ümitsizliğe düşmeyin. Unutmayın ki, kim olursa olsun ve ne kadar büyük günah işlemiş olursa olsun, pişman oluptövbe edildiği takdirde, Allah bütün günahları bağışlar. Gereğince tövbe edildiği takdirde, Allah'ın bağışlamayacağı hiçbir günah yoktur. Çünkü O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
54 Öyleyse, zulüm ve haksızlıklara bir son vererek tüm kalbinizle Rabb'inize yönelin ve yarın mahşerde azapla yüzyüze gelmeden önce, bugünden aklınızı başınıza alın ve tam bir teslimiyetle O'na boyun eğin. Aksi hâlde, dünyada da âhirette de size hiç kimse yardım edemeyecektir.
55 Tövbe edip hakka yönelmek için daha ne bekliyorsunuz? Hiç farkında olmadığınız bir anda azap aniden gelip tepenize çökmeden önce, size Rabb'iniz tarafından gönderilen sözlerin en güzeline, en son ve en mükemmel ilâhî kitap olan bu Kur'ân'a iman edin, onun bütün emir ve yasaklarına uyun! Gecenin veya gündüzün herhangi bir saniyesinde iş işten geçmeden, kapılar kapanmadan Rabb'inize yönelin!
56 Ey insanlar! Sizi böyle açık ve net olarak uyarıyoruz ki, hiç kimse Hesap Günü yargı önüne çıkarılınca, "Eyvah, Allah'a karşı işlediğim günahlardan dolayı yazıklar olsun bana! Meğer ben ne büyük hakikatleri alaya alıyormuşum da haberim yokmuş!" demesin.
57 Ya da, "Eğer Allah bana bir kitap göndererek doğru yolu göstermiş olsaydı, kesinlikle kötülüklerden uzak durur, günah ve isyankârlıktan sakınanlardan olurdum!" diye mazeretler öne sürmesin.
58 Yahut cehennem azabını karşısında görünce, "Ah, keşke bana bir fırsat daha verilseydi de, yeniden dünyaya dönüp iyilik yapanlardan olsaydım!" demesin diye bu Kur'an'ı gönderdik.Eğer böyle bir itiraz öne sürmeye kalkışan olursa, o zaman ona diyeceğiz ki:
59 "Hayır; aksine, hakikati açıkça ortaya koyan ayetlerim sana ulaşmıştı, fakat sen anlamsız bir gurura kapılarak onları yalanlamış ve böylece cehennemi hak eden inkârcılardan olmuştun."
60 Hesap Günü gelip çatınca, Allah adına yalan söyleyenlerin yüzlerinin pişmanlık, utanç ve zilletten kapkara kesildiğini göreceksin. Yoksa onlar, işledikleri kötülüklerin cezasını çekmeyeceklerini mi sanıyorlardı? Âyetlerimize karşı küstahça böbürlenip büyüklük taslayanlar için cehennemde yer mi yok?

Müminlere gelince:
61 Allah, dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülük ve günahlardan sakınan kimseleri, üstün gayret ve başarılarından dolayı Mahşer Günü her türlü keder, endişe ve sıkıntıdan kurtaracaktır. Öyle ki, onlara hiçbir kötülük dokunmayacak ve onlar asla üzülmeyeceklerdir.
62 Unutmayın, Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her konuda hayatınıza yön verecek olan en güvenilir yardımcı, en yakın dost,en güzel vekildir. Kâinatın idaresi O'nun elindedir. Her şeyi görüp gözeten ve gerçek anlamda güvenilmeye lâyık olan yalnızca O'dur.
63 Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O'nun elindedir. Bu da demek oluyor ki, söz ve davranışlarıyla Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, kelimenin tam anlamıyla hüsrana uğrayacaklar.
64 O hâlde, onlara de ki: "Buna rağmen, ey cahiller, siz bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? Ne cüretle kalkıp bana böyle çirkin bir teklifte bulunabiliyorsunuz? Yaratıcıya kulluk edilmeyecek de kime edilecek? Kulluk yaratıcının hakkı değilse başka kimin hakkı olabilir?"
65 Oysa ey Peygamber, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedilmişti: Eğer o zalimlerin arzu ve heveslerine uyup da, sırf onların kalbini kazanmak için bile olsa Allah'a ortak koşacak olursan, yaptığın bütün iyilikler boşa gidecek ve dünyada da âhirette de kesinlikle kaybeden,en büyük zarara ve hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
66 Hayır; aksine sen yalnızca Allah'a kulluk et ve sana bunca nimetleri bahşeden Rabb'ine şükredenlerden ol!

İnkârcıları Allah'a kulluktan alıkoyan asıl sebep şudur:
67 Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. O'nu yücelik ve şanına yaraşır biçimde tanıyamadılar. O'nun adalet, kudret, ilim ve hikmet gibi mükemmel vasıflarını yeterince ve gereği gibi kavrayamadılar. Oysa Kıyamet Günü, yeryüzü bütünüyle O'nun avucunun içinde minicik bir toz zerresi gibi ezilip un ufak olacak; uçsuz bucaksız gökler ise bir tomar kâğıt gibi O'nun kudret elinde dürülmüş bir hâlde bulunacaktır. Allah'ın kâinat üzerindeki egemenliği, bir insanın minicik bir toz zerresini avucunda tutması yahut bir kâğıt parçasını dürüp katlaması kadar kolaydır.

Allah, onların düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir, ilâhlık payesi vererek Allah'a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, yüceler yücesidir.
68 Sonra zamanı gelince, evrenin yok oluşu için sura üflenecek ve Allah'ın diledikleri hariç, göklerdeki ve yerdeki bütün canlılar kıyametin dehşetiyle cansız yere serilecektir. Derken, bütün ölülerin dirilişi için sura ikinci kez yeniden üflenecektir. O anda bütün insanlar mezarlarından kalkacak ve neler olduğunu anlamaya çalışarak şaşkın ve ürkek bir hâlde etraflarına bakınacaklardır. Sonra sura üçüncü kez üflenecek ve bütün insanlar, gruplar hâlinde mahşer meydanında toplanacaktır.
69 O gün yeniden yaratılacak olan yeryüzü, Rabb'inin hak ve adalet nuruyla ışıl ışıl aydınlanacaktır. Böylece bütün iyiliklerin ve kötülüklerin kaydedildiği kitap ortaya konacak, Peygamberler ve diğer bütün şahitler yargı için Yüce Hâkimin huzuruna çıkarılacaktır. Sonra insanlar arasında adaletle hüküm verilecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.
70 İşte o gün, herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak verilecektir. Çünkü Allah, onların neler yaptıklarını çok iyi bilmektedir.
71 Ve böylece kâfirler, her toplum kendi liderinin arkasında olmak üzere, gruplar hâlinde cehenneme sürüleceklerdir.

Nihayet oraya vardıklarında, cehennemin kapıları açılacak ve cehennemin bekçileri olan görevli melekler, o kâfirleri azarlayarak onlara soracaklar: "Size kendi içinizden, Rabb'inizin âyetlerini sizlere okuyan ve böyle bir günle karşılaşacağınız konusunda sizleri uyaran Peygamberler ve İslâm davetçileri gelmedi mi?"

Buna karşılık zalimler, "Evet, elbette geldi!" diyecekler, "Fakat biz onları dinlemedik. Aksine, son nefesimize kadar onlarla alay edip durduk. Böylece Rabb'imizin azap hükmü, biz kâfirler için kesinleşmiş oldu."
72 Bunun üzerine onlara, "Öyleyse, sonsuza dek içinde kalmak üzere, cehennemin kapılarından girin! Rablerine karşı küstahça kibirlenenlerin varacağı yer ne korkunçtur!" denilecek.
73 Öte yandan, Rablerinden gelen ilkeler doğrultusunda hayata yön vererek, kötü davranışlardan titizlikle sakınanlar da gruplar hâlinde cennete götürülecekler.

Nihayet oraya vardıklarında, cennetin kapıları onlar için ardına kadar açılacak ve oranın bekçileri olan görevli melekler onlara, "Selam size; hoş geldiniz! Güzel bir hayat yaşadınız, güzel bir hayat buldunuz ve Rabb'inizin hoşnutluğunu kazandınız;ne mutlu sizlere! Haydi, sonsuza dek içinde yaşayacağınız cennete buyurun!" diyecekler.
74 Onlar da büyük bir coşku ve sevinç içinde, "Bize verdiği sözü yerine getiren ve dilediğimiz gibi yaşayabileceğimiz şu cennet yurdunu bize bağışlayan Allah'a hamd olsun!" diyecekler.

Evet, Allah yolunda çaba harcayanların mükâfatı ne güzeldir!
75 Ve o zaman meleklerin, Allah'ın kudret ve hükümranlık Tahtının etrafında kümelenip Rablerini övgülerle yücelttiklerini göreceksin.

Böylece, bütün insanlar hesaba çekilerek aralarında adaletle hükmedilecek ve son olarak, müminlerin ve meleklerin dilinden yükselen bir dua olarak şöyle denilecek: "Sonsuz hamd ve şükürler olsun, âlemlerin Rabb'i Allah'a!"
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ 1
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ 2
اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ 3
لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ 4
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ 5
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ 6
اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 7
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ 8
اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟ 9
قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ 10
قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙ 11
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ 12
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 13
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ د۪ين۪يۙ 14
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ 15
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ 16
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ 17
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ 18
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ 19
لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ 20
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟ 21
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 22
اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ 23
اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ 24
كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ 25
فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 26
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ 27
قُرْاٰناً عَرَبِياًّ غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ 28
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 29
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ 30
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟ 31
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ 32
وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ 33
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ 34
لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ 35
اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ 36
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ 37
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ 38
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ 39
مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ 40
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟ 41
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 42
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ 43
قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 44
وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ 45
قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 46
وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ 47
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 48
فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 49
قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 50
فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ 51
اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ 52
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ 53
وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ 54
وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ 55
اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ 56
اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ 57
اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ 58
بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 59
وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ 60
وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ 61
اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ 62
لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟ 63
قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ 64
وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ 65
بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ 66
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ 67
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ 68
وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 69
وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟ 70
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ 71
ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ 72
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ 73
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ 74
وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 75
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ
Şunu iyi bil ki, gönülden ve kayıtsız şartsız bir itaate lâyık olan, yalnızca Allah'tır.

Fakat kendilerine O'nun yanı sıra boyun eğmeye lâyık birtakım dostlar edinen müşrikler, bu çirkin davranışlarını güya mazur göstermek için, "Biz bu putlara, doğaüstü güçlere, tanrısal nitelikler yakıştırdığımız dinî ve siyasî önderlere ve büyük insanlara, sadece bizi Allah'a yakınlaştırsınlar diye tapıyoruz. Nasıl ki sıradan bir insan padişahın huzuruna çıkamıyor, ancak onun yakın dostları aracılığıyla arzu ve dileklerini ona iletebiliyorsa, biz aciz kullar da doğrudan Allah'a yalvarmak yerine, O'na bizden daha yakın olan putlar, efendiler, azizler aracılığıyla O'na kulluk ediyoruz!" derler. Oysa Allah, sırf etrafındaki yakın "dostlarını" memnun etmek için ve onların aracılığıyla ihsanlarda bulunan, aksi takdirde kimseye bir şey vermeyen cimri bir ilâh olmadığı gibi, yönetimi altındaki insanların kalbinden geçenleri bilmeyen, bu yüzden de aracılara muhtaç olan padişahlar gibi aciz de değildir.

Hiç kuşkusuz Allah, bu inkârcıların anlaşmazlığa düştükleri bütün tartışmalı konularda, Hesap Günü aralarında hükmünü verecektir. Çünkü Allah, hem kendi vicdanına, hem de diğer insanlara karşı yalan söyleyen ve kendisine bahşedilen bunca nimetlere karşı nankörlük eden kimseleri, nihai anlamda başarıya ve kurtuluşa ulaştırmaz, doğru yola iletmez.

Eğer müşrikler, "Allah, kendisine bir ortak edinecek kudrete sahip değil midir ki, buna karşı çıkıyorsunuz?" diye soracak olurlarsa onlara de ki:
1
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ
Hakikatin ta kendisi olan ve mutlak doğruyu ve gerçeği ortaya koyan bu Kitabı sana Biz indirdik. O hâlde, tertemiz ve samimi bir inançla Allah'a yönelerek ve yalnızca O'nun otoritesine boyun eğerek O'na kulluk et.
2
اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
Bu kutlu Kitap, sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir.
3
لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Evet, Allah kendisine bir yardımcı, hatırı sayılır bir dost veya bir evlat edinmek isteseydi, —sonsuz kudret sahibi olduğundan— yarattıklarından herhangi birini seçip onu evlat edinebilirdi, fakat böyle bir şey asla söz konusu olamaz! Çünkü çocuk veya yardımcı edinmek bir eksiklikten kaynaklanır. Oysa O, her türlü noksanlıktan uzaktır, yücedir. O, her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir tek Allah'tır.
4
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
Allah, gökleri ve yeri anlamsız ve boş yere değil; hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yaratmıştır.

Görmüyor musun; nasıl da geceyi gündüzün üzerine dolamakta, gündüzü de gecenin üzerine dolamaktadır.

Ve her biri belli bir yörüngede akıp gitmekte olan Güneş'i ve Ay'ı, insanlığın faydası için kendine nasıl boyun eğdirmektedir.

İyi bilin ki O, sonsuz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır.

Gece ile gündüzün birbirleri üzerine "tekvir" edildiğini bildiren bu ayet, yeryüzünün yuvarlak olduğuna işaret etmektedir. Çünkü ayette geçen "tekvir" kelimesi, "Yuvarlak bir cismin üzerine bir şey sarmak, dolamak" anlamına gelir.
5
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ
O Allah ki, ilk atanız Âdem'i balçıktan yaratıp ona ruhundan üfleyerek sizi başlangıçta bir tek candan yaratmış, daha sonra onunla aynı özden, aynı unsurdan Havva adındaki eşini var etmiş ve bu ikisinden, birçok milletler, kabileler meydana getirmiştir. Ayrıca sizin için, bütün büyükbaş ve küçükbaş hayvanları temsil eden deve, sığır, koyun ve keçi olmak üzere, dişileriyle birlikte tam sekiz cins evcil hayvan yaratmıştır.

Bir de sizi, annelerinizin rahimlerinde, iç içe üç kat karanlık içerisinde; nutfe, alaka, mudğa ve cenin gibi yaratılıştan yaratılışa geçirerek aşama aşama yaratmaktadır.

Sizin gerçek Sahibiniz, Efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah işte budur. Göklerde ve yerde mutlak egemenlik ve hükümranlık yalnızca O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da, kâfirlerin yalanlarına kanıp aldanıyorsunuz!
6
اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ey insanlar! Eğer bunca nimetlere karşı nankörlük edecek olursanız, bunun zararını yalnızca kendiniz çekersiniz. Çünkü Allah size de, yapacağınız ibadet ve iyiliklere de asla muhtaç değildir! Bununla birlikte O, yine de kullarının nankörlük edip inkâra saplanmasına razı olmaz;

Ama eğer şükrederseniz, o zaman sizden razı olur.

Unutmayın ki, Hesap Gününde hiç kimse bir başkasının günahını çekmeyecektir. Dolayısıyla, Hristiyanların uydurduğu "Hz. Âdem'in işlediği günahtan dolayı onun soyundan gelenlerin de günahkâr olarak dünyaya geldiği ve babasız dünyaya gelen İsa Peygamberin kendisini feda ederek bu günahı affettirdiği" şeklindeki iddiası, hem Hz. İsa'ya atılan çirkin bir iftira, hem de Allah'ın adaleti konusunda insanları şüpheye düşüren şeytanî bir aldatmacadır.

Gerçek şu ki, ne kadar yaşarsanız yaşayın, hepiniz eninde sonunda ölecek ve Rabb'inizin huzuruna varacaksınız. İşte o zaman Allah, bu dünyada yaptığınız her şeyi size bir bir haber verecektir.

Hiç kuşkusuz O, kalplerde gizlenen bütün gizli niyet ve düşünceleri tam olarak bilmektedir. İşte size, insanoğlunun iç dünyasını açığa çıkaran ilâhî bir bilgi:
7
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ
İnsanoğluherhangi bir belâ veya sıkıntıyla yüz yüze gelince, içtenlikle Rabb'ine yönelerek ona yalvarıp yakarır.

Fakat Allah bu sıkıntının ardından ona kendi katından bir nimet verince, daha önce O'na ettiği duaları unutur da, insanları Allah yolundan çevirmek için birtakım putlara veya yüce şahsiyetlere ilâhlık payesi vererek O'na ortak koşmaya başlar.

Bu gibi nankörlere de ki: "Bu inkârınla dünyada birazcık daha oyalan bakalım; fakat sonunda, ateşi hak edenlerden olacaksın!"
8
اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟
"Şimdi söyleyin, bu nankör kâfirler mi daha hayırlıdır, yoksa âhiret azabının dehşetinden korkarak ve Rabb'inin rahmetini umarak, gece vakitlerinde namaz için yatağını terk eden, bazen secde ederek, bazen kıyamda durarak O'na içtenlikle ibadet eden tertemiz müminler mi?

O cahillere de ki: "Öyle ya, bu hakikati bilenlerle bilmeyenler hiç Allah katında eşit olabilir mi?

Nitekim ancak akıl ve sağduyu sahipleri tavsiyelerden öğüt alırlar."
9
قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Ey şanlı Elçi! Şu ilâhî fermanı müminlere duyurarak de ki: "Kardeşlerim, bakın Rabb'imiz bizlere ne buyuruyor: "Ey iman eden kullarım! Rabb'inizden gelen ilkeler doğrultusunda yaşayın, dürüst ve erdemlice davranışlar göstererek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının!

Şunu iyi bilin ki, bu dünyada güzel davranış gösterenler için, öte dünyada çok daha güzel bir ödül vardır. Öyleyse, eğer içinde bulunduğun ortam ve şartlar seni Müslümanca yaşamaktan alıkoyup günaha sürüklüyorsa, gerektiğinde içinde yaşadığın toplumu, ülkeyi, arkadaş grubunu, aileyi, çevreyi, alışkanlıklarını, hayat tarzını vs. terk ederek, İslâm'ı yaşayabileceğin yepyeni bir hayata geçiş yapmalı, yani Allah yolunda hicret etmelisin.

Unutma ki, Allah'ın arzı geniştir. Yani, günahlardan uzaklaşarak Allah'a sığınma imkânı her zaman, her yerde vardır. O hâlde, bu hedefi gerçekleştirenlere müjdeler olsun:

Allah yolunda giriştiği mücadelenin sıkıntılarına kahramancagöğüs gerip sabredenlere, hak ettikleri ödülleri hadsiz hesapsız verilecektir."
10
قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙ
Ey Peygamber! De ki: "Ben, dupduru ve samimi bir inançla Allah'a yönelerek ve yalnızca O'nun otoritesine boyun eğerek O'na kulluk etmekle emrolundum."
11
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ
"Ve bir de, Müslümanların ilki ve öncüsü olmakla emrolundum!"

Bunun için, yeryüzünde bir tek mümin kalmamış bile olsa ümitsizliğe, yılgınlığa kapılmayacak, gerekirse tek başıma mücadeleye devam edeceğim. Tüm kalbimle, tüm benliğimle Rabb'imin buyruklarına boyun eğeceğim. Sözlerimle, davranışlarımla, hayatımla ve ölümümle müminlere örneklik ederek, daima Müslümanların ilki ve öncüsü olacağım!"
12
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Ey Peygamber! İman konusunda sana pazarlık teklif eden inkârcılara de ki: "Doğrusu ben Rabb'ime isyan edecek olursam, o dehşetli Günün azabından cidden korkarım."
13
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ د۪ين۪يۙ
Arkasından de ki: "İşte ben, bana emredildiği gibi tertemiz bir inançla Allah'a yönelerek veyalnızcaO'nun hükmüne boyun eğerek sadece O'na kulluk ederim."
14
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
"O hâlde, ey inkârcılar! Eğer cehenneme girmek istiyorsanız, Allah'ın yanı sıra dilediğiniz varlıklara tapının! Ancak bunun acı sonuçlarına katlanmak zorundasınız."

De ki: "Gerçek anlamda zarara uğrayanlar, Hesap Gününde hem kendilerini, hem de yakınlarını ziyana sürükleyecek olanlardır.

Dikkat edin, bu gerçekten de apaçık bir hüsrandır!"
15
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
Öyle bir hüsran ki; o gün onları üstlerinden ve altlarından kapkara bulutlar gibi ateşten gölgeler saracak.

Allah, kullarını işte bu korkunç azap ile korkutup uyarmaktadır. O hâlde, ey kullarım, Benim çizdiğim haram helâl sınırlarını çiğnemekten sakının!
16
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ
Allah'ın hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarına, yani tağutlara kulluk etmekten kaçınan ve tüm benliğiyle Allah'a yönelerek, yalnızca O'na kul köle olan müminlere gelince, onlara ebedîmutluluk ve kurtuluş müjdesi var. Öyleyse müjdele o fedakâr, o dürüst ve erdemli kullarımı!
17
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
Onlar muhataplarının sözünü saygıyla dinler ve söylenen sözlerin, ortaya konan iddialarınen doğrusuna, en güzeline uyarlar. Sözlerin en güzeli olan Kuran'ı işittikleri zaman, inat ve önyargı ile onu inkâr etmezler. Kur'an ve Sünnet'te kendilerinden istenenlerin en güzelini, en faziletlisini alır ve en güzel biçimde uygularlar.

İşte, Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler bunlardır. Akıl ve sağduyu sahibi olanlar da yalnızca bunlardır.
18
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ
Şimdi, hak ve hakikat karşısında inatla direnen ve bu yüzden hakkında azap hükmü gerçekleşen kimse doğruya, gerçeğe ulaşabilir mi? Öyle ya, bilerek ve isteyerek ateşe giren kimseyi sen mi kurtaracaksın?
19
لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ
Öte yandan, Rablerinden gelen ilkeler doğrultusunda yaşayan, dürüst ve erdemlice davranışlar göstererek kötülüklerden sakınanlara gelince, onlar için cennet bahçelerinde, altlarından ırmaklar akan ve üst üste kurulmuş muhteşem konaklar, köşkler vardır. Bu Allah'ın vaadidir ve Allah asla sözünden dönmez.
20
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟
Allah'ın gökten sağanak sağanak su indirerek, onu tatlı ve serin pınarlar hâlinde yeryüzünde akıttığını ve bu suyla, rengârenk meyveler, ekinler yeşerttiğini görmüyor musun? Derken bu güzelim bitkiler zamanla kurur, böylece onların tamamen sararıp solduğunu görürsün. Ve sonunda Allah, onları değersiz bir çer çöp yığını hâline getirir. İşte bu göz alıcı dünya nimetleri de bir gün böyle yok olup gidecektir. Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, akıl ve sağduyu sahipleri için hem Allah'ın sonsuz ilim, kudret ve merhametini gözler önüne seren, hem de dünya nimetlerinin gelip geçici birer oyalanmadan ibaret olduğunu anlatan güzel bir ibret ve öğüt vardır.
21
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Yaptığı güzel davranışlar sayesinde, Allah tarafından gönlü İslâm'a açılan ve böylece Rabb'inden gelen Kur'an gibi bir ışık ile yolunu aydınlatan kimse, gönlünü her türlü güzelliğe kapamış inatçı bir kâfir ile aynı olabilir mi? O hâlde, Allah'ın zikri olan bu Kur'an ayetlerine karşı kalpleri katılaşmış olanların vay hâline! İşte onlar apaçık bir yanılgı, apaçık bir dalalet içindedirler.
22
اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Allah, sözlerin en güzeli olan bu Kur'an ayetlerini, kendi içinde tutarlı, ayetleri arasında mükemmel bir ahenk ve uyum olan vehakikati tüm yönleriyle ele alıp tekrarlayan mükemmel bir kitap hâlinde indirmiştir. Ondakiazap ayetlerini okudukları zaman, Rablerine saygı duyanların ondan tüyleri ürperir. Sonra rahmet ayetlerine gelince, Allah'ın zikrine karşı tenleri yumuşar, gönülleri sakinleşir.

İşte Allah'ın dosdoğru yolu budur. O, samimî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyeni bu yola iletir. Bile bile kötülüğü tercih ederek sapıklığı hak edene gelince, Allah kimi saptırmış, kimin yoluna ‘sapıklıktır' damgasını vurmuşsa, O'ndan başka hiç kimse ve hiçbir güç onu doğru yola iletemez.
23
اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ
Kıyamet Günü elleri ayakları zincirlenmiş olan zalimlere, "Yaptıklarınızın acı meyvelerini bugün tadın bakalım!" denildiğinde, o korkunç azaba karşı kendilerini ancak yüzleriyle korumaya çalışanlar mı daha hayırlıdır, yoksa cennet bahçelerinde mutluluğun tadını çıkaran müminler mi?
24
كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Onlardan önceki ümmetler de aynen günümüz inkârcıları gibi hakikati yalanlamışlardı. Fakat sonunda, hiç ummadıkları bir anda korkunç bir azap başlarına çöküvermişti.
25
فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Böylece Allah, onlara dünya hayatında alçaklığı, perişanlığı tattırmıştı. Fakat âhiret azabı dünyadakinden daha korkunçtur, bir bilselerdi!

İşte sizi hem bu dünyada hem de âhirette kurtuluşa ve esenliğe ulaştırmak üzere:
26
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ
Doğrusu Biz bu Kur'an'da, insanlara hakikati tüm berraklığıyla göstermeye yetecek her türden ibret verici misaller, apaçık ve çarpıcı örnekler verdik ki, bu ayetler üzerinde düşünüp öğüt alsınlar. Diğer bir deyişle:
27
قُرْاٰناً عَرَبِياًّ غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplara, içinde hiçbir çelişki, bulanıklık, tutarsızlık barındırmayan, sıradan bir insanın bile rahatlıkla anlayabileceği; dili, üslubu ve örnekleri bakımından pürüzsüz Arapça olarak indirilmiş muhteşem bir Kur'an gönderdik ki, önce onlar, sonra da tüm insanlarondaki uyarıları dikkate alarak kötülüklerden sakınsınlar ve daima iyiliklere, güzelliklere yönelsinler.

İşte Allah'ın yanı sıra başka bir otoriteye boyun eğmenin ne büyük bir şaşkınlık olduğunu sizin kendi hayatınızdan canlı bir misalle anlatan güzel bir örnek:
28
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Allah, birbirleriyle sürekli çekişen efendilerin emri altındaki bir adam ile sadece tek kişinin emrindeki bir adamı size örnek veriyor. Düşünün, bu ikisinin durumu hiç bir olur mu? Elbette olmaz. Öyleyse, sahte ilâhların, batıl inanç ve hurafelerin, sizin gibi aciz birer yaratık olan putlaştırılmış önderlerin, efendilerin, azizlerin, diktatörlerin boyunduruğundan kurtulmalı ve göklerin ve yerin mutlak Efendisi olan bir tek Allah'a kul olarak gerçek özgürlük ve onuru kazanmalısınız. Unutmayın ki, göklerin ve yerin hazineleri O'nun katındadır ve mademki bütün nimetler O'ndandır, o hâlde bütün teşekkür ve övgüler de yalnızca Allah'a olmalı, sadece Ona kulluk ve ibadet edilmelidir. Ne var ki, o inkârcıların çoğu bu apaçık hakikati anlamaya yanaşmazlar.
29
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ
Ey hak yolunun yolcusu! Öyleyse, inkârcıların baskılarına, alay ve işkencelerine aldırmadan Rabb'inin yolunda mücadeleye devam et. Unutma ki,vakti zamanı gelince sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
30
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟
Sonra da Hesap Gününde, hepiniz Rabb'inizin huzurunda yargılanacaksınız. Öyleyse:
31
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
Allah'a karşı yalan sözler uyduran ve O'nun mesajı tüm açıklığıyla kendisine ulaştığı hâlde doğruyu, gerçeği bile bile inkâr eden kimseden daha zalim kim olabilir? Bu nankörler için, ancak şu söylenir: Cehennemde kâfirler için yer mi yok?
32
وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Doğruluğun, adaletin ta kendisi olan bu Kur'an'ı sürekli gündeme getiren ve tüm kalbiyle onu benimseyip destekleyen kimselere gelince, işte dünyada günah ve kötülüklerden, âhirette de zillet, perişanlık ve azaptan korunanlar yalnızca bunlardır.
33
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ
Bu dünyada çetin bir sınavdan geçen bu insanlara, Rableri katındaki cennette diledikleri her şey verilecektir. İşte güzel davrananların mükâfatı budur. Şöyle ki:
34
لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
Allah, böyle fedakâr müminlerden oluşan bir toplumu daima iyiliğe, güzelliğe yönlendirecek, böylece bireysel ve toplumsal hayatlarında her türlü zulmü, haksızlığı, kötülüğü yok ederek onların Kur'an'la tanışmadan önce işlemiş oldukları en büyük suçları bile silecek ve âhirette kendilerini, yaptıkları iyiliklerin en güzeliyle ödüllendirecektir.
35
اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ
Evet; sonsuz kudret, merhamet ve adalet sahibi olan Allah, kuluna dost ve yardımcı olarak yetmez mi? Elbette yeter! O hâlde, kulluk makamına yükselen ve bu şerefli makamın hakkını veren mümini kim korkutabilir? Allah onunla beraber olduktan sonra, hangi güç onu davasından çevirebilir?Rızık verme konusunda kuluna Allah kâfidir de hüküm koymada, yasa belirlemede kâfi değil midir? Sonsuz ilim sahibi olan Allah'ın kitabı sizin için yeterlidir, bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Örnek şahsiyet olarak O'nun Peygamberi size yeterlidir, bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Hakîm olarak Allah'ın âyetleri size yeterlidir başka yerlerde hikmet aramaya, başkalarının bilgisiyle bilgilenmeye ihtiyacınız yoktur. Rızık verici olarak, rızkın tüm sebeplerinin yaratıcısı olarak Allah size yeter, başka rızık vericilere ihtiyacınız yoktur. Azîz olarak Allah size yeter, izzeti ve şeref sadece O'na kulluktadır, başka hiçbir yerde izzet ve şeref yoktur.

Ey Müslüman! Hâl böyleyken, o müşrikler seni O'ndan başka otorite kabul ederek boyun eğdikleri düzmece ilâhlarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Güya bu sözde ilahları kızdırırsan, gazaplarından kurtulamazmışsın. Onlar Allah'tan başkalarını dinlemenizi, Allah'tan başkalarına itaat etmenizi, başkalarının yasalarını uygulamanızı ve Allah'tan başkalarına saygılı olup onlardan korkmanız gerektiğini söylüyorlar. Ne büyük bir gaflet, ne derin bir sapıklık! Gerçek şu ki, Allah kimi günahları sebebiyle saptırmışsa, kimin yoluna ‘bu dalalettir, sapıklıktır, bu yol cehenneme götürür' demişse hiç kimse ve hiçbir güç doğru yola iletemez.
36
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ
Yine Allah, kimi iyilikleri sayesinde doğru yola iletirse, kimin yoluna da ‘bu hidayettir, bu yol cennete götürür' demişse onu da hiç kimse saptıramaz. Koruyucusu Allah, rehberi Allah olan bir mümini yolundan kim saptırabilir? Allah iman eden kulunu dünyada ve âhirette başarıya, kurtuluşa iletmez mi? Zulüm ve haksızlık edenleri zillet ve azaba mahkûm etmez mi? Öyle ya, Allah, mazlum ve çaresiz kulları adına intikam alan mutlak kudret ve otorite sahibi değil midir? Elbette öyledir! Aslında bunu inkâr edenler de pekâlâ bilirler:
37
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
Şayet onlara, "Gökleri ve yeri yoktan var eden kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" diyecekler. Zira hiçbir akıl, göklerin ve yerin yaratılışını üstün bir iradenin, mükemmel bir tasarıcının varlığına bağlamadan açıklayamaz.

Ey Müslüman! Sen de onlara de ki: "O hâlde, Allah'ın yanısıra kendilerinekulluk ve itaate çağırdığınız varlıkları bir düşünsenize! Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah bana bir sıkıntı vermek istese, acaba onlar O'nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Yahut Rabb'im bana bir lütufta bulunmak istese, onlar O'nun rahmetine engel olabilirler mi? Bu gerçek kesinleştikten sonra Allah'a çağıran davetçinin, kendisinden korkacağı ne olabilir? Hangi korku, hangi umut veya beklenti onu yolundan alıkoyabilir?"

Bütün bunlara rağmen, yine de inkârda diretirlerse, de ki: "Allah bana yeter! Gerçek anlamda tevekkül edenler, hep O'na dayanıp güvenirler." O hâlde, dünyada güçlü olmak isteyen Allah'a tevekkül etsin, zengin olmak isteyen elindekilere değil, Allah'ın yanında olanlara güvensin, izzet ve şeref sahibi olmak isteyen de Allah'tan korksun.
38
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ
Ey İslâm davetçisi! Baskı ve işkencelerle gözünü korkutup seni yıldırmaya çalışan kavmine de ki: "Ey halkım! Ben Allah'a güvendim, sırtımı o yüce kudrete dayadım; sizden asla korkmuyorum! Haydi, Allah'ın nurunu söndürmek için elinizden geleni yapın bakalım! Belirlediğiniz statüko içinde, şeytan yasaları çerçevesinde elinizden ne geliyorsa onu geriye koymayın. Fakat hiç kuşkunuz olmasın, ben de sapmadan, korkmadan ve sarsılmadan yoluma devam edecek; hak ve hakikati tüm insanlığa duyurmak için elimden geleni yapacağım! Artık mesele aydınlanmış, yol belli olmuştur. Tartışmaya veya bahane aramaya gerekçe kalmamıştır. Zaten yakında siz de anlayacaksınız:
39
مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ
Kimin bu dünyada alçaltıcı azaba uğrayacağını, âhirette ise sonsuz azaba mahkûm edileceğini yakında bizzat göreceksiniz!"
40
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟
Ey Peygamber! Gerçekten Biz sana, bütün insanların kurtuluşu için mutlak doğruyu, gerçeği ortaya koyan bu Kitabı gönderdik. İnsanlara da, hak ve hakikati görme yeteneği bahşettik. Artık kim doğru yolu tutarsa, bunu kendi iyiliği için yapmış olur ve kim de Kur'an'ın gösterdiği yoldan başka yollara saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapmış olur. Her insan kendi tercih ve eylemlerinden bizzat kendisi sorumludur. İsteyen doğru yolu, isteyen sapıklığı; isteyen nimetleri, isteyen azabı tercih eder. Sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca hakikati güzelce duyurmaktan ibarettir. Sen üzerine düşeni yap ve işin neticesini, bütün varlıkları her an kontrol ve denetimi altında tutan, onları hem uyanıkken hem de uyurken, tüm hâllerinde kudret elinde bulunduran Allah'a bırak.
41
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Allah, ölümleri esnasında insan ruhlarını bedenlerinden çekip alır, ölüm vakti henüzgelmemiş olanları ise, uykularında ruhlarını alıp his, şuur, idrak gibi kuvvetlerini geçici olarak iptal ederek onlara bir nevi ölümü tattırır. Böylece her canı elinde tutan Allah, ölümüne hükmettiği kimselerin ruhlarıalarak Diriliş Gününe kadar berzah âlemi denilen bir boyutta tutar. Ölüm vakti gelmemiş olan diğerlerinin ruhlarını ise, ecel denilen belirli bir süreye kadar yaşamaları için serbest bırakır. Böylece, uykusundan uyanan insana her defasında adeta yeniden hayat bahşedilmiş ve Rabb'inin rızasını kazanmak için yeni bir fırsat daha verilmiş olur.

Hiç kuşkusuz bunda, hayat, ölüm ve ölümden sonraki yeniden diriliş üzerinde dikkatlice düşünen insanlar için, Allah'ın kudret ve azametini gözler önüne seren nice dersler, nice deliller vardır. Hiç kimsenin gece yatağına yatmasından sonra, sabahleyin hayata döneceğine dair bir garantisi yoktur. Hiç kimse ileride nelerin olacağını, hangi musibetle karşılaşacağını, bir saniye daha yaşayıp yaşamayacağını bilemez. Şu hâlde, ölüm kendilerini ansızın yakalamadan önce, o inkârcılar Rablerine dönmek için daha ne bekliyorlar?
42
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ
Yoksa onlar, kendilerine Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? Hesap Günü kendilerini ilâhî azaptan kurtaracak ilahlar, aracılar mı buldular ki, ilâhî mesaja karşı bu denli vurdumduymaz davranıyorlar?

Onlara de ki: "Peki, şefaatiyle kurtulacağınızı sandığınız bu kimseler hiçbir şeye gücü yetmeyen ve akledemeyen varlıklar olsalar da mı onların şefaatine sığınacaksınız? Şefaatçi kabul ettiğiniz, Rab ve İlâh edindiğiniz bu sahte tanrıların hiç biri, gerçek mülkiyete sahip değildir. Sizin yaratılmanızda, uykunuzda, uykudan uyanmanızda, hayatınızda, ölümünüzde herhangi bir yetki ve tasarrufları olmadığı gibi, Allah katında şefaate yetkisine de sahip değildirler."
43
قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ey Peygamber! Şefaat konusunda kesin hükmü bildirmek üzere de ki: "Şefaat etme hak ve yetkisi, bütünüyle ve yalnızca Allah'ın elindedir. O hâlde, hiç kimse Allah'ın izni olmadan şefaate cüret edemeyecektir. Şefaat edeceklere de, şefaat edileceklere de izin verecek olan, nihaî kararı belirleyecek olan Allah'tır. Zira göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O'na aittir.

Ey insanlar! Hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaksınız.

Bakın, Kur'an'ı rehber edinmeyen insan öylesine yozlaşmakta, haktan öylesine uzaklaşmaktadır ki:
44
وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilâh olarak anıldığı zaman, âhirete inanmayan o inkârcıların yürekleri öfke ve nefretle kabarır. Fakat Allah'tan başka kulluk ettikleri ve yardımına sığındıkları putları veya putlaştırılmış efendileri, önderleri ve diğer sözde ilâhları anıldığı zaman, hemen yüzleri güler, neşelenirler.
45
قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Onların bu çirkin tavırlarına karşılık, sen Rabb'ine yalvararak de ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yoktan var eden; görülen ve görülmeyen, açıkta ve gizli olan her şeyi en mükemmel biçimde bilen Rabb'im! Anlaşmazlığa düştükleri her konuda, Kıyamet Günü kullarının arasında hüküm verecek olan Sensin. O hâlde, bu inkârcıları sana havale ediyorum Allah'ım."
46
وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
Eğer o zalimler, ihtirasla peşinden koştukları ve uğrunda kâfirliği bile göze aldıkları yeryüzü nimetlerinin hepsine ve fazladan bir o kadarına daha sahip olsalardı, Kıyamet Günü yüzyüze gelecekleri o korkunç azaptan kurtulmak için, hepsini gözlerini kırpmadan feda ederlerdi. Oysa dünyadayken, sahip oldukları güç ve zenginlikle ne kadar da şımarıp azgınlaşıyor, küstahça başkaldırıyorlardı. Üstelik bu nimetlerin, Allah'ın sevgili kulları oldukları için kendilerine verildiğini söylüyorlardı. Güçlü olmalarının, doğru yolda olduklarının kanıtı olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat yarın Allah'ın huzuruna çıktıkları zaman, bu iddialarının yanlış olduğunu görecek, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklar:

Zira Allah tarafından onlara, hiç ummadıkları, hesap etmedikleri şeyler ortaya çıkacak. "Biz Allah'ın sevgili kullarıyız, bize asla ateş dokunmayacaktır!" diyerek yeryüzünde fesat çıkaranlar, kıyamet günü Allah'tan hiç beklemedikleri, hiç ummadıkları şeylerle karşılaşacaklar.
47
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Dünya hayatında işlemiş oldukları bütün kötülükler gözlerinin önüne konulacak ve alay edip durdukları âhiret, hesap, cehennem gibi gerçekler onları çepeçevre kuşatacaktır. Yaptıkları tüm kötülüklerin, işledikleri bütün günahların kötü sonuçları ortaya çıkacak, inkârcılık ve zulmün acı meyvesini o gün tatmış olacaklar. Hâl böyleyken:
48
فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
İnsanın başına bir bela veya sıkıntı geldiği zaman, zayıflığını ve acizliğini hissederek bize içtenlikle yalvarıp yakarmaya başlar. Fakat bu sıkıntı dönemi bitip bolluk ve rahat dönemi başlayınca, dar gününde söylediklerini unutur:

Fakat bu sıkıntının ardından ona katımızdan bir nimet tattırdığımızda, "Bu servet bana üstün yeteneklerim ve engin bilgim sayesinde verilmiştir. Eğer bu nimetlere lâyık olmasaydım, Allah bunları bana vermezdi." der.

Hayır; aslında bu nimetler bir imtihandır. Allah nimet verirken de bu nimetleri geri alırken de kullarını imtihan etmektedir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
49
قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Gerçek şu ki, onlardan önceki dönemlerde yaşamış olan inkârcı milletler de aynı şeyi söylemişlerdi. Fakat kazandıkları güç, servet ve saltanat, onları ilâhî azaptan kurtaramamıştı.
50
فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
Böylece işledikleri kötülükler, korkunç bir azap hâlinde başlarına çöküvermişti.

Bugünkü insanlardan zulüm ve haksızlık yapanlara da aynı ceza verilecek ve işledikleri kötülükler, dünyadatoplumsal felaketler, âhirette ise cehennem azabı olarak dönüp başlarına çökecektir.

Ve onlar, Allah'ın koyduğu yasaların işleyişine, ilâhî adaletin gerçekleşmesine asla engel olamayacaklardır.
51
اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟
Peki onlar, Allah'ın dilediğine bol bol nimetler bahşederek rızkı yaydığını ve dilediğine azar azar, belli bir ölçü ile vererek kıstığını bilmiyorlar mı? Verenin de alanın da gerçekte Allah olduğunu, bu yüzden, sahip olduğu servet ve zenginlikten dolayı hiç kimsenin kibirlenmeye, başkalarına karşı üstünlük taslamaya hakkı olmadığını idrak edemiyorlar mı? Allah'ın rızık vermesinin de rızkı kısmasının da bir imtihan konusu olduğunu, bol rızık verilenlerin şükredip muhtaçlara yardım etmek suretiyle, az rızık verilenlerin de sabretmek suretiyle bu imtihanı kazanabileceğini düşünmüyorlar mı?

Hiç kuşkusuz bunda, inanmaya gönlü olan bir toplum için nice ibret dersleri, nice deliller vardır.

Ancak bütün bunlara rağmen, zulüm ve inkâra sapan kimselerin tövbe edip kurtulma imkânları hâlâ vardır:
52
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Ey İslâm davetçisi! İnsanlığın kurtuluş müjdesi olan şu ilâhî fermanı duyurmak üzere de ki: "Ey insanlar! Bakın Rabb'imiz ne buyuruyor: "Ey kendilerine yazık eden günahkâr kullarım, sakın Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! "Şu işlediğim günahlardan sonra artık Allah asla beni affetmez. Bundan sonra benim için hiçbir ümit kapısı kalmamıştır." diyerek ümitsizliğe düşmeyin. Unutmayın ki, kim olursa olsun ve ne kadar büyük günah işlemiş olursa olsun, pişman oluptövbe edildiği takdirde, Allah bütün günahları bağışlar. Gereğince tövbe edildiği takdirde, Allah'ın bağışlamayacağı hiçbir günah yoktur. Çünkü O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
53
وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Öyleyse, zulüm ve haksızlıklara bir son vererek tüm kalbinizle Rabb'inize yönelin ve yarın mahşerde azapla yüzyüze gelmeden önce, bugünden aklınızı başınıza alın ve tam bir teslimiyetle O'na boyun eğin. Aksi hâlde, dünyada da âhirette de size hiç kimse yardım edemeyecektir.
54
وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ
Tövbe edip hakka yönelmek için daha ne bekliyorsunuz? Hiç farkında olmadığınız bir anda azap aniden gelip tepenize çökmeden önce, size Rabb'iniz tarafından gönderilen sözlerin en güzeline, en son ve en mükemmel ilâhî kitap olan bu Kur'ân'a iman edin, onun bütün emir ve yasaklarına uyun! Gecenin veya gündüzün herhangi bir saniyesinde iş işten geçmeden, kapılar kapanmadan Rabb'inize yönelin!
55
اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ
Ey insanlar! Sizi böyle açık ve net olarak uyarıyoruz ki, hiç kimse Hesap Günü yargı önüne çıkarılınca, "Eyvah, Allah'a karşı işlediğim günahlardan dolayı yazıklar olsun bana! Meğer ben ne büyük hakikatleri alaya alıyormuşum da haberim yokmuş!" demesin.
56
اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ
Ya da, "Eğer Allah bana bir kitap göndererek doğru yolu göstermiş olsaydı, kesinlikle kötülüklerden uzak durur, günah ve isyankârlıktan sakınanlardan olurdum!" diye mazeretler öne sürmesin.
57
اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Yahut cehennem azabını karşısında görünce, "Ah, keşke bana bir fırsat daha verilseydi de, yeniden dünyaya dönüp iyilik yapanlardan olsaydım!" demesin diye bu Kur'an'ı gönderdik.Eğer böyle bir itiraz öne sürmeye kalkışan olursa, o zaman ona diyeceğiz ki:
58
بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
"Hayır; aksine, hakikati açıkça ortaya koyan ayetlerim sana ulaşmıştı, fakat sen anlamsız bir gurura kapılarak onları yalanlamış ve böylece cehennemi hak eden inkârcılardan olmuştun."
59
وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
Hesap Günü gelip çatınca, Allah adına yalan söyleyenlerin yüzlerinin pişmanlık, utanç ve zilletten kapkara kesildiğini göreceksin. Yoksa onlar, işledikleri kötülüklerin cezasını çekmeyeceklerini mi sanıyorlardı? Âyetlerimize karşı küstahça böbürlenip büyüklük taslayanlar için cehennemde yer mi yok?

Müminlere gelince:
60
وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Allah, dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülük ve günahlardan sakınan kimseleri, üstün gayret ve başarılarından dolayı Mahşer Günü her türlü keder, endişe ve sıkıntıdan kurtaracaktır. Öyle ki, onlara hiçbir kötülük dokunmayacak ve onlar asla üzülmeyeceklerdir.
61
اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
Unutmayın, Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her konuda hayatınıza yön verecek olan en güvenilir yardımcı, en yakın dost,en güzel vekildir. Kâinatın idaresi O'nun elindedir. Her şeyi görüp gözeten ve gerçek anlamda güvenilmeye lâyık olan yalnızca O'dur.
62
لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O'nun elindedir. Bu da demek oluyor ki, söz ve davranışlarıyla Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, kelimenin tam anlamıyla hüsrana uğrayacaklar.
63
قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
O hâlde, onlara de ki: "Buna rağmen, ey cahiller, siz bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? Ne cüretle kalkıp bana böyle çirkin bir teklifte bulunabiliyorsunuz? Yaratıcıya kulluk edilmeyecek de kime edilecek? Kulluk yaratıcının hakkı değilse başka kimin hakkı olabilir?"
64
وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Oysa ey Peygamber, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedilmişti: Eğer o zalimlerin arzu ve heveslerine uyup da, sırf onların kalbini kazanmak için bile olsa Allah'a ortak koşacak olursan, yaptığın bütün iyilikler boşa gidecek ve dünyada da âhirette de kesinlikle kaybeden,en büyük zarara ve hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
65
بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Hayır; aksine sen yalnızca Allah'a kulluk et ve sana bunca nimetleri bahşeden Rabb'ine şükredenlerden ol!

İnkârcıları Allah'a kulluktan alıkoyan asıl sebep şudur:
66
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. O'nu yücelik ve şanına yaraşır biçimde tanıyamadılar. O'nun adalet, kudret, ilim ve hikmet gibi mükemmel vasıflarını yeterince ve gereği gibi kavrayamadılar. Oysa Kıyamet Günü, yeryüzü bütünüyle O'nun avucunun içinde minicik bir toz zerresi gibi ezilip un ufak olacak; uçsuz bucaksız gökler ise bir tomar kâğıt gibi O'nun kudret elinde dürülmüş bir hâlde bulunacaktır. Allah'ın kâinat üzerindeki egemenliği, bir insanın minicik bir toz zerresini avucunda tutması yahut bir kâğıt parçasını dürüp katlaması kadar kolaydır.

Allah, onların düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir, ilâhlık payesi vererek Allah'a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, yüceler yücesidir.
67
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
Sonra zamanı gelince, evrenin yok oluşu için sura üflenecek ve Allah'ın diledikleri hariç, göklerdeki ve yerdeki bütün canlılar kıyametin dehşetiyle cansız yere serilecektir. Derken, bütün ölülerin dirilişi için sura ikinci kez yeniden üflenecektir. O anda bütün insanlar mezarlarından kalkacak ve neler olduğunu anlamaya çalışarak şaşkın ve ürkek bir hâlde etraflarına bakınacaklardır. Sonra sura üçüncü kez üflenecek ve bütün insanlar, gruplar hâlinde mahşer meydanında toplanacaktır.
68
وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
O gün yeniden yaratılacak olan yeryüzü, Rabb'inin hak ve adalet nuruyla ışıl ışıl aydınlanacaktır. Böylece bütün iyiliklerin ve kötülüklerin kaydedildiği kitap ortaya konacak, Peygamberler ve diğer bütün şahitler yargı için Yüce Hâkimin huzuruna çıkarılacaktır. Sonra insanlar arasında adaletle hüküm verilecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.
69
وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟
İşte o gün, herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak verilecektir. Çünkü Allah, onların neler yaptıklarını çok iyi bilmektedir.
70
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
Ve böylece kâfirler, her toplum kendi liderinin arkasında olmak üzere, gruplar hâlinde cehenneme sürüleceklerdir.

Nihayet oraya vardıklarında, cehennemin kapıları açılacak ve cehennemin bekçileri olan görevli melekler, o kâfirleri azarlayarak onlara soracaklar: "Size kendi içinizden, Rabb'inizin âyetlerini sizlere okuyan ve böyle bir günle karşılaşacağınız konusunda sizleri uyaran Peygamberler ve İslâm davetçileri gelmedi mi?"

Buna karşılık zalimler, "Evet, elbette geldi!" diyecekler, "Fakat biz onları dinlemedik. Aksine, son nefesimize kadar onlarla alay edip durduk. Böylece Rabb'imizin azap hükmü, biz kâfirler için kesinleşmiş oldu."
71
ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ
Bunun üzerine onlara, "Öyleyse, sonsuza dek içinde kalmak üzere, cehennemin kapılarından girin! Rablerine karşı küstahça kibirlenenlerin varacağı yer ne korkunçtur!" denilecek.
72
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ
Öte yandan, Rablerinden gelen ilkeler doğrultusunda hayata yön vererek, kötü davranışlardan titizlikle sakınanlar da gruplar hâlinde cennete götürülecekler.

Nihayet oraya vardıklarında, cennetin kapıları onlar için ardına kadar açılacak ve oranın bekçileri olan görevli melekler onlara, "Selam size; hoş geldiniz! Güzel bir hayat yaşadınız, güzel bir hayat buldunuz ve Rabb'inizin hoşnutluğunu kazandınız;ne mutlu sizlere! Haydi, sonsuza dek içinde yaşayacağınız cennete buyurun!" diyecekler.
73
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ
Onlar da büyük bir coşku ve sevinç içinde, "Bize verdiği sözü yerine getiren ve dilediğimiz gibi yaşayabileceğimiz şu cennet yurdunu bize bağışlayan Allah'a hamd olsun!" diyecekler.

Evet, Allah yolunda çaba harcayanların mükâfatı ne güzeldir!
74
وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ve o zaman meleklerin, Allah'ın kudret ve hükümranlık Tahtının etrafında kümelenip Rablerini övgülerle yücelttiklerini göreceksin.

Böylece, bütün insanlar hesaba çekilerek aralarında adaletle hükmedilecek ve son olarak, müminlerin ve meleklerin dilinden yükselen bir dua olarak şöyle denilecek: "Sonsuz hamd ve şükürler olsun, âlemlerin Rabb'i Allah'a!"
75

Sureler

Mealler
Sâd Suresi
Önceki