Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hâ, Mîm. Ey insan! Senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver:
2 Önce Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplara, sonra da tüm insanlığa doğruyu, güzeli tanıtarak hakikati gözler önüne seren bu apaçık Kitaba yemin olsun ki,
3 Biz onu, içindeki öğüt ve uyarıları düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak gönderdik. Kur'an'ın ilk muhatabı olan toplum başka bir dili konuşuyor olsaydı, o zaman ayetlerimizi o dilde gönderecektik.
4 Şüphesiz bu mesaj, katımızda bulunan ve bütün kutsal kitapların özü ve esası olan Ana Kitaptadır. Çok yücedir, insanlığı kurtuluşa ulaştıracak hikmetlerle doludur.

İşte Allah, tüm insanlığı bu kitaba çağırıyor.
5 Ey inkârcılar! Siz ölçüyü aşan bir toplum oldunuz diye, öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Zikri size göndermekten vaz mı geçelim? Siz itiraz edeceksiniz diye vahiy göndermekten vaz geçip, insanlığı yüzyıllardır içinde bocaladığı cehalet karanlıklarında kendi hâline mi bırakalım?
6 Doğrusu, sizden öncekilere de nice Peygamberler göndermiştik.
7 Fakat onlara ne zaman bir Peygamber gelse, mutlaka onunla alay ederlerdi.
8 Mekkeli müşrikler de aynı tavrı takınıyorlar. Oysa Biz, onlardan çok daha güçlü olan nice imparatorlukları, medeniyetleri günahları yüzünden helâk etmiştik. Nitekim öncekilerin ibret dolu kıssaları, daha önceki surelerde ayrıntılı olarak geçmişti.

Aslında inkârcılar, kendilerine yaratılıştan bahşedilen fıtrî özellikler sayesinde, Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini pekâlâ bilirler:
9 Onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden, "Onları yaratan, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah'tır!" derler.
10 Evet, elbette Allah'tır! Ayrıca, sizin için yeryüzünü huzur ve güven içinde yaşayabileceğiniz bir beşik yapan ve istediğiniz yere rahatça ulaşabilmeniz için size orada doğal geçitler, yollar yaratan ve türlü ulaşım ve taşıma imkânları bahşeden de O'dur.
11 Gökten belli bir ölçüyle yağmur yağdıran ve onunla ölü toprağa hayat veren de O'dur. İşte, bitkilerin her bahar yeniden dirilmesi gibi, sizler de bir gün böyle diriltilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
12 İnsanlarda, bitkilerde, hayvanlarda ve daha bilmediğiniz nice varlıklarda bulunan bütün çiftleri iki farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu, ama birbirleriyle uyumlu, birbirlerini tamamlayan bir bütün halinde yaratan da O'dur.

Gemileri ve hayvanları sizin emrinize veren ve onları, yeryüzünde rahatça yolculuk edebilmeniz için binek araçları yapan da O'dur.
13 Ki, üzerlerine binip dilediğiniz yere rahatça yolculuk edebilesiniz ve onlara her bindiğinizde, Rabb'inizin nimetlerini hatırlayıp şöyle dua edesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah ne yücedir! Eksik ve noksandan uzak, tam ve mükemmeldir. O'na sonsuz şükürler olsun. Bize lütfetmiş olmasaydı, biz onları asla boyun eğdiremezdik."
14 "Ve hiç kuşkusuz biz, bu nimetlerden hesaba çekilmek üzere bir gün Rabb'imize döneceğiz."
15 Fakat inkârcılar, Allah'ın bazı seçkin kullarının O'nun bir parçası olduğunu ve meleklerin, O'nun "kızları" olduğunu iddia ediyorlar. Görüyorsun değil mi, ilâhî nur ile aydınlanmayan insan, nasıl da apaçık nankörlük eden ahlâksız bir varlığa dönüşüyor!
16 Üstelik bu sözü, bir kız çocuğuna sahip olmayı utanç ve alçaklık sebebi sayan müşrikler söylüyor. Bu ne küstahlık! Demek Allah, yarattığı varlıklar arasından kendisine kız çocuklar edindi de, gurur duyduğunuz erkek çocukları size ayırdı, öyle mi?
17 Oysa onlardan biri Rahman'a lâyık gördüğü kız çocuğu ile müjdelense, utancından yüzü simsiyah kesilir, öfkeyle yutkunmaya başlar.
18 İçinden, "Allah bana, süsler içinde yetişip büyüyen ve kendisini savunmaktan bile aciz olan şu değersiz kız çocuğunu mu lâyık gördü?" diyerek kendi kendine hayıflanıp durur.
19 Buna rağmen o müşrikler, Allah'ın kulları olan ve herhangi bir cinsiyet taşımayan meleklerin dişi olduğu iddia ederler. Peki, onlar meleklerin yaratılışına şahit mi oldular? Elbette hayır! Onların bu küstahça sözleri günah defterlerine mutlaka yazılacak ve bunun hesabını mutlaka verecekler.
20 Ve "O çok merhametli dediğiniz Allah, eğer yalnızca kendisine kulluk etmemizi isteseydi, biz bunlara tapmazdık. Madem Allah'tan başka varlıklara tapıyoruz, demek ki Allah buna izin vermiştir. Yani, bizim alın yazımız böyleymiş, ne yapalım!" diyorlar. Oysa Allah'ın bir şeye izin vermesi, ondan razı olduğu anlamına gelmez. Allah'ın rızasını kazanmak için O'nun izin verdiği şeylere değil, emrettiği şeylere bakmaları gerekir. Fakat müşrikler, bu konuda Allah'ın neler emrettiğine dair hiçbir geçerli bilgiye sahip değiller. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
21 Yoksa Biz onlara bu Kur'an'dan önce, iddialarını destekleyen bir kitap gönderdik de ona mı sarılıyorlar?
22 Hayır! Onlar sadece, "Biz atalarımızı belli bir inanç üzerinde bulduk ve onları hiçbir eleştiriye tâbi tutmadan, adım adım takip ediyoruz." diyorlar.
23 Zaten senden önce de, ey Muhammed, Biz ne zaman bir ülkeye uyarıcı bir Peygamber veya davetçi gönderdiysek, oranın lüks ve refah içinde yüzen ileri gelenleri, "Biz atalarımızı belli bir inanç üzerinde bulduk ve yalnızca onların izinden gideriz." demişlerdi.
24 Peygamberleri de onlara, "Size atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğru bir inanç sistemi getirmiş olsam da mı böyle yapmaya devam edeceksiniz?" dedi. Buna karşılık onlar, "Ne olursa olsun, biz sizin getirdiğiniz her şeyi peşinen inkâr ediyoruz!" demişlerdi.
25 Böylece, onları en ağır biçimde cezalandırdık. Ayetlerimi yalanlayanların sonu nice olmuş, bakın da ibret alın:
26 Hani İbrahim, babasına ve halkına seslenerek demişti ki: "Doğrusu ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Önünde eğildiğiniz bütün putlardan, sahte ilâhlardan uzak olduğumu ilân ediyorum."
27 "Ben ancak beni yaratan Allaha kulluk ederim. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir."
28 Allah bu sözleri İbrahim'den sonra gelenler arasında kıyamete kadar yaşayacak ölümsüz bir dava hâline getirdi ki, insanlar daima onun vasiyetini hatırlayıp tevhid inancına yönelsinler.
29 Doğrusu, Ben bugün yeryüzünde yaşayan insanları ve onların atalarını yıllarca nimetler içinde yaşattım. Nihayet onlara, mutlak hakikati ortaya koyan ilâhî mesaj ve bu mesajı apaçık tebliğ eden bir Elçi geldi.
30 Fakat hakikat onlara ulaşınca, "Büyüleyici üslûbuyla insanları etkileyen bu Kur'an, sihirbazların uydurduğu bir sihirdir ve bu yüzden biz onu şiddetle reddediyoruz!" dediler.
31 Ve yine dediler ki: "Mekke ve Taif'te bu kadar zengin ve soylu adam dururken, Allah kendisine elçi olarak Muhammed gibi bir yetimi mi seçmiş? Bu Kur'an gerçekten Allah'tan gelmiş olsaydı, onun iki şehrin ileri gelenlerinden büyük ve itibarlı bir adama gönderilmesi gerekmez miydi?"
32 Allah Kur'an'ı kime indireceğini onlara mı soracaktı? Yoksa Rabb'inin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Oysa onların bu dünyadaki geçimliklerini aralarında paylaştıran ve birbirlerini istihdam edip yeni alanları meydana getirebilmeleri için akıl, yetenek, zenginlik ve benzeri yönlerden bir kısmını diğerlerinden üstün konuma getiren Biziz. Öyleyse, dilediğine manevî bağışlarda bulunan ve dilediğine Peygamberlik veren de Biziz. Fakat onlar, dünya menfaatini tercih ederek gönderdiğimiz mesajdan yüz çevirdiler. Oysa Rabb'inin en büyük rahmeti olan bu Kur'an, onların yığıp biriktirdikleri bütün servetlerinden daha hayırlıdır. Sonsuz ilâhî nimetler yanında bu dünyanın zevkleri o kadar değersizdir ki;
33 Eğer insanlar kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp da onlara özenerek inkârda birleşen tek bir toplum hâline gelemeyecek olsalardı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerini gümüşten tavanlarla ve üzerine binip yükselecekleri lüks merdivenlerle donatırdık.
34 Odalarının kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da hep gümüşten yapardık.
35 Ve onları istedikleri kadar altınlara, mücevherlere boğardık. Fakat bunlar, dünya hayatının basit ve gelip geçici zevklerinden başka bir şey değildir. Rabb'inin katındaki âhiret nimetleri ise, dürüst ve erdemli bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınan kimseler için elbette çok daha değerlidir. O hâlde:
36 Her kim Rahman'ın öğüt ve uyarılarla dolu kitabı olan bu Zikrine karşı ilgisiz ve duyarsız kalırsa, onun başına, kendisini gölge gibi takip eden bir şeytan ordusu musallat ederiz.
37 Böylece bu şeytanlar, birtakım vesvese ve telkinlerle onu hak yoldan alıkoyarlar. O ise, hâlâ doğru yolda olduğunu zanneder.
38 Ve sonunda yargılanmak üzere huzurumuza geldiği zaman, şeytanlarına lânetler yağdırarak "Ah, keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar mesafe olsaydı da, seninle hiç karşılaşmasaydım! Meğer sen ne kötü bir arkadaşmışsın!" diyecektir.
39 O zaman Allah şöyle buyuracak: "Vaktiyle ayetlerimi göz ardı edip kendinize zulmetmiş olduğunuz için, bugün pişmanlığınız sizi kurtaramayacak. Dünyada nasıl birlikte günah işlediyseniz, bugün de azabı birlikte çekeceksiniz."
40 Ey Peygamber! Onlar bütün uyarılara rağmen haktan yüz çeviriyorlar diye üzülme. Rabb'inin mesajına kulak tıkayan bu sağırlara hakkı sen mi duyuracaksın? Yahut gönül gözleri görmeyen ve bu yüzden apaçık bir sapıklık içinde bocalayan kimseleri sen mi doğru yola ileteceksin?
41 Sen yalnızca görevini yap ve sonucu Bize bırak. Biz seni çetin bir mücadelenin ardından vefat ettirip katımıza alsak da,
42 Onlara söz verdiğimiz azap vaadini gerçekleştirerek bu dünyada zafer ve başarıyı sana hemen göstersek de, her hâlükârda sana mükâfatını, zalimlere de cezalarını mutlaka vereceğiz. Bizim onlara ceza vermeye elbette gücümüz yeter. Unutma, bu dinin sahibi Benim. Senin görevin ise, sadece mesajı tebliğ etmekten ibarettir.
43 Öyleyse, sana vahiyle gönderilen bu Kitabın hükümlerine sımsıkı sarıl. Hiç kuşkun olmasın ki, sen dosdoğru bir yoldasın.
44 Bu muhteşem Kitap, senin ve halkın için mutluluğa ulaştıran bir öğüt, bir onur ve itibar kaynağı olacaktır. Ve zamanı gelince, hepiniz ona karşı tutumunuzdan dolayı hesaba çekileceksiniz.
45 Kur'an'daki Peygamber kıssalarını dikkatle incele de, senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor bakalım, Biz Rahman'dan başka ilâhlara kulluk edilmesine izin vermiş miyiz? Örneğin, Musa'nın tevhit mücadelesini düşünün:
46 Doğrusu Biz Musa'yı, hakikati gözler önüne seren delillerimizle ve apaçık mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. Musa onlara, "Şüphesiz ben, âlemlerin Rabb'inin elçisiyim. Beni Mısır'ın ve bütün kâinatın gerçek Sahibi ve Efendisi olan Allah gönderdi." dedi.
47 Musa mucizelerimizle onların karşısına çıkınca, Firavun ve adamları bu mucizeleri alaya alarak onlara gülmeye başladılar.
48 Oysa Biz onlara, her biri öncekinden daha büyük ve etkileyici mucizeler göstermiştik. Zulüm ve haksızlıktan vazgeçip hak dine dönmeleri için de, onları kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü azaplarla cezalandırmıştık.
49 Onlar ise, her defasında Musa'ya gelerek, "Ey kudretli büyücü! Tövbe eden günahkârları bağışlayacağına dair sana verdiği sözün hürmetine, bizim için Rabb'ine yalvar da bu belâyı kaldırsın başımızdan. Eğer bizi bundan kurtarırsa, artık kesinlikle doğru yoldan ayrılmayacağız." diyorlardı
50 Fakat Biz o belâyı başlarından kaldırır kaldırmaz, sözlerinden dönüveriyorlardı.
51 O devirde kralın halka duyurusu tellallar aracılığıyla yapılırdı. Çünkü Firavun'un elinde besleme bir basın, yalan ve iftira yayan haber ajansları, Müslümanlar aleyhinde propaganda yapan radyo ve televizyon kanalları yoktu. Bunun için Firavun, gönderdiği tellallar aracılığıyla halkına şöyle seslendi: "Ey halkım! Mısır'ın hükümranlığı benim hakkım değil mi? Bana babamdan miras kalan bu topraklar ve ayaklarımın altından akan şu nehirler benim malım değil mi? Fakat birileri sizi bana karşı kışkırtıp yönetimi ele geçirmek istiyor, bunu hâlâ göremiyor musunuz?"
52 "Ben, doğru dürüst konuşmasını bile beceremeyen şu zavallı adamdan daha üstün ve devlet yönetimine daha lâyık değil miyim?"
53 "Mademki Musa Peygamber olduğunu iddia ediyor, peki neden ona gökten altın bilezikler indirilmemiş yahut niçin onunla birlikte, kendisine eşlik eden melekler gönderilmemiş?"
54 İşte Firavun, halkını aptal yerine koyarak onları böyle küçümsedi. Onlar da koyun sürüsü gibi ona itaat ettiler. Çünkü onlar, zaten yoldan çıkmış bir topluluktu.
55 Böylece onlar iyice azgınlaşarak gazabımızı hak edince, hepsini suda boğarak cezalandırdık.
56 Ve onları sonraki nesillerden inkâr edecek olanlar için bir öncü, inanlar için de ibret alınması gereken bir örnek kıldık.
57 Ey Muhammed! Meryem oğlu İsa'nın durumu örnek olarak ortaya atılınca, senin halkın bundan dolayı yaygarayı kopardılar.

Müşriklerden biri Peygambere, "Sen bizim taptığımız ilâhların bizimle birlikte cehenneme gireceğini (21. Enbiya: 98) söylüyorsun. Oysa Hrıstiyanlar da İsa'ya ibadet ediyorlar, bu durumda İsa'nın da cehennemlik olması gerekmez mi?" deyince orada bulunan müşrikler sevinçle bağrışmaya başladılar.
58 Ve "Ey Muhammed!" dediler, "Bizim tanrılarımız mı daha üstün, yoksa İsa mı? Madem İsa'ya tapılıyor, bizim ilâhlarımıza niye tapılmasın? İsa kendisine tapanlar yüzünden cehennemlik olmuyorsa, bizim ilâhlarımız niçin cehennemlik olsun?"

Hâlbuki Enbiya suresinin 98'inci ayetinde sözü edilen ve kendisine tapınanlarla birlikte cehenneme gideceği belirtilen kimseler, Allah'a başkaldırarak ilâhlık taslayan inkârcılardır. İsa Peygamber ise, asla kendisine tapınılmasını istememiştir. Aklını biraz kullanan herkes, ilâhlık iddiasında bulunmadıkları hâlde, kendilerine tapınılan meleklerin, Peygamberlerin ve salih kimselerin bundan sorumlu tutulmayacağını bilir. Aslında müşrikler de bunun farkındalar. Fakat onlar, gerçeğe ulaşmak amacıyla değil, hangi yoldan olursa olsun, sırf tartışmada üstün gelmek için sana bu örneği getirdiler. Çünkü onlar, hakikati görmek istemeyen inatçı, kavgacı ve tartışmacı bir toplumdur.
59 İsa'ya gelince, o ne Allah'tır, ne de Allah'ın oğlu. O, kendisine nimetler bahşettiğimiz ve İsrail Oğulları'na örnek ve öncü bir Peygamber yaptığımız fâni bir kuldan başka bir şey değildir.
60 Müşriklerin tapınılmaya lâyık varlıklar olarak gördükleri melekler de sizin gibi yaratılmış kullardır. Nitekim eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize geçen melekler var ederdik. İradenizi elinizden alır ve sizi meleklere dönüştürebilirdik. Fakat halifelik görevini yerine getirmeniz için sizi yeryüzünde egemen kıldık ve hak ile batıl arasında özgür iradeyle tercih yapmanız için imtihana tâbi tuttuk.
61 Müşrikler İsa'yı, putlara tapmayı meşru gösterecek bir örnek olarak ileri sürüyorlar. Oysa o, babasız olarak dünyaya gelişi, gösterdiği mucizeler ve söylediği hikmet dolu sözlerle, ancak kıyametin bir alâmetidir. Öyleyse, sakın kıyametin gerçekleşeceği konusunda kuşkuya kapılmayın ve yalnızca Bana itaat edin. İşte sizi dünya ve âhirette mutluluğa ulaştıracak dosdoğru yol budur.
62 Sakın ola ki, şeytan sizi bu yoldan çevirmesin! Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.

Peki, nasıl oldu da Hristiyanlar İsa Peygamberi ilâhlaştırdılar?
63 İsa hakikati gözler önüne seren apaçık mucizelerle İsrail Oğulları'na gelince şöyle demişti: "Bakın, ben size, Rabb'inizden hikmet dolu sözler getirdim ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz konuların önemli bir kısmını açıklığa kavuşturmak için size Allah tarafında gönderildim. O hâlde, Allah'a yürekten bir saygıyla bağlanın ve bana itaat edin."
64 "Gerçek şu ki, Allah hem benim Rabb'im, hem de sizin Rabb'inizdir. Öyleyse yalnızca O'na kulluk ve ibadet edin. İşte dosdoğru yol budur."
65 Fakat İsa'dan sonra gelen gruplar, onun hakkında aralarında ayrılığa düştüler. Kimi onun Allah'ın oğlu, kimi de bizzat Allah olduğunu söyleyerek onun mesajını tanınmaz hâle getirdiler. Şu hâlde, elem verici bir günün azabından dolayı, vay o zalimlerin hâline!

O hâlde, günümüz zalimleri tövbe edip Rab'lerine dönmek için hâlâ ne bekliyorlar?
66 Onlar, hiç farkında olmadıkları bir anda ölüm meleğinin karşılarına dikilmesini veya kıyametin ansızın kopmasını mı bekliyorlar?
67 O gün gelip çatınca, vaktiyle zulüm ve haksızlıktan sakınmış olanlar hariç, bütün dostlar birbirlerine düşman olacaktır.
68 Allah onlara, "Ey iman eden kullarım!" diye seslenecek, "Bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de."
69 "Ey Benim ayetlerime iman eden ve buyruklarıma yürekten boyun eğen kullarım!"
70 "Hem siz, hem de sizin gibi iman etmiş olan eşleriniz sevinç ve huzur içinde girin cennete!"
71 Onlar cennet bahçelerinde eğlenirlerken, etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin görmekten hoşlandığı her şey vardır. Ve siz sonsuza dek orada yaşayacaksınız."
72 Rab'leri onlara şöyle seslenecek: "Ey iman eden kullarım! Vaktiyle yapmış olduğunuz güzel davranışlar sayesinde, hak ettiğiniz cennet işte budur!"
73 "Burada size, afiyetle yiyeceğiniz çeşit çeşit meyveler ve lezzetli yiyecekler vardır."
74 Suçlulara gelince, onlar da sonsuza dek cehennemde azap içindedirler.
75 Azapları asla hafifletilmeyecek ve orada, ümitsiz bir hâlde öylece kalacaklar.
76 Biz onlara hak ettikleri cezayı vermekle zulmetmiş değiliz. Fakat asıl onlardır, kendi kendilerine zulmedenler.
77 Azabın dehşetini görünce, başlarındaki zebanilere, "Ey kudretli melek!" diye feryat edecekler, "Ne olur Rabb'ine yalvar da, canımızı alsın bizim!" Buna karşılık melek, "Hayır!" diyecek, "Çünkü siz, cezanızı çekmek için ebediyen cehennemde kalacaksınız!"
78 Ey inkârcılar! İşte size gerçeği bildirdik, fakat çoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyorsunuz.
79 Ey Peygamber! Yoksa onlar, hakka engel olma konusunda bir plan kurup, bir iş mi kararlaştırdılar? Şunu iyi bilsinler ki, Biz de zalimleri cezalandırıp hakkı egemen kılmakta kararlıyız.
80 Yoksa onlar, içlerinde gizledikleri sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Elbette işitiyoruz ve yanı başlarındaki görevli elçilerimiz olan melekler, yaptıkları her şeyi, söyledikleri her sözü bir bir kayda geçmektedirler.
81 Ey Peygamber! "Melekler Allah'ın kızlarıdır!" diyen Arap müşriklerine, "Hürmüz ve Ehrimen Allah'ın oğullarıdır!" diyen Mecusilere ve özellikle de, "İsa Mesih, Allah'ın oğludur!" diyen Hristiyanlara seslenerek de ki: "Bakın, ben sırf bir inat yüzünden sizi reddediyor değilim. Eğer Rahman gerçekten bir çocuğa sahip olsaydı, ona ilk kulluk eden kişi ben olurdum!"
82 Fakat hayır, göklerin ve yerin Rabb'i, kudret ve egemenlik Tahtının yegâne sahibi olan Allah, onların yakıştırdıkları çirkin niteliklerden uzaktır, yücedir!
83 O hâlde bırak onları, kendilerine vadedilen o büyük Güne kavuşuncaya kadar, inkâr ve cehalet karanlıklarında bocalasınlar, dünyanın basit zevk ve eğlenceleriyle oynayıp dursunlar.
84 O Allah ki, göklerde de ilâhtır, yerde de ilâhtır. O'nun hükmü sadece göklerde değil, yeryüzünde de geçerlidir. Ve yalnızca O'dur, sonsuz hikmet ve ilim sahibi.
85 Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü ve egemenliği kendisine ait olan Allah ne yüce, ne mübarektir! Kıyametin bilgisi de yalnızca O'nun katındadır. Ve hepiniz hesap vermek üzere O'na döndürüleceksiniz. İşte o gün;
86 İnkârcıların O'nun yanı sıra yalvarıp durdukları o sahte ilâhlar, onların cezadan kurtulması için asla arabuluculuk yapamayacak, hiç kimseye şefaat edemeyeceklerdir. Ancak, bilinçli bir şekilde gerçeğe, doğruya şahitlik edenler Allah'ın izniyle ve ancak O'nun izin verdiği kişilere şefaat edeceklerdir.

Aslında, Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu inkârcılar da pekâlâ bilirler:
87 Şayet onlara, "Sizi yoktan var eden kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" derler. O hâlde, neden O'na kulluktan yüz çeviriyorlar?
88 İnkârcıların bu inatçı tutumları karşısında üzüntüye kapılan Muhammed'in, "Ey Rabb'im, ben ne kadar tebliğ ettiysem de, bunlar iman etmek istemeyen bir toplumdur. Onları Sana havale ediyorum Allah'ım!" şeklindeki yakarışına yemin olsun ki, Allah müminlerin çektikleri sıkıntıları görmektedir ve zamanı gelince aranızda hükmünü elbette verecektir.
89 Bunun için, ey Peygamber! Sen onlara aldırma, bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. Sana sataşmaya kalkışırlarsa, onlara "Selâm sizlere! Bizim cahillerle işimiz yoktur!" de. Allah'ın ayetlerini inkâr etmenin cezası neymiş, yakında görecekler.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ 2
اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ 3
وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ 4
اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ 5
وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ 6
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 7
فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ 8
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ 9
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ 10
وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ 11
وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ 12
لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ 13
وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ 14
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءاًۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ 15
اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟ 16
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ 17
اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ 18
وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ 19
وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ 20
اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ 21
بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ 22
وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ 23
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ 24
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟ 25
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ 26
اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ 27
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 28
بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ 29
وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ 30
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ 31
اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ 32
وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ 33
وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ 34
وَزُخْرُفاًۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟ 35
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ 36
وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ 37
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ 38
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ 39
اَفَاَنْتَ تُسْمِــعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 40
فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ 41
اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ 42
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّـذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 43
وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ 44
وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟ 45
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 46
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ 47
وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 48
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّـنَا لَمُهْتَدُونَ 49
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ 50
وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ 51
اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ 52
فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ 53
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ 54
فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 55
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟ 56
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ 57
وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلاًۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ 58
اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَۜ 59
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ 60
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ 61
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ 62
وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ 63
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ 64
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ 65
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 66
اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ‌۟ 67
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ 68
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ 69
اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ 70
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ 71
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 72
لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ 73
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 74
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ 75
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ 76
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ 77
لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 78
اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْراً فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ 79
اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ 80
قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ 81
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ 82
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ 83
وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ 84
وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 85
وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ 86
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ 87
وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ 88
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 89
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Hâ, Mîm. Ey insan! Senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver:
1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ
Önce Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplara, sonra da tüm insanlığa doğruyu, güzeli tanıtarak hakikati gözler önüne seren bu apaçık Kitaba yemin olsun ki,
2
اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ
Biz onu, içindeki öğüt ve uyarıları düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak gönderdik. Kur'an'ın ilk muhatabı olan toplum başka bir dili konuşuyor olsaydı, o zaman ayetlerimizi o dilde gönderecektik.
3
وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ
Şüphesiz bu mesaj, katımızda bulunan ve bütün kutsal kitapların özü ve esası olan Ana Kitaptadır. Çok yücedir, insanlığı kurtuluşa ulaştıracak hikmetlerle doludur.

İşte Allah, tüm insanlığı bu kitaba çağırıyor.
4
اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ
Ey inkârcılar! Siz ölçüyü aşan bir toplum oldunuz diye, öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Zikri size göndermekten vaz mı geçelim? Siz itiraz edeceksiniz diye vahiy göndermekten vaz geçip, insanlığı yüzyıllardır içinde bocaladığı cehalet karanlıklarında kendi hâline mi bırakalım?
5
وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ
Doğrusu, sizden öncekilere de nice Peygamberler göndermiştik.
6
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Fakat onlara ne zaman bir Peygamber gelse, mutlaka onunla alay ederlerdi.
7
فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ
Mekkeli müşrikler de aynı tavrı takınıyorlar. Oysa Biz, onlardan çok daha güçlü olan nice imparatorlukları, medeniyetleri günahları yüzünden helâk etmiştik. Nitekim öncekilerin ibret dolu kıssaları, daha önceki surelerde ayrıntılı olarak geçmişti.

Aslında inkârcılar, kendilerine yaratılıştan bahşedilen fıtrî özellikler sayesinde, Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini pekâlâ bilirler:
8
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ
Onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden, "Onları yaratan, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah'tır!" derler.
9
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ
Evet, elbette Allah'tır! Ayrıca, sizin için yeryüzünü huzur ve güven içinde yaşayabileceğiniz bir beşik yapan ve istediğiniz yere rahatça ulaşabilmeniz için size orada doğal geçitler, yollar yaratan ve türlü ulaşım ve taşıma imkânları bahşeden de O'dur.
10
وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ
Gökten belli bir ölçüyle yağmur yağdıran ve onunla ölü toprağa hayat veren de O'dur. İşte, bitkilerin her bahar yeniden dirilmesi gibi, sizler de bir gün böyle diriltilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
11
وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ
İnsanlarda, bitkilerde, hayvanlarda ve daha bilmediğiniz nice varlıklarda bulunan bütün çiftleri iki farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu, ama birbirleriyle uyumlu, birbirlerini tamamlayan bir bütün halinde yaratan da O'dur.

Gemileri ve hayvanları sizin emrinize veren ve onları, yeryüzünde rahatça yolculuk edebilmeniz için binek araçları yapan da O'dur.
12
لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ
Ki, üzerlerine binip dilediğiniz yere rahatça yolculuk edebilesiniz ve onlara her bindiğinizde, Rabb'inizin nimetlerini hatırlayıp şöyle dua edesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah ne yücedir! Eksik ve noksandan uzak, tam ve mükemmeldir. O'na sonsuz şükürler olsun. Bize lütfetmiş olmasaydı, biz onları asla boyun eğdiremezdik."
13
وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ
"Ve hiç kuşkusuz biz, bu nimetlerden hesaba çekilmek üzere bir gün Rabb'imize döneceğiz."
14
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءاًۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ
Fakat inkârcılar, Allah'ın bazı seçkin kullarının O'nun bir parçası olduğunu ve meleklerin, O'nun "kızları" olduğunu iddia ediyorlar. Görüyorsun değil mi, ilâhî nur ile aydınlanmayan insan, nasıl da apaçık nankörlük eden ahlâksız bir varlığa dönüşüyor!
15
اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟
Üstelik bu sözü, bir kız çocuğuna sahip olmayı utanç ve alçaklık sebebi sayan müşrikler söylüyor. Bu ne küstahlık! Demek Allah, yarattığı varlıklar arasından kendisine kız çocuklar edindi de, gurur duyduğunuz erkek çocukları size ayırdı, öyle mi?
16
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ
Oysa onlardan biri Rahman'a lâyık gördüğü kız çocuğu ile müjdelense, utancından yüzü simsiyah kesilir, öfkeyle yutkunmaya başlar.
17
اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ
İçinden, "Allah bana, süsler içinde yetişip büyüyen ve kendisini savunmaktan bile aciz olan şu değersiz kız çocuğunu mu lâyık gördü?" diyerek kendi kendine hayıflanıp durur.
18
وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ
Buna rağmen o müşrikler, Allah'ın kulları olan ve herhangi bir cinsiyet taşımayan meleklerin dişi olduğu iddia ederler. Peki, onlar meleklerin yaratılışına şahit mi oldular? Elbette hayır! Onların bu küstahça sözleri günah defterlerine mutlaka yazılacak ve bunun hesabını mutlaka verecekler.
19
وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ
Ve "O çok merhametli dediğiniz Allah, eğer yalnızca kendisine kulluk etmemizi isteseydi, biz bunlara tapmazdık. Madem Allah'tan başka varlıklara tapıyoruz, demek ki Allah buna izin vermiştir. Yani, bizim alın yazımız böyleymiş, ne yapalım!" diyorlar. Oysa Allah'ın bir şeye izin vermesi, ondan razı olduğu anlamına gelmez. Allah'ın rızasını kazanmak için O'nun izin verdiği şeylere değil, emrettiği şeylere bakmaları gerekir. Fakat müşrikler, bu konuda Allah'ın neler emrettiğine dair hiçbir geçerli bilgiye sahip değiller. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
20
اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ
Yoksa Biz onlara bu Kur'an'dan önce, iddialarını destekleyen bir kitap gönderdik de ona mı sarılıyorlar?
21
بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ
Hayır! Onlar sadece, "Biz atalarımızı belli bir inanç üzerinde bulduk ve onları hiçbir eleştiriye tâbi tutmadan, adım adım takip ediyoruz." diyorlar.
22
وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ
Zaten senden önce de, ey Muhammed, Biz ne zaman bir ülkeye uyarıcı bir Peygamber veya davetçi gönderdiysek, oranın lüks ve refah içinde yüzen ileri gelenleri, "Biz atalarımızı belli bir inanç üzerinde bulduk ve yalnızca onların izinden gideriz." demişlerdi.
23
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
Peygamberleri de onlara, "Size atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğru bir inanç sistemi getirmiş olsam da mı böyle yapmaya devam edeceksiniz?" dedi. Buna karşılık onlar, "Ne olursa olsun, biz sizin getirdiğiniz her şeyi peşinen inkâr ediyoruz!" demişlerdi.
24
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟
Böylece, onları en ağır biçimde cezalandırdık. Ayetlerimi yalanlayanların sonu nice olmuş, bakın da ibret alın:
25
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ
Hani İbrahim, babasına ve halkına seslenerek demişti ki: "Doğrusu ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Önünde eğildiğiniz bütün putlardan, sahte ilâhlardan uzak olduğumu ilân ediyorum."
26
اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ
"Ben ancak beni yaratan Allaha kulluk ederim. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir."
27
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Allah bu sözleri İbrahim'den sonra gelenler arasında kıyamete kadar yaşayacak ölümsüz bir dava hâline getirdi ki, insanlar daima onun vasiyetini hatırlayıp tevhid inancına yönelsinler.
28
بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ
Doğrusu, Ben bugün yeryüzünde yaşayan insanları ve onların atalarını yıllarca nimetler içinde yaşattım. Nihayet onlara, mutlak hakikati ortaya koyan ilâhî mesaj ve bu mesajı apaçık tebliğ eden bir Elçi geldi.
29
وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ
Fakat hakikat onlara ulaşınca, "Büyüleyici üslûbuyla insanları etkileyen bu Kur'an, sihirbazların uydurduğu bir sihirdir ve bu yüzden biz onu şiddetle reddediyoruz!" dediler.
30
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ
Ve yine dediler ki: "Mekke ve Taif'te bu kadar zengin ve soylu adam dururken, Allah kendisine elçi olarak Muhammed gibi bir yetimi mi seçmiş? Bu Kur'an gerçekten Allah'tan gelmiş olsaydı, onun iki şehrin ileri gelenlerinden büyük ve itibarlı bir adama gönderilmesi gerekmez miydi?"
31
اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
Allah Kur'an'ı kime indireceğini onlara mı soracaktı? Yoksa Rabb'inin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Oysa onların bu dünyadaki geçimliklerini aralarında paylaştıran ve birbirlerini istihdam edip yeni alanları meydana getirebilmeleri için akıl, yetenek, zenginlik ve benzeri yönlerden bir kısmını diğerlerinden üstün konuma getiren Biziz. Öyleyse, dilediğine manevî bağışlarda bulunan ve dilediğine Peygamberlik veren de Biziz. Fakat onlar, dünya menfaatini tercih ederek gönderdiğimiz mesajdan yüz çevirdiler. Oysa Rabb'inin en büyük rahmeti olan bu Kur'an, onların yığıp biriktirdikleri bütün servetlerinden daha hayırlıdır. Sonsuz ilâhî nimetler yanında bu dünyanın zevkleri o kadar değersizdir ki;
32
وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ
Eğer insanlar kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp da onlara özenerek inkârda birleşen tek bir toplum hâline gelemeyecek olsalardı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerini gümüşten tavanlarla ve üzerine binip yükselecekleri lüks merdivenlerle donatırdık.
33
وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ
Odalarının kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da hep gümüşten yapardık.
34
وَزُخْرُفاًۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Ve onları istedikleri kadar altınlara, mücevherlere boğardık. Fakat bunlar, dünya hayatının basit ve gelip geçici zevklerinden başka bir şey değildir. Rabb'inin katındaki âhiret nimetleri ise, dürüst ve erdemli bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınan kimseler için elbette çok daha değerlidir. O hâlde:
35
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
Her kim Rahman'ın öğüt ve uyarılarla dolu kitabı olan bu Zikrine karşı ilgisiz ve duyarsız kalırsa, onun başına, kendisini gölge gibi takip eden bir şeytan ordusu musallat ederiz.
36
وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ
Böylece bu şeytanlar, birtakım vesvese ve telkinlerle onu hak yoldan alıkoyarlar. O ise, hâlâ doğru yolda olduğunu zanneder.
37
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ
Ve sonunda yargılanmak üzere huzurumuza geldiği zaman, şeytanlarına lânetler yağdırarak "Ah, keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar mesafe olsaydı da, seninle hiç karşılaşmasaydım! Meğer sen ne kötü bir arkadaşmışsın!" diyecektir.
38
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
O zaman Allah şöyle buyuracak: "Vaktiyle ayetlerimi göz ardı edip kendinize zulmetmiş olduğunuz için, bugün pişmanlığınız sizi kurtaramayacak. Dünyada nasıl birlikte günah işlediyseniz, bugün de azabı birlikte çekeceksiniz."
39
اَفَاَنْتَ تُسْمِــعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Ey Peygamber! Onlar bütün uyarılara rağmen haktan yüz çeviriyorlar diye üzülme. Rabb'inin mesajına kulak tıkayan bu sağırlara hakkı sen mi duyuracaksın? Yahut gönül gözleri görmeyen ve bu yüzden apaçık bir sapıklık içinde bocalayan kimseleri sen mi doğru yola ileteceksin?
40
فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ
Sen yalnızca görevini yap ve sonucu Bize bırak. Biz seni çetin bir mücadelenin ardından vefat ettirip katımıza alsak da,
41
اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ
Onlara söz verdiğimiz azap vaadini gerçekleştirerek bu dünyada zafer ve başarıyı sana hemen göstersek de, her hâlükârda sana mükâfatını, zalimlere de cezalarını mutlaka vereceğiz. Bizim onlara ceza vermeye elbette gücümüz yeter. Unutma, bu dinin sahibi Benim. Senin görevin ise, sadece mesajı tebliğ etmekten ibarettir.
42
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّـذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Öyleyse, sana vahiyle gönderilen bu Kitabın hükümlerine sımsıkı sarıl. Hiç kuşkun olmasın ki, sen dosdoğru bir yoldasın.
43
وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ
Bu muhteşem Kitap, senin ve halkın için mutluluğa ulaştıran bir öğüt, bir onur ve itibar kaynağı olacaktır. Ve zamanı gelince, hepiniz ona karşı tutumunuzdan dolayı hesaba çekileceksiniz.
44
وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟
Kur'an'daki Peygamber kıssalarını dikkatle incele de, senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor bakalım, Biz Rahman'dan başka ilâhlara kulluk edilmesine izin vermiş miyiz? Örneğin, Musa'nın tevhit mücadelesini düşünün:
45
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Doğrusu Biz Musa'yı, hakikati gözler önüne seren delillerimizle ve apaçık mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. Musa onlara, "Şüphesiz ben, âlemlerin Rabb'inin elçisiyim. Beni Mısır'ın ve bütün kâinatın gerçek Sahibi ve Efendisi olan Allah gönderdi." dedi.
46
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ
Musa mucizelerimizle onların karşısına çıkınca, Firavun ve adamları bu mucizeleri alaya alarak onlara gülmeye başladılar.
47
وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Oysa Biz onlara, her biri öncekinden daha büyük ve etkileyici mucizeler göstermiştik. Zulüm ve haksızlıktan vazgeçip hak dine dönmeleri için de, onları kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü azaplarla cezalandırmıştık.
48
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّـنَا لَمُهْتَدُونَ
Onlar ise, her defasında Musa'ya gelerek, "Ey kudretli büyücü! Tövbe eden günahkârları bağışlayacağına dair sana verdiği sözün hürmetine, bizim için Rabb'ine yalvar da bu belâyı kaldırsın başımızdan. Eğer bizi bundan kurtarırsa, artık kesinlikle doğru yoldan ayrılmayacağız." diyorlardı
49
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ
Fakat Biz o belâyı başlarından kaldırır kaldırmaz, sözlerinden dönüveriyorlardı.
50
وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ
O devirde kralın halka duyurusu tellallar aracılığıyla yapılırdı. Çünkü Firavun'un elinde besleme bir basın, yalan ve iftira yayan haber ajansları, Müslümanlar aleyhinde propaganda yapan radyo ve televizyon kanalları yoktu. Bunun için Firavun, gönderdiği tellallar aracılığıyla halkına şöyle seslendi: "Ey halkım! Mısır'ın hükümranlığı benim hakkım değil mi? Bana babamdan miras kalan bu topraklar ve ayaklarımın altından akan şu nehirler benim malım değil mi? Fakat birileri sizi bana karşı kışkırtıp yönetimi ele geçirmek istiyor, bunu hâlâ göremiyor musunuz?"
51
اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ
"Ben, doğru dürüst konuşmasını bile beceremeyen şu zavallı adamdan daha üstün ve devlet yönetimine daha lâyık değil miyim?"
52
فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ
"Mademki Musa Peygamber olduğunu iddia ediyor, peki neden ona gökten altın bilezikler indirilmemiş yahut niçin onunla birlikte, kendisine eşlik eden melekler gönderilmemiş?"
53
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ
İşte Firavun, halkını aptal yerine koyarak onları böyle küçümsedi. Onlar da koyun sürüsü gibi ona itaat ettiler. Çünkü onlar, zaten yoldan çıkmış bir topluluktu.
54
فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Böylece onlar iyice azgınlaşarak gazabımızı hak edince, hepsini suda boğarak cezalandırdık.
55
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟
Ve onları sonraki nesillerden inkâr edecek olanlar için bir öncü, inanlar için de ibret alınması gereken bir örnek kıldık.
56
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
Ey Muhammed! Meryem oğlu İsa'nın durumu örnek olarak ortaya atılınca, senin halkın bundan dolayı yaygarayı kopardılar.

Müşriklerden biri Peygambere, "Sen bizim taptığımız ilâhların bizimle birlikte cehenneme gireceğini (21. Enbiya: 98) söylüyorsun. Oysa Hrıstiyanlar da İsa'ya ibadet ediyorlar, bu durumda İsa'nın da cehennemlik olması gerekmez mi?" deyince orada bulunan müşrikler sevinçle bağrışmaya başladılar.
57
وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلاًۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
Ve "Ey Muhammed!" dediler, "Bizim tanrılarımız mı daha üstün, yoksa İsa mı? Madem İsa'ya tapılıyor, bizim ilâhlarımıza niye tapılmasın? İsa kendisine tapanlar yüzünden cehennemlik olmuyorsa, bizim ilâhlarımız niçin cehennemlik olsun?"

Hâlbuki Enbiya suresinin 98'inci ayetinde sözü edilen ve kendisine tapınanlarla birlikte cehenneme gideceği belirtilen kimseler, Allah'a başkaldırarak ilâhlık taslayan inkârcılardır. İsa Peygamber ise, asla kendisine tapınılmasını istememiştir. Aklını biraz kullanan herkes, ilâhlık iddiasında bulunmadıkları hâlde, kendilerine tapınılan meleklerin, Peygamberlerin ve salih kimselerin bundan sorumlu tutulmayacağını bilir. Aslında müşrikler de bunun farkındalar. Fakat onlar, gerçeğe ulaşmak amacıyla değil, hangi yoldan olursa olsun, sırf tartışmada üstün gelmek için sana bu örneği getirdiler. Çünkü onlar, hakikati görmek istemeyen inatçı, kavgacı ve tartışmacı bir toplumdur.
58
اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَۜ
İsa'ya gelince, o ne Allah'tır, ne de Allah'ın oğlu. O, kendisine nimetler bahşettiğimiz ve İsrail Oğulları'na örnek ve öncü bir Peygamber yaptığımız fâni bir kuldan başka bir şey değildir.
59
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ
Müşriklerin tapınılmaya lâyık varlıklar olarak gördükleri melekler de sizin gibi yaratılmış kullardır. Nitekim eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize geçen melekler var ederdik. İradenizi elinizden alır ve sizi meleklere dönüştürebilirdik. Fakat halifelik görevini yerine getirmeniz için sizi yeryüzünde egemen kıldık ve hak ile batıl arasında özgür iradeyle tercih yapmanız için imtihana tâbi tuttuk.
60
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Müşrikler İsa'yı, putlara tapmayı meşru gösterecek bir örnek olarak ileri sürüyorlar. Oysa o, babasız olarak dünyaya gelişi, gösterdiği mucizeler ve söylediği hikmet dolu sözlerle, ancak kıyametin bir alâmetidir. Öyleyse, sakın kıyametin gerçekleşeceği konusunda kuşkuya kapılmayın ve yalnızca Bana itaat edin. İşte sizi dünya ve âhirette mutluluğa ulaştıracak dosdoğru yol budur.
61
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Sakın ola ki, şeytan sizi bu yoldan çevirmesin! Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.

Peki, nasıl oldu da Hristiyanlar İsa Peygamberi ilâhlaştırdılar?
62
وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ
İsa hakikati gözler önüne seren apaçık mucizelerle İsrail Oğulları'na gelince şöyle demişti: "Bakın, ben size, Rabb'inizden hikmet dolu sözler getirdim ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz konuların önemli bir kısmını açıklığa kavuşturmak için size Allah tarafında gönderildim. O hâlde, Allah'a yürekten bir saygıyla bağlanın ve bana itaat edin."
63
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
"Gerçek şu ki, Allah hem benim Rabb'im, hem de sizin Rabb'inizdir. Öyleyse yalnızca O'na kulluk ve ibadet edin. İşte dosdoğru yol budur."
64
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Fakat İsa'dan sonra gelen gruplar, onun hakkında aralarında ayrılığa düştüler. Kimi onun Allah'ın oğlu, kimi de bizzat Allah olduğunu söyleyerek onun mesajını tanınmaz hâle getirdiler. Şu hâlde, elem verici bir günün azabından dolayı, vay o zalimlerin hâline!

O hâlde, günümüz zalimleri tövbe edip Rab'lerine dönmek için hâlâ ne bekliyorlar?
65
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlar, hiç farkında olmadıkları bir anda ölüm meleğinin karşılarına dikilmesini veya kıyametin ansızın kopmasını mı bekliyorlar?
66
اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ‌۟
O gün gelip çatınca, vaktiyle zulüm ve haksızlıktan sakınmış olanlar hariç, bütün dostlar birbirlerine düşman olacaktır.
67
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ
Allah onlara, "Ey iman eden kullarım!" diye seslenecek, "Bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de."
68
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ
"Ey Benim ayetlerime iman eden ve buyruklarıma yürekten boyun eğen kullarım!"
69
اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
"Hem siz, hem de sizin gibi iman etmiş olan eşleriniz sevinç ve huzur içinde girin cennete!"
70
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ
Onlar cennet bahçelerinde eğlenirlerken, etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin görmekten hoşlandığı her şey vardır. Ve siz sonsuza dek orada yaşayacaksınız."
71
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Rab'leri onlara şöyle seslenecek: "Ey iman eden kullarım! Vaktiyle yapmış olduğunuz güzel davranışlar sayesinde, hak ettiğiniz cennet işte budur!"
72
لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
"Burada size, afiyetle yiyeceğiniz çeşit çeşit meyveler ve lezzetli yiyecekler vardır."
73
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Suçlulara gelince, onlar da sonsuza dek cehennemde azap içindedirler.
74
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ
Azapları asla hafifletilmeyecek ve orada, ümitsiz bir hâlde öylece kalacaklar.
75
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ
Biz onlara hak ettikleri cezayı vermekle zulmetmiş değiliz. Fakat asıl onlardır, kendi kendilerine zulmedenler.
76
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ
Azabın dehşetini görünce, başlarındaki zebanilere, "Ey kudretli melek!" diye feryat edecekler, "Ne olur Rabb'ine yalvar da, canımızı alsın bizim!" Buna karşılık melek, "Hayır!" diyecek, "Çünkü siz, cezanızı çekmek için ebediyen cehennemde kalacaksınız!"
77
لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Ey inkârcılar! İşte size gerçeği bildirdik, fakat çoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyorsunuz.
78
اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْراً فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ
Ey Peygamber! Yoksa onlar, hakka engel olma konusunda bir plan kurup, bir iş mi kararlaştırdılar? Şunu iyi bilsinler ki, Biz de zalimleri cezalandırıp hakkı egemen kılmakta kararlıyız.
79
اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa onlar, içlerinde gizledikleri sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Elbette işitiyoruz ve yanı başlarındaki görevli elçilerimiz olan melekler, yaptıkları her şeyi, söyledikleri her sözü bir bir kayda geçmektedirler.
80
قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ
Ey Peygamber! "Melekler Allah'ın kızlarıdır!" diyen Arap müşriklerine, "Hürmüz ve Ehrimen Allah'ın oğullarıdır!" diyen Mecusilere ve özellikle de, "İsa Mesih, Allah'ın oğludur!" diyen Hristiyanlara seslenerek de ki: "Bakın, ben sırf bir inat yüzünden sizi reddediyor değilim. Eğer Rahman gerçekten bir çocuğa sahip olsaydı, ona ilk kulluk eden kişi ben olurdum!"
81
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Fakat hayır, göklerin ve yerin Rabb'i, kudret ve egemenlik Tahtının yegâne sahibi olan Allah, onların yakıştırdıkları çirkin niteliklerden uzaktır, yücedir!
82
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ
O hâlde bırak onları, kendilerine vadedilen o büyük Güne kavuşuncaya kadar, inkâr ve cehalet karanlıklarında bocalasınlar, dünyanın basit zevk ve eğlenceleriyle oynayıp dursunlar.
83
وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
O Allah ki, göklerde de ilâhtır, yerde de ilâhtır. O'nun hükmü sadece göklerde değil, yeryüzünde de geçerlidir. Ve yalnızca O'dur, sonsuz hikmet ve ilim sahibi.
84
وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü ve egemenliği kendisine ait olan Allah ne yüce, ne mübarektir! Kıyametin bilgisi de yalnızca O'nun katındadır. Ve hepiniz hesap vermek üzere O'na döndürüleceksiniz. İşte o gün;
85
وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
İnkârcıların O'nun yanı sıra yalvarıp durdukları o sahte ilâhlar, onların cezadan kurtulması için asla arabuluculuk yapamayacak, hiç kimseye şefaat edemeyeceklerdir. Ancak, bilinçli bir şekilde gerçeğe, doğruya şahitlik edenler Allah'ın izniyle ve ancak O'nun izin verdiği kişilere şefaat edeceklerdir.

Aslında, Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu inkârcılar da pekâlâ bilirler:
86
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ
Şayet onlara, "Sizi yoktan var eden kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" derler. O hâlde, neden O'na kulluktan yüz çeviriyorlar?
87
وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ
İnkârcıların bu inatçı tutumları karşısında üzüntüye kapılan Muhammed'in, "Ey Rabb'im, ben ne kadar tebliğ ettiysem de, bunlar iman etmek istemeyen bir toplumdur. Onları Sana havale ediyorum Allah'ım!" şeklindeki yakarışına yemin olsun ki, Allah müminlerin çektikleri sıkıntıları görmektedir ve zamanı gelince aranızda hükmünü elbette verecektir.
88
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Bunun için, ey Peygamber! Sen onlara aldırma, bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. Sana sataşmaya kalkışırlarsa, onlara "Selâm sizlere! Bizim cahillerle işimiz yoktur!" de. Allah'ın ayetlerini inkâr etmenin cezası neymiş, yakında görecekler.
89

Sureler

Mealler