Sureler
Mealler
Önceki
Kaf Suresi
Sonraki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 İndiği yerden toz kaldırarak (hidayeti gönüllere) saçan;
2 bir o kadar da ağır mı ağır bir (mana) yükü taşıyan;
3 buna karşın, kolayca aktığı (kalpleri) fetheden;
4 ve emr(-i ilahiyi hayata) paylaştıran (vahiy) şahit olsun!
5 Hiç tartışmasız, size vaad edilmiş olan elbet doğrudur;
6 ve Hesap (Günü) mutlaka gelecektir.
7 Şahit olsun hareketli ve çok katmanlı yollarla donatılmış (olarak görünen) gök:
8 Elbet siz, (inanç hususunda) gerçekten de farklı görüşlerdesiniz;
9 savrulanlar, kendi aleyhine savrulurlar!
10 Kahrolsun keyfi yargılarını kesin gerçek gibi pazarlayanlar.
11 Onlar daldıkları gafletin derin karanlığında kendi varlığını unutanlardır;
12 "Hesap Günü ne zamanmış bakayım?" diye söylenenlerdir.
13 Onlar o gün ateşte azap görecekler;
14 (ve) onlara "Azabınızı tadın!" denilecek; "İşte bu, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir!"
15 Ne var ki sorumlu davrananlar, akıl sır ermez cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar;
16 Rablerinin kendileri için takdir ettiğini (derin bir şükranla) alarak; çünkü onlar, zaten daha önce de iyilerdendi:
17 gecenin az bir kısmında uyurlardı,
18 ve seher vakitlerinde ta yürekten Allah'a yalvarırlardı,
19 servetlerinde, isteyebilen ve isteyemeyen muhtaçların da bir payı vardı.
20 Yeryüzünde, gönülden inanmış olanların (şahit olduğu) ilahi işaretler vardır;
21 tıpkı sizin kendi varlığınızda olduğu (gibi): Bunları görmüyor musunuz?
22 Gökyüzünde ise (maddi manevi) rızkınızın ve size vaad edilen şeylerin (kaynağı) vardır:
23 Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, bu (yeniden diriliş) en az(ından) sizin konuşma yeteneğiniz kadar gerçektir.
24 İbrahim'in, ilahi ikrama mazhar olmuş konukları hakkındaki kıssa sana ulaştı mı?
25 Hani, (elçiler) İbrahim'in huzuruna girmişler ve "(Sana) selam olsun!" demişlerdi de, o da, "(Size de) selam olsun!" demiş ve (içinden) "Bunlar tanımadık kimseler" diye geçirmişti.
26 Sonra, usulca ailesine yönelerek (kızartılmış) semiz bir buzağı getirmiş,
27 derhal önlerine sunarak "Buyurmaz mısınız?" demişti.
28 Derken, onlardan yana içini bir korku ve endişe kapladı. "Endişeye mahal yok!" dediler ve ona sıra dışı bir bilgi ile donatılmış bir oğlan çocuğu müjdelediler.
29 Bunun üzerine karısı ileri atıldı ve yüzüne vurarak "Kısır bir kocakarıdan ha!" deyip feryadı bastı.
30 "Öyle!.." dediler, "Rabbin buyurdu: şüphesiz O var ya, hikmet sahibi, her şeyi bilen O işte!
31 (İbrahim): "Peki ey Elçiler!" dedi, "Nedir bu olağandışı ziyaretinizin (gerçek) sebebi?"
32 Onlar "Biz" dediler, "günaha gömülüp gitmiş bir topluma gönderildik ki,
33 onların üzerine (gökten) taşlaşmış balçık yağdıralım;
34 kendini harcayanlara, senin Rabbinin katında hedefi belirlenmiş (taşlar).
35 Derken mü'minlerden orada bulunanları çıkardık;
36 zaten orada bir hane dışında hiçbir müslüman bulamadık.
37 Ve elem verici azaptan korkacak olan kimseler için orada bir işaret, bir mesaj bıraktık.
38 Aynı (mesaj) Musa kıssasında da var: Hani Biz onu açık ara muktedir kılan bir güçle Firavun'a göndermiştik.
39 Fakat o iktidarına güvenerek (Musa'ya) karşı çıkmış, üstelik "O, ya bir büyücü ya da bir delidir" demişti.
40 Derken, Biz de onu ve ordusunu enseledik, hepsini denize döktük: o hala kendi kendisini kınayadursun.
41 Aynı (mesaj) Ad kıssasında da var: Hani onlara da köklerini kurutan bir fırtına göndermiştik.
42 (Bu fırtına) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı, hepsini kül edip göğe savurdu.
43 Aynı (mesaj) Semud kıssasında da var: Hani onlara da "Bir süreliğine siz de safa sürün bakalım!" denilmişti.
44 Nitekim onlar Rablerinin emrine karşı gelmişlerdi: Ve onlar bön bön bakarken, bir (bela) yıldırımı kendilerini enseleyiverdi;
45 ne yerlerinden doğrulmaya, ne de kendilerini savunmaya mecal bulabildiler.
46 Daha önce de Nuh kavmi (helak olmuştu): Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir kavimdiler.
47 Bütün bir göğü kendi güç ve kudretimizle Biz inşa ettik ve onu sürekli genişleten de Biziz.
48 Yeri de Biz yayıp döşedik: Biz, ne muhteşem bir döşeyiciyiz.
49 Her şeyi çift-zıt kutuplu yarattık ki, öğüt ve ibret alabilesiniz.
50 Şu halde (de ki): "Allah'a kaçınız! Şüphe yok ki ben O'nun katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
51 Allah'la beraber, başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayınız! Elbette ben O'nun katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
52 İşte böyle! Onlardan öncekiler, kendilerine gelen her peygambere mutlaka "sihirbaz" ya da "mecnun" dediler;
53 yoksa onlar bunu birbirlerine mi bulaştırdılar? Ama hayır, belli ki onlar (da bunlar da bizzat kendileri) Allah'a başkaldırmış azgın bir topluluktular.
54 Artık onları kendi hallerine bırak, (sen kendi işine bak); böyle yaptığın takdirde kınanacak değilsin.
55 Ama uyarmayı sürdür; en azından bir uyarının mü'minlere yararı olur!
56 Ben görünür-görünmez, bilinir-bilinmez tüm iradeli varlıkları sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım.
57 Onlardan ne bir rızık bekliyorum ne de beni beslemelerini:
58 çünkü Allah, evet, bütün rızıkları veren mutlak ve sınırsız güç ve kudret sahibi O'dur.
59 Bakın, elbette kendilerine kıyanların payına düşen, (seleflerinin) payına düşenin aynısı olacaktır: şu halde, (bu payı) acele istemelerine gerek yoktur.
60 İmdi, inkarda direnenlerin tehdit edildikleri o gün başlarına geleceklerden dolayı vay haline!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ 1
فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ 2
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ 3
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ 4
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ 5
وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ 6
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ 7
اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ 8
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ 9
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ 11
يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ 12
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ 13
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ 14
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 15
اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ 16
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ 17
وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ 18
وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ 19
وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ 20
وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ 21
وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ 22
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ 23
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ 24
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ 25
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ 26
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ 27
فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 28
فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ 29
قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ 30
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 31
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 32
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ 33
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ 34
فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 35
فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ 36
وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ 37
وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ 38
فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ 39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ 40
وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ 41
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ 42
وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ 43
فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ 44
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ 45
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟ 46
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ 47
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ 48
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 49
فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ 50
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 51
كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ 52
اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ 53
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ 54
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ 55
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ 56
مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ 57
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ 58
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ 59
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ 60
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ
İndiği yerden toz kaldırarak (hidayeti gönüllere) saçan;
1
فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ
bir o kadar da ağır mı ağır bir (mana) yükü taşıyan;
2
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ
buna karşın, kolayca aktığı (kalpleri) fetheden;
3
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ
ve emr(-i ilahiyi hayata) paylaştıran (vahiy) şahit olsun!
4
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ
Hiç tartışmasız, size vaad edilmiş olan elbet doğrudur;
5
وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ
ve Hesap (Günü) mutlaka gelecektir.
6
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ
Şahit olsun hareketli ve çok katmanlı yollarla donatılmış (olarak görünen) gök:
7
اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ
Elbet siz, (inanç hususunda) gerçekten de farklı görüşlerdesiniz;
8
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ
savrulanlar, kendi aleyhine savrulurlar!
9
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ
Kahrolsun keyfi yargılarını kesin gerçek gibi pazarlayanlar.
10
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ
Onlar daldıkları gafletin derin karanlığında kendi varlığını unutanlardır;
11
يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ
"Hesap Günü ne zamanmış bakayım?" diye söylenenlerdir.
12
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Onlar o gün ateşte azap görecekler;
13
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ
(ve) onlara "Azabınızı tadın!" denilecek; "İşte bu, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir!"
14
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Ne var ki sorumlu davrananlar, akıl sır ermez cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar;
15
اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ
Rablerinin kendileri için takdir ettiğini (derin bir şükranla) alarak; çünkü onlar, zaten daha önce de iyilerdendi:
16
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
gecenin az bir kısmında uyurlardı,
17
وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
ve seher vakitlerinde ta yürekten Allah'a yalvarırlardı,
18
وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ
servetlerinde, isteyebilen ve isteyemeyen muhtaçların da bir payı vardı.
19
وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ
Yeryüzünde, gönülden inanmış olanların (şahit olduğu) ilahi işaretler vardır;
20
وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
tıpkı sizin kendi varlığınızda olduğu (gibi): Bunları görmüyor musunuz?
21
وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Gökyüzünde ise (maddi manevi) rızkınızın ve size vaad edilen şeylerin (kaynağı) vardır:
22
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, bu (yeniden diriliş) en az(ından) sizin konuşma yeteneğiniz kadar gerçektir.
23
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ
İbrahim'in, ilahi ikrama mazhar olmuş konukları hakkındaki kıssa sana ulaştı mı?
24
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Hani, (elçiler) İbrahim'in huzuruna girmişler ve "(Sana) selam olsun!" demişlerdi de, o da, "(Size de) selam olsun!" demiş ve (içinden) "Bunlar tanımadık kimseler" diye geçirmişti.
25
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ
Sonra, usulca ailesine yönelerek (kızartılmış) semiz bir buzağı getirmiş,
26
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ
derhal önlerine sunarak "Buyurmaz mısınız?" demişti.
27
فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
Derken, onlardan yana içini bir korku ve endişe kapladı. "Endişeye mahal yok!" dediler ve ona sıra dışı bir bilgi ile donatılmış bir oğlan çocuğu müjdelediler.
28
فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ
Bunun üzerine karısı ileri atıldı ve yüzüne vurarak "Kısır bir kocakarıdan ha!" deyip feryadı bastı.
29
قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
"Öyle!.." dediler, "Rabbin buyurdu: şüphesiz O var ya, hikmet sahibi, her şeyi bilen O işte!
30
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
(İbrahim): "Peki ey Elçiler!" dedi, "Nedir bu olağandışı ziyaretinizin (gerçek) sebebi?"
31
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Onlar "Biz" dediler, "günaha gömülüp gitmiş bir topluma gönderildik ki,
32
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ
onların üzerine (gökten) taşlaşmış balçık yağdıralım;
33
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ
kendini harcayanlara, senin Rabbinin katında hedefi belirlenmiş (taşlar).
34
فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Derken mü'minlerden orada bulunanları çıkardık;
35
فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ
zaten orada bir hane dışında hiçbir müslüman bulamadık.
36
وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ
Ve elem verici azaptan korkacak olan kimseler için orada bir işaret, bir mesaj bıraktık.
37
وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Aynı (mesaj) Musa kıssasında da var: Hani Biz onu açık ara muktedir kılan bir güçle Firavun'a göndermiştik.
38
فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ
Fakat o iktidarına güvenerek (Musa'ya) karşı çıkmış, üstelik "O, ya bir büyücü ya da bir delidir" demişti.
39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
Derken, Biz de onu ve ordusunu enseledik, hepsini denize döktük: o hala kendi kendisini kınayadursun.
40
وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ
Aynı (mesaj) Ad kıssasında da var: Hani onlara da köklerini kurutan bir fırtına göndermiştik.
41
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ
(Bu fırtına) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı, hepsini kül edip göğe savurdu.
42
وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ
Aynı (mesaj) Semud kıssasında da var: Hani onlara da "Bir süreliğine siz de safa sürün bakalım!" denilmişti.
43
فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Nitekim onlar Rablerinin emrine karşı gelmişlerdi: Ve onlar bön bön bakarken, bir (bela) yıldırımı kendilerini enseleyiverdi;
44
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ
ne yerlerinden doğrulmaya, ne de kendilerini savunmaya mecal bulabildiler.
45
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟
Daha önce de Nuh kavmi (helak olmuştu): Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir kavimdiler.
46
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ
Bütün bir göğü kendi güç ve kudretimizle Biz inşa ettik ve onu sürekli genişleten de Biziz.
47
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Yeri de Biz yayıp döşedik: Biz, ne muhteşem bir döşeyiciyiz.
48
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Her şeyi çift-zıt kutuplu yarattık ki, öğüt ve ibret alabilesiniz.
49
فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ
Şu halde (de ki): "Allah'a kaçınız! Şüphe yok ki ben O'nun katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
50
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
Allah'la beraber, başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayınız! Elbette ben O'nun katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
51
كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ
İşte böyle! Onlardan öncekiler, kendilerine gelen her peygambere mutlaka "sihirbaz" ya da "mecnun" dediler;
52
اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
yoksa onlar bunu birbirlerine mi bulaştırdılar? Ama hayır, belli ki onlar (da bunlar da bizzat kendileri) Allah'a başkaldırmış azgın bir topluluktular.
53
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ
Artık onları kendi hallerine bırak, (sen kendi işine bak); böyle yaptığın takdirde kınanacak değilsin.
54
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Ama uyarmayı sürdür; en azından bir uyarının mü'minlere yararı olur!
55
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ben görünür-görünmez, bilinir-bilinmez tüm iradeli varlıkları sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım.
56
مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ
Onlardan ne bir rızık bekliyorum ne de beni beslemelerini:
57
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ
çünkü Allah, evet, bütün rızıkları veren mutlak ve sınırsız güç ve kudret sahibi O'dur.
58
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Bakın, elbette kendilerine kıyanların payına düşen, (seleflerinin) payına düşenin aynısı olacaktır: şu halde, (bu payı) acele istemelerine gerek yoktur.
59
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ
İmdi, inkarda direnenlerin tehdit edildikleri o gün başlarına geleceklerden dolayı vay haline!
60

Sureler

Mealler
Kaf Suresi
Önceki
Tûr Suresi
Sonraki