Sureler
Mealler
Önceki
Kaf Suresi
Sonraki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Yemin olsun, esip savuran rüzgârlara,
2 Yağmur yükü taşıyan bulutlara,
3 Denizlerde kolayca akıp giden gemilere,
4 Ve yaratıklar arasında rızık işlerini bölüştüren meleklere andolsun ki,
5 Size söz verilen ölüm ötesi hayat kesinlikle doğrudur.
6 Ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Hesap Günü, mutlaka gelecektir.

Emsalsiz bir düzen içinde gerçekleşen bu doğa olayları, her şeyin bir hikmete dayalı olarak yaratıldığına şahitlik etmektedir. Bu düzende akıl, şuur, irade ve dolayısıyla Allah'ın vahyine muhatap olma gibi üstün yeteneklerle donatılmış olan insanoğlu, yapıp ettikleri konusunda elbette hesaba çekilecektir.

Ama insan, bu gerçekten daima yüz çevirmek istemiştir:
7 İç içe geçmiş kıvrım kıvrım yollara, harika bir sanatla desen desen işlenmiş yörüngelere sahip göğe andolsun ki,
8 Siz ey insanlar! Allah, evren, insan, Kur'an, kulluk, âhiret gibi hayati öneme sahip konularda, karmakarışık ve çelişkili görüşler içindesiniz.

Uzaydaki yıldız kümelerinin nasıl farklı şekilleri, yörüngeleri varsa, ilâhî rehberliği göz ardı eden insanların inanç ve yaşam şekilleri arasında da o kadar büyük çelişkiler, farklılıklar vardır. İnsanlar arasında bu kadar farklı iddiaların var oluşu, şu gerçeği ortaya koymaktadır: Allah'ın gönderdiği mesaj ile yolunu aydınlatmayan insanlık hiçbir zaman hakikati bulamayacak, asla kurtuluşa erişemeyecektir.
9 Demek ki, ancak sapıklığı baştan kabullenmiş, haktan sapan, yalana sürüklenmiş insan bu ilâhî daveti reddedip ondan yüz çevirir. Öyleyse;
10 Şeytanî propagandalarla hakikati tersyüz edip insanları Kur'an'dan çevirmeye çalışan sahtekârlara yazıklar olsun!
11 Onlar ki, cehalet bataklığı içinde bilinçsizce bocalayıp duruyorlar.
12 Ve alaycı bir edayla: "Şu vadedilen Yargı Günü ne zaman gelip çatacakmış?" diye soruyorlar.
13 Ne zaman mı? O zalimler, ateşin üzerinde kavrulacakları Gün.
14 O gün onlara, "Kötülüklerinizin acı meyvelerini bugün tadın!" denilecek, "Küstahça meydan okuyarak çabucak gelmesini istediğiniz azap budur işte."
15 Öte yandan, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlar ise cennet bahçelerinde, pınar başlarında ebedî mutluluğu tadacaklar.
16 Hem de, Rab'lerinin kendilerine bahşettiği sonsuz cennet nimetlerini büyük bir sevinçle alıp onlardan istedikleri gibi faydalanarak. Çünkü onlar, bundan önceki hayatlarında güzel davranan kimselerdi.
17 Gecenin az bir kısmında uyur, saatler boyu ilim, ibadet ve tefekkürle meşgul olurlardı.
18 Ve ruhların ilâhî esintilere açık olduğu sabah namazında, evrenin âdeta yeniden diriltildiği o seher vakitlerinde, Rab'lerine el açıp yalvararak bağışlanma dilerlerdi.
19 Ve Allah'ın kendilerine imtihan için emanet verdiği mallarında, yardım isteyen fakirlerin ve yardıma muhtaç oldukları hâlde dilenmekten çekinen yoksulların da hakkı olduğunu bilir, onların payını mutlaka ayırırlardı.
20 İnanmaya gönlü olanlar için, yeryüzünde Allah'ın varlığını, Rab ve İlâh olarak birliğini, sonsuz ilim, kudret ve merhametini gözler önüne seren ve ilâhî adaletin mutlaka gerçekleşeceğine şehâdet eden nice işaretler, nice deliller vardır.
21 Ve bizzat kendi iç dünyanızda... Hâlâ hakikati görmeyecek misiniz?
22 Sizin rızkınızın kaynağı olan yağmur da, size vadedilen azap ve felâketler de göktedir. Yani nimetlerin de, azabın da kaynağı Allah katındadır ve siz hangisine lâyık olursanız, size onu verecektir.
23 Göklerin ve yerin Rabb'ine andolsun ki, bu Kur'an'ın haber verdiği olaylar, sizin var oluşunuz, yiyip içmeniz, nefes almanız ve konuşmanız kadar gerçektir.

İşte Kur'an'ın anlattığı gerçeklerden biri:
24 İbrahim'in o değerli misafirleriyle ilgili ibret verici öyküsü sana anlatılmadı mı?
25 Hani insan suretinde melekler, selâm vererek onun huzuruna girmişlerdi. O da "Selâm size, sanırım buralarda yabancısınız!" demişti.
26 Sonra misafirlere aç olup olmadıklarını sormadan, usulca ailesinin yanına gidip közde kızartılmış besili bir buzağı getirdi.
27 Ve yemeği önlerine koyarak, "Buyurun, yemez misiniz?" dedi.
28 Fakat misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını görünce, azap melekleri olduklarını düşünerek onlardan dolayı endişeye kapıldı. İbrahim'in iyiden iyiye kaygılandığını gören melekler, "Korkma! Bizler Allah tarafından görevlendirilmiş melekleriz ve asıl Lut kavmi için gönderildik. (11. Hud: 70) Rabb'inden bir mesaj iletmek için de sana uğradık." dediler. Ve sonra ona, İshak adında bilgin bir oğlu olacağını müjdelediler.
29 Bunun üzerine, konuşmalara kulak misafiri olan İbrahim'in hanımı Sâre, bir çığlık kopararak yanlarına geldi. Şaşkınlıktan yüzüne vurarak, "Benim gibi kısır bir yaşlı kadın mı çocuk doğuracak?" dedi.
30 Melekler, "Elbette!" dediler, "Çünkü Rabb'in böyle buyurdu. Unutma ki, Rabb'in sonsuz hikmet ve ilim sahibidir."
31 İbrahim ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra, "Peki, asıl geliş amacınız nedir, ey Allah'ın elçileri? Lut kavmine ne yapacaksınız?" diye sordu.
32 Onlar da, "Daha önce de söylediğimiz gibi, biz Lut Peygambere isyan eden günahkâr bir topluma, Sodom halkına gönderildik." dediler.
33 "Ki, üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdıralım!"
34 "Oraya bu taşların yağması, tesadüf eseri meydana gelen bir "doğal felaket" değildi. Aksine, Rabb'inin katında, günahkârlar için özel olarak seçilip işaretlenmiş taşlardı bunlar."
35 İşte böylece, Lut kavmini helâk etmeden önce oradaki bütün Müminleri çıkardık.
36 Ancak orada, bir ev halkı dışında Müslüman da göremedik.
37 Geride kalan zalimleri ise, korkunç bir azapla yerle bir ettik ve can yakıcı azaptan korkanlar için, oradakilerin başına gelen felâketi belgeleyen tarihi kalıntılar ve ibret verici işaretler bıraktık.
38 Musa'nın kıssasında da sizin için bir ders vardır: Hani onu, apaçık bir delil ile Firavuna elçi olarak göndermiştik.
39 Fakat Firavun, saltanatına güvenerek bütün siyasî ve ekonomik gücüyle Musa'ya karşı koydu ve onun hakkında, "Bu adam ya menfaat peşinde koşan usta bir büyücüdür, ya da cinlerin istilasına uğramış zavallı bir delidir!" dedi.
40 Biz de onu ve bütün ordusunu kıskıvrak yakaladık ve Firavun, son nefesinde tövbe ederek yaptıklarından dolayı kendisini kınayıp dururken, hepsini denize atıverdik. Fakat bu gecikmiş tövbe, onu feci akıbetten kurtaramamıştı.
41 İsyankâr Ad kavminin başına gelenlerde de sizin için bir ibret dersi vardır: Hani onların üzerine o ölümcül fırtınayı göndermiştik.
42 Karşısına çıkan her şeyi kavurup küle çeviren korkunç bir fırtına.
43 Zalim Semud kavminin yaşadığı felâketlerde de sizin için bir ibret dersi vardır: Hani onlara Peygamberleri tarafından, "Bir süre daha nimetler içinde yaşayın bakalım!" denmişti.
44 Ama onlar, kendilerine verilen fırsatı kötüye kullanarak Rab'lerinin emrine karşı geldiler. Bunun üzerine, dehşet içinde bakınıp dururlarken, korkunç gürültülü bir yıldırım onları çarpıverdi.
45 Azabımız karşısında oldukları yere yıkılıverdiler. Ne ayağa kalkabilecek dermanları kalmıştı, ne de kendilerini savunabilecek güçleri.
46 Ve daha önce, Nuh kavmini de böyle helâk etmiştik.

Doğrusu, bu helâke uğrayanların hepsi de yoldan çıkmış kimselerdi.

Öyleyse, çevrenizde her an görüp durduğunuz mucize ve delillere bakıp ibret alın da, geçmiş kavimlerin akıbetine uğramayın:
47 Milyarlarca galaksiden oluşan şu muhteşem göğü kudret elimizle kuran Biziz; onu düzenli olarak genişletmekte olan da yine Biziz.
48 Yeryüzünü de türlü nimetlerle donatarak hayata elverişli bir şekilde Biz döşedik, hem de ne güzel döşedik!
49 Ve Kur'an'ın mucizevî beyanını düşünüp öğüt alasınız diye, her şeyi erkek dişi, artı eksi, pozitif negatif, proton elektron, gece gündüz, ışık karanlık, sıcak soğuk, iyi kötü, dünya âhiret gibi birbirini tamamlayan farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu çiftler hâlinde yarattık.
50 Tüm insanlığı hak dine davet ederek de ki: "Öyleyse, ey insanlar, bütün sahte ilâhları reddederek, bütün kölelik zincirlerini kırıp atarak, hepiniz Allah'ın çağrısına koşun ve O'nun himayesine sığının! Gerçekten ben, size O'nun tarafından gönderilen ve ilâhî nimetleri müjdeleyen apaçık bir uyarıcıyım."
51 "Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir varlığa kayıtsız şartsız boyun eğmeyin. İşte tekrar söylüyorum, doğrusu ben, size O'nun tarafından gönderilen ve şiddetli bir azabı haber veren apaçık bir uyarıcıyım."
52 Ey Peygamber! İnkârcıların yalan ve iftiralarla İslâm'a saldırmaları seni üzmesin. Küfrün değişmez karakteri böyledir. Nitekim onlardan önceki kâfirlere de ne zaman bir elçi veya davetçi geldiyse, her defasında "Bu adam, insanların gözünü boyayan bir büyücü ya da zavallı bir delidir!" demişlerdi. Tıpkı şimdiki kâfirlerin yaptığı gibi:
53 Yoksa onlar, bunu söylemeyi nesilden nesle birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, doğrusu onlar, sınırı aşan azgın bir topluluktur.
54 Öyleyse, hakikati bütün delilleriyle ortaya koyduğun hâlde yanlış düşüncelerinde ısrar eden bu gibi insanlardan yüz çevir. Karşısındaki insanı dinleme nezaketini gösteremeyen, ortaya konan bunca delilleri düşünme zahmetine bile katlanmayan kibirli ve inatçı kimselerle tartışmanın yararı yoktur. Öyleyse, onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. Korkma, onlara yüz vermediğin için sorumlu tutulacak, kınanacak değilsin.
55 Bununla birlikte, bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşmak için sürekli olarak uyarmaya devam et. Çünkü uyarı, inatçı kâfirlere olmasa bile, inanmaya gönlü olanlara mutlaka fayda verecektir. Unutma ki;
56 Ben cinleri ve insanları, başka bir gaye için değil, ancak Beni Rabb' olarak tanımaları ve yalnızca Bana kulluk ve itaat etmeleri için yarattım. Ve bu kulluğun yararı Bana değil, bizzat kendilerine olacaktır. Öyle ya;
57 Ben o müşriklerin tapındığı sözde "ilâhların" kendilerine tapanlardan istediği gibi onlardan ne bir rızık istiyorum, ne de beni beslemelerini.
58 Çünkü Allah'ın kendisidir her türlü rızkı veren ve yalnızca O'dur, sonsuz kudret ve sarsılmaz kuvvet sahibi olan. İşte bunun içindir ki:
59 Hiç kuşkusuz bugünkü zalimler de, geçmişte helâk edilmiş olan yoldaşları gibi azaptan paylarına düşeni zamanı gelince alacaklardır. Öyleyse, Benden azabı çabucak istemesinler.
60 Kendilerine vadedilen azap günlerinden dolayı, vay o kâfirlerin hâline!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ 1
فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ 2
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ 3
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ 4
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ 5
وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ 6
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ 7
اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ 8
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ 9
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ 11
يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ 12
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ 13
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ 14
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 15
اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ 16
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ 17
وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ 18
وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ 19
وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ 20
وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ 21
وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ 22
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ 23
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ 24
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ 25
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ 26
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ 27
فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 28
فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ 29
قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ 30
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 31
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 32
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ 33
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ 34
فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 35
فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ 36
وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ 37
وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ 38
فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ 39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ 40
وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ 41
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ 42
وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ 43
فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ 44
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ 45
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟ 46
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ 47
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ 48
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 49
فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ 50
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 51
كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ 52
اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ 53
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ 54
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ 55
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ 56
مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ 57
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ 58
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ 59
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ 60
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ
Yemin olsun, esip savuran rüzgârlara,
1
فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ
Yağmur yükü taşıyan bulutlara,
2
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ
Denizlerde kolayca akıp giden gemilere,
3
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ
Ve yaratıklar arasında rızık işlerini bölüştüren meleklere andolsun ki,
4
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ
Size söz verilen ölüm ötesi hayat kesinlikle doğrudur.
5
وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ
Ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Hesap Günü, mutlaka gelecektir.

Emsalsiz bir düzen içinde gerçekleşen bu doğa olayları, her şeyin bir hikmete dayalı olarak yaratıldığına şahitlik etmektedir. Bu düzende akıl, şuur, irade ve dolayısıyla Allah'ın vahyine muhatap olma gibi üstün yeteneklerle donatılmış olan insanoğlu, yapıp ettikleri konusunda elbette hesaba çekilecektir.

Ama insan, bu gerçekten daima yüz çevirmek istemiştir:
6
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ
İç içe geçmiş kıvrım kıvrım yollara, harika bir sanatla desen desen işlenmiş yörüngelere sahip göğe andolsun ki,
7
اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ
Siz ey insanlar! Allah, evren, insan, Kur'an, kulluk, âhiret gibi hayati öneme sahip konularda, karmakarışık ve çelişkili görüşler içindesiniz.

Uzaydaki yıldız kümelerinin nasıl farklı şekilleri, yörüngeleri varsa, ilâhî rehberliği göz ardı eden insanların inanç ve yaşam şekilleri arasında da o kadar büyük çelişkiler, farklılıklar vardır. İnsanlar arasında bu kadar farklı iddiaların var oluşu, şu gerçeği ortaya koymaktadır: Allah'ın gönderdiği mesaj ile yolunu aydınlatmayan insanlık hiçbir zaman hakikati bulamayacak, asla kurtuluşa erişemeyecektir.
8
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ
Demek ki, ancak sapıklığı baştan kabullenmiş, haktan sapan, yalana sürüklenmiş insan bu ilâhî daveti reddedip ondan yüz çevirir. Öyleyse;
9
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ
Şeytanî propagandalarla hakikati tersyüz edip insanları Kur'an'dan çevirmeye çalışan sahtekârlara yazıklar olsun!
10
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ
Onlar ki, cehalet bataklığı içinde bilinçsizce bocalayıp duruyorlar.
11
يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ
Ve alaycı bir edayla: "Şu vadedilen Yargı Günü ne zaman gelip çatacakmış?" diye soruyorlar.
12
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Ne zaman mı? O zalimler, ateşin üzerinde kavrulacakları Gün.
13
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ
O gün onlara, "Kötülüklerinizin acı meyvelerini bugün tadın!" denilecek, "Küstahça meydan okuyarak çabucak gelmesini istediğiniz azap budur işte."
14
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Öte yandan, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlar ise cennet bahçelerinde, pınar başlarında ebedî mutluluğu tadacaklar.
15
اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ
Hem de, Rab'lerinin kendilerine bahşettiği sonsuz cennet nimetlerini büyük bir sevinçle alıp onlardan istedikleri gibi faydalanarak. Çünkü onlar, bundan önceki hayatlarında güzel davranan kimselerdi.
16
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Gecenin az bir kısmında uyur, saatler boyu ilim, ibadet ve tefekkürle meşgul olurlardı.
17
وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Ve ruhların ilâhî esintilere açık olduğu sabah namazında, evrenin âdeta yeniden diriltildiği o seher vakitlerinde, Rab'lerine el açıp yalvararak bağışlanma dilerlerdi.
18
وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Ve Allah'ın kendilerine imtihan için emanet verdiği mallarında, yardım isteyen fakirlerin ve yardıma muhtaç oldukları hâlde dilenmekten çekinen yoksulların da hakkı olduğunu bilir, onların payını mutlaka ayırırlardı.
19
وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ
İnanmaya gönlü olanlar için, yeryüzünde Allah'ın varlığını, Rab ve İlâh olarak birliğini, sonsuz ilim, kudret ve merhametini gözler önüne seren ve ilâhî adaletin mutlaka gerçekleşeceğine şehâdet eden nice işaretler, nice deliller vardır.
20
وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
Ve bizzat kendi iç dünyanızda... Hâlâ hakikati görmeyecek misiniz?
21
وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Sizin rızkınızın kaynağı olan yağmur da, size vadedilen azap ve felâketler de göktedir. Yani nimetlerin de, azabın da kaynağı Allah katındadır ve siz hangisine lâyık olursanız, size onu verecektir.
22
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟
Göklerin ve yerin Rabb'ine andolsun ki, bu Kur'an'ın haber verdiği olaylar, sizin var oluşunuz, yiyip içmeniz, nefes almanız ve konuşmanız kadar gerçektir.

İşte Kur'an'ın anlattığı gerçeklerden biri:
23
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ
İbrahim'in o değerli misafirleriyle ilgili ibret verici öyküsü sana anlatılmadı mı?
24
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Hani insan suretinde melekler, selâm vererek onun huzuruna girmişlerdi. O da "Selâm size, sanırım buralarda yabancısınız!" demişti.
25
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ
Sonra misafirlere aç olup olmadıklarını sormadan, usulca ailesinin yanına gidip közde kızartılmış besili bir buzağı getirdi.
26
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ
Ve yemeği önlerine koyarak, "Buyurun, yemez misiniz?" dedi.
27
فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
Fakat misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını görünce, azap melekleri olduklarını düşünerek onlardan dolayı endişeye kapıldı. İbrahim'in iyiden iyiye kaygılandığını gören melekler, "Korkma! Bizler Allah tarafından görevlendirilmiş melekleriz ve asıl Lut kavmi için gönderildik. (11. Hud: 70) Rabb'inden bir mesaj iletmek için de sana uğradık." dediler. Ve sonra ona, İshak adında bilgin bir oğlu olacağını müjdelediler.
28
فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ
Bunun üzerine, konuşmalara kulak misafiri olan İbrahim'in hanımı Sâre, bir çığlık kopararak yanlarına geldi. Şaşkınlıktan yüzüne vurarak, "Benim gibi kısır bir yaşlı kadın mı çocuk doğuracak?" dedi.
29
قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
Melekler, "Elbette!" dediler, "Çünkü Rabb'in böyle buyurdu. Unutma ki, Rabb'in sonsuz hikmet ve ilim sahibidir."
30
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
İbrahim ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra, "Peki, asıl geliş amacınız nedir, ey Allah'ın elçileri? Lut kavmine ne yapacaksınız?" diye sordu.
31
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Onlar da, "Daha önce de söylediğimiz gibi, biz Lut Peygambere isyan eden günahkâr bir topluma, Sodom halkına gönderildik." dediler.
32
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ
"Ki, üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdıralım!"
33
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ
"Oraya bu taşların yağması, tesadüf eseri meydana gelen bir "doğal felaket" değildi. Aksine, Rabb'inin katında, günahkârlar için özel olarak seçilip işaretlenmiş taşlardı bunlar."
34
فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
İşte böylece, Lut kavmini helâk etmeden önce oradaki bütün Müminleri çıkardık.
35
فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ
Ancak orada, bir ev halkı dışında Müslüman da göremedik.
36
وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ
Geride kalan zalimleri ise, korkunç bir azapla yerle bir ettik ve can yakıcı azaptan korkanlar için, oradakilerin başına gelen felâketi belgeleyen tarihi kalıntılar ve ibret verici işaretler bıraktık.
37
وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Musa'nın kıssasında da sizin için bir ders vardır: Hani onu, apaçık bir delil ile Firavuna elçi olarak göndermiştik.
38
فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ
Fakat Firavun, saltanatına güvenerek bütün siyasî ve ekonomik gücüyle Musa'ya karşı koydu ve onun hakkında, "Bu adam ya menfaat peşinde koşan usta bir büyücüdür, ya da cinlerin istilasına uğramış zavallı bir delidir!" dedi.
39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
Biz de onu ve bütün ordusunu kıskıvrak yakaladık ve Firavun, son nefesinde tövbe ederek yaptıklarından dolayı kendisini kınayıp dururken, hepsini denize atıverdik. Fakat bu gecikmiş tövbe, onu feci akıbetten kurtaramamıştı.
40
وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ
İsyankâr Ad kavminin başına gelenlerde de sizin için bir ibret dersi vardır: Hani onların üzerine o ölümcül fırtınayı göndermiştik.
41
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ
Karşısına çıkan her şeyi kavurup küle çeviren korkunç bir fırtına.
42
وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ
Zalim Semud kavminin yaşadığı felâketlerde de sizin için bir ibret dersi vardır: Hani onlara Peygamberleri tarafından, "Bir süre daha nimetler içinde yaşayın bakalım!" denmişti.
43
فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Ama onlar, kendilerine verilen fırsatı kötüye kullanarak Rab'lerinin emrine karşı geldiler. Bunun üzerine, dehşet içinde bakınıp dururlarken, korkunç gürültülü bir yıldırım onları çarpıverdi.
44
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ
Azabımız karşısında oldukları yere yıkılıverdiler. Ne ayağa kalkabilecek dermanları kalmıştı, ne de kendilerini savunabilecek güçleri.
45
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟
Ve daha önce, Nuh kavmini de böyle helâk etmiştik.

Doğrusu, bu helâke uğrayanların hepsi de yoldan çıkmış kimselerdi.

Öyleyse, çevrenizde her an görüp durduğunuz mucize ve delillere bakıp ibret alın da, geçmiş kavimlerin akıbetine uğramayın:
46
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ
Milyarlarca galaksiden oluşan şu muhteşem göğü kudret elimizle kuran Biziz; onu düzenli olarak genişletmekte olan da yine Biziz.
47
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Yeryüzünü de türlü nimetlerle donatarak hayata elverişli bir şekilde Biz döşedik, hem de ne güzel döşedik!
48
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Ve Kur'an'ın mucizevî beyanını düşünüp öğüt alasınız diye, her şeyi erkek dişi, artı eksi, pozitif negatif, proton elektron, gece gündüz, ışık karanlık, sıcak soğuk, iyi kötü, dünya âhiret gibi birbirini tamamlayan farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu çiftler hâlinde yarattık.
49
فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ
Tüm insanlığı hak dine davet ederek de ki: "Öyleyse, ey insanlar, bütün sahte ilâhları reddederek, bütün kölelik zincirlerini kırıp atarak, hepiniz Allah'ın çağrısına koşun ve O'nun himayesine sığının! Gerçekten ben, size O'nun tarafından gönderilen ve ilâhî nimetleri müjdeleyen apaçık bir uyarıcıyım."
50
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
"Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir varlığa kayıtsız şartsız boyun eğmeyin. İşte tekrar söylüyorum, doğrusu ben, size O'nun tarafından gönderilen ve şiddetli bir azabı haber veren apaçık bir uyarıcıyım."
51
كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ
Ey Peygamber! İnkârcıların yalan ve iftiralarla İslâm'a saldırmaları seni üzmesin. Küfrün değişmez karakteri böyledir. Nitekim onlardan önceki kâfirlere de ne zaman bir elçi veya davetçi geldiyse, her defasında "Bu adam, insanların gözünü boyayan bir büyücü ya da zavallı bir delidir!" demişlerdi. Tıpkı şimdiki kâfirlerin yaptığı gibi:
52
اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Yoksa onlar, bunu söylemeyi nesilden nesle birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, doğrusu onlar, sınırı aşan azgın bir topluluktur.
53
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ
Öyleyse, hakikati bütün delilleriyle ortaya koyduğun hâlde yanlış düşüncelerinde ısrar eden bu gibi insanlardan yüz çevir. Karşısındaki insanı dinleme nezaketini gösteremeyen, ortaya konan bunca delilleri düşünme zahmetine bile katlanmayan kibirli ve inatçı kimselerle tartışmanın yararı yoktur. Öyleyse, onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. Korkma, onlara yüz vermediğin için sorumlu tutulacak, kınanacak değilsin.
54
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Bununla birlikte, bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşmak için sürekli olarak uyarmaya devam et. Çünkü uyarı, inatçı kâfirlere olmasa bile, inanmaya gönlü olanlara mutlaka fayda verecektir. Unutma ki;
55
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ben cinleri ve insanları, başka bir gaye için değil, ancak Beni Rabb' olarak tanımaları ve yalnızca Bana kulluk ve itaat etmeleri için yarattım. Ve bu kulluğun yararı Bana değil, bizzat kendilerine olacaktır. Öyle ya;
56
مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ
Ben o müşriklerin tapındığı sözde "ilâhların" kendilerine tapanlardan istediği gibi onlardan ne bir rızık istiyorum, ne de beni beslemelerini.
57
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ
Çünkü Allah'ın kendisidir her türlü rızkı veren ve yalnızca O'dur, sonsuz kudret ve sarsılmaz kuvvet sahibi olan. İşte bunun içindir ki:
58
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Hiç kuşkusuz bugünkü zalimler de, geçmişte helâk edilmiş olan yoldaşları gibi azaptan paylarına düşeni zamanı gelince alacaklardır. Öyleyse, Benden azabı çabucak istemesinler.
59
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ
Kendilerine vadedilen azap günlerinden dolayı, vay o kâfirlerin hâline!
60

Sureler

Mealler
Kaf Suresi
Önceki
Tûr Suresi
Sonraki