Sureler
Mealler
Önceki
Hûd Suresi
Sonraki
Ra'd Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif lam Ra. Bunlar her şeyi açıklayan kitabın ayetleridir.
2 Biz onu, siz anlayasınız diye Arap lisanı ile okunan bir kitap olarak indirdik.
3 Bu Kur'an da sana vahyederek, kıssaların en güzelini anlatacağız ve sen bu güzel kıssayı daha önce bilmiyordun.
4 Yusuf babasına "Ey babacığım1 Ben (rüyamda) on bir yıldız, güneşi, ayı ve onların bana secde ettiklerini gördüm" dedi.
5 Babası "Ey oğul! Kardeşlerine gördüğün rüyayı anlatma. Sana hile yaparak tuzak kurarlar. Muhakkak ki şeytan insan için apaçık bir düşmandır."
6 "Allah seni seçerek sana sözlerden, en iyi sonucu (sözleri yorumlamayı) çıkarmayı öğretecek, sana ve Yakup ailesine, daha önceki ataların İbrahim ve İshak'a verdiği nimetler gibi, nimetlerini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin her şeyi bilen ve ona göre hüküm verendir" dedi.
7 Elbette ki Yusuf ve kardeşinin (başına gelenler) de, doğruları bulmak için soruşturanlarda alınacak dersler var.
8 Yusuf'un büyük kardeşleri "Biz yetişkin ve güçlü olduğumuz halde, Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevimliler. Babamız bu konuda açıkça yanlış davranmakta (dalalet içinde) dir."
9 "Yusuf'u öldürün veya yer yüzünün her hangi bir yerine bırakın ki, babanız yalnızca sizi görsün ve sizi sevsin. Bundan sonrada doğru işler yapan bir topluluk olun" dediler.
10 İçlerinden birisi "Yusuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine atın. Eğer bu şekilde yaparsanız, (oradan geçen) bir kervan onu orada bulup götürür" dedi.
11 Babalarına "Ey Babamız! Yusuf hakkında niçin bize güvenmiyorsun? Biz onun hayata hazırlanması için tavsiyelerde bulunacağız."
12 "Yarın onu bizimle beraber gönder gezsin, oynasın. Biz onu koruruz" dediler.
13 Babaları "Onu götürmeniz beni üzüntüye (endişeye) sevk ediyor. Siz işlerinize dalıp yalnız bıraktığınızda onu bir kurdun kapıp yemesinden korkuyorum" dedi.
14 "Eğer biz bu kadar kalabalık ve güçlü iken, onu bir kurt kapıp yerse, yazıklar olsun bize" dediler.
15 Kardeşleri Yusuf'u götürüp, kuyunun dibine atmak için bir araya geldiklerinde, haberleri olmadan (seni tanımadıklar bir zamanda), yaptıkları bu işi onlara mutlaka haber vereceksin diye Yusuf'a vahyettik.
16 Bir akşam vaktinde babalarına ağlayarak geldiler.
17 "Ey Babamız! Biz yarış yaparken Yusuf'u mallarımızın başında bırakmıştık. Sonra onu bir kurt yemiş. Şimdi biz doğru söylesek de sen bizim söylediklerimize inanmazsın, ama biz doğru söylüyoruz" dediler.
18 Üzerine sürülmüş bir kanla, Yusuf'un kanlı gömleğini babalarına getirdiklerinde, babaları "Hayır hayır, nefsiniz size bir şeyler yaptırmış (ben bunu bilemiyorum), (bu olay karşısında bana düşen) güzel bir sabır göstermek. Allah, anlattığınız bu olay karşısında (sabretmem karşılığında bana) yardım edecek olandır" dedi.
19 (Yusuf'u attıkları kuyunun yanına) Bir kervan gelip konaklamış ve sulama ile görevli adamlarını kuyudan su çıkarmaya göndermişlerdi. Kuyuya sarkıp baktıklarında, Yusuf'u görmüşler ve "Yaşasın bir oğlan çocuğu" diyerek satacakları eşyalar arasına koyup esir almışlardı. Allah onların yaptıklarını bilendir.
20 Kervancılar Yusuf dan kazanacakları parayı önemsemeyerek, birkaç dinar karşılığında onu sattılar.
21 Şehirde Yusuf'u satın alan, karısına dedi ki "Onun için kalacak bir yer hazırla, belki bize (ilerde) faydası dokunur veyahut da onu evlat ediniriz" dedi. Böylece Yusuf'u yer yüzünde kalacağı bir mekana yerleştirdik ve ona sözlerin nasıl yorumlanacağını (sonuç çıkarılacağını) öğrettik. Allah bütün işleri dilediği gibi sonuçlandırandır. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyor.
22 Yusuf ergenlik çağına geldiğinde, ona hüküm verecek yetki ve ilim verdik. Biz iyilik yapanları böyle mükafaatlandırırız.
23 Kadının odasında olduğu bir zamanda, kadın kendi nefsinde Yusuf'u istiyordu ve bu nedenle kapıları kapatıp, "hadi gel" dedi. Yusuf (Yasak bir ilişkiye girmekten) "Allah korusun. O (Allah) en güzel sığınılacak yerdir. Allah zalimleri kurtuluşa eriştirmez" dedi.
24 Kadın onunla ilişkiye girmek istiyordu. Yusuf da Rabbinin işaretlerini görmese, kadınla ilişkiye girecekti. İşte biz böylece Yusuf dan kötü olan, şehevi arzuları giderdik. Muhakkak ki Yusuf doğru işler yapan kullarımızdandı.
25 Yusuf kapıya koştu. Kadın arkasından gömleğini yakalayıp yırttı. Bunun arkasından kapının yanında evin efendisi ile karşılaştılar. Kadın kocasına "Senin ev halkına (eşine) karşı kötü niyet besleyenin cezası, ya hapse atılması veya canını yakacak bir azapla azap edilmesidir" dedi.
26 Yusuf evin efendisine "Tam tersine, asıl benden istifade etmek isteyen o (senin karın) dır" dedi. Ev halkından birisi bu olaya şahitlik ederek "Eğer gömlek adamın önünden yırtılmış olsaydı, o zaman kadın doğru söylemiş olurdu ve Yusuf yalan söyleyenlerden olurdu."
27 "Eğer Yusuf'un gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemekte olup, o zaman adam doğru söyleyenlerdendir" dedi.
28 Evin efendisi Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, eşine "Bu olayı (planı) kurgulayan sensin. Gerçekten hazırladığın plan, büyük (çok kötü) bir plan" dedi.
29 Yusuf (kendinden istifade etmek isteyen kadına) "Artık bu arzudan vazgeç ve yaptığın bu hatadan dolayı (kocandan) bağışlanma dile. Çünkü, kesinlikle hatalı davranan sendin" dedi.
30 Şehirde kadınlar kendi aralarında "Falanca azizin (efendinin) karısı, hizmetçi gençlerden birisini arzulamış, sevgisinden dolayı ona gönlü kaymış. Biz onu (azizin karısını) açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz" diyerek dedikodusunu etmişlerdi.
31 Azizin karısı, kadınların aralarında aleyhindeki suçlayıcı konuşmaları işitince, kadınlara hazırlık yapıp (davet etti), her birisinin ellerine birer bıçak verdikten sonra, Yusuf'a "Onların yanına çık" dedi. Yusuf'u gördüklerinde, kadınların gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu, bıçaklarla ellerini kestiler ve "Allah için, bu bir insan olamaz, bu adam ancak değerli bir melek olmalı" dediler.
32 Azizin karısı "İşte, beni sürekli olarak arkamdan kınadığınız olay bu. Ben ondan istifade etmek istedim, fakat o bundan dolayı (Allah'a sığınıp) kaçındı. Ama yinede benim emrettiğimi yapmazsa, mutlaka hapis'e atılacak ve orada küçük düşenlerden olacak" dedi.
33 Yusuf "Rabbim! Hapis bu kadının bana teklif ettiği (gayri meşru ilişki) den daha hayırlı. Eğer sen onların hilelerinden beni korumazsan, ben onlara uyabilirim ve o zamanda cahillerden olurum" dedi.
34 Rabbi Yusuf'un duasına cevap verdi ve kadınların tuzaklarını ondan uzak tutup korudu. Çünkü Allah her şeyi işiten ve her şeyi en ince ayrıntıları ile bilendir.
35 Sonra Azizin ev halkı delillerin Yusuf'un lehine olduklarını görmelerine rağmen, yinede belli bir zaman için onu hapse attılar.
36 Yusuf la beraber iki genç de hapse girmişti. Onlardan biri "(Rüyamda) Kırmızı üzüm sıkarken gördüm" dedi. Diğeri de "Bende (rüyamda) başımın üzerinde ekmek taşırken, bazı kuşların o ekmeği yediklerini gördüm" dedi. İki genç "Bize bu gördüklerimizin yorumunu haber ver. Zira seni iyilik yapanlardan birisi olarak görüyoruz" dediler.
37 Yusuf ikisine "Rızıklanacağınız (yiyeceğiniz) yemek gelmeden önce size (gördüğünüz rüyaların) yorumlarını yapacağım. Bunları (rüyaları) yorumlamayı bana Rabbim öğretti. Ben, Allah'a inanmayan ve ahiret gününü inkar eden bir topluğun inançlarını (dinlerini) kabul etmedim"
38 "Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup'un dinlerine tabi oldum. Bizim hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmamız mümkün değildir. Bu davranış biçimi, Allah'ın bize ve insanlara bir lütfu dur. Ama insanların çoğu Allah'ın bu lütfu na şükretmiyor."
39 "Ey hapishane arkadaşlarım! (Şimdi ben) Farklı farklı rableri mi, yoksa bir olan ve her şeye gücü yeten Allah'ı mı Rab edineyim?"
40 "Sizin ve atalarınızın isimlendirdikleri, ama Allah'ın onlar hakkında hiçbir sağlam delil indirmediği, Allah dan başkalarına kulluk ediyorsunuz. Hüküm vermek yalnızca Allah'a aittir. Allah yalnızca kendisine kulluk etmenizi emrediyor. İşte en doğru yaşama biçimi (din) budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyor" dedi.
41 Yusuf "Ey Hapishane arkadaşlarım! Şimdi ikinizden biriniz efendisine (rabbine) kırmızı içecekten ikram edecek. Diğerinize gelince, oda asılarak öldürülecek ve başından kuşlar bir şeyler yiyecek. İşte benden yorumunu istediğiniz rüya ile (Allah tarafından) böyle karar verildi." dedi.
42 Yusuf hapishaneden kurtulacağını zannettiği arkadaşına "Efendinin yanına gittiğinde beni ona anlat" dedi. Şeytan, hapishaneden kurtulan arkadaşına, efendisinin yanına döndüğünde, Yusuf dan bahsetmeyi unutturunca Yusuf hapishanede iki yıldan daha fazla kaldı.
43 Melik çevresindekilere "Ben rüyamda. yedi tane zayıf ineğin, yedi adet besili sığırı, sonrada yedi yeşil başağı ve bunun yanında diğer kuru başakları yediğini gördüm. Ey yardımcı yöneticilerim! Eğer bu rüyayı yorumlayabiliyorsanız bana onun fetvasını (ne anlama geldiğini ve ne yapılması gerektiğini) söyleyin" dedi.
44 Azizin adamları "Bunlar karışık rüyalar. Bu rüyalardan sonuç çıkarmayı bilmemiz bizim için mümkün değil" dediler.
45 (Hapishanede ki) Kurtardığımız iki kişiden birisi olanı, uzun bir zaman sonra hatırladı ve "Beni (hapishaneye) gönderirseniz bu rüyaların yorumunun haberini size getiririm" dedi.
46 Yusuf'a "Ey doğru sözlü arkadaş! Yedi adet zayıf sığırın, yedi adet besili sığırı, sonra da yedi yeşil başağı ve diğer kurumuş başakları yemesinin yorumunu bize haber verirsen, bende insanlara dönüp (anlatırım). Belki onlarda bu rüyanın yorumunu öğrenirler." dedi.
47 Yusuf "Yedi sene boyunca gayretle (ürünlerinizi) ekin. Hasat ettiklerinizin birazını yedikten sonra, diğerlerini başaklarıyla beraber bırakın (saklayın).
48 Bu yedi bolluk yılından sonra yedi yıl şiddetli kuraklık gelecek ve muhafaza edip sakladığınız yiyeceklerinizde çoğunu bu şiddetli kuraklık yiyip tüketecek."
49 "Yedi kurak yılın sonunda insanları kıtlıktan kurtaracak yıl gelecek ve onda bol ürünler toplayacaksınız" dedi.
50 Melik "(Bu yorumu yapanı) bana getirin" dedi. Melik'in elçisi Yusuf'a geldiğinde Yusuf "Efendine dön ve ellerini kesen kadınların, neden ellerini kestiklerini ona sor. Şüphesiz benim Rabbim o kadınların hilelerini en iyi bilendir" dedi.
51 Melik kadınlara "Yusuf'un kendisinden faydalanmak istediğinizde neler oldu?" diye sordu. Kadınlar "Allah her şeyden münezzehtir ki, Yusuf'un aleyhinde, en küçük bir kötülük yaptığını bilmiyoruz" dediler. Azizin karısı da "Şu an gerçekler ortaya çıktı. Onun erkekliğinden ben istifade etmek istedim. Yusuf bu hususta doğru söylemişti" dedi.
52 Yusuf "Bu (sorup hatırlatmam) benim, azizin yokluğunda kendisine ihanet etmediğimi bilmesi içindir. Allah ihanet edenleri doğru yola asla iletmez."
53 "Ben kendi nefsimi temize çıkarmıyorum. Rabbimin merhameti olmasaydı, nefis, her zaman kötü olan şeylerin yapılmasını emreder. Şüphesiz ki Rabbim bağışlayan ve acıyandır" dedi.
54 Melik "Onu (Yusuf'u) bana getirin ki, yalnızca kendime yardımcı edineyim" dedi. Yusuf la konuştuktan sonra "Artık benim yanımda güvenilir ve sağlam bir yerin var" demişti.
55 Yusuf melike "Beni, yer hazinelerinin sorumlusu yap. Onları korumasını iyi bilirim" dedi.
56 Böylece Yusuf'u yer yüzünde bir mekana yerleştirdik. O yer yüzünde dilediği yere yerleşmiş oldu. Biz, dilediğimiz kimseye rahmetimizden bir pay veririz ve güzel şeyler yapanların yaptıklarını asla zayi etmeyiz.
57 Elbette ki, iman edip, Rablerinden sakınanların ahiretteki karşılıkları daha hayırlıdır.
58 Yusuf'un kardeşleri gelip, Yusuf'un karşısına çıktıklarında onları tanıdı, ama onlar Yusuf'u tanımadılar.
59 Kardeşlerinin ihtiyaçları olan yükleri yüklenirken "(Bir dahaki gelişinizde) Babanızdan olan kardeşinizi bana getirin. Görmüyor musunuz ihtiyaçlarınızı tamı tamına eksiltmeden verdim ve iyi bir şekilde ağırladım."
60 "Eğer diğer gelişinizde kardeşinizi bana getirmezseniz, benden size hiçbir yardım yok ve sakın bana da yaklaşmayın" dedi.
61 Onlarda "Babasından onu bizimle göndermesini isteyeceğiz ve getirmeye çalışacağız" dediler.
62 Yusuf görevli gençlerine "Onların bize getirdikleri yüklerini tekrar onların yüklerine sarın. Evlerine döndüklerinde belki getirdikleri yükleri tanırlar da, geri dönerler" dedi.
63 Babalarına döndüklerinde "Ey Babamız! Bundan sonra (bizimle kardeşimizi göndermezsen) bize ihtiyaçlarımız verilmeyecek. Bizimle birlikte kardeşimizi gönderde ihtiyaçlarımızı alalım. Biz kardeşimizi koruruz" dediler.
64 Babaları "Size nasıl güveneyim? (inanayım). Daha öncede onun kardeşi için size güvenmiştim. Koruyanların en hayırlısı Allah dır. O merhametli olanların en çok merhamet edenidir" dedi.
65 Eşyalarını açıp, içlerinde mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. Babalarına "Ey Babamız! Başka ne isteyebiliriz ki. Götürdüğümüz mallar bize tekrar geri verilmiş. Bunlarla yeniden ailemize erzak alırız. Kardeşimizi koruruz ve deve yüklerimizi artırarak kolaylıkla daha çok ihtiyaçlarımızı karşılarız" dediler.
66 Babaları "Allah dan beni ikna edecek sağlam bir delil getirmedikçe, kardeşinizi sizinle göndermeyeceğim. Getireceğiniz sağlam delil hepinizi kapsasın" dedi. Onlarda (Allah adına yemin ederek) sağlam bir delil getirdiler ve "Allah söylediklerimize şahittir (vekil)" dediler.
67 Babaları "Ey Oğullarım! Şehre girerken tek bir kapıdan girmeyin, farklı kapılardan ayrı ayrı girin. (Bu tedbirden sonra) Allah dan gelecek herhangi bir şeye karşı elimden bir şey gelmez. Zira her şeyin hükmünü vermek yalnızca Allah'a aittir. Ben Allah'a güvendim. Güvenecek yer arayanlar,yalnızca O na (Allah'a) güvensinler" dedi.
68 Babalarının emirlerine uyarak farklı yerlerden şehre girdiler. Allah onlar için bir şey dilemiş olsaydı bu tedbirlerinin onlara hiçbir faydası olmazdı. Ancak Yakub'un oğullarına emrettiği, kendi nefsinde duyduğu bir endişeydi. Yakub kendisine öğrettiğimiz ilimle donanmış ilim sahibi bir kimse idi. Ama insanların çoğu bunu bilmiyor.
69 Yusuf'un karşısına çıktıklarında Yusuf kardeşine sarıldı ve "Ben senin kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme" dedi.
70 Sonra kardeşlerinin yüklerini yüklettiğinde, küçük kardeşinin yüklerinin arasına su tasını koydu. Sonra çağırıcının birisi onlara seslendi "Ey kafile! Sizler hırsızsınız" dediler.
71 Onlarda, seslenenlere yönelerek " Kaybettiğiniz nedir?" diye sordular.
72 Melikin adamları "Melikin su tasını kaybettik. Kayıp tası kim getirirse ona bir deve yükü ihtiyacı olan buğday verilecek ve ben o tası sizde bulacağımı zannediyorum" dedi.
73 Yusuf'un kardeşleri "Allah'a yemin olsun ki, sizde biliyorsunuz, biz bu yerlere fesat çıkarmak için gelmedik ve biz hırsız da değiliz" dediler.
74 Dediler ki "Eğer yalan söylüyorsanız bunun cezası nedir, biliyor musunuz?"
75 Yusuf'un kardeşleri " Çalıntı kimin yükünde bulunursa, o cezalandırılır. Biz haksızlık yapanları böyle cezalandırırız" dediler.
76 Yusuf, küçük kardeşinden önce diğer kardeşlerinin yüklerini aramaya başladı, sonra küçük kardeşinin yükleri içinden kayıp tası çıkardı. Yusuf için olayları böyle düzenlemiştik. Melikin koyduğu kurallara (dine) göre, kardeşini Allah'ın dilemesiyle ancak böyle alıkoyabilirdi. İşte biz dilediğimizi en yüksek derecelere çıkarırız. Her bilenin üzerinde mutlaka bir bilen vardır.
77 Kardeşleri "Eğer çalmışsa, önceden onun kardeşi (Yusuf) da çalmıştı" dediler. Yusuf (onların daha önceki kendisini suçlamalarını) kendi içinde sakladı ve bu olayı kardeşlerine açıklamadı. (İçinden) "(Çaresizlikten) Düştüğünüz yer ne kötü. Allah sizin içinizden neler kurduğunuzu daha iyi bilendir" dedi.
78 Kardeşleri Yusuf'a "Ey Aziz! O çocuğun yaşlı ve ihtiyar bir babası var. Onun yerine içimizden birisini alıkoy. Biz seni iyilikseverlerden birisi olarak görüyoruz" dediler.
79 Yusuf "Yitiğimizi bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. (Ondan başkalarını da suçlarsak) O zaman zalimlerden oluruz" dedi.
80 Kardeşlerinin durumundan dolayı umutsuzluğa düştüler ve kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. İçlerinden en büyükleri "Bilmiyor musunuz? Babamız Allah'a yemin ettirerek sizden sağlam bir söz almıştı. Daha önceden de Yusuf hakkında verdiğiniz yemine de aldırış etmemiştiniz. Ben, babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar, bu yerlerden ayrılmayacağım. Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
81 "Babanıza dönün ve ona deyin ki" Ey Babamız! Oğlun hırsızlık yaptı. Biz yalnızca bildiğimizden başkasına şahitlik yapmayız. Bilmediğimiz (kardeşimizin hırsızlık yaptığını görmedik, ancak kayıp eşya onun eşyalarının içinden çıktı) şeyleri koruyucu değiliz."
82 "Bu olayı bilen hemşerilerimize veya O şehirden geçen (konuyu bilen) bizimle karşılaşmış kervanlara sor. Biz doğruyu söylüyoruz deyin" dedi.
83 Babaları "Nefsiniz size bir şeyler yaptırmış. Bana düşen güzel bir şekilde sabretmek. Belki Allah onların (evlatlarımın) hepsini bana getirir. Elbette ki O her şeyi bilen ve ona göre hüküm verendir" dedi.
84 Sonra onlardan yüzünü çevirdi ve Yusuf için "Vah Yusuf vah" diyerek iç çekti ve üzüntüsünden gözlerine ak düştü (kör oldu). Sonra öfkelendi
85 Oğulları babalarına "Yusuf'u sürekli anman, ya seni hasta yatağına düşürecek, yada helak olup gideceksin" dediler.
86 Babaları "Ben endişelerimi ve üzüntümü Allah'a şikayet ediyorum. Sonra ben sizin bilmediklerinizi Allah tarafından (bana vahyediyor) biliyorum" dedi.
87 Yakup "Ey oğullarım! Gidin,Yusuf ve kardeşi hakkında araştırma yapın. Sakın ola ki (bu araştırmanızda) Allah dan ümidinizi kesmeyin. (Şunu unutmayın) Yalnızca inkar edenler Allah'ın yardımından ümitlerini keser" dedi.
88 Yusuf'un huzuruna girdiklerinde "Ey Aziz! Bize ve ailemize zarar (sıkıntı) isabet etti. Vereceğin ürüne karşılık, az karşılık getirdik. Eğer, getirdiklerimizin karşılığından fazlasını verirsen, bu fazlalık senin için sadaka olur. Allah sadaka verenlerin karşılığını verir" dediler.
89 Yusuf onlara "Siz bir zamanlar cahil (henüz hiçbir şey bilmez) iken Yusuf ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?" diye sordu.
90 Onlar da "O zaman sen mutlaka Yusuf olmalısın" dediler. O da "Evet ben Yusuf'um bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulunmuştur. Kim Allah dan sakınıp korunur ve güçlükler karşısında inancını yitirmezse (sabrederse), Allah, güzel ve doğru davranarak iyilik yapanların karşılıklarını eksiltmez" dedi.
91 Kardeşleri "Allah'a yemin olsun ki, biz ne kadar hatalı davransak da, Allah seni bizim üzerimize seçmiştir" dediler.
92 Yusuf "Bugün hatalarınız ortaya çıkarılmayacak. Allah sizi bağışlasın. Zira O merhametlilerin en merhametlisidir."
93 "Şimdi şu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne sürün ki, körlüğü gidip, görmesi geri gelsin. Sonra da ailelerinizle birlikte babamı bana getirin" dedi.
94 Çocuklarının kervanı Yusuf'un yanından ayrılınca, babaları yanında bulunanlara "Siz bana bunamış deseniz de, ben Yusuf'un kokusunu alıyorum" dedi.
95 Yanındakiler "Allah'a yemin olsun ki sen, hala eski şaşkınlığın içerisindesin" dediler.
96 Müjdeci Yakup'a gelip, (Yusuf'un gömleğini) yüzüne sürdüğünde, Yakup yeniden görmeye başladı ve "Ben, Allah tarafından sizin bilmediklerinizi biliyorum diye, size söylememiş miydim?" dedi.
97 Çocukları "Ey Babamız! Bizim sana karşı yaptığımız hatalarımızdan dolayı Allah dan bağışlama dile. Biz gerçekten çok hatalı davrandık" dediler.
98 "Elbette Rabbimden sizi bağışlamasını dileyeceğim. Çünkü O bağışlayan ve kullarına merhamet edemdir" dedi.
99 Onlar Yusuf'un yanına geldiklerinde, Yusuf ana babasına sarıldı ve "Allah'ın dilemesiyle bu şehre (Mısır'a) güvenlik içerisinde girebilirsiniz" dedi.
100 Yusuf ana babasını kaldırıp tahtına oturtunca hemen Yusuf'un önünde saygıyla eğildiler. Yusuf "Babacığım daha önceden gördüğüm rüyamın sonucu işte bu. Rabbim bu rüyayı gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkardığında, çöllerden sizleri bana getirdiğinde ve benimle kardeşlerimin arasını şeytan bozduğunda, Rabbim bana iyilikler ve güzellikler lütfetti. Benim Rabbim, olmasını istediği bir şeyi, en ince bir şekilde planlayarak gerçekleştirir. Elbette ki O her şeyi bilen ve her şeyin hükmünü verendir" dedi.
101 "Rabbim, bana mülk verdin, bana sözleri yorumlamayı öğrettin. Sen göklerin ve yerin yaratanısın, dünya ve ahirette benim velim (koruyup gözetenim) de sensin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni senin razı olduğun doğru işleri yapanların arasına kat" diye dua etti.
102 İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerinden olup, Yusuf'un kardeşleri kötü bir iş ve tuzak hazırlamak için bir araya geldiklerinde, sen onların yanında değildin.
103 İnsanların pek çoğu, sen ne kadar çaba gösterirsen göster, inanacak değillerdir.
104 Sen yaptığın bu uyarılar karşılığında onlardan bir ücret istemiyorsun. O (senin tebliğ ettiğin vahy) ancak alemler için bir öğüttür.
105 Göklerde ve yerde nice alınacak ibret ve işaretler var ama, (inanmayanlar) onları umursamadan kafalarını çevirip her seferinde yanlarından uğrayıp geçerler.
106 İşte (bu körlüklerinden dolayı) onlar, Allah'a eş koşarak inanırlar.
107 Onlar, geldiğinde her şeyi kuşatacak olan Allah'ın azabından veya kendilerinin haberi olmadığı bir vakitte, kıyamet saatinin gelmesinden emin mi oldular? (güvencelerimi var?)
108 Onlara deki "Benim yolum bu, ben ve bana tabi olanlarla birlikte, davet ettiğim bu yolu, doğru bir şekilde anlamaya sizi davet ediyorum. Allah koştuğunuz her türlü ortaklardan uzaktır ve bende O na ortak koşanlardan değilim."
109 Senden öncede bu şehir halkından vahyettiğimiz birtakım adamlar vardı. Onlar yer yüzünde hiç dolaşmıyorlar mı? Onlardan önce yaşayanların akıbetleri nasıl olmuş? Bir baksınlar. Halbuki ahiret yurdu, Allah dan korunanlar için daha hayırlıdır. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?
110 (Önceki) Resullerden, insanların kendilerine inanmadıklarını görüp ümitleri tükendiği ve yalanlandıkları bir zamanda yardımımız onlara gelmiştir. Sonrada dilediklerimizi (azabımızdan) kurtarmışızdır. Suçlu bir toplumdan azabımız asla geri çevrilemez.
111 Onların anlatılan hikayelerinde, akıl sahipleri için ibretler var. Bu anlatılanlar uydurulmuş sözler değil, tam tersine, inanan bir toplum için, kendinden önce indirilmiş olanları doğrulayan, her şeyi ayrıntılarıyla anlatan, doğru yolu gösteren ve onlar için bir rahmettir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْـكِتَابِ الْمُب۪ينِ۠ 1
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّـكُمْ تَعْقِلُونَ 2
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ 3
اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ 4
قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلٰٓى اِخْوَتِكَ فَيَك۪يدُوا لَكَ كَيْداًۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ 5
وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟ 6
لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ 7
اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ 8
اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ 9
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ 10
قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّۭۖا عَلٰى يُوسُفَ وَاِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ 11
اَرْسِلْهُ مَعَنَا غَداً يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 12
قَالَ اِنّ۪ي لَيَحْزُنُن۪ٓي اَنْ تَذْهَبُوا بِه۪ وَاَخَافُ اَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَاَنْتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ 13
قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ 14
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 15
وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ 16
قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ 17
وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ 18
وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ 19
وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟ 20
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداًۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 21
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 22
وَرَاوَدَتْهُ الَّت۪ي هُوَ ف۪ي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِه۪ وَغَلَّقَتِ الْاَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَۜ قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اِنَّهُ رَبّ۪ٓي اَحْسَنَ مَثْوَايَۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 23
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ 24
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 25
قَالَ هِيَ رَاوَدَتْن۪ي عَنْ نَفْس۪ي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ 26
وَاِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 27
فَلَمَّا رَاٰ قَم۪يصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ اِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّۜ اِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظ۪يمٌ 28
يُوسُفُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَا وَاسْتَغْفِر۪ي لِذَنْبِكِۚ اِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِـ۪ٔينَ۟ 29
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 30
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَراًۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ 31
قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ 32
قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ 33
فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 34
ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَاَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى ح۪ينٍ۟ 35
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ 36
قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ 37
وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَـنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ 38
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ 39
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 40
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ اَمَّٓا اَحَدُكُمَا فَيَسْق۪ي رَبَّهُ خَمْراًۚ وَاَمَّا الْاٰخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِه۪ۜ قُضِيَ الْاَمْرُ الَّذ۪ي ف۪يهِ تَسْتَفْتِيَانِۜ 41
وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟ 42
وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ 43
قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ 44
وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ 45
يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ 46
قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ 47
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ 48
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟ 49
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ 50
قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ 51
ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ 52
وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ 53
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ٓ اَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْس۪يۚ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ اِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَك۪ينٌ اَم۪ينٌ 54
قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ 55
وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ 56
وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟ 57
وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ 58
وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ 59
فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ 60
قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ 61
وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَـهَٓا اِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 62
فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 63
قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ 64
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ 65
قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ 66
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ 67
وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ 68
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 69
فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ 70
قَالُوا وَاَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ 71
قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَٓاءَ بِه۪ حِمْلُ بَع۪يرٍ وَاَنَا۬ بِه۪ زَع۪يمٌ 72
قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِق۪ينَ 73
قَالُوا فَمَا جَزَٓاؤُ۬هُٓ اِنْ كُنْتُمْ كَاذِب۪ينَ 74
قَالُوا جَزَٓاؤُ۬هُ مَنْ وُجِدَ ف۪ي رَحْلِه۪ فَهُوَ جَزَٓاؤُ۬هُۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ 75
فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ 76
قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَاناًۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ 77
قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَـهُٓ اَباً شَيْخاً كَب۪يراً فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ 78
قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَظَالِمُونَ۟ 79
فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ 80
اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ 81
وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 82
قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ 83
وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ 84
قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ 85
قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ 86
يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ 87
فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ 88
قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ 89
قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ 90
قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ 91
قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ 92
اِذْهَبُوا بِقَم۪يص۪ي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَب۪ي يَأْتِ بَص۪يراًۚ وَأْتُون۪ي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟ 93
وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ 94
قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ 95
فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ 96
قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ 97
قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ 98
فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ 99
وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقاًّۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ 100
رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ 101
ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ 102
وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ 103
وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ۟ 104
وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ 105
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ 106
اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 107
قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 108
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 109
حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ 110
لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 111
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْـكِتَابِ الْمُب۪ينِ۠
Elif lam Ra. Bunlar her şeyi açıklayan kitabın ayetleridir.
1
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّـكُمْ تَعْقِلُونَ
Biz onu, siz anlayasınız diye Arap lisanı ile okunan bir kitap olarak indirdik.
2
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ
Bu Kur'an da sana vahyederek, kıssaların en güzelini anlatacağız ve sen bu güzel kıssayı daha önce bilmiyordun.
3
اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ
Yusuf babasına "Ey babacığım1 Ben (rüyamda) on bir yıldız, güneşi, ayı ve onların bana secde ettiklerini gördüm" dedi.
4
قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلٰٓى اِخْوَتِكَ فَيَك۪يدُوا لَكَ كَيْداًۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Babası "Ey oğul! Kardeşlerine gördüğün rüyayı anlatma. Sana hile yaparak tuzak kurarlar. Muhakkak ki şeytan insan için apaçık bir düşmandır."
5
وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟
"Allah seni seçerek sana sözlerden, en iyi sonucu (sözleri yorumlamayı) çıkarmayı öğretecek, sana ve Yakup ailesine, daha önceki ataların İbrahim ve İshak'a verdiği nimetler gibi, nimetlerini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin her şeyi bilen ve ona göre hüküm verendir" dedi.
6
لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ
Elbette ki Yusuf ve kardeşinin (başına gelenler) de, doğruları bulmak için soruşturanlarda alınacak dersler var.
7
اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ
Yusuf'un büyük kardeşleri "Biz yetişkin ve güçlü olduğumuz halde, Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevimliler. Babamız bu konuda açıkça yanlış davranmakta (dalalet içinde) dir."
8
اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ
"Yusuf'u öldürün veya yer yüzünün her hangi bir yerine bırakın ki, babanız yalnızca sizi görsün ve sizi sevsin. Bundan sonrada doğru işler yapan bir topluluk olun" dediler.
9
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ
İçlerinden birisi "Yusuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine atın. Eğer bu şekilde yaparsanız, (oradan geçen) bir kervan onu orada bulup götürür" dedi.
10
قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّۭۖا عَلٰى يُوسُفَ وَاِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ
Babalarına "Ey Babamız! Yusuf hakkında niçin bize güvenmiyorsun? Biz onun hayata hazırlanması için tavsiyelerde bulunacağız."
11
اَرْسِلْهُ مَعَنَا غَداً يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
"Yarın onu bizimle beraber gönder gezsin, oynasın. Biz onu koruruz" dediler.
12
قَالَ اِنّ۪ي لَيَحْزُنُن۪ٓي اَنْ تَذْهَبُوا بِه۪ وَاَخَافُ اَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَاَنْتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ
Babaları "Onu götürmeniz beni üzüntüye (endişeye) sevk ediyor. Siz işlerinize dalıp yalnız bıraktığınızda onu bir kurdun kapıp yemesinden korkuyorum" dedi.
13
قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ
"Eğer biz bu kadar kalabalık ve güçlü iken, onu bir kurt kapıp yerse, yazıklar olsun bize" dediler.
14
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Kardeşleri Yusuf'u götürüp, kuyunun dibine atmak için bir araya geldiklerinde, haberleri olmadan (seni tanımadıklar bir zamanda), yaptıkları bu işi onlara mutlaka haber vereceksin diye Yusuf'a vahyettik.
15
وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ
Bir akşam vaktinde babalarına ağlayarak geldiler.
16
قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ
"Ey Babamız! Biz yarış yaparken Yusuf'u mallarımızın başında bırakmıştık. Sonra onu bir kurt yemiş. Şimdi biz doğru söylesek de sen bizim söylediklerimize inanmazsın, ama biz doğru söylüyoruz" dediler.
17
وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ
Üzerine sürülmüş bir kanla, Yusuf'un kanlı gömleğini babalarına getirdiklerinde, babaları "Hayır hayır, nefsiniz size bir şeyler yaptırmış (ben bunu bilemiyorum), (bu olay karşısında bana düşen) güzel bir sabır göstermek. Allah, anlattığınız bu olay karşısında (sabretmem karşılığında bana) yardım edecek olandır" dedi.
18
وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
(Yusuf'u attıkları kuyunun yanına) Bir kervan gelip konaklamış ve sulama ile görevli adamlarını kuyudan su çıkarmaya göndermişlerdi. Kuyuya sarkıp baktıklarında, Yusuf'u görmüşler ve "Yaşasın bir oğlan çocuğu" diyerek satacakları eşyalar arasına koyup esir almışlardı. Allah onların yaptıklarını bilendir.
19
وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟
Kervancılar Yusuf dan kazanacakları parayı önemsemeyerek, birkaç dinar karşılığında onu sattılar.
20
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداًۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Şehirde Yusuf'u satın alan, karısına dedi ki "Onun için kalacak bir yer hazırla, belki bize (ilerde) faydası dokunur veyahut da onu evlat ediniriz" dedi. Böylece Yusuf'u yer yüzünde kalacağı bir mekana yerleştirdik ve ona sözlerin nasıl yorumlanacağını (sonuç çıkarılacağını) öğrettik. Allah bütün işleri dilediği gibi sonuçlandırandır. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyor.
21
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Yusuf ergenlik çağına geldiğinde, ona hüküm verecek yetki ve ilim verdik. Biz iyilik yapanları böyle mükafaatlandırırız.
22
وَرَاوَدَتْهُ الَّت۪ي هُوَ ف۪ي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِه۪ وَغَلَّقَتِ الْاَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَۜ قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اِنَّهُ رَبّ۪ٓي اَحْسَنَ مَثْوَايَۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Kadının odasında olduğu bir zamanda, kadın kendi nefsinde Yusuf'u istiyordu ve bu nedenle kapıları kapatıp, "hadi gel" dedi. Yusuf (Yasak bir ilişkiye girmekten) "Allah korusun. O (Allah) en güzel sığınılacak yerdir. Allah zalimleri kurtuluşa eriştirmez" dedi.
23
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ
Kadın onunla ilişkiye girmek istiyordu. Yusuf da Rabbinin işaretlerini görmese, kadınla ilişkiye girecekti. İşte biz böylece Yusuf dan kötü olan, şehevi arzuları giderdik. Muhakkak ki Yusuf doğru işler yapan kullarımızdandı.
24
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Yusuf kapıya koştu. Kadın arkasından gömleğini yakalayıp yırttı. Bunun arkasından kapının yanında evin efendisi ile karşılaştılar. Kadın kocasına "Senin ev halkına (eşine) karşı kötü niyet besleyenin cezası, ya hapse atılması veya canını yakacak bir azapla azap edilmesidir" dedi.
25
قَالَ هِيَ رَاوَدَتْن۪ي عَنْ نَفْس۪ي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Yusuf evin efendisine "Tam tersine, asıl benden istifade etmek isteyen o (senin karın) dır" dedi. Ev halkından birisi bu olaya şahitlik ederek "Eğer gömlek adamın önünden yırtılmış olsaydı, o zaman kadın doğru söylemiş olurdu ve Yusuf yalan söyleyenlerden olurdu."
26
وَاِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
"Eğer Yusuf'un gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemekte olup, o zaman adam doğru söyleyenlerdendir" dedi.
27
فَلَمَّا رَاٰ قَم۪يصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ اِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّۜ اِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظ۪يمٌ
Evin efendisi Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, eşine "Bu olayı (planı) kurgulayan sensin. Gerçekten hazırladığın plan, büyük (çok kötü) bir plan" dedi.
28
يُوسُفُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَا وَاسْتَغْفِر۪ي لِذَنْبِكِۚ اِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِـ۪ٔينَ۟
Yusuf (kendinden istifade etmek isteyen kadına) "Artık bu arzudan vazgeç ve yaptığın bu hatadan dolayı (kocandan) bağışlanma dile. Çünkü, kesinlikle hatalı davranan sendin" dedi.
29
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Şehirde kadınlar kendi aralarında "Falanca azizin (efendinin) karısı, hizmetçi gençlerden birisini arzulamış, sevgisinden dolayı ona gönlü kaymış. Biz onu (azizin karısını) açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz" diyerek dedikodusunu etmişlerdi.
30
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَراًۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ
Azizin karısı, kadınların aralarında aleyhindeki suçlayıcı konuşmaları işitince, kadınlara hazırlık yapıp (davet etti), her birisinin ellerine birer bıçak verdikten sonra, Yusuf'a "Onların yanına çık" dedi. Yusuf'u gördüklerinde, kadınların gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu, bıçaklarla ellerini kestiler ve "Allah için, bu bir insan olamaz, bu adam ancak değerli bir melek olmalı" dediler.
31
قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ
Azizin karısı "İşte, beni sürekli olarak arkamdan kınadığınız olay bu. Ben ondan istifade etmek istedim, fakat o bundan dolayı (Allah'a sığınıp) kaçındı. Ama yinede benim emrettiğimi yapmazsa, mutlaka hapis'e atılacak ve orada küçük düşenlerden olacak" dedi.
32
قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ
Yusuf "Rabbim! Hapis bu kadının bana teklif ettiği (gayri meşru ilişki) den daha hayırlı. Eğer sen onların hilelerinden beni korumazsan, ben onlara uyabilirim ve o zamanda cahillerden olurum" dedi.
33
فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Rabbi Yusuf'un duasına cevap verdi ve kadınların tuzaklarını ondan uzak tutup korudu. Çünkü Allah her şeyi işiten ve her şeyi en ince ayrıntıları ile bilendir.
34
ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَاَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى ح۪ينٍ۟
Sonra Azizin ev halkı delillerin Yusuf'un lehine olduklarını görmelerine rağmen, yinede belli bir zaman için onu hapse attılar.
35
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Yusuf la beraber iki genç de hapse girmişti. Onlardan biri "(Rüyamda) Kırmızı üzüm sıkarken gördüm" dedi. Diğeri de "Bende (rüyamda) başımın üzerinde ekmek taşırken, bazı kuşların o ekmeği yediklerini gördüm" dedi. İki genç "Bize bu gördüklerimizin yorumunu haber ver. Zira seni iyilik yapanlardan birisi olarak görüyoruz" dediler.
36
قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ
Yusuf ikisine "Rızıklanacağınız (yiyeceğiniz) yemek gelmeden önce size (gördüğünüz rüyaların) yorumlarını yapacağım. Bunları (rüyaları) yorumlamayı bana Rabbim öğretti. Ben, Allah'a inanmayan ve ahiret gününü inkar eden bir topluğun inançlarını (dinlerini) kabul etmedim"
37
وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَـنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
"Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup'un dinlerine tabi oldum. Bizim hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmamız mümkün değildir. Bu davranış biçimi, Allah'ın bize ve insanlara bir lütfu dur. Ama insanların çoğu Allah'ın bu lütfu na şükretmiyor."
38
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ
"Ey hapishane arkadaşlarım! (Şimdi ben) Farklı farklı rableri mi, yoksa bir olan ve her şeye gücü yeten Allah'ı mı Rab edineyim?"
39
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
"Sizin ve atalarınızın isimlendirdikleri, ama Allah'ın onlar hakkında hiçbir sağlam delil indirmediği, Allah dan başkalarına kulluk ediyorsunuz. Hüküm vermek yalnızca Allah'a aittir. Allah yalnızca kendisine kulluk etmenizi emrediyor. İşte en doğru yaşama biçimi (din) budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyor" dedi.
40
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ اَمَّٓا اَحَدُكُمَا فَيَسْق۪ي رَبَّهُ خَمْراًۚ وَاَمَّا الْاٰخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِه۪ۜ قُضِيَ الْاَمْرُ الَّذ۪ي ف۪يهِ تَسْتَفْتِيَانِۜ
Yusuf "Ey Hapishane arkadaşlarım! Şimdi ikinizden biriniz efendisine (rabbine) kırmızı içecekten ikram edecek. Diğerinize gelince, oda asılarak öldürülecek ve başından kuşlar bir şeyler yiyecek. İşte benden yorumunu istediğiniz rüya ile (Allah tarafından) böyle karar verildi." dedi.
41
وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟
Yusuf hapishaneden kurtulacağını zannettiği arkadaşına "Efendinin yanına gittiğinde beni ona anlat" dedi. Şeytan, hapishaneden kurtulan arkadaşına, efendisinin yanına döndüğünde, Yusuf dan bahsetmeyi unutturunca Yusuf hapishanede iki yıldan daha fazla kaldı.
42
وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ
Melik çevresindekilere "Ben rüyamda. yedi tane zayıf ineğin, yedi adet besili sığırı, sonrada yedi yeşil başağı ve bunun yanında diğer kuru başakları yediğini gördüm. Ey yardımcı yöneticilerim! Eğer bu rüyayı yorumlayabiliyorsanız bana onun fetvasını (ne anlama geldiğini ve ne yapılması gerektiğini) söyleyin" dedi.
43
قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ
Azizin adamları "Bunlar karışık rüyalar. Bu rüyalardan sonuç çıkarmayı bilmemiz bizim için mümkün değil" dediler.
44
وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ
(Hapishanede ki) Kurtardığımız iki kişiden birisi olanı, uzun bir zaman sonra hatırladı ve "Beni (hapishaneye) gönderirseniz bu rüyaların yorumunun haberini size getiririm" dedi.
45
يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
Yusuf'a "Ey doğru sözlü arkadaş! Yedi adet zayıf sığırın, yedi adet besili sığırı, sonra da yedi yeşil başağı ve diğer kurumuş başakları yemesinin yorumunu bize haber verirsen, bende insanlara dönüp (anlatırım). Belki onlarda bu rüyanın yorumunu öğrenirler." dedi.
46
قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ
Yusuf "Yedi sene boyunca gayretle (ürünlerinizi) ekin. Hasat ettiklerinizin birazını yedikten sonra, diğerlerini başaklarıyla beraber bırakın (saklayın).
47
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ
Bu yedi bolluk yılından sonra yedi yıl şiddetli kuraklık gelecek ve muhafaza edip sakladığınız yiyeceklerinizde çoğunu bu şiddetli kuraklık yiyip tüketecek."
48
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟
"Yedi kurak yılın sonunda insanları kıtlıktan kurtaracak yıl gelecek ve onda bol ürünler toplayacaksınız" dedi.
49
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ
Melik "(Bu yorumu yapanı) bana getirin" dedi. Melik'in elçisi Yusuf'a geldiğinde Yusuf "Efendine dön ve ellerini kesen kadınların, neden ellerini kestiklerini ona sor. Şüphesiz benim Rabbim o kadınların hilelerini en iyi bilendir" dedi.
50
قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
Melik kadınlara "Yusuf'un kendisinden faydalanmak istediğinizde neler oldu?" diye sordu. Kadınlar "Allah her şeyden münezzehtir ki, Yusuf'un aleyhinde, en küçük bir kötülük yaptığını bilmiyoruz" dediler. Azizin karısı da "Şu an gerçekler ortaya çıktı. Onun erkekliğinden ben istifade etmek istedim. Yusuf bu hususta doğru söylemişti" dedi.
51
ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ
Yusuf "Bu (sorup hatırlatmam) benim, azizin yokluğunda kendisine ihanet etmediğimi bilmesi içindir. Allah ihanet edenleri doğru yola asla iletmez."
52
وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ
"Ben kendi nefsimi temize çıkarmıyorum. Rabbimin merhameti olmasaydı, nefis, her zaman kötü olan şeylerin yapılmasını emreder. Şüphesiz ki Rabbim bağışlayan ve acıyandır" dedi.
53
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ٓ اَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْس۪يۚ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ اِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَك۪ينٌ اَم۪ينٌ
Melik "Onu (Yusuf'u) bana getirin ki, yalnızca kendime yardımcı edineyim" dedi. Yusuf la konuştuktan sonra "Artık benim yanımda güvenilir ve sağlam bir yerin var" demişti.
54
قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ
Yusuf melike "Beni, yer hazinelerinin sorumlusu yap. Onları korumasını iyi bilirim" dedi.
55
وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ
Böylece Yusuf'u yer yüzünde bir mekana yerleştirdik. O yer yüzünde dilediği yere yerleşmiş oldu. Biz, dilediğimiz kimseye rahmetimizden bir pay veririz ve güzel şeyler yapanların yaptıklarını asla zayi etmeyiz.
56
وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟
Elbette ki, iman edip, Rablerinden sakınanların ahiretteki karşılıkları daha hayırlıdır.
57
وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
Yusuf'un kardeşleri gelip, Yusuf'un karşısına çıktıklarında onları tanıdı, ama onlar Yusuf'u tanımadılar.
58
وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
Kardeşlerinin ihtiyaçları olan yükleri yüklenirken "(Bir dahaki gelişinizde) Babanızdan olan kardeşinizi bana getirin. Görmüyor musunuz ihtiyaçlarınızı tamı tamına eksiltmeden verdim ve iyi bir şekilde ağırladım."
59
فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ
"Eğer diğer gelişinizde kardeşinizi bana getirmezseniz, benden size hiçbir yardım yok ve sakın bana da yaklaşmayın" dedi.
60
قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ
Onlarda "Babasından onu bizimle göndermesini isteyeceğiz ve getirmeye çalışacağız" dediler.
61
وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَـهَٓا اِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Yusuf görevli gençlerine "Onların bize getirdikleri yüklerini tekrar onların yüklerine sarın. Evlerine döndüklerinde belki getirdikleri yükleri tanırlar da, geri dönerler" dedi.
62
فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Babalarına döndüklerinde "Ey Babamız! Bundan sonra (bizimle kardeşimizi göndermezsen) bize ihtiyaçlarımız verilmeyecek. Bizimle birlikte kardeşimizi gönderde ihtiyaçlarımızı alalım. Biz kardeşimizi koruruz" dediler.
63
قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ
Babaları "Size nasıl güveneyim? (inanayım). Daha öncede onun kardeşi için size güvenmiştim. Koruyanların en hayırlısı Allah dır. O merhametli olanların en çok merhamet edenidir" dedi.
64
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ
Eşyalarını açıp, içlerinde mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. Babalarına "Ey Babamız! Başka ne isteyebiliriz ki. Götürdüğümüz mallar bize tekrar geri verilmiş. Bunlarla yeniden ailemize erzak alırız. Kardeşimizi koruruz ve deve yüklerimizi artırarak kolaylıkla daha çok ihtiyaçlarımızı karşılarız" dediler.
65
قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ
Babaları "Allah dan beni ikna edecek sağlam bir delil getirmedikçe, kardeşinizi sizinle göndermeyeceğim. Getireceğiniz sağlam delil hepinizi kapsasın" dedi. Onlarda (Allah adına yemin ederek) sağlam bir delil getirdiler ve "Allah söylediklerimize şahittir (vekil)" dediler.
66
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
Babaları "Ey Oğullarım! Şehre girerken tek bir kapıdan girmeyin, farklı kapılardan ayrı ayrı girin. (Bu tedbirden sonra) Allah dan gelecek herhangi bir şeye karşı elimden bir şey gelmez. Zira her şeyin hükmünü vermek yalnızca Allah'a aittir. Ben Allah'a güvendim. Güvenecek yer arayanlar,yalnızca O na (Allah'a) güvensinler" dedi.
67
وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
Babalarının emirlerine uyarak farklı yerlerden şehre girdiler. Allah onlar için bir şey dilemiş olsaydı bu tedbirlerinin onlara hiçbir faydası olmazdı. Ancak Yakub'un oğullarına emrettiği, kendi nefsinde duyduğu bir endişeydi. Yakub kendisine öğrettiğimiz ilimle donanmış ilim sahibi bir kimse idi. Ama insanların çoğu bunu bilmiyor.
68
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Yusuf'un karşısına çıktıklarında Yusuf kardeşine sarıldı ve "Ben senin kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme" dedi.
69
فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
Sonra kardeşlerinin yüklerini yüklettiğinde, küçük kardeşinin yüklerinin arasına su tasını koydu. Sonra çağırıcının birisi onlara seslendi "Ey kafile! Sizler hırsızsınız" dediler.
70
قَالُوا وَاَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ
Onlarda, seslenenlere yönelerek " Kaybettiğiniz nedir?" diye sordular.
71
قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَٓاءَ بِه۪ حِمْلُ بَع۪يرٍ وَاَنَا۬ بِه۪ زَع۪يمٌ
Melikin adamları "Melikin su tasını kaybettik. Kayıp tası kim getirirse ona bir deve yükü ihtiyacı olan buğday verilecek ve ben o tası sizde bulacağımı zannediyorum" dedi.
72
قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِق۪ينَ
Yusuf'un kardeşleri "Allah'a yemin olsun ki, sizde biliyorsunuz, biz bu yerlere fesat çıkarmak için gelmedik ve biz hırsız da değiliz" dediler.
73
قَالُوا فَمَا جَزَٓاؤُ۬هُٓ اِنْ كُنْتُمْ كَاذِب۪ينَ
Dediler ki "Eğer yalan söylüyorsanız bunun cezası nedir, biliyor musunuz?"
74
قَالُوا جَزَٓاؤُ۬هُ مَنْ وُجِدَ ف۪ي رَحْلِه۪ فَهُوَ جَزَٓاؤُ۬هُۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ
Yusuf'un kardeşleri " Çalıntı kimin yükünde bulunursa, o cezalandırılır. Biz haksızlık yapanları böyle cezalandırırız" dediler.
75
فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ
Yusuf, küçük kardeşinden önce diğer kardeşlerinin yüklerini aramaya başladı, sonra küçük kardeşinin yükleri içinden kayıp tası çıkardı. Yusuf için olayları böyle düzenlemiştik. Melikin koyduğu kurallara (dine) göre, kardeşini Allah'ın dilemesiyle ancak böyle alıkoyabilirdi. İşte biz dilediğimizi en yüksek derecelere çıkarırız. Her bilenin üzerinde mutlaka bir bilen vardır.
76
قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَاناًۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
Kardeşleri "Eğer çalmışsa, önceden onun kardeşi (Yusuf) da çalmıştı" dediler. Yusuf (onların daha önceki kendisini suçlamalarını) kendi içinde sakladı ve bu olayı kardeşlerine açıklamadı. (İçinden) "(Çaresizlikten) Düştüğünüz yer ne kötü. Allah sizin içinizden neler kurduğunuzu daha iyi bilendir" dedi.
77
قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَـهُٓ اَباً شَيْخاً كَب۪يراً فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Kardeşleri Yusuf'a "Ey Aziz! O çocuğun yaşlı ve ihtiyar bir babası var. Onun yerine içimizden birisini alıkoy. Biz seni iyilikseverlerden birisi olarak görüyoruz" dediler.
78
قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَظَالِمُونَ۟
Yusuf "Yitiğimizi bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. (Ondan başkalarını da suçlarsak) O zaman zalimlerden oluruz" dedi.
79
فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
Kardeşlerinin durumundan dolayı umutsuzluğa düştüler ve kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. İçlerinden en büyükleri "Bilmiyor musunuz? Babamız Allah'a yemin ettirerek sizden sağlam bir söz almıştı. Daha önceden de Yusuf hakkında verdiğiniz yemine de aldırış etmemiştiniz. Ben, babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar, bu yerlerden ayrılmayacağım. Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
80
اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ
"Babanıza dönün ve ona deyin ki" Ey Babamız! Oğlun hırsızlık yaptı. Biz yalnızca bildiğimizden başkasına şahitlik yapmayız. Bilmediğimiz (kardeşimizin hırsızlık yaptığını görmedik, ancak kayıp eşya onun eşyalarının içinden çıktı) şeyleri koruyucu değiliz."
81
وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
"Bu olayı bilen hemşerilerimize veya O şehirden geçen (konuyu bilen) bizimle karşılaşmış kervanlara sor. Biz doğruyu söylüyoruz deyin" dedi.
82
قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
Babaları "Nefsiniz size bir şeyler yaptırmış. Bana düşen güzel bir şekilde sabretmek. Belki Allah onların (evlatlarımın) hepsini bana getirir. Elbette ki O her şeyi bilen ve ona göre hüküm verendir" dedi.
83
وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ
Sonra onlardan yüzünü çevirdi ve Yusuf için "Vah Yusuf vah" diyerek iç çekti ve üzüntüsünden gözlerine ak düştü (kör oldu). Sonra öfkelendi
84
قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ
Oğulları babalarına "Yusuf'u sürekli anman, ya seni hasta yatağına düşürecek, yada helak olup gideceksin" dediler.
85
قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Babaları "Ben endişelerimi ve üzüntümü Allah'a şikayet ediyorum. Sonra ben sizin bilmediklerinizi Allah tarafından (bana vahyediyor) biliyorum" dedi.
86
يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
Yakup "Ey oğullarım! Gidin,Yusuf ve kardeşi hakkında araştırma yapın. Sakın ola ki (bu araştırmanızda) Allah dan ümidinizi kesmeyin. (Şunu unutmayın) Yalnızca inkar edenler Allah'ın yardımından ümitlerini keser" dedi.
87
فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ
Yusuf'un huzuruna girdiklerinde "Ey Aziz! Bize ve ailemize zarar (sıkıntı) isabet etti. Vereceğin ürüne karşılık, az karşılık getirdik. Eğer, getirdiklerimizin karşılığından fazlasını verirsen, bu fazlalık senin için sadaka olur. Allah sadaka verenlerin karşılığını verir" dediler.
88
قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ
Yusuf onlara "Siz bir zamanlar cahil (henüz hiçbir şey bilmez) iken Yusuf ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?" diye sordu.
89
قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ
Onlar da "O zaman sen mutlaka Yusuf olmalısın" dediler. O da "Evet ben Yusuf'um bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulunmuştur. Kim Allah dan sakınıp korunur ve güçlükler karşısında inancını yitirmezse (sabrederse), Allah, güzel ve doğru davranarak iyilik yapanların karşılıklarını eksiltmez" dedi.
90
قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ
Kardeşleri "Allah'a yemin olsun ki, biz ne kadar hatalı davransak da, Allah seni bizim üzerimize seçmiştir" dediler.
91
قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ
Yusuf "Bugün hatalarınız ortaya çıkarılmayacak. Allah sizi bağışlasın. Zira O merhametlilerin en merhametlisidir."
92
اِذْهَبُوا بِقَم۪يص۪ي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَب۪ي يَأْتِ بَص۪يراًۚ وَأْتُون۪ي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟
"Şimdi şu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne sürün ki, körlüğü gidip, görmesi geri gelsin. Sonra da ailelerinizle birlikte babamı bana getirin" dedi.
93
وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ
Çocuklarının kervanı Yusuf'un yanından ayrılınca, babaları yanında bulunanlara "Siz bana bunamış deseniz de, ben Yusuf'un kokusunu alıyorum" dedi.
94
قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ
Yanındakiler "Allah'a yemin olsun ki sen, hala eski şaşkınlığın içerisindesin" dediler.
95
فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Müjdeci Yakup'a gelip, (Yusuf'un gömleğini) yüzüne sürdüğünde, Yakup yeniden görmeye başladı ve "Ben, Allah tarafından sizin bilmediklerinizi biliyorum diye, size söylememiş miydim?" dedi.
96
قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ
Çocukları "Ey Babamız! Bizim sana karşı yaptığımız hatalarımızdan dolayı Allah dan bağışlama dile. Biz gerçekten çok hatalı davrandık" dediler.
97
قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
"Elbette Rabbimden sizi bağışlamasını dileyeceğim. Çünkü O bağışlayan ve kullarına merhamet edemdir" dedi.
98
فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ
Onlar Yusuf'un yanına geldiklerinde, Yusuf ana babasına sarıldı ve "Allah'ın dilemesiyle bu şehre (Mısır'a) güvenlik içerisinde girebilirsiniz" dedi.
99
وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقاًّۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
Yusuf ana babasını kaldırıp tahtına oturtunca hemen Yusuf'un önünde saygıyla eğildiler. Yusuf "Babacığım daha önceden gördüğüm rüyamın sonucu işte bu. Rabbim bu rüyayı gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkardığında, çöllerden sizleri bana getirdiğinde ve benimle kardeşlerimin arasını şeytan bozduğunda, Rabbim bana iyilikler ve güzellikler lütfetti. Benim Rabbim, olmasını istediği bir şeyi, en ince bir şekilde planlayarak gerçekleştirir. Elbette ki O her şeyi bilen ve her şeyin hükmünü verendir" dedi.
100
رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ
"Rabbim, bana mülk verdin, bana sözleri yorumlamayı öğrettin. Sen göklerin ve yerin yaratanısın, dünya ve ahirette benim velim (koruyup gözetenim) de sensin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni senin razı olduğun doğru işleri yapanların arasına kat" diye dua etti.
101
ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ
İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerinden olup, Yusuf'un kardeşleri kötü bir iş ve tuzak hazırlamak için bir araya geldiklerinde, sen onların yanında değildin.
102
وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ
İnsanların pek çoğu, sen ne kadar çaba gösterirsen göster, inanacak değillerdir.
103
وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ۟
Sen yaptığın bu uyarılar karşılığında onlardan bir ücret istemiyorsun. O (senin tebliğ ettiğin vahy) ancak alemler için bir öğüttür.
104
وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
Göklerde ve yerde nice alınacak ibret ve işaretler var ama, (inanmayanlar) onları umursamadan kafalarını çevirip her seferinde yanlarından uğrayıp geçerler.
105
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
İşte (bu körlüklerinden dolayı) onlar, Allah'a eş koşarak inanırlar.
106
اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlar, geldiğinde her şeyi kuşatacak olan Allah'ın azabından veya kendilerinin haberi olmadığı bir vakitte, kıyamet saatinin gelmesinden emin mi oldular? (güvencelerimi var?)
107
قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Onlara deki "Benim yolum bu, ben ve bana tabi olanlarla birlikte, davet ettiğim bu yolu, doğru bir şekilde anlamaya sizi davet ediyorum. Allah koştuğunuz her türlü ortaklardan uzaktır ve bende O na ortak koşanlardan değilim."
108
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Senden öncede bu şehir halkından vahyettiğimiz birtakım adamlar vardı. Onlar yer yüzünde hiç dolaşmıyorlar mı? Onlardan önce yaşayanların akıbetleri nasıl olmuş? Bir baksınlar. Halbuki ahiret yurdu, Allah dan korunanlar için daha hayırlıdır. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?
109
حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ
(Önceki) Resullerden, insanların kendilerine inanmadıklarını görüp ümitleri tükendiği ve yalanlandıkları bir zamanda yardımımız onlara gelmiştir. Sonrada dilediklerimizi (azabımızdan) kurtarmışızdır. Suçlu bir toplumdan azabımız asla geri çevrilemez.
110
لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Onların anlatılan hikayelerinde, akıl sahipleri için ibretler var. Bu anlatılanlar uydurulmuş sözler değil, tam tersine, inanan bir toplum için, kendinden önce indirilmiş olanları doğrulayan, her şeyi ayrıntılarıyla anlatan, doğru yolu gösteren ve onlar için bir rahmettir.
111

Sureler

Mealler
Hûd Suresi
Önceki
Ra'd Suresi
Sonraki