Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey insan! Kıyamet denilen o Kaçınılmaz Olay gerçekleştiği zaman,
2 Hiç kimse onun gerçekliğini inkâr edemeyecektir. Fakat o zaman, son pişmanlık fayda vermeyecektir.
3 O kıyamet ki, dünyada büyüklük taslayan zalimleri alçaltacak, alçakgönüllü kulları da yüceltecektir.

Ne zaman mı?
4 Yer dehşetle sarsılıp yerinden oynadığı,
5 Dağlar paramparça edildiği,
6 Sonra dağılıp toz duman hâline geldiği,
7 Ve sizler hesaba çekilerek, derecenize göre üç gruba ayrıldığınız zaman:
8 İyi insanlar var ya, ne mutlu o iyi insanlara!
9 Kötü insanlara gelince, vay hâline o kötü insanların!
10 Ve hele hayırda öncülük edenler yok mu, cennette de en öndedir onlar.
11 İşte onlardır, en yüce makama erişip Allah'a yakınlaştırılmış olanlar.
12 Ve sonsuz nimet cennetlerinde ağırlananlar.
13 Çoğu önceki nesillerden,
14 Birazı da sonrakilerdendir.
15 Altın, inci, elmas, yakut gibi mücevheratla işlenmiş koltuklar üzerinde,
16 Karşı karşıya oturup arkalarına yaslanarak sevinçle birbirlerine bakacaklar.
17 Etraflarında, cennet hizmetkârları olarak yaratılmış ölümsüz gençler hizmet için dolaşıp duracaklar.
18 Ellerinde, cennet pınarlarından doldurulmuş testiler, sürahiler ve kadehlerle.
19 Kana kana içtikleri bu cennet içkisi ne baş ağrısı yapar, ne de sarhoşluk verir.
20 Bundan başka, diledikleri her çeşit meyveler,
21 Canlarının çektiği en leziz kuş etleri,
22 Ve güzel gözlü pırıl pırıl, tertemiz eşler onların olacak.
23 Günyüzü görmemiş inciler gibi narin ve göz alıcı eşler...
24 Bütün bunlar onlara, vaktiyle yaptıkları güzel davranışların karşılığı olarak verilecek.
25 Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelten bir söz.
26 Sadece "Selâm size ey cennetlikler, selâm! Mutluluk ve esenlik içinde, sonsuza dek yaşayın orada!" sözlerini işitecekler.
27 İyi insanlara gelince, ne mutlu o iyi insanlara!
28 Onlar cennette dalbastı kirazlar,
29 Salkım salkım muz ağaçları,
30 İçerisinde sonsuz mutluluğu tadacakları uzatılıp yayılmış gölgeler,
31 Yükseklerden çağlayarak akan sular,
32 Ve her türlüsünden bol bol meyveler arasında yaşayacaklar.
33 Hiç tükenmeyecek ve asla yasak edilmeyecek sonsuz nimetler arasında.
34 Yüksek ve değerli koltuklar üzerinde, hanımlarıyla karşı karşıya oturup eğlenecekler.
35 Biz cennete girecek bütün kadınları, ruh ve beden olarak yenibaştan yaratacağız.
36 Ve onları, bünyelerinde ne kin, kıskançlık, bıkkınlık gibi ruhsal ve ne de hastalık, sakatlık, çirkinlik, kir, kötü koku ve benzeri bedensel eksiklikler bulunmayan tertemiz ve taptaze birer bakire kılacağız.
37 Hepsi de gencecik, aynı yaşta cilveli ve edalı güzeller olarak.
38 İşte bütün bu nimetleri, iyi insanlar için hazırladık.
39 Bir kısmı önceki nesillerden,
40 Bir kısmı da sonrakilerdendir.
41 Kötü insanlara gelince, vay hâline o kötü insanların!
42 Gönüllere işleyen zehirli ateş ile kaynar sular arasında gidip gelecekler.
43 Kapkara duman gölgesi altında azap çekecekler.
44 Öyle bir duman ki, ne serinletir, ne bir fayda verir.
45 Çünkü onlar, bundan önceki hayatlarında lüks ve sefahat içinde şımarırlardı.
46 Ve Allah'a ortak koşma, adam öldürme, hırsızlık, yalancı şahitlik, ana babaya isyan, dolandırıcılık, zina, fuhuş, içki, kumar ve benzeri büyük günah işlemekte inat ederlerdi.
47 Ve ilâhî adaleti inkâr ederek diyorlardı ki: "Biz ölüp toprağa ve çürümüş kemik yığınına dönüştükten sonra mı yeniden diriltilip hesaba çekileceğiz?
48 "Hem biz, hem de geçmiş atalarımız, öyle mi?"
49 Ey Müslüman! Onlara de ki: "Evet; önceki devirlerde yaşamış olan nesiller de, sonrakiler de,"
50 "Hepsi, Allah tarafından bilinen bir Günün buluşma vaktinde bir araya getirilecekler."
51 "Sonra siz, ey bu Günü yalanlayan yolunu sapıtmış azgınlar!"
52 "Şüphe yok ki, cehennemde zalimleri bekleyen o öldürücü zakkum ağacından yiyeceksiniz."
53 "Ve onunla karınlarınızı tıka basa dolduracaksınız."
54 "Zakkum ziyafetinin üzerine de, iç organları paramparça eden, kusmuk ve irin katılmış kaynar sudan içeceksiniz."
55 "Tıpkı uzun çöl yolculuğundan gelen susuz devenin içtiği gibi hararetle içecek, içtikçe susayacak ve susadıkça bir daha içeceksiniz. Sonra yine ateşe döneceksiniz ve bu durum, sonsuza dek böyle sürüp gidecek."
56 İşte Hesap Günü onlara sunulacak ziyafet budur.

O hâlde, ey insanlar! Bu feci akıbete uğramak istemiyorsanız, her an gözünüzün önünde cereyan eden şu mucizelere bakıp Rabb'inize yönelin:
57 Sizi yoktan var eden Biziz. O hâlde, Yaratıcınızın gönderdiği mesaja inanmanız gerekmez mi? Hem O sizi yaratmakla da kalmadı:
58 Attığınız o basit menideki muhteşem yaratılış mucizesini hiç düşündünüz mü?
59 Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa Biz miyiz insan neslini bir damla sudan yaratan?
60 Aranızda ölümü şaşmaz bir plân çerçevesinde takdir eden Biziz.
61 Ve hiç de aciz değiliz, sizi yok edip yerinize, size benzer başka toplumları veya varlıkları getirmekten ya da sizi hiç bilmediğiniz bambaşka bir âlemde yeniden yaratmaktan.
62 Aslında siz, ilk yaratılışın muhteşem bir kudret ve iradenin eseri olarak gerçekleştiğini pekâlâ biliyorsunuz. Peki, bundan ibret alıp da, âhirette ikinci yaratılışın gerçekleşeceğine inanmanız gerekmez mi?
63 Toprağa ektiğiniz tohum tanesinin nasıl çatlayıp filiz verdiğini hiç düşündünüz mü?
64 Acaba onu yeşertip büyüten siz misiniz, yoksa Biz miyiz onu yetiştiren?
65 Dileseydik hepsini daha olgunlaşmadan kurumuş çerçöp hâline getirirdik de, şaşıp kalırdınız:
66 Ve "Eyvah, biz mahvolduk!"
67 "Hayır, hayır, yaşama imkânından tamamen yoksun bırakıldık!" diye feryat edip dururdunuz.
68 İçtiğiniz o tertemiz suyun size nasıl ulaştığını hiç düşündünüz mü?
69 Onu bulutlardan siz mi indiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz, deniz ve okyanuslardan buharlaştırdığımız suyu mükemmel bir arıtım sisteminden geçirerek yeryüzüne kar ve yağmur olarak yağdıran?
70 Dileseydik, onu acı ve tuzlu da yapabilirdik. Öyleyse, bunca nimetlere karşılık Rabb'inize şükretmeniz gerekmez mi?
71 Yaktığınız ateşin hangi kanunlar çerçevesine, nasıl mucizevî reaksiyonlar geçirerek yandığını hiç düşündünüz mü?
72 Onun yakıtı ve temel maddesi olan ağacı siz mi yarattınız, yoksa Biz miyiz onu yaratan?
73 Biz o ateşi, her an lütuf ve merhametimizi hatırlatan bir ibret belgesi ve sanayinin gelişiminde, yemek pişirmede, ısınmada, aydınlanmada vs. ona ihtiyacı olanlar için vazgeçilmez bir nimet kıldık.
74 Öyleyse, ey insan, yüce Rabb'inin ismini övgülerle yücelterek tesbih et.
75 Demek inkârcılar, "Kur'an'ı Muhammed'e şeytanlar indirdi." diyorlar, öyle mi? (26. Şuara: 210–212) Hayır, yıldızların inişi gibi Peygamber'e ayet ayet, sure sure indirilen vahyin her bir bölümü bizzat şahittir ki, bu Kur'an Allah'tan gelen hakikatin ta kendisidir.
76 Eğer aklınız ve bilinciniz varsa, bu gerçekten önemli bir tanıklık ve büyük bir yemindir.
77 Hiç kuşkusuz bu kitap, kıyamete kadar her çağda okunup gündeme getirilmesi ve hayatın her alanına hükmetmesi gereken çok kıymetli bir mesajdır, yüce Kur'an'dır.
78 Onun aslı, Allah katında muhafaza edilen ana kitapta, Levh-i Mahfuzdadır. Bu yüzden cinlerin, şeytanların ona ulaşması, ona batıl unsurlar katması mümkün değildir.
79 Bu kitap, hiç bozulmadan ve hiçbir değişikliğe maruz kalmadan, Levh-i Mahfuz'daki asli şekliyle Muhammed'in kalbine indirilmiştir. Çünkü ona, tertemiz meleklerden başkası dokunamaz. Cebrail onu Levh-i Mahfuz'dan Peygamberin kalbine indirirken, Allah hiçbir cinin, şeytanın ve benzeri şerli yaratığın Kur'an'a müdahale etmesine, ona bir şey katmasına ve ondan bir şey eksiltmesine izin vermez.
80 Dolayısıyla, Kur'an'ı şeytanlar, cinler indirmiş değildir. O doğrudan doğruya âlemlerin Rabb'i tarafından gönderilmiştir. Bizzat Allah tarafından korunan bu kitap, bir tek harfi bile değiştirilmeden Peygambere nazil olmuş ve öylece insanlığa tebliğ edilmiştir.
81 Şimdi ey inkârcılar, siz bu ilâhî kelâmı hâlâ hafife mi alacaksınız?
82 Ve bu nimetten nasibinizi, sadece onu yalanlamaktan ibaret mi kılacaksınız?
83 Peki, içinizden birine ecel gelip can boğaza dayandığı zaman,
84 Ve siz de o anda, aciz ve çaresiz bir hâlde can çekişen o insana bakıp dururken,
85 İşte o zaman, Biz ona sizden daha yakınızdır. Fakat siz bunu göremezsiniz.
86 Ey inkârcılar! Eğer iddia ettiğiniz gibi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekilmeyecekseniz,
87 Haydi, can çekişen kişiyi ölümden kurtarıp onu yeniden hayata döndürsenize, eğer sözünüzde doğru iseniz. Hayır, ne ölümü engelleyebilirsiniz, ne de mahşer günü hesaba çekilmeyi.
88 Eğer o ölen kişi, imanı ve güzel davranışlarıyla en öne geçerek Benim yakınlık ve şefkatimi kazanan kimselerden biriyse,
89 İşte ona, sonsuz bir mutluluk, muhteşem bir rızık ve nimetlerle dolu cennet bahçeleri armağan edilecektir.
90 Eğer önde gidenlerden değil de, orta derecede iyi insanlardan ise,
91 Onlar da cennette iltifatlarla karşılanacak: "Senin gibi cenneti hak eden iyi insanlardan sana selâm olsun! Sonsuza dek mutluluk ve esenlik içinde yaşayacağın cennete hoş geldin!" denilecek.
92 Ama eğer, ayetlerimi yalanlayan o sapıklardan ise,
93 Onlar da başlarından dökülen kaynar sularla karşılanacak,
94 Ve tepetaklak cehenneme atılacaklar.
95 İşte budur, insanın akıbeti hakkında tartışmasız kesin gerçek.
96 Öyleyse, yüce Rabb'inin ismini en içten dua ve yakarışlarla yücelterek tesbih et.

 
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ 1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ 2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ 3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ 4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ 5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ 6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ 7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ 9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ 10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ 11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ 15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ 16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ 17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ 19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ 20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ 21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ 22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ 23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ 25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً 26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ 27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ 28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ 29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ 30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ 31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ 32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ 33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ 34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ 35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ 36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ 37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟ 38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ 41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ 42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ 43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ 44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ 45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ 46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ 48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ 49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ 50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ 51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ 52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ 53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ 54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ 55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ 57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ 58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ 59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ 60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ 61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ 62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ 63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ 64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ 65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ 66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ 68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ 69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ 70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ 71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ 72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ 73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ 74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ 75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ 76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ 77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ 78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ 79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ 81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ 82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ 83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ 84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ 85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ 86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ 88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ 89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ 90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ 91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ 93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ 94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ 95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ 96
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
Ey insan! Kıyamet denilen o Kaçınılmaz Olay gerçekleştiği zaman,
1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ
Hiç kimse onun gerçekliğini inkâr edemeyecektir. Fakat o zaman, son pişmanlık fayda vermeyecektir.
2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ
O kıyamet ki, dünyada büyüklük taslayan zalimleri alçaltacak, alçakgönüllü kulları da yüceltecektir.

Ne zaman mı?
3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ
Yer dehşetle sarsılıp yerinden oynadığı,
4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ
Dağlar paramparça edildiği,
5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ
Sonra dağılıp toz duman hâline geldiği,
6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ
Ve sizler hesaba çekilerek, derecenize göre üç gruba ayrıldığınız zaman:
7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
İyi insanlar var ya, ne mutlu o iyi insanlara!
8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
Kötü insanlara gelince, vay hâline o kötü insanların!
9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ
Ve hele hayırda öncülük edenler yok mu, cennette de en öndedir onlar.
10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ
İşte onlardır, en yüce makama erişip Allah'a yakınlaştırılmış olanlar.
11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Ve sonsuz nimet cennetlerinde ağırlananlar.
12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
Çoğu önceki nesillerden,
13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
Birazı da sonrakilerdendir.
14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ
Altın, inci, elmas, yakut gibi mücevheratla işlenmiş koltuklar üzerinde,
15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ
Karşı karşıya oturup arkalarına yaslanarak sevinçle birbirlerine bakacaklar.
16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ
Etraflarında, cennet hizmetkârları olarak yaratılmış ölümsüz gençler hizmet için dolaşıp duracaklar.
17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Ellerinde, cennet pınarlarından doldurulmuş testiler, sürahiler ve kadehlerle.
18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ
Kana kana içtikleri bu cennet içkisi ne baş ağrısı yapar, ne de sarhoşluk verir.
19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ
Bundan başka, diledikleri her çeşit meyveler,
20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
Canlarının çektiği en leziz kuş etleri,
21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ
Ve güzel gözlü pırıl pırıl, tertemiz eşler onların olacak.
22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ
Günyüzü görmemiş inciler gibi narin ve göz alıcı eşler...
23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Bütün bunlar onlara, vaktiyle yaptıkları güzel davranışların karşılığı olarak verilecek.
24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ
Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelten bir söz.
25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً
Sadece "Selâm size ey cennetlikler, selâm! Mutluluk ve esenlik içinde, sonsuza dek yaşayın orada!" sözlerini işitecekler.
26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ
İyi insanlara gelince, ne mutlu o iyi insanlara!
27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ
Onlar cennette dalbastı kirazlar,
28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ
Salkım salkım muz ağaçları,
29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ
İçerisinde sonsuz mutluluğu tadacakları uzatılıp yayılmış gölgeler,
30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ
Yükseklerden çağlayarak akan sular,
31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ
Ve her türlüsünden bol bol meyveler arasında yaşayacaklar.
32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ
Hiç tükenmeyecek ve asla yasak edilmeyecek sonsuz nimetler arasında.
33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ
Yüksek ve değerli koltuklar üzerinde, hanımlarıyla karşı karşıya oturup eğlenecekler.
34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ
Biz cennete girecek bütün kadınları, ruh ve beden olarak yenibaştan yaratacağız.
35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ
Ve onları, bünyelerinde ne kin, kıskançlık, bıkkınlık gibi ruhsal ve ne de hastalık, sakatlık, çirkinlik, kir, kötü koku ve benzeri bedensel eksiklikler bulunmayan tertemiz ve taptaze birer bakire kılacağız.
36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ
Hepsi de gencecik, aynı yaşta cilveli ve edalı güzeller olarak.
37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟
İşte bütün bu nimetleri, iyi insanlar için hazırladık.
38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
Bir kısmı önceki nesillerden,
39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
Bir kısmı da sonrakilerdendir.
40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ
Kötü insanlara gelince, vay hâline o kötü insanların!
41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ
Gönüllere işleyen zehirli ateş ile kaynar sular arasında gidip gelecekler.
42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ
Kapkara duman gölgesi altında azap çekecekler.
43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ
Öyle bir duman ki, ne serinletir, ne bir fayda verir.
44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ
Çünkü onlar, bundan önceki hayatlarında lüks ve sefahat içinde şımarırlardı.
45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ
Ve Allah'a ortak koşma, adam öldürme, hırsızlık, yalancı şahitlik, ana babaya isyan, dolandırıcılık, zina, fuhuş, içki, kumar ve benzeri büyük günah işlemekte inat ederlerdi.
46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Ve ilâhî adaleti inkâr ederek diyorlardı ki: "Biz ölüp toprağa ve çürümüş kemik yığınına dönüştükten sonra mı yeniden diriltilip hesaba çekileceğiz?
47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ
"Hem biz, hem de geçmiş atalarımız, öyle mi?"
48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ
Ey Müslüman! Onlara de ki: "Evet; önceki devirlerde yaşamış olan nesiller de, sonrakiler de,"
49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
"Hepsi, Allah tarafından bilinen bir Günün buluşma vaktinde bir araya getirilecekler."
50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ
"Sonra siz, ey bu Günü yalanlayan yolunu sapıtmış azgınlar!"
51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ
"Şüphe yok ki, cehennemde zalimleri bekleyen o öldürücü zakkum ağacından yiyeceksiniz."
52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ
"Ve onunla karınlarınızı tıka basa dolduracaksınız."
53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ
"Zakkum ziyafetinin üzerine de, iç organları paramparça eden, kusmuk ve irin katılmış kaynar sudan içeceksiniz."
54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ
"Tıpkı uzun çöl yolculuğundan gelen susuz devenin içtiği gibi hararetle içecek, içtikçe susayacak ve susadıkça bir daha içeceksiniz. Sonra yine ateşe döneceksiniz ve bu durum, sonsuza dek böyle sürüp gidecek."
55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
İşte Hesap Günü onlara sunulacak ziyafet budur.

O hâlde, ey insanlar! Bu feci akıbete uğramak istemiyorsanız, her an gözünüzün önünde cereyan eden şu mucizelere bakıp Rabb'inize yönelin:
56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟
Sizi yoktan var eden Biziz. O hâlde, Yaratıcınızın gönderdiği mesaja inanmanız gerekmez mi? Hem O sizi yaratmakla da kalmadı:
57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ
Attığınız o basit menideki muhteşem yaratılış mucizesini hiç düşündünüz mü?
58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa Biz miyiz insan neslini bir damla sudan yaratan?
59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ
Aranızda ölümü şaşmaz bir plân çerçevesinde takdir eden Biziz.
60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ
Ve hiç de aciz değiliz, sizi yok edip yerinize, size benzer başka toplumları veya varlıkları getirmekten ya da sizi hiç bilmediğiniz bambaşka bir âlemde yeniden yaratmaktan.
61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
Aslında siz, ilk yaratılışın muhteşem bir kudret ve iradenin eseri olarak gerçekleştiğini pekâlâ biliyorsunuz. Peki, bundan ibret alıp da, âhirette ikinci yaratılışın gerçekleşeceğine inanmanız gerekmez mi?
62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ
Toprağa ektiğiniz tohum tanesinin nasıl çatlayıp filiz verdiğini hiç düşündünüz mü?
63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ
Acaba onu yeşertip büyüten siz misiniz, yoksa Biz miyiz onu yetiştiren?
64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Dileseydik hepsini daha olgunlaşmadan kurumuş çerçöp hâline getirirdik de, şaşıp kalırdınız:
65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ
Ve "Eyvah, biz mahvolduk!"
66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
"Hayır, hayır, yaşama imkânından tamamen yoksun bırakıldık!" diye feryat edip dururdunuz.
67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ
İçtiğiniz o tertemiz suyun size nasıl ulaştığını hiç düşündünüz mü?
68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ
Onu bulutlardan siz mi indiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz, deniz ve okyanuslardan buharlaştırdığımız suyu mükemmel bir arıtım sisteminden geçirerek yeryüzüne kar ve yağmur olarak yağdıran?
69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Dileseydik, onu acı ve tuzlu da yapabilirdik. Öyleyse, bunca nimetlere karşılık Rabb'inize şükretmeniz gerekmez mi?
70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ
Yaktığınız ateşin hangi kanunlar çerçevesine, nasıl mucizevî reaksiyonlar geçirerek yandığını hiç düşündünüz mü?
71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ
Onun yakıtı ve temel maddesi olan ağacı siz mi yarattınız, yoksa Biz miyiz onu yaratan?
72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ
Biz o ateşi, her an lütuf ve merhametimizi hatırlatan bir ibret belgesi ve sanayinin gelişiminde, yemek pişirmede, ısınmada, aydınlanmada vs. ona ihtiyacı olanlar için vazgeçilmez bir nimet kıldık.
73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟
Öyleyse, ey insan, yüce Rabb'inin ismini övgülerle yücelterek tesbih et.
74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ
Demek inkârcılar, "Kur'an'ı Muhammed'e şeytanlar indirdi." diyorlar, öyle mi? (26. Şuara: 210–212) Hayır, yıldızların inişi gibi Peygamber'e ayet ayet, sure sure indirilen vahyin her bir bölümü bizzat şahittir ki, bu Kur'an Allah'tan gelen hakikatin ta kendisidir.
75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ
Eğer aklınız ve bilinciniz varsa, bu gerçekten önemli bir tanıklık ve büyük bir yemindir.
76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ
Hiç kuşkusuz bu kitap, kıyamete kadar her çağda okunup gündeme getirilmesi ve hayatın her alanına hükmetmesi gereken çok kıymetli bir mesajdır, yüce Kur'an'dır.
77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ
Onun aslı, Allah katında muhafaza edilen ana kitapta, Levh-i Mahfuzdadır. Bu yüzden cinlerin, şeytanların ona ulaşması, ona batıl unsurlar katması mümkün değildir.
78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ
Bu kitap, hiç bozulmadan ve hiçbir değişikliğe maruz kalmadan, Levh-i Mahfuz'daki asli şekliyle Muhammed'in kalbine indirilmiştir. Çünkü ona, tertemiz meleklerden başkası dokunamaz. Cebrail onu Levh-i Mahfuz'dan Peygamberin kalbine indirirken, Allah hiçbir cinin, şeytanın ve benzeri şerli yaratığın Kur'an'a müdahale etmesine, ona bir şey katmasına ve ondan bir şey eksiltmesine izin vermez.
79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Dolayısıyla, Kur'an'ı şeytanlar, cinler indirmiş değildir. O doğrudan doğruya âlemlerin Rabb'i tarafından gönderilmiştir. Bizzat Allah tarafından korunan bu kitap, bir tek harfi bile değiştirilmeden Peygambere nazil olmuş ve öylece insanlığa tebliğ edilmiştir.
80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ
Şimdi ey inkârcılar, siz bu ilâhî kelâmı hâlâ hafife mi alacaksınız?
81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
Ve bu nimetten nasibinizi, sadece onu yalanlamaktan ibaret mi kılacaksınız?
82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ
Peki, içinizden birine ecel gelip can boğaza dayandığı zaman,
83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ
Ve siz de o anda, aciz ve çaresiz bir hâlde can çekişen o insana bakıp dururken,
84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ
İşte o zaman, Biz ona sizden daha yakınızdır. Fakat siz bunu göremezsiniz.
85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ
Ey inkârcılar! Eğer iddia ettiğiniz gibi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekilmeyecekseniz,
86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Haydi, can çekişen kişiyi ölümden kurtarıp onu yeniden hayata döndürsenize, eğer sözünüzde doğru iseniz. Hayır, ne ölümü engelleyebilirsiniz, ne de mahşer günü hesaba çekilmeyi.
87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ
Eğer o ölen kişi, imanı ve güzel davranışlarıyla en öne geçerek Benim yakınlık ve şefkatimi kazanan kimselerden biriyse,
88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
İşte ona, sonsuz bir mutluluk, muhteşem bir rızık ve nimetlerle dolu cennet bahçeleri armağan edilecektir.
89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ
Eğer önde gidenlerden değil de, orta derecede iyi insanlardan ise,
90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ
Onlar da cennette iltifatlarla karşılanacak: "Senin gibi cenneti hak eden iyi insanlardan sana selâm olsun! Sonsuza dek mutluluk ve esenlik içinde yaşayacağın cennete hoş geldin!" denilecek.
91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Ama eğer, ayetlerimi yalanlayan o sapıklardan ise,
92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ
Onlar da başlarından dökülen kaynar sularla karşılanacak,
93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ
Ve tepetaklak cehenneme atılacaklar.
94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ
İşte budur, insanın akıbeti hakkında tartışmasız kesin gerçek.
95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
Öyleyse, yüce Rabb'inin ismini en içten dua ve yakarışlarla yücelterek tesbih et.

 
96

Sureler

Mealler
Hadid Suresi
Sonraki